|
Soru : Bu yılki Avrupa Parlamentosu raporunun geçen yıla oranla artıları ve eksilere neler ? Lamassoure: 2001 yılı Türk siyasetinde olumlu ve olumsuz yönleriyle zengin bir yıl oldu. Olumlu unsurlardan başlamak gerekirse; Türk hükümeti AB müktesabatına, yani Türk kurumlarını, politikasını, özellikle de ekonomi politikalarını AB modeline uyarlamak için bir Ulusal Program onayladı. Bu, pozitif bir program. Öte yandan, Türkiye bu yılın başlarından bu yana ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Kriz 11 Eylül trajik olaylarıyla daha da ciddileşti. Ancak Türkiye, ekonomiyi düzeltmek ve iyileştirmek için cesaretli bir program uygulamaya başladı. Bu programın kısa vadede olumsuz etkileri olabilir, fakat orta vadede Türk ekonomisini iyileştirmek için atılmış bir adım. Ekonomik yaşamı siyasi yaşamdan ayırmak için atılmış bir adım. Bu da bize çok olumlu görünüyor. Bu konuda Sayın Derviş tarafından yürütülen politikaya saygı duymak gerekiyor. Bir de, TBMMde görüşülen Anayasa değişikliği paketi var. Bu da iyi yönde bir gelişme. Avrupa Parlamentosu tüm bunların olumlu adımlar olduğunu raporunda belirtecektir. Bunlar bir yana, daha yapılması gereken şeyler de var. Bu yıl içinde Türkiyede gerilemeler de oldu. Ama daha katedecek yol var. Bu yolun uzun olma riski taşıdığını Türkiyeye anlatmamız gerektiği kanısındayım. Soru : Gerilemelerden söz ettiniz. Nedir bunlar ? Lamassoure: Örneğin TBMMnin yeni RTÜK yasası. Yasanın, kamuya ait medyalar ve siyasi-askeri yönetimle ilişkiyi ayırt etmemesi, ki bu durum Cumhurbaşkanının da vetosuna neden oldu, bir ilerleme değil, gerilemedir. Modern demokrasi modelinde, ne askeri ne de siyasi yönetim enformasyon, gazetecilik ve görsel-işitsel yayınla uğraşmaz. Bir diğer örnek; Anayasa Mahkemesinin, Anayasaya aykırı bulduğu ve anamuhalefeti temsil eden bir siyasi partiyi kapatması, ki bu İslami olarak tanımlanan üçüncü partinin kapatılışı, politik sistemin iyi işlemediğinin göstergesi. Her demokrasinin muhalefete ihtiyacı var. Çoğunluğa muhalif tek parti dağıtılıyorsa, o halde birşeyler işlemiyor demektir. Son olarak; cezaevi sorununa bir çözüm bulunamamış olmasına üzülüyoruz. AP, benim de içinde olduğum bir heyeti geçtiğimiz aylarda Türkiyeye gönderdi. Ziyaretimiz sırasında cezaevlerinde çok tehlikeli teröristler bulunduğunu yerinde gözlemledik. Bu teröristlerin işledikleri suçların cezalarını çekmeleri normal. Yeni inşa edilen F tipi cezaevlerinin, tutukluların kötü koşullarda barındığı eski sisteme oranla devasal bir ilerleme olduğunu da gördük. Buna rağmen, açlık grevleri devam ediyor ve yaklaşık 40 kişi hayatını yitirdi. Resmi makamların bu can sıkıcı durumu sona erdirmek için girişimlerde bulunmalarını arzu ederdik. Soru : Raporunuzda Kıbrıs sorunundan ayrıntıyla söz ediliyor. Endişe ve panik içindeymişsiniz gibi bir hava var. Lamassoure: Endişem, her iki tarafın da artık bir çözüm bulmaya mahkum olduğumuzu anlamaları. Kıbrısın statüsü sorunu uzun zamandır, 1974ten bu yana gündemde. Ben sorunun kökenine dönme arzusunda değilim. Sadece gelecek yıl içinde bu soruna bir çözüm bulunması gerektiği gerçeğini gözler önüne sermek istiyorum. AB Kıbrıs ile üyelik müzakerelerine birkaç yıl önce başladı. Orta Avrupa ülkeleriyle olduğu gibi, Kıbrısla da müzakereler çok olumlu seyrediyor. Kıbrıs tam üyelik koşullarını yerine getiriyor. Müzakerelerin 2002 sonunda sona ermesi planlanmış durumda. Yani 2002 sonunda Kıbrıs ABye üye olacak mı, olmayacak mı ? sorusu gündeme gelecek. Elbette AB, BM kararları uyarınca, Kıbrısı bugünkü statüsü ve şekliyle birliğe üye yapıyoruz deme şansına sahip. Kanımca, siyasi olarak, gelecek yıl içinde hem Kıbrısın üyelik müzakerelerini hem de adanın siyasi statüsünü çözümlemeye mecburuz. Çünkü bu iki konuyu aynı zamanda çözümlemezsek, ciddi bir krizle karşı karşıya kalacağız. Böyle bir durumda iki hipotez ortaya çıkacak. Birincisi, üyelik koşullarını yerine getirmesine rağmen Kıbrısı üyeliğe kabul etmeyeceğiz. Bu durumda Yunanistanın ben de Polonyanın üyeliğini bloke ederim deme riskini hesaplamak gerekiyor. Bu da ABnin tüm genişleme prosedürünün bloke olması anlamına gelir. İkinci hipotez ise, Kıbrısı, adadaki sorun çözümlenmeden bugünkü haliyle üye yapmak. Bu da doğal olarak AB ile Kıbrıs Türk topluluğu ve Türkiye arasında sorun yaratacak. Böyle bir sorunun arzu edildiğini de sanmıyorum. Bu iki durumda da bir krizle yüzleşeceğiz. Bu krizlerin hiçbiri arzu edilir değil. O halde soruna mutlaka çözüm bulmak zorundayız. Soru : 25 yıldır çözümlenemeyen bir sorunun 1 yılda çözümlenebileceğini düşünmek ne derece gerçekçi ? Lamassoure: Şimdiye kadar çözüme ulaşılamadı, çünkü bugüne kadar, tarafların kah birinin kah diğerinin, ya da ikisinin birden gerçek bir müzakere isteği olmadı. Özellikle, Sayın Denktaşın BM genel sekreteri Kofi Annan ve Avrupa Komisyonu temsilcisi Verheugene verdiği sözü unutarak birkaç hafta önce New Yorka gitmekten vazgeçmesini esefle karşılıyoruz. Kıbrıs sorunu içindeki tüm taraflara çözüm için 1 yılımızın kaldığını belirtmek istiyorum. Herkes müzakere ve masaya oturma zamanı geldiğini kabullenirse, güç olmayacak bir uzlaşmaya kolayca varılacağına inanıyorum. Soru : Bu uzlaşma nasıl gerçekleşebilir ? APnin herhangi bir önerisi var mı ? Lamassoure: Bu uzlaşmayı tasarlamak tarafların işi. AB, BM ve uluslararası planda Kıbrısı temsil eden tek bir oluşum, bu oluşumun da 2 toplumlu, 2 bölgeli olduğunun kabullenilmesi BMnin neredeyse 30 yıl önce önerdiği bir düşünce pisti. Dünyada bu duruma benzer çok sayıda ülke örneği var. Kıbrısa uyarlanabilecek modeller mevcut. Bugüne kadar gerçekleştirilemedi zira gerçek bir müzakere istemi yoktu. Şimdi duvarın dibine geldik ve müzakere etmeye mecburuz. Gelecek yıl içinde herkes tarafindan kabul edilebilir bir çözüm bulunacağına inanıyorum. Soru : AB Kıbrıs sorununda son zamanlarda ön plana çıkmaya başladı. Soruna çözüm bulmak için yavaş yavaş BMnin yerini aldığı izlenimi var Lamassoure: ABnin Kıbrıs sorununu başından bu yana izleyen BMnin yerini alması söz konusu değil. Müzakereler BM çatısı altında yürütülüyor. Doğal olarak nihai çözümün de BM çatısı altında bulunması gerekir. Ancak şu da bir gerçek ki, başta ABD olmak üzere, BM güvenlik konseyinin diğer üyeleri, Balkanlar ve Doğu Akdenizdeki gibi değişik kaygılarla meşguller. AB de bu durum karşısında sorumlu davranıp Kıbrısa çözüm arayışlarını kolaylaştırmayı denemeli. Soru : Bir de AIHMnin Kıbrısla ilgili, Türkiye tarafından kabul edilemez nitelenen kararları var. Lamassoure: Uluslararası bir mahkemeye üyeyseniz, kararları lehinizde de olsa, aleyhinizde de olsa tanımakla yükümlüsünüz demektir. Türkiye bu alanda kötü bir görüntü sergiliyor. Üyesi olduğu Avrupa Konseyi kararlarına saygı duymuyor. O halde AB üyesi olduğunda, ABnin kararlarına saygı duyacağının güvencesini bize kim verecek ? AIHM kararlarına diyecek bir şey yok. Türkiyenin Kıbrısla ilgili AIHM kararlarına adadaki soruna global bir çözüm bulunana kadar uyamayacağı görülüyor. Bu kararların uygulanması için de Kıbrıs sorununa siyasi çözüm gerekiyor. Soru : Gelecek yıl AB-Türkiye ilişkileri açısından çok önemli o halde ? Lamassoure: AP raporunun sonuç bölümünde de belirtildiği üzere, Sonbahar 2001-Sonbahar 2002 dönemi, Türk makamlarının, hatta Türk halkının ABye girme veya girmeme konusundaki isteğini göstermesi bakımından en önemli dönem. Zira Anayasal reformlar, ceza kanunu reformu, ifade özgürlüğünün tam anlamıyla güvence altına alınması, insan haklarına saygı, işkencenin tamamen ortadan kaldırılması, vs hepsinin günlük yaşama yansıyısını bu dönemde görecegiz. Anayasa degişikligi konusundaki çalışmaların iyi seyrettigini görüyorüz. Yine aynı dönemde ekonominin iyileştirilmesi için hazırlanan programın ne derece uygulandığını da göreceğiz. Bu program, Türk ekonomisinin Avrupa ekonomisiyle rekabet edebilmesi için mutlak gerekli. Elbette Kıbrıs konusunda Türkiyenin izleyeceği politika da önemli. Ben şahsen Türkiyenin AB yolunda istekle devam edeceğine inanıyorum. Soru : AP, Silahlı Kuvvetlerin siyasi yaşamdaki rolünü de gündeme getiriyor. Bu konuda Türkiye içinde başlayan tartışmaları nasıl görüyorsunuz ? Lamassoure: Türk toplumunun bu soruyu kendisine yöneltmesi gerekiyor. Bu durumun tarihi nedenlerini anlıyoruz. Atatürk zamanından terörizmin Türkiyeye askeri açıdan getirdigi sorunlara kadar Türkiyenin bu alanda özel bir tarih ve geleneğe sahip olması anlaşılabilir. Bugün söylediğimiz; Türkiye bu sorunları çözmüş bir ülke olarak, -elbette Türkiyede hala terör sorunu var, ama Ispanya ve Irlandada da var- terörizmle artık askeri içerikli düzeyde değil, askeri yanıt ve sıkıyönetim veya olağanüstü hal uygulamaları olmadan da savaşabilir. Türkiye madem bugünkü düzeye geldi, o halde, iktidarın sadece halkın temlsilcileri, ordunun da tamaman sivillerin kontrolü altında olduğu bir demokrasi olmaması için neden de kalmadı demektir. Avrupa, ABD ve Batılı olsun olmasın tüm büyük demokrasilerde durum böyledir. Türkiyenin bu modelden esinlenmemesi için hiçbir neden yok. Bazı Türk yöneticilerin geçen yaz bu konuyu açıkça toplumun gündemine taşımaya cüret etmiş olması memnuniyet verici bir gelişme. Türkiye, ordunun askeri işlevini aştığı tek Avrupa ulkesi. Bundan vazgeçmek gerekiyor. Ancak bundan vazgeçmek Türkiyenin yarın ABye üye olduğunda kendi modelinden vazgeçmesi anlamına gelmez. Ingiliz, Fransız ve Alman modelleri de birbirine benzemiyor. Türkiye de temel Avrupa prensiplerine sadık kalarak ABye kendine has modeliyle üye olabilir. Soru : 11 Eylül saldırılarının ardından Türkiyenin stratejik öneminin arttığı soyleniyor. Bu size gore doğru bir tespit mi ? Lamassoure: Türkiyenin stratejik önemi herkes tarafindan uzun süredir bilinen bir gerçek. Soğuk Savas sırasında Sovyetlere karşı, bugün de dünyanın en istikrarsız bölgesi olan Ortadoğuya yakınlığıyla biliniyor. 11 Eylül olayları Türkiyenin önemini hatırlattığı gibi, tüm demokratik ülkelerin fanatizme ve aşırı dinciliğe karşı birleşmeleri gerektiğini de gösteriyor. Türkiye NATO içinde her zaman sadık bir müttefik oldu. Terörizme karşı kurulan yeni ittifakta Türklerin ve Avrupalıların yan yana olacağından eminim. Soru : Türkiyenin ılımlı Islamı diger Müslüman ülkelere örnek olabilir deniliyor. Lamassoure: Gayet tabii. Türkiyede ılımlı bir Islam ve laik bir gelenek var. Bu açıdan bakıldığından Türkiye ve Fransa örneğin, birbirine çok benziyor. Islam Fransanın da ikinci dini. Katoliklerden sonra Fransadaki en kalabalık dini topluluk Müslümanlar. Laiklik insanlık tarihi açısından büyük bir gelişmedir. Islamın büyük bir bölümünün bu adımı atmakta güçlük çektiği görülüyor. Cok sayıda Müslüman ülkede, Islam hem devlet dini hem de bütün hukuk sistemi ve dünya görüşü dinden kaynaklanıyor, dini otoriteye bağli çalışıyor. Bunu kabullenmek zor. Laikliği benimsemek, Hıristiyanlar, Museviler ve bazı Müslümanlar için yüzyıllar aldı. Bu nedenle Türkiye ve daha küçük ölçüde Fransa, Islam dininin önemli rol oynadığı diğer ülkelerin laiklik adımını atmalarına yardımcı olabilir. Soru : Tek bir cümleyle raporunuzu özetlemek gerekirse Lamasoure: Türkiye AB yolunda ilerlemeye devam ediyor. Güç sorunlarla cesaretle yüzleşiyor. Türklerin, 21. yüzyıl demokrasisi ihtiyaçlarını yerine getirerek, Türkiye tarihinin özellikleriyle uyumlu özgün bir Türk modeline sahip olunabileceğini anlamaları gerekiyor. Bu mümkün. Türkiyenin bunu başarıp başaramayacağını gelecek sene hep birlikte göreceğiz. | ||||
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||