Erdoğan: AB defterini henüz kapatmadık

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği defterini henüz kapatmadığını ifade ederek, "Türkiye’nin önünde çok fazla alternatif mevcuttur. Bunlardan birini değerlendirip yolumuza devam ederiz" dedi.

Erdoğan: AB defterini henüz kapatmadık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Küresel Gelecek: İnsan Odaklı, Akıllı Ekonomi" temalı 7. Boğaziçi Zirvesi'nde bir konuşma yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Genel tabloya ve eğilimlere baktığımızda bu alanda artık geri dönülmez bir yola girildiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan geçtiğimiz yıl, daha az yoksulluk, daha fazla refah temasının işlendiği Boğaziçi Zirvesi'nin bu yıl küresel gelecek, küresel hedefler başlığıyla toplanması bana göre isabetli bir tercihtir.

'de 3 milyonu aşkın mülteci var, biz bunları tehdit olarak görmüyoruz ama Batı toplumu 100 kişiyi, 200 kişiyi, 300 kişiyi kendisi için tehdit olarak görüyor, göçmenlere ve yabancılara karşı geliştirdikleri nefret politikaları, bu ülkelerin yönetimlerini de esir almaya başlamıştır. Türkiye bu olumsuzluğa en fazla ve en yaygın şekilde muhatap olan ülkedir.

Yakın gelecekte insan hayatını etkileyecek önemli gelişmelerden biri de şehirleşme olacaktır. 2050’da şehirde yaşayanların oranının yüzde 60’ya çıkması bekleniyor. Ülkemizde şehirlerde yaşayanların oranı yüzde 88’i buldu.

Örneğin, yabancı ve İslam düşmanlığı dalgasının yükselmeye başladığı 2001 yılından beri sadece Almanya'da camilere ve Müslümanlara yönelik 416 saldırı gerçekleşmiştir. Bu saldırıların 46 tanesi de bu yılın ilk 9 ayında yaşandı. Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız bu saldırılara en fazla muhatap olan ve mağduriyet yaşayan kesimi oluşturuyor. Bu nefret saldırıları giderek güçlenen politik desteğinde etkisiyle artarak sürecektir. Diğer taraftan bugün göçmenlere karşı yürütülen kampanyaların bir süre sonra yine Batılı toplumların refahlarına tehdit olarak gördükleri robotlara karşı yapılması kimseyi şaşırtmayacaktır. Bu durum şunu gösteriyor, insanı odağa koyan teknolojilere yönelmeden, refahı artırırken yoksulluğu azaltan gelişmelerin önünü açmadan, demokrasiler ayakta kalamaz.

Ekonominin doğası, talep üzerine kuruludur. Talebi ne robotlar ne de finansal araçlar üretir, talebi sadece insanlar ortaya çıkarır. Demek ki sürdürülebilir büyümenin yolu, insandan, daha doğrusu insanların huzur ve refah içinde yaşama imkanlarını genişletmekten geçiyor. Sonuç olarak önümüzdeki dönemde ticarette ve savaşta kazananı belirleyecek olan, teknolojik üstünlükle birlikte yine insandır, biziz. Nüfus artışı olmadan, üretimi ve yatırımı destekleyen finansal sistem tesis edilmeden, her alanda adaleti esas alan bir anlayış benimsenmeden, sağlıklı bir küresel gelecek inşa edilemez. Bu mücadelede teknoloji yasaklanamayacağına göre, buna uyum sağlayacak yöntemler geliştirmek en doğru yoldur.

Özellikle vasıfsız işçilerle yapılan birçok işi teknoloji giderek daha fazla ele geçireceği için insanlara yeni yetenekler kazanmanın yolları aranmalıdır. Nitekim ülkemizde müfredata giren birtakım yeni uygulamalar, akıllı ekonomilerde rekabetçiliğimizi artırmayı amaçlıyor. Bu çerçevede üzerinde durmamız gereken bir diğer önemli husus verimliliktir. Burada tabii iki şeyi önemsiyorum. Biz insanlar olarak acaba verim ekonomisi üzerinde mi duracağız yoksa israf ekonomisi üzerinde mi duracağız? Şu anda hayata baktığımız zaman ne yazık ki israf ekonomisi almış başını gidiyor. Bir ailenin içinde bir tane araba değil bakıyorsunuz iki tane, üç tane araba var, hanımda, çocukta, çocuklarda... Hepsinde arabalar... Bunun adı israf ekonomisidir verim ekonomisi değil ama verim ekonomisine geçtiğimizde devreye yatırımlar girecektir. Yatırımların olduğu yerde devreye istihdam girecektir. İstihdamın olduğu yerde üretim başlayacaktır. Bütün bunların olduğu yerde o toplumda rekabet başlayacaktır. O toplumda rekabet gücünün artmasıyla ondan sonra da büyüme gelecektir.

"15 TEMMUZ SABAHINDAN DAHA AYDINLIK"

Gelişmiş ülkelerin şu anda yaşadıkları sorunlara daha ağır şekilde maruz kalmamak için özgünlüğümüzü ve özgürlüğümüzü muhafaza etmeliyiz. Hani 'yerlilik' diyorum ya 'millilik' diyorum ya, bunu kaybetmemeliyiz. 15 Temmuz bizim için işte bu mücadelenin adıdır, adresidir. Milletimiz istiklaline ve istikbaline, demokrasisine, iradesine canı pahasına sahip çıkacağını göstererek, gelecek için hepimize ümit vermiştir. Şundan emin olunuz. Bugünkü Türkiye'nin önü 15 Temmuz sabahı olduğundan çok daha açıktır, çok daha aydınlıktır.

AVM'DE LİRA İLE KİRA ÇAĞRISI

Biz gelin hep birlikte altını devreye sokalım. Döviz baskısından piyasaları kurtarmamız lazım. Borçlanırken o şekilde borçlanmanın yolunu arayalım, yerli para birimleriyle borçlanmanın yollarını arayalım. Son günlerde sağolsun hükümetimiz, medya vesaire... Tabii bütün AVM'lerde vesaire patronlar hep dövizle kiralama yolunu seçiyorlar. Şimdi burada yeni bazı adımlar atmak suretiyle geçici bir düzenleme gerekirse yapılır ve bu kiralamanın da ülkemizin şu anda bu süreci başarıyla atlatabilmesi için yerli para birimiyle bu süreci atlatma adımını atmalıdır diye inanıyorum. Bunu da duyurdum, duyuruyorum, duyuracağım. Çünkü bir diğeriyle bir adeta emperyal mantık var, öbür tarafta da çırpınan, kızmasın tabii AVM'deki mağaza sahipleri, orada çırpınan, battı batacak durumunda olan esnaf var. Bu süreci beraber atlatmalıyız, dayanışma içinde atlatmalıyız. Bu süreci beraber atlatacağız. Bu vatan bizim, bu topraklar bizim, hepimiz kardeşiz, dayanışma içerisinde bu süreci beraber atlatacağız. Unutmayın, yakın tarihin gördüğü en alçak darbe girişimini, en sinsi işgal teşebbüsünü, en kanlı terör saldırısını aynı anda yaşayıp başarıyla üstesinden gelen bu millet, elbette ekonomik baskılara karşı da kendisini müdafaa edecektir.

"AB DEFTERİNİ KAPATMIŞ DEĞİLİZ"

Bütün dostlara sesleniyorum; 53 yıl bu ülkeyi kapısında bekleten bir Avrupa Birliği var. Söylüyorum; sen bulunmaz Hint kumaşı değilsin. Biz öyle de böyle de bu 53 yılı zaten sürdürdük. Dünyada birçok ülkeye, bu tür birçok baskılar yaptınız. Ne oldu, bitirdiniz mi? Evelallah Türkiye'yi hiç bitiremezsiniz. Biz kendimize inanıyoruz, dostlarımıza inanıyoruz, kaynaklarımıza da inanıyoruz. Bugün çalıştığımızın iki katı çalışırız, üç katı çalışırız evelallah dünyayı dolaşırken daha fazla dolaşırız ve yine asla boyun eğmeyiz. Bize öyle ideolojik dayatmalarla boyun eğdirmeye çalışanlar kusura bakmasınlar, Türkiye o ülkelerden bir ülke değil. Siz 100 kişi, 200 kişi, 300 mülteci bakamazken, bu ülke kendi sermayesinden, kendi cebinden 3 milyon mülteciyi evelallah barındırıyor, bakıyor. Her şey ortada.

Türkiye'nin Avrupa Birliği tarafından bu şekilde tahkir edilmesi, elbette bizi üzmüştür. Buna rağmen şu anda Avrupa Birliği defterini henüz kapatmış değiliz. Ama karşımızdaki fotoğraf, şimdilik bu konuda olumlu yönde beklentilere kapılmamıza izin vermiyor. Fakat şunu da hiç kimse unutmasın, Türkiye'nin önünde daima çok fazla alternatif mevcuttur. Bu alternatiflerden herhangi birisini değerlendirmek suretiyle, biz yolumuza devam ederiz. Şu anda ifade etmeyi doğru bulmuyorum ama biz bu alternatiflerle görüşmelerimizi devam ettiriyoruz.

"KIBRIS İÇİN YIL SONUNA KADAR BİR YERE VARILMALI"

Aylardır, yıllardır orada da yapılmakta olan görüşmeler var. Hep, sürekli oyalama, oyalama, oyalama... Taktik bu. Ne biliyor musun? 'Siz Kıbrıs'ı tamamen bize verin, hiç bir şeye karışmayın.' diyor. Hedef bu. Dur bakalım, orada bu kadar şehit kanı var. Neyi veriyorsun? Daha da ileri gidiyor. Utanmadan, sıkılmadan, Avrupa Birliği toplantılarına Kıbrıs adasının tamamının içinde yer aldığı bayrakla geliyorlar. Bir defa sizin böyle bir bayrağınız olamaz ki. Burada bir KKTC var. Sen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimisin. Kuzeyde de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin. Bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler.

Artık bu işin çok da fazla uzatılmaması lazım. Bu yılın sonuna kadar bir yere bu konuda da artık varılması lazım. Ama 'bu topraklar bizim olacak, bunun yönetimi tamamen bize ait olacak'... Bu tür şeyler olursa, bu yürümez. Aç tavuk kendini, buğday ambarında sanırmış, bunların yaptığı bu.

Biz herkesin üzerinde hesap yaptığı böylesine büyük bir coğrafyanın, isterse kendi ekonomik ve ticari alt yapısını oluşturabileceğine inanıyoruz. Çerçevesini çizdiğim bu ticari platform daha büyük bir ekonomik birliğin nüvesini de teşkil edebilir. Esasen, bu tür yeni girişimler, mevcut yapıların alternatifleri olmaktan ziyade, onlara da dinamizm kazandıracak, can suyu işlevi görecek oluşumlar olarak görülmelidir.”

Zirveye, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi de katıldı.

Sayfa Yükleniyor...