Siyah giyen adamlar!

Ufuksuzluk ve iş bilmezlik Yıldırım Demirören ve yönetimini, 2 kupa aldıktan çok değil 4 ay sonra bu durumla baş başa bırakmıştır. Yönetimin içindeki organizasyonsuzluk ve bölünmüşlük, Denizli maçının özellikle ilk yarısındaki o utanç verici manzaraya sirayet etti sonunda.

20 yıldan fazla oldu futbol ve Beşiktaş hayatıma gireli. İlk defa bu cumartesi günü bir Beşiktaş maçını izlemek içimden gelmedi. Daha önce izlemediğim veya keyifsiz, şevkiz izlediğim olmuştu. Ama bu seferki farklıydı; takımın aldığı kötü sonuçlardan olsa diyeceğim, daha kötü günlerini de görmüştüm sonuçta.

Eve gelip televizyonu açtığımda programlarında maç konuşulmuyordu. Herkesin dilinde tribündeki olaylar ve taraftarın yaptığı 'ayıp' vardı. Meraklandım ve oturup geç saatlerde maçın tekrarını izledim. İzledim ve maçı seyretmek neden içimden gelmedi anladım. Anladım ki stada gitseydim ya da oturup evde izleseydim, bir Beşiktaşlı ve bir futbolsever olarak siyah-beyazlı camianın içine düştüğü duruma çok hayıflanacaktım.

Sezon öncesi Tabata transferi sonrası yönetimin ufuksuzluğu ve taraftar nezdindeki rahatsızlığı ve bunun bir öfkeye dönüşebileceğini yazmıştım. CSKA maçı sonrası havaalanında yaşanan olaylar (ki bir Beşiktaş başkanına yumurta atılmasını ve arabasının tekmelenmesini asla tasvip etmiyorum) ve son Denizlispor maçı Beşiktaş yönetimi için yolun sonudur bence. İstifa ederler mi, yoksa kongrede tekrar aday olmama kararı mı alırlar bilemem. Ancak yerden yere vurulduğu günlerde dahi 'çok iyi bir Beşiktaşlı' teziyle dalga kıranların arkasına sığınan Yıldırım Demirören, İnönü tribünlerindeki o fotoğraf karşısında dilinden düşürmediği 'Beşiktaşlılık duruşunu' göstermeli. Tıpkı efsane başkan Süleyman Seba gibi, tıpkı Serdar Bilgili gibi... Bir kulüp başkanı, taraftarını bu psikolojiye sokuyorsa ve kendi stadından bir koruma ordusuyla ayrılıyorsa eğer, sırf bu nedenle dahi bırakmalıdır artık o koltuğu. Bir büyük kulübün başkanı, 'siyah giymiş' o kalabalığın kendisini kimden koruduğunu düşünüyor acaba? Yoksa oraya da mı provakatörler sızabilirdi?!

İnönü'deki o fotoğrafa gelince; belki birçok Beşiktaşlı'yı üzdü. Özellikle maçın ilk yarısında tribünlerdeki bölünmüşlük ve çıkan kavgalar yaralayıcıydı. Bu noktada bazı basın organlarında ve taraftar forumlarında dillendirilen tribüne yerleştirilen 'paralı askerler' iddiası derhal yanıt bulmalı. Ama Beşiktaş tribünleri özellikle maçın ikinci yarısında 'paralı askerler'i de saf dışı bırakıp ortak bir tavır ve tepki sergilediler. Bu tepkinin ülkemizdeki tribün kültürü açısından da anlamlar taşıdığını düşünüyorum. 'Taraftar sadece maça gelip, tribün şovu mu yapmalı. 'Kötü gün dostu' klişesine saplanıp her olumsuzluğu sineye mi çekmeli?' soruları, taraftar profili açısından elzem artık. 'Siyah giymemiş adam'lardan oluşan bir tribün, futbolumuzun gelişimi açısından da bir katkı unsuru çünkü.

'Taraftar iyi günde iyidir ama kötü günde lazımdır' söyleminin geçerliliği var elbette. Ama peki taraftar alkışlarken iyi de, tepki verirken kötü mü oluyor? Camiaları var eden onları seven milyonlarsa, yönetimsel talepleri ve tepkileri neden 'tukaka' edilsin? 'Beğenmiyorsan gider kongrede değiştirirsin' söyleminin, işçiye, köylüye, memura 'oturun oturduğunuz yerde. Ne eylemi, ne grevi. Hakkınızı sandıkta arayın' söyleminden ne farkı var. Bir farkı yok elbette. İkisi de bu toplumun hücrelerine yerleşen 'biat ve razı olma' kültüründen geliyor. Olaya bu açıdan bakıldığında, İnönü'de yaşananlar taraftar-kulüp ilişkisinde yeni pencereler açabilir futbolumuzda. Açılmalı da... Açılmalı ki; sadece kongre kulislerinde belirlenmemeli milyonluk camiaların kaderleri. Açılmalı ki; o milyonlar, cebinden çıkan paralarla katkı sağladıkları kulüplerinin borç batağına saplanmasına sessiz kalmamalı. Başkanları, teknik direktörleri 'Bizim için Avrupa ikinci planda, 3 yıl üst üste şampiyon olalım yeter' vaadi yeterli olmamalı onlar için. Kulüpleri yönetenlerin ufukları küçükse, onlar tribünde sesleriyle göstermeli ufuklarını.

İşte bu ufuksuzluk ve iş bilmezlik Yıldırım Demirören ve yönetimini, 2 kupa aldıktan çok değil 4 ay sonra bu durumla baş başa bırakmıştır. Yönetimin içindeki organizasyonsuzluk ve bölünmüşlük, Denizli maçının özellikle ilk yarısındaki o utanç verici manzaraya sirayet etti sonunda. Bir Barcelona, Manchester United, Milan taraftarına deseniz ki; yönetiminiz 5 yıllık sürede sadece bir şampiyonluk alacak. Avrupa Kupaları'nda esameniz okunmayacak. Onlarca futbolcu, teknik direktör gelip gidecek, borçlar artacak... Yıldırım Demirören'in 'istifa' seslerine gülümsediği gibi gülümserler herhalde. Bu noktada Beşiktaş taraftarının yaptığına 'ayıp' diyenler, ayıbı kimin yaptığını iyi süzmeli kanımca.

Sahadaki Beşiktaş'a gelirsek; bu ahval ve şerait içinde dahi, ligde üst üste alınacak 3 galibiyet ve Wolfsburg galibiyetleri başka bir boyuta taşıyabilir siyah-beyazlıları. Ancak Beşiktaş için artık futbol konuşmak çok anlamlı değil. Çim sahada verilen mücadele ve oynanan oyun, o kadar 'beyaz' kalıyor ki, Beşiktaş'ın diğer 'siyah'larının yanında...

Sayfa Yükleniyor...