Sezaryen doğum yapmak için en tehlikeli yoldur

İstanbul’da son 15 senede sezaryen oranları tavan yaparken, doğumdan sonraki ilk 24 saatte hayatını kaybeden anne sayısı da geçen yıl rekor kırdı.

Sezaryen doğum yapmak için en tehlikeli yoldur

STANBUL - İstatistiklere göre doğumdan sonraki ilk 24 saatte hayatını kaybeden anne sayısı geçen yıl rekor kırdı.

Ebeler Derneği üyeleri; bu ölümleri, tamamen sezaryen oranlarına bağlamamak gerektiğini söylüyor. Ama sezaryenin bu oranlara katkısı sanıldığından çok daha fazla.

Türkiye’de sezaryen oranı yüzde 54 ve bu oran bazı hastanelerde yüzde 90’lara varıyor. Dünya Örgütü’ne göre gerçekten gerekli olan sezaryen oranı ise, tüm doğumlar içide yüzde 15’i geçmiyor.

İşte tam bunlar yaşanırken, Başbakan Erdoğan sezaryene karşı olduğunu açıkladı. Bana göre, başbakanın sezayen açıklaması ile kürtaj açıklamasını birbirinden ayırmak gerekiyor ve keşke başbakan da bu iki birbiriyle ilgisi olmayan konuyu, bir arada değerlendirmeseydi. Bu açıklamanın ardından, Sağlık Bakanlığı’nın özel hastanelere, sezaryen konusunda cezai yaptırım uygulayacağı haberi geldi.

Meseleyi uzun zamandır takip eden doğal doğum misyoneri bir gazeteci olarak, bana göre  Sağlık Bakanlığı’nın cezai yaptırımdan önce alması gereken önlemler var. Zira sezaryen oranlarının yüksekliği, hem ticari hem kültürel bir mesele.

Normal doğum dendiğinde dizleri titreyen bu kadar çok kadın olduğu sürece, oranları düşürmek mümkün değil. Üstelik bu kadınlar mevcut durumda korkmakta çok da haksız sayılmazlar. ‘’Korkmayın canım, korkacak ne var’’ demekle mesele çözülmüyor.

ÖNCELİKLE NORMAL DOĞUMDAN DEĞİL, SEZARYENDEN KORKMANIZ İÇİN BİR KAÇ NEDEN:
Bebek, doğma sürecinin önemli bir kısmını atladığı için sezaryen bebek için tam bir şoktur. Bebek için tüm doğum sonrası komplikasyon riskleri, sezaryende daha fazladır. Özellikle akciğer yetmezliği, kat kat fazla görülür.

Sezaryen önemli bir ameliyattır.  Her ameliyat kendine özgü riskler barındırır. Sezaryen de bunlardan muaf değildir.

Sezaryen sanıldığı kadar konforlu değildir. Sezaryenden sonraki en az 48 saatte annenin bebeğine bakacak hali pek olmaz. Kendi kendine ayağı bile kalkamaz. Ağrısı sızısı cabasıdır.

Doğal doğumda, kendi kendine işleyen mucizevi bir kimyasal mekanizma vardır.  Vücut; ağrı kesicisini, sakinleştircisini bile kendisi salgılar.

Bu mekanizmaya, ilaç ve neşterle müdahale ederseniz işlemez hale getirirsiniz. Birçok annenin, sezaryen sonrası emzirme sorunu yaşaması buna bağlanır.  

BATI’DA SEZARYEN ORANLARI DÜŞERKEN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERDE NEDEN ARTIYOR ?
Tıptaki gelişmelere paralel olarak,  1970’lerden başlayarak dünyada her alanda tıbbi müdehale tavan yaptı. Doğum bunların başında geldi.

90’larda doğuma müdahale etmenin çok da matah bir şey olmadığı anlaşıldı ve bu yaklaşımdan çark edilidi. Az gelişmiş ülkeler, tıbbi müdahaleden hevesini henüz almadığı için, bu gerçek, memleket topraklarına yeni ulaştı. 

Yüksek sezarye oranı, sanılanın aksine bir azgelişmişlik göstergesidir.

SEZARYEN ÇOK DAHA RİSKLİ VE HİÇ DE ZAHMETSİZ DEĞİLKEN ANNELER NEDEN SEZARYEN İSTERLER?
Doğal doğumun etrafında bir korku imparatorluğu kurulmuştur. Filmlerde doğuran kadınlar, sokak ortasında aniden avazları çıktığı kadar bağırmaya başlarlar.

Teyzeler, halalar korkuç doğum hikayeleri anlatır. Doğum sırasında ölen anne ve bebek hikayeleri anlatılır. Doktorlar, doğal doğumu öcü gibi gösterir. Ve biz de istesek de istemesek de kendimizi ve çocuğumuz için korkarız, hem de çok.

Bunun en önemli nedeni, tıbbi müdahalenin işleri akışına bırakmaktan her zaman çok daha iyi oldu ön yargısıdır. İnsanların, kendi bedenlerine ve işleyen doğal mekanizmaya inançları, bu devirde bir hayli zayıftır.

Doğumun bir hastalık olmadığı ve kendi kendine işleyen bu sisteme sadece refakat edilmesi gerektiği fikri, çok sayıda doktoru önemli bir iş ve para kaybına sürükleyecektir.

Bu da sezaryenden para kazan doktor ve hastanelerin hiç hoşuna gitmez.

Bizden önceki jenerasyonlarda çoğu kadın için çocuk doğurmak, başlarına gelmiş en büyük macera ve kendilerini değerli kılma mekanizmasıdır.

Teyzelerin, muhakkak ki meşakkatli olan doğum olayını; ‘’ay neler çektim’’ diyerek ballandırması biraz da bundandır. Kötü doğum hikayesi korku fimi gibi iyi rayting alır.

Geçmişte doğumların hemem hepsi normal olduğundan, ailenizde anlatılan anne bebek ölümlerinin normal doğum sırasında olması kaçınılmazdır.

Sezaryen ve tıbbi müdahale, gerektiğinde hayat kurtarır. Hiç kuşku yok ki yerinde sezaryenler dünyada birçok anne bebeğin canını kurtamıştır.

Geçmişte tıbbi müdahale eksikliğinden yaşanan üzücü olaylar, bugünkü normal akışı domine etmemelidir.

SEZARYEN ORANI NASIL DÜŞER ?
Bir Avrupa ülkesinde yaşayan yakınınız varsa, size gebeliği boyunca doktor değil ebe kontrolünde olduğunu, hatta doğumunu bir ebenin yaptırdığını söyleyecektir.

Dünyadaki istatistikler, ebeler tarafından yaptırılan doğumlarda her türlü tıbbi müdahale oranın çok çok daha düşük olduğunu ortaya koyar. 

Tükiye’de büyük şehirlerde ebelik müessesinin güçsüzleşmesi sezaryenin en büyük nedenidir.

Doğum, duruma göre ortalama 6-12 saat süren bir süreçtir ve doktorlar için 20 dakika süren sezaryen ile 12 saat süren ve ne zaman başlayacağı belli olmayan doğum arasında, ciddi bir mesai farkı vardır.  

Ebe ile doğum yapmak sanıldığı gibi demode bir şey değildir.  Bakanlığın öncelikle ebelik müessesini kalkındırması gerekir. Ebelerin de kendi olumsuz imajlarına çeki düzen vermesi.

Türkiye’de genelde normal doğum denen şeyin, normal hiçbir tarafı yoktur. Normal doğumda bile o kadar çok tıbbi müdahale vardır ki işler doğal seyrinden çıkarıldığı için, iyi seyredecek birçok normal doğum hikayesi kabusa dönüşür.

Normal doğum yapacak annenin, doğum konusunda kesinlikle bir eğitim alması gerekir. Zira çocuk ‘doğurtulmaz’ çocuk ‘doğurulur’.

Bakanlığın Türkiye genelinde, gebelere ebeler aracılığı ile eğitim vermesi şarttır. Doğum konusunda hiçbir şey bilmeyen anne, çok korkar; korktukça doğum zorlaşır.

Türkiye’de hastaneler anne-bebek dostu değildir. Doğum odaları; sevimsiz, rahatsız ve korkutucudur.

Personel, gerekli duygusal desteği ve fiziki koşulları oluşturamaz. Hem bilgisiz, hem isteksizdir. Doğum yapılacak yerin, sessiz sakin ve loş olması gerekir. Kadının kendini güvende hissetmesi şarttır.

Baştan söylediğim gibi; ben bir doğal doğum misyoneriyim. Ama anne olarak bilgisizce gireceğim, uygun olmayan fiziksel koşullarda, epizyotomi gibi tıbbi müdahalelere uğrayacağım ve hiçbir duygusal destek almadan yapacağım bir normal doğumu ben bile istemem.

Bakanlık ilk iş olarak  annelere normal doğumun koşullarını sağlamalı ve normal doğumu gerçekten normalleştirmelidir. Yoksa sezaryen odaklı fiziksel ortamlar ve anlayışla normal doğum yapmak kabusa dönebilir.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Bebek ve Çocuk Sağlığı
  • Kadın Sağlığı

Sayfa Yükleniyor...