Yaşam, Galaksimizin dışında olabilir

Dünya dışı yaşam konusunda yeni ve çarpıcı bir iddia; "Galaksimizin hemen dışında bulunan yıldız kümelerinde yaşam olma ihtimali yüksek".

Yaşam, Galaksimizin dışında olabilir

Bu alanda araştırmalar yürüten Harvard Üniversitesi ile Hindistan merkezli Tata Enstitüsü, yayımladığı raporla "yeni dünyalar arayışını" galaksinin dışına çıkardı. NASA'nın "gezegen avcısı" teleskobu Kepler ve geliştirilen izleme tekniklerine rağmen dünya dışı yaşam konusunda bir kanıta ulaşılamaması, bilim dünyasının en popüler tartışma konularından biri. Bu soruya yanıt vermek üzere ortak bir araştırma yürüten Tata Enstitüsü, akıllı medeniyetleri, galaksimizin hemen dışında bulunan yıldız kümelerinde aramak gerektiğini belirtti. Çünkü bu kümelerdeki gezegenlerin yaşı ortalama 10 milyar civarında. Biliminsanlarına göre, galaksimiz "samanyolu" henüz oluşma aşamasındayken, kümelerde bulunan gezegenlerdeki ortamın, yaşam kaynağına dönüşme ihtimali hayli yüksek. Bilim insanları, kendi galaksimiz içinde "yaşam arayışı " yerine, dışarıdaki bu antik gezegenlere yönelmenin daha doğru olacağı düşüncesindeler.

NASA’nın ‘gezegen avcısı’ teleskobu Kepler ve geliştirilen teknikler sayesinde galaksimizde keşfedilen pek çok yeni gezegene rağmen, dünya dışı akıllı medeniyetlerden hala haber alamamız, bilim dünyasının en popüler tartışma konularından biri. Bu soruya yanıt vermek üzere ortak bir araştırma yürüten Harvard Üniversitesi ve Hindistan merkezli Tata Enstitüsü bilim insanlarına göre, akıllı medeniyetleri, galaksimizin hemen dışında bulunan yıldız kümelerinde aramak, daha gerçekçi bir seçenek.

Amerikan Astronomi Birliği’nin Florida’da düzenlediği toplantıda bir sunum yapan bilim insanları Rosanne Di Stefano ve Alak Ray, yıldızlararası ortak bir medeniyet geliştirmiş akıllı yaşam formlarının, galaksimizin yörüngesinde dolaşan ‘küresel yıldız kümeleri’nde gelişmiş olmalarının daha mümkün olduğunu iddia ettiler. Küresel yıldız kümeleri, galaksilerin dış yörüngelerinde seyahat eden ve binlerce antik yıldızdan oluşan, bağımsız oluşumlar olarak tarif ediliyor. Astronomlar, Samanyolu Galaksisi’nin dış yörüngesinde 150 kadar küresel yıldız kümesi olduğunu tahmin ederken, en yakınımızdaki komşu galaksimiz Andromeda’da da 500 kadar ‘küresel yıldız kümesi’ olduğunu gözlemlemişler.

Küresel yıldız kümelerinin, kayalık gezegenlerin yapıtaşları olan karbon, oksijen, demir gibi elementlerin az bulunduğu yıldızlardan oluşmasına ve bugüne kadar küresel yıldız kümelerinde sadece 1 gezegen keşfedilmiş olmasına istinaden, bazı bilim insanları, küresel yıldız kümelerinde bulunan yıldızların etrafında gezegen oluşumunun mümkün olmadığını savunuyorlar. Ama araştırmayı yapan bilim insanları Rosanne Di Stefano ve Alak Ray, ‘küresel yıldız kümelerinde gezegen bulunmadığı’ çıkarımını yapmak için henüz çok erken olduğunu, son yıllarda yapılan araştırmalara göre, küresel yıldız kümelerinde bulunan yıldızlardaki gezegen oluşumunun da, tıpkı galaksi kümelerinde bulunan yıldızlar gibi olabileceğinin hesaplandığını söylüyor. Di Stefano, küresel yıldız kümelerindeki gezegenlerin henüz gözlemlenmemiş olmasını da, bu kümelerin, galaksi ekseninden birkaç bin ışık yılı gibi uzak bir mesafede konuşlanmış olmalarına bağlıyor.

Yaşam, Galaksimizin dışında olabilir - 1

Di Stefano’nun tezine göre, şayet bu kümelerde kayalık gezegen oluşumu gerçekleştiyse, bu antik yıldızların eksenindeki gezegenlerin yaşı, galaksilerin bünyesinde oluşan yeni nesil yıldızlarda bulunan gezegenlerden çok daha fazla olmalı ve haliyle de, akıllı medeniyetlerin bu kümelerdeki evrimi, daha mümkün bir olasılık. Küresel yıldız kümelerindeki yıldızların arasındaki mesafenin, güneşimizin etrafındaki komşu yıldızlarla aramızdaki mesafeden çok daha kısa olmasına istinaden de, bu kümelerde evrimleşmiş medeniyetlerin birbiriyle bağ kurmuş olması, dünyaya nazaran çok daha kolay olmalı. Mesela, Güneş Sistemi’ne en yakın mesafede bulunan Proxima Centauri Yıldızı ile aramızdaki mesafe 4,7 ışık yılı iken, küresel yıldız kümelerinde bu mesafe, 20 kat daha az. Yıldızlar arasındaki mesafe görece olarak bu kadar azken de, orada evrimleşmiş medeniyetler arasında haberleşmek ve yıldızlararası seyahat edebilmek, çok daha kolay olmalı.

Bu tespitine “Küresel Küme Fırsatı” diyen Di Stefano, bu yıldızlar arasında radyo dalgaları ile iletişime geçmenin, 18 yüzyılda Avrupa ile ABD arasında mektup göndermekten çok daha kısa süreceğini hesaplamış. Bu kümelerdeki gezegenler arası yapılacak bir yıldızlararası seyahatin de çok daha kısa sürede yapılabileceğini savunan Di Stefano, 1977’de uzaya gönderilen Voyager uydularının, dünyadan neredeyse 170 milyar kilometre uzağa ulaştığını ve “bu kümelerden birinde bulunmamız durumunda, Voyager uyduları, çoktan en yakın komşu yıldıza ulaşmak için gitmesi gereken mesafenin % 10’unu kat’etmiş olurdu.” diyor. Di Stefano’nun bu tezi, bilim dünyasında oldukça merak uyandırmış olsa da, henüz bu kümelerde, akıllı medeniyetlerin gelişmesinin görece daha kolay olduğu “kayalık gezegenler” gözlemlenmediği için, bu tez şimdilik tartışmalı bir iddia olarak kalmak zorunda. Bilim insanları, küresel yıldız kümelerinde kayalık gezegenler gözlemlense bile, bunun oralarda yaşamın evrimleşebileceğinin bir göstergesi olamayacağını, çünkü bu kümelerdeki yıldızların çoğunun, yaşamı desteklemek için pek uygun olmayan ve “kızıl cüce” olarak sınıflandırılan yıldızlardan oluştuğunu söylüyor.  

Sayfa Yükleniyor...