‘Hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız’

Nazım Hikmet, '…Anamız, avradımız, yârimiz. Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen. Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız' diyor. Türkiye’deki kadınlar şiirdeki gibi ‘hiç yaşamamış gibi ölüyor’, öldürülüyor.

‘Hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız’

Kimi sokak ortasında kurşunları boşaltıyor kadının bedenine, kimi çocuklarının gözü önünde bıçaklıyor, kimi de ıssız bir köşede işkence ederek parçalıyor kadını…


Baba, erkek kardeş, eş, sevgili, eski eş hatta eski sevgili… Kimi töreyi gerekçe gösteriyor, kimi kıskançlığı, kimi de namusu. Kimi ayrılmak istemiyor, kimi boşanmak. Erkekler, yıllar önce boşanmış veya ayrılmış olmasına rağmen bunu kabullenemiyor ve kanlı elleriyle kadınların hayatına son kez dokunuyor.

Peki, erkekler kadınları neden öldürüyor, neden reddedilmeyi, boşanmayı kabullenemiyor, neden kadının ‘namus’undan kendisini mutlak anlamda sorumlu tutuyor, hangi zihniyetin ürünü kadınları kolayca ölüme sürüklüyor? Bu soruların cevabını psikoloji uzmanları verdi. Her olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğini belirten psikologların vurgu yaptıkları ortak nokta; toplumsal kültürün erkeğe, ‘kadına hükmetme ve onu kontrol altında tutma’ görevi yüklemesi. Bir diğer önemli nokta ise ‘vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme ve bunlardan hoşlanma biçimindeki tutumların görüldüğü antisosyal kişilik bozuklukları. İşte psikologların değerlendirmesiyle Türkiye’de kadınları öldüren zihniyetin psikopatolojisi:

KADINI META OLARAK GÖREN ANLAYIŞIN UZANTISI
Prof. Dr. Kemal Arıkan, Psikiyatrist
“Türkiye’deki kadın cinayetleri, bir tarafıyla sosyolojik, bir tarafıyla psikolojik bir olaydır. Sosyolojik açıdan bakarsak, bu cinayetleri işleyen erkekler kadını bir meta olarak görüyor. Erkek, ‘Bu benim malımdır, başkası kullanamaz’ diyor. Saldırganlığın bir nedeni buradan kaynaklanıyor. Ne yazık ki geçmişten bu yana alışılagelmiş böyle bir anlayış, bir zihniyet var. Bu alışkanlığı sürdüren erkekler bu tür olayların yaşanmasına neden oluyor.

OLAYIN KÖKÜ, ERKEĞİN ANNESİYLE İLİŞKİSİNE DAYANIYOR
Bir de olayın psikolojik yönü var: Erkekler, ne yazık ki kadınlarla ilişkilerinde, anneleriyle ilişkilerinden gelen bir problem yaşıyorlar, yani bu anlayışın kökü annelerine dayanıyor. Erkeklerin kafalarında çözümlenmemiş bir karmaşa var. Erkek her şeye sahip olmak istiyor ama olamıyor, sürekli kadın üzerinde ağırlığını koymak, dominant olmak istiyor. Kadınlara yönelik cinayetlere işte bu karmaşanın yansıması olarak bakmak lazım.

YARGI DA ERKEĞİ KAYIRAN SİSTEMDE ÇALIŞIYOR
Bunlar, normal ve sağlıklı insanlar değildir. Bunun psikolojideki adı antisosyal kişilik bozukluğu, yani psikopatik kişiliktir. Burada aslında erkek, bir başka erkekle yarışıyor. Kadını tam anlamıyla sahiplenmek istiyor, bir başka erkek veya onun varlığına dair geliştirdiği düşünce, antisosyal kişilik bozukluğu olan erkeği harekete geçiriyor. Başka bir erkeğin varlığını veya düşüncesini yok etmeye gücü yetmediği zaman şiddetini, gücünün yeteceği yere, kadına çeviriyor ve onu yok ediyor. Zayıf gördüğünü ezme, yok etme olayıdır bu. Bu kişilerde paranoid etkiler de söz konusu ama antisosyal kişilik bozukluğu ön plana çıkıyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek için cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması gerekiyor. Değerler yeniden sorgulanmalı, çünkü Türkiye’de yargı da erkeği kayıran bir sistem içinde işliyor."

ERKEĞE, KADININ CEZALANDIRILMASI GEREKTİĞİ ÖĞRETİLİYOR
Prof. Dr. Bengi Semerci, Psikiyatrist
"Bu cinayetleri tek başlık altında toplamak çok doğru değil ama genel olarak erkeğin kadına uyguladığı şiddet olarak ele aldığımız zaman, toplumsal olarak erkeğe öğretilenler, yanlış namus, ahlak ve erkeğin fiziksel olarak kadına şiddet uygulayabilir konumda bulunması ortak payda olarak değerlendirilebilir. Doğduğu andan itibaren erkeğe yüklenen, ‘kadını korumak, sahiplenmek, kontrol etmek’ gibi görevler, erkeğin kadını sahip olduğu bir meta olarak görmesine katkıda bulunmaktadır. Toplumsal olarak kadına biçilen görev ise iyi ev kadını olmak, söz dinlemek, eşe sadakat ve itaat olunca, kendine göre bu davranışlardan sapma olduğu durumlarda, kadının ‘cezalandırılması gerektiği’ erkeğin öğretisi oluyor.

ŞİDDETE YÖNELMEDE ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU ETKİLİ
Toplumsal baskı ve öğretiler nedeni ile olan cinayetleri ayırırsak (töre gibi), erkeğin neden daha çok şiddet gösterdiği, çok sayıda araştırmanın konusu olmuştur. Saldırgan yani şiddet uygulayan aile bireylerinin büyük oranda erkek oluşu ve bu saldırgan davranışların ilerleyen yaşla birlikte azalmaya başlaması, erkeklik hormonlarının şiddette etkili olduğunu düşündürmektedir. Sorumsuz, tepkici ve düşüncesiz hareket etme, vicdansızca ve suç niteliğinde davranışlar gösterme ve bunlardan hoşlanma biçimindeki tutumların görüldüğü antisosyal kişilik bozuklukları da şiddetin biyolojik nedenlerindendir.

TOPLUMSAL KÜLTÜRÜ DEĞİŞTİRMEK GEREKİR
Cinayetlerin önüne geçilmesinde erken dönem ve kısa vadede sosyal destek kurumlarının ve güvenliğin sağlanmasının önemi çok büyüktür. Cezaların caydırıcılığı yeterli değildir. Asıl önemli olan toplumsal kültürü değiştirmektir ki bu, zaman isteyen bir süreçtir. Ama bir yerden başlanması gerekiyor. Kadın ve erkek tanımları ile görev tanımları belirlenerek, yeni bir toplumsal bilinç yaratılması gerektiği düşüncesindeyim."

‘Hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız’ - 1


TOPLUM BASKISI EN ÖNEMLİ SEBEPLERDEN BİRİ
Ferahim Yeşilyurt, Psikolog
"Erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz. Erkekler özellikle de feodal kültürün etkisini yoğun biçimde hissederek büyüyen erkekler, kadınları daha çok kontrol etmek istiyor. Kendi kontrolü dışına çıktığında da yok etmeye çalışıyor. Töre ve namus kavramları kadın cinayetlerinin en önemli nedeni olarak görülüyor. Toplum baskısı ise görünmeyen bir sebep. Toplumda özellikle de belirli kesimlerde ‘namusunu temizlemeyen kişiye’ selam bile verilmeyebiliyor. İşte bu toplumsal baskı cinayete yönelmede çok önemli rol oynuyor.

KIRILGANLIK KADINA, SALDIRGANLIK ERKEĞE…
Şiddetin daha çok erkekler tarafından gösterilmesinin çeşitli nedenleri var. Bunlardan biri erkeklerin, öfke duygularını daha rahat sergileyebilecek şekilde yetiştirilmiş olmaları. Toplum kültüründe çocukluktan itibaren öfke erkeğe yakışan ama kıza yakışmayan bir duygu olarak benimsetiliyor. Kadının kızgınlığını ve öfkesine göstermesi hep yasaklanmaya çalışılıyor. Kırılganlık kadına, saldırganlık ise erkeğe özgü duygular olarak öğretiliyor.

EKONOMİK VE SOSYAL SORUNLAR DERİNLEŞTİKÇE ŞİDDET ARTAR
Bir ülkedeki siyasal, ekonomik ve toplumsal alandaki sorunların derinleşmesi, şiddetin artmasına neden olur. Ekonomik ve sosyal sorunlar kıskacında etkili çözümler üretemeyen ve yoğun çaresizlik yaşayan kişilerin şiddete başvurmaları daha kolay olur. Diğer taraftan ülkemizde psikiyatrik sorunlarda da ciddi bir artış görülüyor. Psikolojik sorun yaşayan kişilerin yeterince belirlenememesi ve uygun tedaviyi alamaması da şiddet olaylarındaki artışın nedenleri arasında sayılabilir.”

Sayfa Yükleniyor...