"D vitamininin azı da fazlası da zararlı"

Bodrum’da düzenlenen 9. Anadolu Romatoloji Günlerinde konuşan Doç. Dr. Ömer Karadağ, D vitamininin, vücutta kas iskelet sisteminin çalışması ve dengenin korunması gibi birçok aşamada faydalı etkileri bulunan bir hormon olduğunu söyledi.

"D vitamininin azı da fazlası da zararlı"

Türkiye Romatoloji Derneği ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı tarafından Bodrum’da "9. Anadolu Romatoloji Günleri" düzenlendi.

Her yıl Mayıs ayının ilk haftası Cumartesi günü “Dünya Ankilozan Spondilit Günü” olması nedeni ile Türkiye Romatoloji Derneği, romatizmal hastalıkların toplumun geniş kesimlerince tanınması ve romatizmalı hastaların mümkün olduğunca erken dönemde doğru tedaviye ulaşarak sağlıklı bir yaşam sürmesinin önemine dikkat çekti.

D VİTAMİNİ YAĞLI BALIKLARDA, YUMURTA SARISINDA BOL MİKTARDA VAR

Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Karadağ, D vitamininin, vitamin olarak adlandırılsa da vücutta kas iskelet sisteminin çalışması ve dengenin korunması gibi birçok aşamada faydalı etkileri bulunan bir hormon olduğunusöyledi.

Dr. Karadağ, "D vitamininin temel kaynağı güneştir. Ülkemiz bulunduğu konumdan ötürü güneş açısından oldukça zengindir. Cilde direkt güneş ışını teması sonrası sentez başlar ve karaciğer, böbrekten geçerek aktif D vitamini halini alır. Sentez edilen D vitamininin bir kısmı, başta yağ dokusunda olmak üzere depolanır. Genel olarak insanın 3-4 ay yetecek kadar D vitamini depolayabildiği bilinmektedir. Günlük, kolların dirsektan aşağısı ve bacaklarda ise dizden aşağısının açılarak saat 10.00-15.00 arasında 15 dakika güneşlenmek yeterlidir. Ancak cam ya da tül arkasından güneşlenilmemelidir. Açıklanamayan kırıklar olmadığında D vitamini öngörülmüyor. D vitamininin fazlası da azı da zararlı, birey için normal değerlerde olması yeterli. Dışarıdan gereksiz D vitamini takviyesi böbreklerde taş oluşumuna neden olabilir. Bu da ilerleyen zamanda böbrek sağlığını riske atar. D vitamini güneş dışında somon, sardalya gibi yağlı balıklarda, yumurta sarısında, karaciğer, süt gibi gıdalarda bol miktarda bulunmaktadır” diye konuştu.

Kongre Başkanı Prof. Dr. İhsan Ertenli, her yıl Mayıs ayının ilk Cumartesi gününün Dünya Ankilozan Spondilit (AS) günü olduğunu belirterek, hastalığın bel ağrısı ile kendini gösterdiğini söyledi.

Bel ağrısı ile ilgili bilgi veren Dr. Ertenli, “Bel Ağrınızı Sorgulayın başlıklı bilinçlendirme kampanyası ile AS'nin erken dönemdeki en önemli bulgusu olan inflamatuvar bel ağrısı farkındalığını artırmayı ve inflamatuvar bel ağrısı olan hastaların en kısa sürede bir romatoloji uzmanına başvurarak uygun tanı ve tedaviye ulaşmasını sağlamayı hedefledik” dedi.

Ertenli, sıklıkla genç erkeklerde görülen, hayatı ve hareketi kısıtlayan, ağrıya, iş görmezliğe, psikolojik sorunlara ve ileri evrelerde bazı hastalarda kamburluğa neden olabilen Ankilozan Spondilit (AS) hastalığı için www.belagrinisorgula.com web sitesi üzerinden doğru teşhis ve tedavi için toplumda farkındalık yaratmak istediklerini belirtti.

3 AYDAN UZUN SÜREN VE İSTİRAHAT İLE ARTAN BEL AĞRISINA DİKKAT

Kongre Başkanı Prof. Dr Sedat Kiraz da artan bel ağrılarına dikkat çekerek, “Türkiye’de yüzde 16,4 ile sistemine başvuruların başında bel ağrısı gelmektedir. Ülkemizde yaklaşık 2 yüz bin kişiyi etkileyen ciddi bir hastalık olan AS hastalarının yüzde 40’ı hasta olduklarını ve hangi doktora gideceğini ne yazık ki bilmemektedir. Bu hastalara romatoloji uzmanları bakmaktadır. Türkiye'de AS tanısı, hastaların doktora ilk başvurdukları tarihten ortalama 8 yıl sonra konabilmekte fakat hastaların başvurduğu ilk hekimin romatolog olması halinde bu süre kısalabilmektedir” ifadesini kullandı.

Prof. Kiraz, 40 yaş öncesinde başlayan, 3 aydan daha uzun süre devam eden, aniden değil yavaş yavaş başlayan, sabahları yataktan kalkmayı zorlaştıran, istirahat ile geçmeyip hareket etmekle azalan ve ’inflamatuvar bel ağrısı‘ adı verilen ağrının, AS hastalığını düşündürmesi gerektiğini vurguladı.

Romatizmal hastalıkların erken teşhis ile kontrol altına alınabildiğini aktaran Kiraz, “Böylece hastaların yaşamlarına ağrısız ve hareket kısıtlılığı olmadan devam etmeleri sağlanabilmektedir. AS hastalarının mümkün olan en kısa zamanda doğru teşhis ve tedaviye ulaşarak fonksiyonel durumlarının ve yaşam kalitelerinin iyileştirilebilmesi için inflamatuvar bel ağrısı farkındalığının artırılması gerekmektedir" şeklinde konuştu.

AS RKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

Prof. Dr. Sedat Kiraz, AS hastalığının erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğünü ve bu durumun yaşam kalitesini ciddi oranda düşürdüğünü anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hastaların çocuklarını kucaklarına alıp kaldırmalarını, onlarla doyasıya oynamalarını, gece rahat uyumalarını, hatta çoraplarını, ayakkabılarını giymelerini bile engelleyebilmektedir. Hastalarda yol açtığı engellenme duygusu, psikolojik sorunlara yol açabilmekte, hastalığın neden olduğu problemlerin yelpazesini daha da genişletmektedir. Genç yaşlarda ortaya çıkan bu hastalık, sabahları yol açtığı tutukluk nedeniyle işe gitmeyi zorlaştırmakta, çalışma hayatına ara verilmesine dahi yol açabilmektedir. Birçok kişi için hayatı anlamlı kılan gündelik rutin işler, doğru tanı ve tedaviye ulaşamayan AS hastaları için ne yazık ki mümkün değildir. AS’de bel ağrısı dışında sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında da ağrı hissedilebilir. Hastalığın son aşamasında bazı hastalarda toplum arasında ’kamburluk‘ olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonu görülebilir. AS’nin bel fıtığındaki ağrıdan en önemli farkı, ağrının istirahat halinde artması ve aktiviteyle azalmasıdır. Her 100 ankilozan spondilit hastasından 7’sinin öyküsünde bel fıtığı ameliyatına rastlanmaktadır. Ankilozan spondilit en çok bel fıtığıyla karışmakta, her 3 ankilozan spondilit hastasından biri en başta bel fıtığı tanısı almaktadır.”

"D vitamininin azı da fazlası da zararlı" - 1 9. Anadolu Romatoloji Günlerine katılan uzmanlar, romatizmal hastalıklardan korunmanın önemine dikkat çekti.

ORGANLARDA YETERSİZLİĞE YOL AÇABİLİR

Çocuk Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Seza Özen de Türkiye'de görülme sıklığı yüksek Ailevi Akdeniz Ateşi (AAA) hastalığının, Akdeniz havzasının özellikle doğusunda yaşayan Türk, Yahudi, Ermeni ve Arap popülasyonlarını etkilediğini belirtti.
Bunun ırsi bir hastalık olduğunu, çocukluk döneminde başladığını, vücudun belirli yerlerinde oluşan iltihap ve ateşle seyreden ataklara yol açtığını kaydeden Özen, vücutta kendiliğinden tekrarlayan atakların tedavi edilmediğinde, böbrekler başta olmak üzere, çok sayıda organda yetersizliğe neden olduğunu dile getirdi.
Özen, "Amiloid proteininin böbrekler, karaciğer, damarlar, bağırsaklar, kalp gibi organlarda birikmesi, bu organların normal işlevlerinin bozulmasına sebep olur. En sık olarak gözlenen sonuç böbrek yetersizliğidir. Önce idrarla protein kaçağı, ardından diyaliz ihtiyacı ortaya çıkar" dedi.

GEBELİKTEN EN AZ 3-6 AY ÖNCESİNDEN KONTROL ALTINA ALINMALI

Romatolog Prof. Dr. Şule Apraş Bilgen ise romatizmal hastalıkların çoğunun kadınları, genellikle doğurgan oldukları yaşlarda etkilediğine dikkati çekti. Bilgen, hastalıkların gebelikten en az 3-6 ay öncesinden kontrol altına alınması gerektiğini kaydetti.
Romatizmal hastalık nedeniyle kullanılan ilaçların bazılarının, gebelik kaybı ya da bebekte zararlı etkilere yol açabileceği uyarısında bulunan Bilgen, "Herhangi bir romatizmal hastalık nedeniyle tedavi alan her hasta, gebelik öncesi hekimi tarafından değerlendirilmeli ve ilaçları düzenlenmelidir. Gebelik seyrinde hastalığın alevlenme riski varsa, bazı ilaçlara gebelik sırasında hekim kontrolü altında devam edilebilir" diye konuştu.

Sayfa Yükleniyor...