Enerji Bakanı Albayrak'tan "indirim" açıklaması

Enerj ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, enerji fiyatlarındaki düşüşün tüketiciye yansıtılması için çalışma başlattıklarını söyledi.

Enerji Bakanı Albayrak'tan "indirim" açıklaması

Enerji fiyatlarındaki düşüş tüketiciye yansıtılacak.

Kışın yüksek doğalgaz fiyatlarından şikayet eden vatandaşlara müjde niteliğindeki açıklama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'tan geldi.

NTV canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Albayrak, doğalgaza zam yapılıp yapılmayacağına yönelik soruyu yanıtladı.

Türkiye'nin enerji kaynakları bakımından fakir bir ülke olduğunu söyleyen Bakan, uzun süre doğalgaz fiyatlarındaki artışların tüketiciye yansıtılmadığını ifade etti.

Albayrak, "Doğalgazda ciddi artışlar yaşandı. Türkiye gaz fiyatlarının artışlarından dolayı ciddi bir maliyetle karşı karşıya kaldı. Hükümet olarak artışları uzun süre sübvanse ettik. Vatandaşlarımıza yansıtmadık. Uzun yıllar zarar ettik" dedi.

Enerji fiyatlarındaki düşüşe işaret eden Albayrak,"Önümüzdeki dönemde bırakın zammı enerji fiyatlarındaki düşüşü tüketici üzerinde bir indirim yansıtmak üzere çalışmalara başladık" ifadelerini kullandı.

"BAHARA KADAR ÖNEMLİ BİR SÜREÇ YAŞANACAK"

Güneydoğu'da yaşanan terör olaylarına değinen Albayrak, 7 Haziran sonrası yeni bir sürece girildiğini söyledi. Güvenlik güçlerinin çok hassas bir operasyon yürüttünü belirten Albayrak, sosyal medya başta olmak üzere yapılan algı operasyonlarına inanılmaması gerektiğini ifade etti.

Enerji Bakanı, Başbakan Davutoğlu'nun dün grup toplantısında yaptığı "Bu bahar Türkiye'nin her yerinde terörsüz bir bahar olacak" açıklamasıyla ilgili soruya "Operasyonlar devam edecek ama net bir süre vermek istemiyorum. Ama Bahara kadar önemli bir süreç tamamlanmış olacak" yanıtını verdi. 

"BELEDİYE BAŞKANI DİKTATÖR MÜ?"

Başkanlık sistemi tartışmalarına da değinen Albayrak, "belediye başkanı" benzetmesinde bulundu. "Çok basit bir cümle söylüyorum; başkanlık eşittir belediye başkanlığı" ifadesini kullanan Albayrak şöyle devam etti:

"Belediye başkanlığını kaç tane seçiyorsunuz. Belediye meclisi seçiyorsunuz. Biri aday oluyor, o da belediye başkanı oluyor. Belediye meclisi yasama görevini yapıyor, belediye başkanı da icraatıyla görevini yürütüyor. Belediye başkanları diktatör mü?Bu gündemi çarpıtmaya ya da değiştirmeye yönelik kesimlerin manipüle etmeye çalıştığı bir olgu. Özü değil de detaya takılma hususu." 

"TRUMP NE İSE CHP O"

Albayrak, CHP'ye yönelik eleştirilerde de bulundu. CHP için, ABD'de ayrılıkçı söylemleriyle tepki çeken başkan adayı Donald Trump benzetmesi yapan Berat Albayrak, şunları kaydetti:

"Trump ne yapıyorsa ana muhalefet partisi onu yapıyor, ABD'de Trump neye hizmet ediyorsa ana muhalefet partisi ona hizmet ediyor. Son 5-6 yıldır bu parti, ana mecrasından çıkıyor. Bugün Trump ne yapıyor Amerika'da? En kritik suçu işliyor, ayrımcılık suçunu işliyor. ABD'de bu ağır bir suçtur. Bunu her gün televizyonlarda işliyor. Seçilme beklentisi olmadan acaba bazı tohumları mı ekiyor? Endişlenilmesi gereken konu CHP'nin nereye gittiğidir. CHP'li arkadaşlarımız, partinin ana ilkelerinden uzaklaştığından bahsediyorlar." 

Bakan Albayrak'ın canlı yayında kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Kış aylarında doğalgaz elektrik ve akaryakıt konusunda ne durumdayız?

Türkiye son 12-13 yıldır çok hızlı büyüyen bir ülke. Enerji alanındaki büyümesiyle de her geçen gün bir üst lige çıkan bir ülke. Dünyada hepimizin malumu ülkelerin gelişmişlik katsayısı ile enerji büyüme katsayısı aynı oranda gelişir. Yani enerji liginde, kapasitesinde tüketiminden hangi sıradaysanız ekonomik büyüklüğünüzde o sıralardadır. Türkiye bu büyümesin destekleyecek büyük enerji yatırımları yaptı. Altyapı yatırımları, kurulu güç noktasında yatırımlar yaptı. Her yıl büyüyor. Örneğin sırf elektrik tüketiminde 2015 yılında bir önceki yıla göre 2.6 civarında büyüdük. Ülkemiz aslında enerji açısından fakir bir ülkeyiz alsında. İktidarımız döneminde önemli düzeyde bu elektrik doğalgaz ve benzeri enerji kaynaklarının talep artışını karşılamak için yatırımlar yaptık ve yurtdışında bu kaynakları farklı ülkelerden temin noktasında önemli işbirlikleri yaptık. Bugün itibariyle Türkiye 13-14 yıllık büyümesini gerek kurulu güç gerek tüketim noktasında ciddi anlamda karşıladığı gibi arz talep dengesini arzın daha yukarda gerçekleşmesi açısından ortaya koydu. Burada bizim için önemli konu dışa bağımlılık ve son aylarda yaşanan bölgesel krizler açısından bir endişe bir kaygı yaşamalı mıyız? Türkiye enerji işbirliği içinde olduğu ülkelerde uzun yıllardır Rusya başta olmak üzere İran, Azerbaycan olmak üzere uzun yılladır siyasi ve ticari enerji işbirlikleri içinde olan bir ülke. Dolayısıyla günlük yaşanan krizlerin enerji gibi uzun süreci güvene dayalı ilişkilerin zedelenmemesini beklemek gayet doğal. Nitekim yaşanan bölgesel tansiyonu yükselmesine dayalı krizler açısından bu konularda bir sıkıntı yaşamadık. Beklentimizde bu yönde. Büyük manada bir kriz yaşayacağımızı düşünmüyoruz. Kış şartlarında ısınmaya bağlı tüketimin yoğun olduğu aylarda bu talebi karşılama noktasında çok yoğun bir çaba sarf edip vatandaşlarımız ihtiyaçlarını karşılamak için tam teşekküllü 7 gün 24 saat çalışan bir Enerji Bakanlığı ekibimiz var. 2015 yılı itibariyle gazda ve elektrik tüketiminde rekorlar kırdık. Rekorlar kırarken bunu karşılama açısından da bakanlık olarak bize düşen çok yoğun  çalışıp iyileştirmeye devam ediyoruz.

Doğalgaza zam var mı? Bu soru Türkiye'de enerji bakanlarının kaderi.

Özellikle son 10 yılda enerji fiyatlarındaki artışa dayalı doğalgazda çok ciddi artışlar yaşadık. Buna mukabil Türkiye bu gaz fiyatlarının artışından dolayı ciddi bir maliyetle karşı karşıya kaldı. Uzun bir süre biz devlet olarak bu artışları vatandaşlarımıza yansıtmama noktasında uzun bir süre sübvanse ettik. Yeni dönemde enerji fiyatlarında bir düşme görüyoruz. Bu noktada bir zamdan ziyade bu düşmeye dayalı kısa bir dönem içinde bu düşüşü bir indirim olarak yansıtmak için çalışmaya başladık.

Doğalgaz diyince Suriye konusunda İran’la aynı düşünmüyoruz, sizde Rusya konusunda iyimser olduğunuzu söylemiştiniz ama alternatife bakıyor herhalde bakanlığınız.

Türkiye bugünkü mevcut enerji noktasında bakıldığında önümüzdeki 10 yıl bu büyümesini devam ettirdiği sürece daha çok enerji tüketecek. Daha çok enerji yatırımı ve daha fazla kontrat bağlamak durumunda olan bir ülke. Yani bunu özellikle elektrik enerjisi üretimi alanında ifade etmek gerekirse 2002 yılında 30 küsür bin megavat olan kurulu gücü bugün 73 bin megavatı geçti. Biz 10 yıl içinde yüzde 4-5 büyümeyi ve buna bağlı enerji talebini karşılama bakımından en az 50-60 bin megavat kurulu gücü karşılamak durumundayız. Bunu kömürde olacak yenilenebilirde olacak, yerli kaynaklarda olacak, gazı da olacak. Dolayısıyla gaz tüketiminde de ve belli kaynaklar üzerinde de konutluğumuzda bu talep artışını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bunun içinde sadece gaz tedariki yaptığımız ülkelerle değil onlarla da bunu büyütebiliriz ama bölgemizdeki diğer ülkelerle özellikle gazın satılabilir bir ürüne dönüşmesinden sonra bütün dünyada etkin bir ürüne dönüşmesinden sonra tüm bu kaynak çeşitliliğiyle biz yatırımlarımızı bununla ilgili sözleşmelerimizi stratejilerimizi güncelliyoruz tabii ki. Ama bununla ilgili güvene dayalı ticari ilişkiye dayalı bugüne kadar sorunsuz yürüttüğümüz işbirliklerinin aynı şekilde devam edeceğiyle ilgili istikametimizi değiştirmiyoruz.

İsrail gazının Türkiye üzerinde Avrupa’ya ulaştırılabileceği konusu gündeme geldi.

İsrail gazı, Azerbaycan gazı ve birçok ülkeden gelecek gazla Türkiye gibi tedarikçi bir ülke üzerinde Avrupa’ya arzı konuşulan bir konu. Tüm bu ülkeler üzerinde alternatif kaynaklara biz olumlu bakıyoruz. Sadece Türkiye değil AB’nin enerji arz güvenliği açısından. Ama İsrail üzerinde soruyorsak İsrail’le ilgili siyasi ilişkilerin gündeme gelebilmesi için ve buna dayalı takip edilebilecek enerji konularının gündeme gelebilmesi için siyaseten bizim bir duruşumuz var. Son 5 yılda yaşanan siyasi krizden dolayı bizim ortaya sürdüğümüz üç şart var. Bunlardan özür gerçekleşti tazminat ve ambargo konusu var. Bununla ilgili bazı gelişmelere dayalı duyumlar var. Biz bunu takip ediyoruz. Gelişmeler olumlu gerçekleşirse enerji konusunu da bu minvalde değerlendirip ona göre istişarelerimizi yaparız.

Petrol fiyatlarında ciddi düşüşler var fakat bu tüketiciye yansıyan fiyat açısından beklenen düzeyde değil diye de bir kaygı var. Bu konuda neler söylersiniz?

Bu hususun enerji fiyatlarında benzin, motorin fiyatlarında tespitte bulunmak için biraz son 2 yıldaki fiyat değişiklikleri konusunda bilgi sahibi olmak lazım. Sosyal medya farklı magazinsel medyalarda farklı yansıyor olabilir ama bu iki konuyu gündeme getirmek lazım. Birincisi, Türkiye'deki petrol fiyatları üzerindeki vergi yükü. Bu bugün olmuş bir şey değil. İkincisi, özellikle enerji fiyatlarının düşmeye başladığı ki 2014 Haziran’ın ortasından aslında ciddi bir indirim ve düşüş söz konusu. Bugüne kadar yaklaşık 90 kuruş, motorinde ise 115 kuruş indirim olmuş. Döviz kuru ve dolar kuru 2.1 liraydı 2014 Haziran ayında bugün 3 lirayı buldu. Bunda da yüzde 40 civarı bir artış olmasına rağmen büyük bir indirim olmuş. Türkiye ekonomisinde direk vergi dolaylı vergi, sistemin vergi toplama metodolojisiyle ilgili bir şey var tabi. Ama bunu bu çerçevede değerlendirip bu noktada bakmak lazım.

Elektrik konusunda altyapı sorunu olduğunu kabul ediyor Türkiye'deki herkes. Son elektrik kesintileri İstanbul’da meydana gelmişti bunun altyapıyla ne kadar bağlantısı var ve bu konuda üyesi olduğunuz hükümet neler planlıyor?

Türkiye'deki elektrik ve enerjiye dayalı dağıtım sisteminin bir strateji izliyoruz hükümet olarak. Uzun dönem stratejimizin hayata geçmesine bağlı özellikle elektrik kısmının 2010 ila 2013 yılları arasında özelleştirdik. Burada kamunun daha yavaş hareket edebilmesi sürecini doğru yönetip özel sektörün daha hızlı hareket edip altyapı yatırımlarını yenilemesine dayalı kaliteli hizmet sunabilmesi ile ilgili bir süreç. Doğalgazla başladı elektrikle devam etti. Vatandaşımızdan genellikle aldığımız şikayet doğalgazda iyi ama elektrikte kaliteli hizmeti alamıyoruz. Birincisi altyapılarının ömür itibari ile ikisi arasında ciddi bir fark var. Doğalgaz 15 yıllık bir ömrü varken elektrik şebekeleri 30-40 yıllık. Bu da Türkiye'de yaşlı iletim trafo ve teknik altyapısından kaynaklı, tüketimin arttığı dönemlere dayalı yaşlılıktan kaynaklanan arızaların daha fazla olması. İkincisi 30-40 yıllık bu şebeke o günkü sistemin kurulu gücüne göre inşa edilmiş altyapı bugün itibariyle kurulu gücü, günlük talebini kaldıramayacak noktalarda arızaları beraberinde getiriyor. Biz tabi bakanlık olarak 5 yılda belirlenen bu dönem için çok önemli bir karar aldık. 5 yıl içinde tüm Türkiye'de 21 bölge ve elektrik dağıtıcıları derneği ile bir toplantı yaptık ve Türkiye'nin ihtiyacı olan bu teknik altyapı yatırımlarıyla ilgili yaklaşık 18 milyar TL’lik bir yatırım bütçesi belirledik. Hem teknik hem mali olarak her yıl denetleyeceğimiz bir sistemle birlikte 5 yıllık süreç içinde iyileştirmeyi yüzde 80’lere çıkarmak için mutabık kaldık. Bu 5 yıl vatandaşlarımızın da haklı şikayetlerine bağlı olarak ciddi bir yatırım hamlesi var.

Hendek operasyonları ve Bakanlar Kurulu'nda ele alınan eylem planları gündem konusu. Hendek operasyonlarının sona ermesi konusunda bir takvim söz konusu mu?

Gerek Başbakanı'mız gerek İçişleri Bakanımız bu konuda açıklamalar yapıyorlar. Bende hendek siyaseti yerine çukur stratejisi demek istiyorum. Türkiye'de bölgesel sorunlar, demokratikleşme sorunları, ekonomik sorunlar AK Parti iktidarı döneminde birçok büyük soruna biz çözüm getirdik. Güneydoğu sorunu da bunlardan birisiydi. Son birkaç yıldır yaşanan bu süreçle ilgili hükümet olarak biz gayet iyi niyetli bir siyaset güttük. Ama maalesef 7 Haziran sonra malum bir dil geliştirerek farklı bir toz pembe, barış güvercini siyasetiyle Türkiye'deki toplumsal huzuru farklı şekilde manipüle eden siyasi parti seçimler sonrası terör örgütü ile nasıl bir ilişki içinde olduğuyla ilgili resmin çok net ortaya çıkmasıyla yeni bir sürece girdik. Türkiye Cumhuriyeti devletinin şefkati ne kadar enginse azameti de o kadar büyüktür. Temmuz ortasında başlayan süreç örgütün daha demokratik şekli sabote eden şekliyle yeni bir süreci başattı. Bizde devlet olarak kayıtsız kalmayarak gerekli süreci başlattık. Ortada bir terör örgütü var ve bunun sözde en büyük davası Kürt vatandaşlarımız. Terör örgütünün Kürt vatandaşlarımız diye bir derdi yok terör diye bir derdi var. Ama Kürt vatandaşlarımızın bu terör örgütü ile büyük bir derdi var. Son dönemde yaşanan süreçler bunu gösteriyor insanlar illallah ediyor. Zamanlamasına gelirsek Türkiye eski Türkiye değil. 1950-60-80 veya 90’lardaki uyguladığı askeri siyasi politik manevralarla değil bugün itibariyle tüm vatandaşlarına çok hassas bir şekilde buradaki operasyonları yürütüyor. Onun içindir ki ev ev kapı kapı minimum sivil asker ve polis kaybı noktasında çok titiz bir çalışma yürütüyor. Bu noktada birilerinin kamuoyu ve algısını yönlendirmeye yönelik spekülasyonlarına kesinlikle itibar etmemek lazım. Bu operasyonlar sonuna kadar devam edecek. Şu ana kadar gayet başarılı şekilde asker ve polisin mükemmel uyumuyla bir operasyon yürütülüyor. Asker ve polis hepsinin alnından tek tek öpmek lazım. Zaman vermek noktasında çok bir şey ifade etmek istemiyorum ama gerek Başbakanımız gerek İçişleri Bakanımızın dediği gibi bahar sürecine kadar önemli bir süreç tamamlanmış olacak. Silopi temizlendi ve sosyal hayatına hızla dönmesi için çalışıyoruz. Temizliğin bittiği terör unsurlarının tasfiye edildiği noktalar başlıyoruz normalleşmeye.

Anayasa konusunda uzlaşma komisyonu bir kez daha deneniyor, bu kez umutlu musunuz?

Türkiye'de 2011’den beri yeni anayasa tartışmaları gündemimizde ciddi yer etti. 2011’de eşit üyeli bir komisyon kuruldu 60 maddede mutabık kaldı. Sonra malum 4 partiden 3’ü meclise getirelim onaylayalım dendiği zaman geri çekildi. Bugünkü resim ve iklim özellikle halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı siyaseten hem bu ikircikli sistemin normalleşmesi hem Türkiye'nin 12 Eylül Anayasası'ndan yaşanan sıkıntıları telafi etmesi noktasında tüm siyasi partilere önemli bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Biz yine iktidar partisi olarak üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yerine getirerek adımımızı attık. 4 partide bununla ilgili gerekli üyelerini atadıktan sonra süreç başlayacak. Ama bu sürecin halkımız açısından artık daha samimi yürümesi açısından 4-5 yıldır tartışıla tartışıla bir noktaya geldi bu konu. Ne biz enerjimizi artık kısır döngü içinde samimi olan veya olmayan muhalefetteki şahısların söylemine kurban etmeme noktasında 5-6 ay belirlendi süre olarak. Çıkmazsa bizim halkımıza verdiğimiz sözle bu çoğunluğumuzla Türkiye'deki bu yapıyı normalleştirme noktasında, bir anayasa oluşturma noktasında gereğini yerine getirmek için meclise bir paket indirmek zorundayız. Ben her koşulda Meclis'ten bir anayasa çıksa bile referanduma gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla buradan çıkacak resmi biz halkımıza ona göre anlatmak durumundayız. Türkiye'de 7 Haziran ve 1 Kasım arasında çok farklı bir iklim yaşadık. Eski Türkiye yeni Türkiye resmini halkımızdan siyasi partilere herklesin gördüğünüz düşünüyorum. Peki siyaset 1 Kasım sonrasında bu görenler ve görmeyenlerle ilgili yeni bir süreci doğurdu. Ders alanlar almayanlar. Ama yine halkımızın verdiği mesajı en iyi algılayan parti AK Parti.

Sonbaharda referandum başkanlık sistemi için dendi bunun mekanizması nedir?

Şu anda Anayasa Komisyonu üzerine bu çalışmalar yapılıyor. Çok fazla detaya girmem doğru olmaz. Ama Türkiye'nin güçlü bir siyasi sisteme ihtiyacının olduğu her zamankinden daha fazla. Başkanlık sistemi eşittir belediye başkanlığı diyorum ben sadece. O kadar basit. Belediye meclisini seçiyorsunuz belediye başkanını seçiyorsunuz. Başarılı olmazsa 5 sene sonra gidiyor. Belediye meclisi yasama görevini yapıyor. Belediye başkanları diktatör mü? Türkiye'de tartışılması gereken esas konuyu ve mecrayı çarpıtmaya yönelik kesimlerin manipüle etmeye çalıştığı bir olgu.

Olmazsa olmazı mı AK Parti’nin başkanlık sistemi?

Türkiye'nin daha güçlü bir ve istikrarlı bir siyasi sisteme kavuşması noktasında başkanlık sistemi olması gerekendir. Ama bunu tartışmaya bununla ilgili alternatif üretmeye yönelik karşımızda bir siyasi parti yok. Çözüm yerine çözümsüzlük üreten bir siyaset var. Dünyada bunu uygulayan sayısız ülke var.

Cumhurbaşkanı ve ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu’nun üslubu var gündemde.

Bu konuya ben başka bir taraftan bakacağım. O insanın kalitesi, edebi ahlakı, siyaset yapmak isteyip istemediği. Bugün Amerika Trump ne yapıyorsa Türkiye'de ana muhalefet lideri aynısı yapıyor. Trump bugün neye hizmet ediyorsa Amerika iç siyasetinde ana muhalefet lideri de ona hizmet ediyor. Türkiye'nin en eski partisi ana muhalefet partisi. Ekol olmuş devlet adabı noktasında büyümüş gelmiş, fikir üretmiş, çözüm üretmiş Türkiye'nin en eski partisi. Bugün ben ibretle izliyorum son 5-6 yıldır bu siyasi parti sanki ana mecrasından çıkıyor başka bir yere doğru yol alıyor. Türkiye’de iktidar olmaya talip olan bir partiden çok sanki ajandaya hizmet eder bir siyaset güdüyor. Farklı bir örgütlenme bir yapılanmaya mı gidiyor acaba? Farklı bir noktada Türkiye siyasetine hizmet etmek için yurtiçinden yurtdışından farklı bir ajandayla mı hareket ediyor diye soru işaretleri kafamda oluşuyor. Trump bugün Amerika’nın kuruluş felsefesindeki en önemli konu, hukuki hak noktasında en kritik suçu işliyor. Ayrımcılık suçunu işliyor. Amerika’da bu çok ağır bir suçtur. Bu seçilme kaygısı olmasından çok ki ben seçileceğini zannetmiyorum bence onunda böyle bir beklentisi olmadan bazı tohumları mı ekiyor gelecek için? Türkiye'de de bir siyasi parti farklı bir kamplaşmaya mı hizmet ediyor. Türkiye kenetleyecek konularda bile edep, ahlak çizgisinin dışına çıkarak ve en önemlisi Cumhuriyet Halk Partisi dediğimiz zaman bunun sahibi olan oy veren sahiplenen Atatürkçü diyoruz, liberal ediyoruz altı ok diyoruz bir çok farklı siyaset noktasındaki kesimin tabanı noktasından baktığımızda bununla ayrışan bir siyaset güttüğünüz görüyoruz. Bence burada esas endişe edilmesi gereken konu Cumhuriyet Halk Partisi’nin nereye doğru gittiği ve kurucu felsefesinden her geçen gün uzaklaşırken ki ben şahsen biliyorum kulislerde, seyahatlerde görüştüğümüz bazı Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız bu endişeleri dile getiriyorlar. Partinin ana ilkelerinden uzaklaştığından bu siyaset diliyle Türkiye'de kamplaşmanın, gerginliğin tarafı olduğundan bahsediyorlar. Uzun yıllar Cumhuriyet Halk Partisi diyince ismi özdeşleşen isimlerin bunlardan şikayet ettiğini duyuyorum. Bu durum Türkiye'ye de olumsuz bir katkı yapıyor olumsuz bir enerji veriyor.

Petrol fiyatları konusunda küresel konularla ilgileniyorsunuz sizin öngörünüz nedir nasıl seyredecek petrol fiyatları?

Bununla ilgi kesin bir şey söylemek mümkün değil. Son birkaç yıldır yaşanan siyasi tansiyon ve siyasi ilişkilerle birebir alakalı olduğunu düşünenlerden biri olarak bütün bu sürecin enerji fiyatlarına yansıması önümüzdeki birkaç yıl bu yönde seyredeceğini düşünüyorum. Irak özelinde, Suriye özelinde bölge özelinde önümüzdeki birkaç yıl çok önemli. Dünyadaki petrol ve gazın yarısından fazlası bu coğrafyada. Bu coğrafyada yaşanacak olan olayların bir çoğu dünya finans piyasalarıyla, enerji arz ve güvenliği ile birebir ilişkili konular. Bölgede oluşturulan istikrarsızlık süreci ve buna bağlı terör örgütlerine dayalı yeni bir şeyin ortaya çıkması ve bunun oluşturduğu istikrarsızlık ve sıkıntılar, siyaseti, sosyal olayları, toplumsal psikolojileri etkiliyor. Sadece bölgeyi değil bütün dünyayı etkiliyor. Dolayısıyla bu minvalde enerji ve enerji fiyatlarını etkilemeyeceğini düşünmek mümkün değil. Dolayısıyla önümüzdeki birkaç yıl bu minvalde seyredeceğini düşünüyorum. Bu konuda önümüzdeki 10 yıl için konuşuyorum zor bir dönem girdiğimizi düşünüyorum.

Son zamanlarda etrafımızda da görüyoruz bunu yenilenebilir enerji konusu. Sizinde onun finans boyutuyla alakalı doktora teziniz var. Türkiye yenilenebilir enerji konusunda ne düşüyor?

Son iki aydır yerli ve yabancı yatırımcılarla yaptığımız toplantılarda da ilettiğimiz bir konu. Biz yenilenebilir enerji boyutuyla ilgili teknolojiyi yakalamak bakımından farklı bir stratejiye dayalı olarak güneşte ve rüzgarda lisanslamaya dayalı ciddi yatırımların önünü açtık. Bugünden sonra artık Türkiye'nin öncelikli hedefinin toplam enerji üretiminde yenilenebilir payını sadece arttırmak olmamalı. Türkiye’de anlamlı oranda güneş ve rüzgar yatırımı yapacak yatırımcıların çoğuna söylediğim, bundan sonraki süreçte hem piyasa tüketimi açısından bir pazar olması hem de bölgeye ihracat noktasında kapasitesi olması itibariyle hem rüzgar hem güneşte aynı zamanda yerli üretici hem de ar-ge merkezlerinin kurulmasıyla birlikte güneş ve rüzgarda bölgesel ve bir üretici ve ar-ge geliştirici bir ülke olmasıyla ilgili bir stratejimiz var. Özellikle rüzgarda siz ürettiğimiz zaman maliyetler çok düşüyor. Maliyetler düşünce birim kilovat üretim maliyetlerini düşürmüş oluyor. Bu şunu düşündürmesin önümüzdeki 10 yıl bütün enerjimiz güneş ve rüzgardan olacak.  Bu teknik olarak mümkün değil maliyet açısından da mümkün değil. Ama önemli bir kısmına buna ayıracağız. Hidro da olacak, kömürde olacak tabi ki nükleerde olacak.

Rusya ile siyasi kriz yaşanında hemen Akkuyu akla geldi. İnşaatta bir durma mı oldu o takvim gerçekleşecek mi?

Bu konuyla ilgili olumsuz bir gelişme yok. Rus tarafıyla ilgili olumsuz bir açıklama şu ana kadar gelmedi. Yatırım süreci ve takvimi devam ediyor. Dolayısıyla hem Akkuyu hem de Japonya ile Sinop noktasında ikinci nükleer santral ve üçüncüyü de inşallah bu dönemde düşündüğümüz süreçte Türkiye'nin bir nükleer santral elektrik enerjisi portföyünü de ciddi bir şekilde hayata geçirme ile ilgili çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hem Rusya hem İran üzerinde bu iki ülkede enerji açısından önemli ülkeler. Türkiye ile ekonomik ticari ilişkileri önemli ülkeler. Türkiye Rusya ve İran başta olmak üzere tüm komşularıyla güvene dayalı ve söylem açısından güçlü ve istikrarlı bir siyasette güttü bugüne kadar. Bu karşılıklı söylem devam ettiği sürece bu işbirlikleri de devam eder. İran konusunda bizim haklı olduğumuz ortaya çıktı. Irak’ta söylüyorduk 10 sene sonra Türkiye'nin haklı olduğu ortaya çıktı. Suriye’de söylüyorduk haklı olduğu ortaya çıktı. Bugün Rusya ile de aynı şekilde Türkiye'nin dostluğu güvenilirliği, ilişkileri güçlü bir ülke. Türkiye bu anlamda bu şekliyle bakıyor tüm ilişkilerine.

Üçüncünün yeri konusunda netleşme var mı?

Yaklaşık 18-19 kriteri var. Bu kriterlerin karşılanması lazım. Türkiye haritası içinde bu 18-19 kritere dayalı en doğru bölgeyi seçmek lazım. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Bu yıl içinde netleştirip önümüzdeki 2 yıl içinde adımları atıp üçüncü nükleer santralle ilgili yürümemiz lazım. Enerji ihtiyacımız her geçen gün artan bir ülkeyiz  ve bu ihtiyacı sadece bir kaynaktan karşılamamız mümkün değil. Güvenlik konularında daha çok medya ile iletişimde olup bilgiler vermemiz gerekiyor. Dünyada 400’den fazla nükleer santral var, sırf Amerika’da 100’e yakın var. Bulgaristan’da Ermenistan’da Çernobil’den yakın santraller var. Japonya’da sıkıntı oldu nükleer santraller durdu. O zaman şunu söylemek lazım geçtiğimiz ay Japonya tekrardan çalışmalara başlıyor. Çünkü enerji ihtiyacı var. Doğal afetler her yerde olabilir. Ama bütün dünya yaparken sizde olmasın demek, bütün dünya kömürle ısınırken siz kullanmayın demek, yerli kaynakların önüne geçmek demek. Rüzgar yapalım kuşların göç yolu, hidro yapalım balıklar, kömür yapalım tehlikeli, nükleer yapalım tehlikeli. Peki o zaman bütün bu elektrikleri kapatalım mum ışığında yaşayalım.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Genel

Sayfa Yükleniyor...