Eski Tümgeneral Kubilay Selçuk: Zekeriya Kuzu'ya ''Paşa'' derdim

Darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü'ndeki eylemlere ilişkin davada savunma yapan eski Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı Kubilay Selçuk, FETÖ'nün, Çiğli'deki "üs imamı" olarak anılan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast teşebbüsüne katılan eski başçavuş Zekeriya Kuzu'ya "Paşa" diye hitap ettiğini belirtti.

Eski Tümgeneral Kubilay Selçuk: Zekeriya Kuzu'ya ''Paşa'' derdim

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullandığı Akıncı Hava Üssü'ndeki eylemlere ilişkin 486 kişi hakkında açılan davanın altıncı celsesi görüldü.

Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza ve İnfaz Kurumları kampüsündeki salonda görülen duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, avukatları ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM, Başbakanlık, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın da arasında bulunduğu müştekilerin avukatları ve bazı müştekiler katıldı.

Davanın altıncı celsesine, olay tarihinde eski Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı olan ancak Akıncı Üssü'nde yakalanan, "Yurtta Sulh Konseyi" üyeleri arasında bulunan ve darbecilerin sözde atama listesinde Genelkurmay Harekat Başkanı olacağı belirtilen eski tümgeneral Kubilay Selçuk'un çapraz sorgusuyla devam edildi.

Sanık Selçuk, Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorusu üzerine, Akıncı Üssü'nde bulunduğu sürede Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile aynı odada kaldığını ve Akar'ın boynunda küçük bir yara izi gördüğünü söyledi. Orgeneral Akar ile üs komutanının odasında zaman geçirdiğini, başka bir odaya geçmediği ifade eden Selçuk, "Üs komutanının odasından Sayın Komutanımızın 'Gidin şöyle yapın, şunları ikna edin' demesinin haricinde bir kere Dişli generalle hava almaya çıktık, onun dışında çıktığımızı hatırlamıyorum. Komutanımız emretti, biz çıktık, gittik, geldik" dedi.

İddianamede sanık Mehmet Dişli'nin "Genelkurmay Başkanı ve Akın Öztürk nerede?" sorusuna, "O bu işte yok" şeklinde cevap verdiğini belirttiğinin hatırlatılması üzerine Selçuk, Akın Öztürk ile aylardır teması olmadığını, "O bu işte yok" ifadesini o anda aynı mekanda olmadıklarını anlatmak için kullandığını savundu.

15 Temmuz'daki faaliyetler sırasında kendi üssü olan Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığından hiçbir haberi olmadığını, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast düzenleyecek timin başındaki darbeci general Gökhan Sözmezateş ile hiç görüşmediğini öne süren Selçuk, "Çiğli Üssü’nden helikopterlerin kalktığından hiçbir bilgim yok. Benim plandan bilgim yok, Ankara'da uçan uçakların faaliyetleri, eylemleri nedir, bunları da bilmiyorum. Cereyan eden hadisenin içerik bilgisine sahip değilim. Üssümün harekat komutanını aradım, 'Bana söylemek istediğin bir şey var mı ' diye. Çünkü bütün birliklerde hareketlenme var, benim birliğimde herhangi bir şey olabilir mi, bu amaçla aradım" diye konuştu.

İddianamedeki, Akıncı Üssü'nün koridorlarındaki görüntülerinin sorulması üzerine sanık Kubilay Selçuk, görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu teşhis ederek, teçhizatlı askerleri koridorlarda görmediğini, kendi görüntüsü ile söz konusu askerlerin görüntüsü arasında 10-15 dakikalık zaman farkı bulunduğunu söyledi.

Görüntülerde tören kıyafetiyle göründüğünün hatırlatılması üzerine de Selçuk, kursiyer teğmenleri ziyaret etmek için kıyafetini değiştirdiğini, Akıncı Üssü'ne girdikten 2-3 saat sonra, iddianamede "tören kıyafeti" olarak geçen 1 No'lu üniformasını giydiğini öne sürdü.

Sanık Selçuk, sanıklar Akın Öztürk ve Mehmet Dişli ile yer aldığı kamera kaydının da Akın Öztürk'ün konuşmak istemesi üzerine, uygun oda aradıkları sırada çekilmiş bir görüntü olduğunu iddia etti.

Davanın müştekilerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın, 15 Temmuz'da izinli olduğunu Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığına bildirip bildirmediği, garnizon dışına çıkmak için kimden izin aldığı sorusuna Selçuk, izin işlemlerini emir astsubaylarının takip ettiği, kendisinin de bu işlemlerin yapıldığına kanaat getirdiği, o güne kadar hiçbir problem yaşamadığı yanıtını verdi.

Resmi bir işlem yapılmamış olsa bile komutanı Korgeneral Hasan Küçükakyüz'den sözlü olarak izin aldığını, bugüne kadar da komutanı ile arasında geliştirdiği ilişkiden dolayı bu konuların hiçbir zaman sorun olmadığını öne süren Selçuk, Hava Kuvvetlerinde garnizon kavramının da farklı olduğunu, uçuşlar sırasında aynı gün içinde birden fazla garnizon dışına çıkılabildiğini savundu. Selçuk'un, yaptığı işlemin teamüllere uygun olduğunu iddia etmesi üzerine Avukat Aydın, teamüllerin yazılı mevzuatın ve yasaların önüne geçemeyeceğini, izin işleminin Genelkurmay Başkanlığının kayıtlarında bulunmadığını bildirdi.

Sanık Selçuk, izinli olduğu bir günde neden üsse geldiğine dair soru üzerine de yaptığı işlemin sıradan bir şey olduğunu, bütün boş zamanlarını üs içerisinde geçirmeye çalıştığını ileri sürdü.

Avukat Aydın'ın, "Çiğli'nin komutanı olarak, tarihte emsali olmayacak bir operasyonun, Cumhurbaşkanına yapılacak operasyonun üssü olması sizin için ne anlama geliyor?" sorusuna ise Selçuk, "Bundan haberim yok. Cumhurbaşkanına yapılacak operasyonu 'tarihte emsali olmayacak' çapta harekat olarak bakarsak... Emsali olmayacak bir şey değil, diye düşünüyorum. Abartılı ifadeler kullanmaya gerek yok. Böyle bir harekatın planını hayatımda ben yapmadım, etmedim, bilmem ve anlamam" yanıtını verdi.

Çiğli Üssü'nün eğitim üssü olduğu, terör faaliyetlerinde kullanılmadığı şeklindeki ifadelerinin anımsatılması üzerine Selçuk, gerekli hallerde, ihbarlar halinde her üssün terör harekatları için kullanılabileceğini savundu.

Sanık Gökhan Sönmezateş'in, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast eylemine ilişkin davada "Operasyon emri, Çiğli'de bekletilme emri Genelkurmay Başkanının yanındaki kişilerden geldi. Genelkurmay Başkanının adına talimatlandırıldım" ifadesini verdiğini hatırlatan avukat Aydın, sanık Kubilay Selçuk'a, "Akın Öztürk ve sizin ifadelerinize göre o saatte Genelkurmay Başkanının yanında siz, Hakan Evrim, Mehmet Dişli, Akın Öztürk ve Ömer Faruk Harmancık var. Bu talimatı sizlerden biri vermiş olabilir. Bu talimatı kim verdi, böyle bir şeye şahit oldunuz mu?" sorusunu yöneltti.

Sanık Kubilay Selçuk, bu soruya, "Hiçbir haberim yok, kim kiminle temas kurmuştur, bilmiyorum. Gökhan Sönmezateş adını o gece duymadım. Genelkurmay Başkanının yanındaki birisinin talimat vermesini de şu anda sizinle birlikte değerlendiriyorum. Genelkurmay Başkanının yanında otururken harekatı yönetemezsiniz, uygun bir ortamda olmanız lazım. Sadece olan kaosu televizyondan görebiliyorsanız, bunun bir an önce önlenmesini istiyorsanız cari harekatı yönetemezsiniz. O ortam bunun aranıp, sorulacağı yer değil. Sürekli Sayın Komutan ile beraber olacaksınız ve aynı zamanda harekatın gidişini anlayacak, yönetecek ve emirler vereceksiniz, bu mümkün değil" yanıtını verdi.

Tanık Ali Küçük adlı askerin, "Kubilay Selçuk'un emir astsubayının bayrak töreninden birkaç saat sonra Akıncı Üssü nizamiyesine gelerek uzun saçlı sivil bir şahsı karşıladığı" şeklinde beyanda bulunduğunu anımsatan avukat Hüseyin Aydın, emir astsubayına bu emri kendisinin verip vermediğini sordu. Selçuk, emir astsubayına böyle bir emri vermediğini, tanık olarak dinlenen er Ali Küçük'ün de beyanlarında birçok yanlış ifadeler bulunduğunu, erlerin ifadeleriyle suçlanamayacağını iddia etti.

Selçuk'un bu beyanları üzerine avukat Hüseyin Aydın "Erleri küçümsemeyin" şeklinde konuştu. Sanık Selçuk da "Gençleri bizimle kıyas ederseniz, biraz farklı değerlendirme yapabilirler. Bilerek ve isteyerek tahrik yapılıyor. Genç bir delikanlı diyorum. Kimseyi küçümsemiyorum" dedi.

Sanık Selçuk, avukat Aydın'ın, "Darbenin Fetullahçı bir darbe olduğunu saat kaçta anladınız İfadenizde 'Hulusi Akar'a Fetullahçı olmadığımı söyledim' dediniz. Neden bunu söyleme ihtiyacı hissettiniz?" sorusuna şöyle yanıt verdi:

"Fetullahçı bir darbe olduğunu kaçta anladım İlk defa bu soruya karşılaşıyorum. Darbe olduğunu, darbe bildirisini okuduğum anda anladım. Yüzde yüz bu darbe belli. Ama onun ötesinde öyle bir düşüncem olmadığı için saati size veremem. Gündemde Fetullahçılar vardı zaten. Bir darbe oluyorsa Fetullahçı olduğunu anlamak ayrı bir şey, Fetullahçı bir darbenin olabileceğini tahmin etmek ayrı bir şey. Gündem o gün cari olarak onu gösteriyor. Birtakım listeler var, kumpas tersine çevrilmiş, öbür türlü fırtına var. Ne oluyor, olsa olsa bu olabilir. Benden duysa duysa şüpheyi bundan duyabilir. Üzerinizde bir şüphe yok, çatımızı üzerimize çektik dedik ama kendimizi aptallaştırdık demedik. Bunun beklentisi akıllı bir insanda olur."

Hulusi Akar'ın bulunduğu salona Akın Öztürk ile birlikte girip girmediğini hatırlamadığını ifade eden Selçuk, Akar'ın "Kuvvet komutanlarını çağırın" emri üzerine oradaki ortamda kuvvet komutanlarının nerede olduğunu söylediğini, o anda kimden geldiğini bilmediği "Hava Kuvvetleri Komutanı düğünde, Deniz Kuvvetleri Komutanından haber yok, Kara Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanına ilişkin de bilgi yok" şeklindeki bilgiyi Akar'a ilettiğini kaydetti.

Sanık Selçuk'un savcılık ifadesinde, Akıncı Üssü'nde sivil kişiler gördüğünü söylediğini ancak mahkemede "sivil giyimli askerler" ifadesini kullandığını anımsatan avukat Aydın, "İfadedeki değişiklik 'sivil kişileri korumak güdüsünden mi kaynaklandı ' sorusunu yöneltti. Selçuk, kimseyi korumak gibi bir düşüncesi, amacı olmadığını iddia ederek, "Benim gördüğüm kişiler sivil giyimli askerlerdi. Sivil kişiler görmedim. 'Yüzde yüz bunlar sivil değildi' demem mümkün değil. Benim kanaatim onların sivil giyimli asker kişiler olduğudur. Asker delikanlılarla sivil insanların duruşu, tıraşı, tavrı farklıdır. Aradaki farkı nasıl tarif etmemi istersiniz bilmiyorum" dedi.

Çiğli Üssü'nün kulesini, neden Ankara bombalanırken değil de Akıncı Üssü bombalanmaya başlandığında, darbeci uçaklar kalkamaz hale geldiği zaman aradığı sorusu üzerine de sanık Selçuk, sorunun değerlendirme olduğunu, Çiğli Üssü'nü aramasının bir fonksiyonu bulunmadığını çünkü Çiğli Üssü'ndeki kulenin, Ankara'daki uçaklara herhangi bir etki etmeyeceğini söyledi.

Sanık Kubilay Selçuk, "Kuleye ulaşma imkanınız olduğu anlaşılıyor, o gece kuleyi arayıp kalkan uçaklara izin vermeyin niye demediniz?" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Bir yerde bir sıkıntılı durum yaşıyorsanız tercihler yaparsınız. Tercihlerinizde neler var; herkese meydan okursunuz, çekerseniz tabancanızı kendinizi vurdurursunuz, olur biter. Benim tercihim bu olmadı, ben profesyonel bir adamım. Ben, benimle beraber darbeyi anladıktan kısa bir süre sonra işin en başı olan kişiyle, Sayın Genelkurmay Başkanıyla beraber olma şansına sahip bir profesyonel askerim. Yapılabilecek en iyi etkiyi kimin üzerinden yapabileceğim şansı benim önümde. Ben sürekli onun üzerinden bir etki oluşturmaya çalıştım ve inanın elde edilebilecek en akılcı yol seçilmiştir. Elde edilebilecek verim, kaosun dindirilmesiyle alakalı yapılmıştır. Yoksa kendini orada burada heder ettirip, derdest ettirip, kovalattırıp, reddettirip sonuç alamazsınız.

Sayın Genelkurmay Başkanının bizden istediği ne varsa, 'gidin şunları ikna edin...' Onun bize söylediği ne varsa onu ilettik. Millet zarar görüyor, TSK zarar görüyor, bunun bir an önce önlenmesi lazım dedi, bizde bu manada gittik. Profesyonel bir insan olarak gittiğinizde, dikte ettirir vaziyette, onların üssü manasında, hükmeden, emir veren pozisyonunuz yok, bunları dikte eder mahiyette söyleyemezsiniz. Olayın olduğu yerlerde kendimizi derdest ettirmeyecek, kovalattırmayacak ne varsa bunları söylemeye çalıştık. 4-5 kez Sayın Genelkurmay Başkanımızın isteği üzerine gittik. Onların reaksiyonları, tepkileri, duyguları neyse olduğu gibi komutana ifade ettik. Komutan bize tekrar gidin dedi. Oturup, konuşmalar, düşünceler ortaya çıkıyor. Kuvvet komutanlarının çağrılması akla gelen en iyisidir. Ama çok enteresandır, devletin 16.30'da bilgisini aldığı önemli riske, komutanların çağrılması gecenin 01.00'ında akla geliyor. Ben hakikaten buna mutlu oldum, bu saatte de olsa kuvvet komutanları gelse de merhem olacaklarsa olsunlar. Çünkü asıl birliklere etki edecek kişiler onlar."

Avukat Hüseyin Aydın, askerlik yeminini hatırlatarak, " Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara, emsali olmayan alçaklıkla Fetullahçı teröristlerce bombalandığında hayat feda edilmeyecekse, hangi şartlarda hayat feda edilecek." sorusuna sanık Selçuk, "Hayatı feda etmek bizim mesleğimiz. Tecrit, özgürlüğümün kısıtlanması karşılaşabileceğim en ağır ceza ve şu anda yaşıyorum. İdam derseniz o benim için kolaylık olur, hoş gelir sefa gelir. Orada hayatını feda etmek akıllıca bir girişim değil. İstediğiniz verimi elde edemezsiniz" yanıtını verdi.

Sanık Selçuk, "FMY nedir bilir misiniz Yani Fetullahçı Muhakeme Yöntemlerini duydunuz mu İçinde akıl, mantık, ahlak ve vicdan bulunmayan bütün muhakeme yöntemlerine Fetullahçı Muhakeme Yöntemleri diyoruz. Siz bu yöntemlerle ilgili örgütsel eğitim aldınız mı?" sorusuna da "Fetullah Gülen ile benim bir ilgim yok. Onu sahiplerine sorunuz, onların sorunu benim değil. Ben çok iyi eğitimli bir askerim. Devletim bana bütün eğitimlerin en iyisini, en güzelini, en iyi yerlerde vermiştir. İyi bir askerim, iyi bir harekatçıyım" cevabını verdi.

Müşteki Orgeneral Yaşar Güler'in avukatı Alaaddin Varol'un sorusu üzerine de sanık Selçuk, Akıncı Üssü'nün forsunun, Genelkurmay Başkanının flaması olduğu için kaldırılmasını istediğini, bir asker olarak bu tarz eksikliklere müdahale etmesinin normal olduğunu söyledi.

Sanık Selçuk, bir soru üzerine de eski Hava Kuvvetleri Savcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok'u, Diyarbakır'da görev yaptığı dönemden tanıdığını, kendisine "Zeki ağabey" şeklinde hitap ettiğini belirterek, Üçok'un kendisini "FETÖ'cüdür" şeklinde itham ettiğini ilk defa duruşmada duyduğunu, halen de Üçok'un kendisi hakkında negatif bir konuşma yapmayacağına inandığını kaydetti.

Orgeneral Yaşar Güler'in avukatı Alaaddin Varol, MAK timlerine son yıllarda alınan silahların Özel Kuvvetler Komutanlığına dahi alınmadığının asker ifadeleriyle sabit olduğunu belirterek, "Bu silahlar PKK'ya karşı kullanılmadı. Bu silahlar verilerek Sayın Cumhurbaşkanı alınmaya gidildi, polisimiz şehit edildi, halkımız şehit edildi" dedi.

Selçuk ise "Lütfen insanların mantığını, algısını, aklını küçümsemeyin. Bununla bunun alakası yoktur. Soru soran dinlemek mecburiyetine de sahip. Ben söyledim zaten, bu silahlar PKK'ya karşı kullanmak için değil, adam kurtarmak için" diye konuştu.

Müşteki avukatlarından Alaaddin Varol'un, "Akın Öztürk sayılmazsa, üsteki en yüksek rütbeli subaysınız. Uzun saçlı, sivil şahıs bu bildiriyi hangi cesaretle okumanızı istiyor " sorusunu yönelttiği Selçuk, "Onu o sivil şahsa sormak lazım. Ben o bildiriyi, o ortamda, 'Gelip de böyle yapar mısın, komutanım' denmesinin saçma sapan olduğunu zaten söyledim. Ama bir endişe taşıyorsunuz. Kendimi riske ettim. Sayın Genelkurmay Başkanının geleceğini bilseydim kesinlikle o riski almazdım" ifadelerini kullandı.

Varol'un, "Sivil şahıs rütbe olarak Kubilay Selçuk'tan dahaüstte miydi?" sorusuna Selçuk, "Olmasına gerek yok. Eğer benimle normal diyalog kurmak istiyorsa bir Mehmetçik de gelir benimle rahatlıkla sohbet eder, isteğini de söyler. Ben, bilinen komutanlardan değilim" dedi.

Selçuk, "Dün, 'Siyasetle uğraşan hiçbir askeri barındırmadım' dediniz. Siyasi görüşü olan askerler tamamen dışlanınca yerine kim kalıyor?" sorusu üzerine, "Bir şeyi normalin dışında yapan kim varsa onu düzeltirsiniz. Sınırların dışına kim çıkarsa ben onunla ilgilendim. Bunun adı Fetullahçıydı, bunun adı başka bir şeydi, solcuydu, sağcıydı, DHKP-C'liydi, ne olursa olsun" diye konuştu.

"Yaşar Güler'in derdest edildiğini duyunca, derdest edenlerle ilgili işlem yaptınız mı?" sorusuna Selçuk, "Derdest edenlerin kim olduğunu, kimlerin kontrol ettiğini bilmiyordum. Yardım edebilir miyim diye yerlerini sordum, cevap alamadım. Dolayısıyla ilgilendim. Akın generalim bu ve buna benzer hususlarda onlara yakın insan, rütbesi de yakın. Onun ilgilendiğini de biliyorum" diye konuştu.

ORGENERAL AKAR'IN İFADESİ HATIRLATILDI

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile arasında husumet olup olmadığı sorulan Selçuk, "Hulusi Akar ile aramızda husumet yok. Çalıştığımız sürede herhangi bir sorun yaşamadık. Bana sevgisi olduğunu düşünüyorum." dedi.

Ancak Orgeneral Akar'ın, "Darbe başarısız olunca Kubilay Selçuk'un yüzü düştü, üzülmeye başladı" dediği yönünde beyanı olduğunun söylenmesi üzerine Selçuk, "Benim yüzüm düşmüştü, evet. Otursam ağlasam, yeriydi. Hatta 143. Filo'nun gazinosunda video görüntüleri var. Arkadaşlarımı üç parti halinde bekledim. Her birinin karargaha gitmesini söyledim. Herkes orada toplansın diye. Üç grubu da kontrol ettikten sonra son kez binaya girip çıktım. Dolaşıyorum ama ruh gibi dolaştığımı söylesem yeridir. Yaşanan hadiseler belli, sıkıntılar belli, oluş belli, millet zarar görmüş, silahlı kuvvetler zarar görmüş. Ne yapacaksınız Sevinçli mi olacaksınız " ifadelerini kullandı.

Selçuk, "Bu darbe girişimine ilişkin Fetullah Gülen 'kontrollü darbe' söylemleriyle başladı. Son beyanında 'Bu darbenin arkasında Atatürkçü ve solcular da olabilir' dedi. Siz de söylemlerinizde kontrollü darbe tarzı savunma yapıp, 'Bu darbenin arkasında başkaları olabilir' dediniz. Bunlarla Atatürkçü Kemalistleri mi kastettiniz " sorusu üzerine "Hayır, öyle bir kastım yok. Kastım şu, FETÖ'nün çapından oldukça yüksek çaplı bir şeydir, yaşadığımız hadise. O da vardır içinde ama kıtalar arası boyutu da vardır" dedi.

ÖNCE TABANCASINI "UNUTTUĞUNU", SONRA "BIRAKTIĞINI" SÖYLEDİ

Müşteki AK Parti'nin avukatı Muammer Cemaloğlu'nun sorusu üzerine Selçuk, üste bulunduğu gün el çantasında silahı olduğunu ancak bunu 143. Filo komutanının odasında unuttuğunu söyledi.

Avukat Cemaloğlu, "İfadenizde 'Akşam üzerimde bulunan silahı 143. Filo komutanının odasına bırakmıştım' diyorsunuz. Bırakmak ve unutmak ayrı şeylerdir. Türkçeyi de çok güzel kullanıyorsunuz, diksiyonunuz da çok iyi. Bıraktınız mı, unuttunuz mu " sorusunu yönelttiği Selçuk, "Silahımı filo komutanının odasında bıraktım" karşılığını verdi.

Aynı avukatın, darbe girişimi gecesi üste çekilen ve önceki günlerde ekrana yansıtılan görüntülerin duruşmada izlendiğini anımsatarak, "Onlar sivil miydi, yoksa sivil görünümlü askerler miydi " diye sorması üzerine Selçuk, bu kişileri üste görmediğini ileri sürdü ve "Görseydim sivil olabilecekleri kanaati olurdu" dedi.

Selçuk, "O gün ülke karışmış ve komutanı olduğunuz üssü arıyorsunuz. Söylediğiniz tek cümle, 'Bana söyleyeceğin bir şey var mı ' oluyor. Bu cümle, birine verilen talimatlar sonrasında anlaşılıp anlaşılmadığını ölçmek için kullanılır. Bir kelime daha edip, 'Aman ha bu işe karışmayın' deseydiniz, cümle israfı mı olurdu?" sorusunu yanıtlarken, "Söylediğim konuşmanın içeriğini tam net olarak 'Şu kesindi, buydu' demedim zaten. Profesyonel, sürekli iletişimde bulunduğum bir insan. Ne sorduğumu gayet iyi anladı. Daha ilerisini sormak, şüphe ifade etmek çok doğru bir şey değil. Doğru bulmadığımdan sormadım" diye konuştu.

"TELEFONU KAYBETTİM"

Müşteki avukatlarından Ahmet Ahi'nin, bir teğmenin kendisini "harita inceleyenler arasında gördüğü" yönünde ifade verdiğini aktararak, haritaları neden incelediğini sorması üzerine Selçuk, harita inceleyen grup arasında bulunmadığını, harita görmediğini öne sürdü.

Avukat Ahi, "Olay günü özel telefonunuz evde. Kullandığınız makam telefonu var. İncelenmek üzere o telefon aranmış ama bulunamamış. Ne oldu o telefona " sorusuna Selçuk, "Üssün bir yerinde muhtemelen ben kaybettim." yanıtını verdi. Selçuk, "ne zaman kaybettiğime dair fikri olmadığını" söyledi.

Ahi,Hava Yüksek Mühendis Albay Osman Yıldırım'ın, 2005'te Ankara'ya tayini çıktığını, dava açtığı idare mahkemesinden tayinin döndüğünü ancak tekrar tayinin çıktığını, bir kez daha açtığı davada yine haklı bulunduğunu anlatarak, "Ancak sizin de bulunduğunuz komutanlar silsilesi onu eski görev yerine ısrarla tayin etmiyor, o da emekli olmak zorunda kalıyor. Haksızlığa uğradığını düşünerek devlete manevi tazminat davası açıyor. Sizin de aranızda bulunduğu komutanlara ayrıca tazminat davası açıyor. Sizin yaptığınız işten ötürü devlet tazminat ödemiş. Bu kişiyi emekli etmeyi niçin bu kadar istediniz?" sorusunu yöneltti.

Selçuk, soruyu şöyle yanıtladı:

"O dönemde Subay Şube Müdürüydüm. Hava Harp Okulu komutanı yana yakıla personel başkanı ile görüşüyor. 'Böyle bir Elektronik Harp Bölüm Başkanı var, arabacı yapsan götüremez. Alın buradan' diyor. Üç-dört defa reddediliyor. Sonuçta başkan razı ediliyor. O kişi elektronik mühendisi bir albay. Başka bir yerde atayabileceğimiz kadro yok, İstanbul'da yok. Ama bu kişiyi ikmal bakım merkezlerine, Eskişehir, Kayseri, Ankara'ya getirebiliriz. Komutanlarımıza 'Madem böyle bir tayine karar verdiniz, adamı komutanın emrine alalım' dedik. Emre alma hukuki mevzuatta çok yok, teamül olarak uygulanır. Ara dönemde tayin edip, çoluğundan çocuğundan, evinden ayırmayalım istedik. Asli tayini geldiğinde de kadrosunu başka şehre yaparız. Benim Şube Müdürlüğümün reaksiyonu budur."

Bu kişinin AİHM'de açtığı davayı burada tanıdığı bir arkadaşı olduğu için kazandığını ileri süren Selçuk, "Kişi, bu atamaya imza veren Hava Kuvvetleri Komutanı da dahil herkesi dava etti." dedi.

"ZEKERİYA KUZU'YA 'PAŞA' DERDİM"

Müşteki avukatlarından Hasan Oğuz Altınkaynak, "Menfezde yakalanan, Cumhurbaşkanına suikast davası sanığı Zekeriya Kuzu, Muğla'daki beyanında sizin kendisine 'Paşa' dediğinizi söyledi. 'Paşa' lakabını siz mi verdiniz?" diye sordu. Selçuk, "Evet, doğrudur. Pek çok personele yeri geldiğinde onore etmek adına 'Paşa' derim. En çok da ona söylemişimdir" karşılığını verdi.

Avukatın, "Bir astsubaya neden 'Paşa' lakabı verilir?" sorusu üzerine Selçuk, "Ben kişiye 'Paşa' lakabı vermedim, ara sıra 'Paşa' diye hitap ettim. Diğer personele de ara sıra yaptığım gibi. Bunun özel bir nedeni yoktur" diye konuştu.

Eski Tümgeneral Kubilay Selçuk: Zekeriya Kuzu'ya ''Paşa'' derdim - 1 Zekeriya Kuzu

MASAK raporuna göre Kuzu'nun hesabına yatırdığı bin 400 liraya ilişkin soruya Selçuk, "Himmet parası yatırıyorsam önünün arkasının olması lazımdır. Yok öyle bir şey. Neden yatırdığımı hatırlamıyorum. Benim yanı başımda çalışan astsubay" dedi.

Selçuk, bir başka soru üzerine kendisinden "sunum" yapmasını isteyen uzun saçlı sivili karargahın önünde gördüğünü tekrarladı.

Bir müşteki avukatının, Hakan Evrim'in emir astsubayının "sanıklar Evrim ve Ahmet Özçetin'in emri üzerine söylenen yerden kamera getirdiğini, uzun saçlı sivil birini gördüğünü, kamerayı o kişiye verdiğini" beyan ettiği kaydedilerek, "Astsubay, 'Daha sonra içeri girdiler. Tekrar dışarı çıkıp, Kubilay Selçuk (Kameramanı şeref salonuna götür) dediler' diyor. Burada 'bildiriyi reddedip, sivil kişiyi uzaklaştırdığınız beyanında bulunmuyor. Hakan Evrim'in emir astsubayının size husumeti mi var " sorusu üzerine Selçuk, "Tanık olması mümkün değil. Odadan çıkarmıştım. Neden öyle söyledi, bilmiyorum. Benim karşılaştığım yer karargahın önünde" diye konuştu.

"TANIYAMIYORUM. FARKLI ŞEKİLDE GETİRİLİP GÖTÜRÜLÜYORUZ"

Komutanı olduğu Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast planı hazırlığı yapıldığının hatırlatılması üzerine Selçuk, kendisinin Ankara'da bulunduğunu, Çiğli'deki faaliyetlerle bir ilgisinin olmadığını öne sürdü.

Çiğli'de bıraktığı emir subayı Enis Çakır'ın faaliyetleri anlatılan Selçuk, "Yanlış yapmış" ifadesini kullandı.

Zekeriya Kuzu ile samimiyeti sorulan Selçuk, tüm üs astsubayları gibi Kuzu ile de iletişiminin olduğunu söyledi.

Bina baskını eğitiminden haberdar olmadığını öne süren Selçuk, derdest edilen kişilerin Çiğli'ye getirilmesi konusunda talimatının bulunmadığını öne sürdü ve "Derdest edilen kişilerin Çiğli'ye getirildiğini ilk kez burada duyuyorum" iddiasında bulundu.

Kuzu'nun aracıyla eve gittiği iddiası sorulan Selçuk, "15 Temmuz'a kadar bu insan milli kahraman. Ben bu insana neden değerli biri olarak bakmayayım. Hadise budur" dedi.

Bazı gazilerin avukatı Fatih Atalay'ın "Tümgeneral seviyesinde biri rastgele herhangi birinden emir alarak sunum yapar mı " sorusuna karşılık Selçuk, "Emir alarak sunum yapmadım" dedi.

Atalay'ın, "Sunum yaparken kaç kişi vardı " sorusu üzerine Selçuk, "Bu beyefendinin sorularına cevap vermiyorum" diye konuştu. Sanık, Atalay'ın diğer sorularına da cevap vermedi.

Bunun üzerine Atalay, "Kayda geçsin diye soruyorum, merakımdan değil. Merak etmiyorum. Ne yaptığınızı çok iyi biliyorum" dedi.

Selçuk'un "Ben hükümlü değilim. Yargılanıyorum. Ben de tarafım, onlar da. Aynı haklara sahibiz" karşılığını vermesi üzerine salondakiler, "Hainsin" diyerek Selçuk'a tepki gösterdi.

Avukatların, "Sanıklardan Kemal Batmaz'ın, '100 yıl geçse de isim vermeyeceğim' sözleri üzerine mi bu sorulara cevap vermiyorsunuz?" demesi üzerine Selçuk, soruyu yanıtlamayacağını ifade etti.

"Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın darbecilerle görüşmeniz yönündeki talimatı üzerine 8-10 kişi ile görüştüğünüzü belirttiniz. Sulh yapmaya çalıştığınız darbecilerden daha sonra gördüğünüz, bu salonda yargılanan var mı?" sorusuna Selçuk, "Tanıyamıyorum. Farklı şekilde getirilip götürülüyoruz" karşılığını verdi.

Orgeneral Akar'ın "Yanlış yapıyorsunuz" diye kendilerine bağırdığı yönünde tanık beyanı hatırlatılan Selçuk, "Komutan 'Yanlış yapıyorlar' demiş olabilir. Ama 'yapıyorsunuz' ifadesini ben duymadım" diye konuştu.

Müşteki avukatlarından Necdet Pakdil'in, sunum yapmak üzere davet edildiğini öne sürdüğü şeref salonunda kaç kişinin bulunduğu yönündeki sorusu üzerine, şeref salonunda kendisinden sunum yapmasını isteyen uzun saçlı sivil bir kişinin yanı sıra üçüncü bir kişinin daha bulunabileceğini, bunun dışında salonda başka kimsenin bulunmadığını söyledi.

Sunum metnini okuyup okumadığı sorulan Selçuk, metnin ilk paragrafını sesli şekilde okuduğunu, bunun bir bildiri olduğunu anladığını ve kendisini sunum için davet eden sivil kişiyi, "Ne ben sizi ne de siz beni gördünüz" diyerek yanından uzaklaştırdığını öne sürdü.

"Bu iki kişilik bir sunum mu oluyor Hiç kimse yok, kime ne sunuyorsunuz?" şeklindeki soruyu Selçuk, "Bu rastgele bir okuma. Sadece bir bakacağım. Ben bu metnin içeriğine ulaşmaya çalışıyorum. Bu metin ne Amacım bu metne ulaşmak. Bir paragraf okuduktan sonra 'Al kardeşim' dedim" şeklinde cevaplandırdı.

Sunumun kameraya kaydedildiğini bilip bilmediği sorulan Selçuk, kayıttan haberi olmadığını öne sürdü.

Kubilay Selçuk, metni okuduktan sonra sunum talep eden sivil kişiyi yanından uzaklaştırdığı yönündeki beyanı hatırlatılıp, bu kişinin kendisine ne tepki verdiğinin sorulması üzerine, "Uzaklaştı gitti" karşılığını verdi.

YAŞ kararıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığına getirilen Orgeneral Hasan Küçükakyüz'ün telefonuna, aramayı görmediği için cevap vermediği yönündeki beyanı ile "Görsem de cevap verir miydim Vermezdim herhalde" şeklindeki sözleri sorulan Selçuk, 'Veremeyebilirdim' demek istedim.Çünkü ben uğraşıyorum. Orada Genelkurmay Başkanı var. Biz Akıncı Üssündeyiz arayan kişi düğünlerde geziyor. Telefondaki aramasını ben görmedim, o yüzden cevap vermedim. Yoğunluktan dolayı veremeyebilirdim şeklinde ifademi düzeltmek istiyorum." dedi.

Selçuk, eski Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığı Harekat Eğitim Komutanı Ramazan Elmas'a "Gerekirse çatışın" şeklinde emir verdiği yönündeki iddiayı yalanladı.

"KENDİMİ KULLANDIRTMADIM"

"Darbecilerce kullanılacağınızı düşündünüz mü " sorusuna karşılık Selçuk, "(Ankara'ya) Gelişimle ilgili değil. Kendi inisiyatifimle geldim. Sivil kişi ile ilgili süreci bilemem. O kişinin beni kullanma niyeti olmuş mudur Elbette bu bir kullanma çabasıdır. Ben de kendimi kullandırtmadım, alacağımı aldım çıktım." dedi.

Sanıklardan Akın Öztürk'ün avukatı Hicabi Durmuş'un, "Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın, 'Akın Öztürk'ü arayın. Buradaysa gelsin' dedikten kaç dakika sonra geldi " sorusuna Selçuk, "20 dakika, yarım saat sonra geldi" şeklinde cevap verdi.

Selçuk, Akın Öztürk geldiğinde odada kendisi ile Mehmet Dişli'nin bulunduğunu, Akar'ın, Öztürk'e durumu anlatıp, darbe faaliyetinin önlenmesi gerektiğini anlattığını söyledi. Öztürk'ün neler yaptığının sorulması üzerine Selçuk, "Benzer şekilde, biz nasıl çaba içindeysek o da aynı şekildeydi. Kendisi bizden farklı olarak derdest edilen insanlarla özellikle ilgilendi. O insanlara yardım için büyük bir gayret gösterdiğini biliyorum" diye konuştu.

ERGENEKON VE BALYOZ

Daha önce Ergenekon davasında yargılanan Avukat Serdar Öztürk, Selçuk'un, savunması sırasında bir komutana, "Ergenekon ve Balyoz davalarında kurunun yanında yaş da yandı" şeklinde söz söylediğini anlattığını belirterek, "Ergenekon ve Balyoz'da kuru dediğiniz kişiler kimlerdir?" diye sordu.

Selçuk, şöyle yanıtladı:

"Kanaatimi ifade ediyorum. Kanaatimi oluşturan şeyler vardır, bu süreci yaşamış istihbaratçı devre arkadaşım vardır, ismini paylaşmayacağım. Ergenekon, Balyoz süreci boş bir süreç değildir, kişisel kanaatim. Kumpas lafıyla üstü kapatılacak bir süreç değildir. Öyle bir faaliyet, çapı her neyse bir şekilde icra edilmiştir. Buna inancım vardır. Kanaatim budur. Bunun içinde olanlar var ama olmayan insanlar, yakılan insanlar çok sayıda var. Silahlı kuvvetler büyük zarar görmüş. Ben bunun üzüntü ve sıkıntısını yaşamışımdır."

"Kuru kimlerdir?" diye tekrar sorulması üzerine Selçuk, "Somut isimler bende kalsın" dedi.

Avukat Öztürk'ün, "Bir memur suç işlendiğini tespit ettiği anda bunu ilgili makamlara bildirmek zorundadır." demesinin ardından Selçuk, kanaatini dile getirdiğini tekrarlayarak, "Bilgi, belge ortaya koyuyorum, demedim, kanaatimi ifade ediyorum. Kanaat ifade edemez miyim?" ifadelerini kullandı.

Avukat Öztürk, TSK tarafından NATO faaliyetleri kapsamında Romanya'da görevlendirilen bir danışman subayın, ABD'lilerin bu ülkede büyük araziler satın aldığını kriptoyla Genelkurmay Başkanlığına raporladığını ifade etti. Ardından bu subayın bu ülkedeki ABD'li askerlerce ziyaret edildiğini, sonrasında kriptolu mesajından ABD askeri ataşesinin haberdar olduğunu anladığını söyleyen Öztürk, iletişimin tespit edildiğini anlayan subayın Türkiye'ye döndüğünü kaydetti.

Öztürk, "Bu denizci amiral, hayatında 1. Ordu'ya gitmediği halde Balyoz darbe planında tutuklandı" dedi ve Selçuk'tan "kuru" diye bahsettiği kişileri açıklama zorunluluğu olduğunu yineledi.

Selçuk, "Hiçbir zorunluluğum olduğunu düşünmüyorum. Bu ifadeyi yalnızca ben kullanmıyorum. Sayın Başbakan'ın yanılmıyorsam iki üç ay öncesindeki bir ifadesinde de aynen vardır" dedi.

Avukat Öztürk, "Balyoz darbe belgelerini daha önce Orhan Aydın isimli tanık, 2008'de ABD'li bir senatörün getirdiğini, bu belgelerle ilgili İstanbul'da çalışma yapıldığını, daha sonra belgelerin Dikmen'de bir konuta getirilerek, burada eklemlendiğini ifade etti. O ABD'li senatör John Kerry'ydi. Daha sonra Amerikan Dışişleri Bakanı oldu. O tarihte Ankara'ya gelen tek senatör oydu. Siz şimdi Amerikalıların yaptığı bütün delilleriyle açıklığa kavuşmuş Ergenekon ve Balyoz operasyonları için 'yaş' ve 'kuru' diyerek nereye varmak istiyorsunuz?" diye sordu.

Selçuk, "O süreçte çok sıkıntı yaşandığını biliyorum. Size yansıyan boyutu da incitici ve yorucu olmuş olabilir. Ama burada ben mevcut bilgilerimle bunu cevaplayabilecek durumda değilim." diye konuştu.

Sanık avukatlarından Tahsin Kahraman, Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığı'nda kurmay albay olarak görev yapan Ramazan Elmas'ın ifadelerinde "Öğle saatlerinde üs komutanımız CASA uçağıyla Ankara'ya gitti. Özel işleri olduğunu söyledi" dediğini bildirerek, "Siz Akıncı Üssü'ne gitmenizin esas sebebinin pilotaj eğitimlerinin geri beslemeleriyle ilgili toplantı olduğunu söylüyorsunuz. Pilotların geri beslemeleriyle ilgili koordinasyon sizin özel işiniz midir?" sorusuna Selçuk, "Değildir" karşılığını verdi.

AVUKAT TAHLİYE İSTEDİ

Sanık Selçuk, soru üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın Akıncı Üssü'ne getirileceğine yönelik kendisine daha önce bir bilgi verilmediğini öne sürdü.

Selçuk, "Sanık Mehmet Dişli ile 15 Temmuz 2016'dan önce bir iletişiminiz oldu mu?" sorusuna, Dişli ile darbe girişiminden önce iletişiminin olmadığını savundu.

Genelkurmay Başkanı Akar, Akıncı Üssü'ne getirildikten sonra Dişli'nin komutana karşı tavırları sorulan Selçuk, "Dişli'yi ilk kez Akar ile gördüm. Sayın komutan girdi, 3-4 saniye sonra Dişli girdi. Dişli, sayın komutanın tüm koordinasyon ihtiyacını giderdi. Verdiği emirlere uyduk, birlikte hareket ettik. Ben Dişli generalin hiçbir aksi tavrı ve davranışını görmedim. İkimiz de kimseye darbeye ilişkin emir ve talimat vermedik" dedi.

"Dişli'nin ikna etmeye çalıştığınız darbecilere komutanın emirleri dışında bir şey söylediğini duydunuz mu?" sorusuna cevap verdiği sırada "Mehmet Dişli general" ifadesini kullanan Selçuk'a izleyiciler tepki gösterdi. Selçuk'a "Vatan haini" diyen bir kişi, mahkeme başkanı tarafından salondan çıkarıldı.

Çiğli'den haber vermeden Akıncı'ya gelmesinin nedeninin sorulması üzerine Selçuk, sürpriz yapmak istediğini söyledi. Selçuk, "Sürpriz yapmak istedim, çat kapı geldim" dedi.

Selçuk, soru üzerine, sanıklardan Murat Koçyiğit'i tanımadığını, Koçyiğit'in iknaya çalıştığı kişilerin arasında olmadığını söyledi.

Kubilay Selçuk'un avukatı, müvekkilinin misafir olduğu akıncı üssünde kaçınamayacağı bir durumda kaldığını, darbeyle ilgili kimseye emir ve talimat vermediğini öne sürerek, tahliye ve beraatını istedi.

ÖMER FARUK HARMANCIK İFADE VERDİ

Olay tarihinde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı olan ancak Akıncı Üssü'nde yakalanan, "Yurtta Sulh Konseyi" üyeleri arasında bulunan ve darbecilerin sözde atama listesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olacağı belirtilen eski tuğamiral Ömer Faruk Harmancık, ifade vermeye başladı.

İddianamede üzerine atılı tüm suçlamaları reddeden sanık Harmancık, kendisiyle ilgili suçlamaların bilgi, belge, bulgu ve somut maddi delile dayanmadığını, kıyasla ulaşılmış zandan ibaret değerlendirmelerle suçlandığını, hakkındaki her bir iddianın şüphe içerdiğini savundu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) başka hiçbir örgüte üye olmadığını, asker şahıslar dışında kimseden emir ve talimat almadığını iddia eden Harmancık, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün öncesinde darbe planlaması yaptığı iddia edilen bir grubun, yapının, cuntanın, güç odağının içinde olmadığını, 15 Temmuz veya öncesinde hiçbir sivil şahıstan ya da şahıslarda darbe planıyla ilgili emir almadığını, almasının da mümkün olmadığını öne sürdü.

Sanık Harmancık, 15 Temmuz öncesi hiçbir TSK mensubuna darbeye yönelik veya darbenin sevk ve idaresine yönelik emir, talimat vermediğini savunarak, "15 Temmuz'da Akıncı Üssündeysen darbecisin, darbeciysen terör örgütü üyesisin" mantığıyla suçlandığını, soruşturma sırasında emniyette ve savcılıkta "üyesi olduğun terör örgütü hangisidir" diye bir soruyla karşılaşmadığını çünkü peşinen bir örgüt üyesi olduğu suçlamasına maruz kaldığını öne sürdü. 

TSK'da 40 yıldır hizmet ettiğini, sicil amirleri tarafından her zaman ödüllendirildiğini anlatan Harmancık, görevde bulunduğu sürede bir örgüt ya da cemaat üyesi olduğuna dair tespit, durum, iddia ya da zan bile olmadığını, olsa oramiral, koramiral rütbesindeki amirlerinin hakkında soruşturma başlatabileceğini söyledi.

Sanık Harmancık, kendisinin FETÖ ya da başka bir örgüte üye olup olmadığının sorulması için eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Uğur Yiğit, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu, son Yüksek Askeri Şura'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığına atanan Koramiral Adnan Özbal ile koramiraller Veysel Kösele, Serdar Dülger, Hasan Uşaklıoğlu, Şükrü Korlu ve Ercüment Tatlıoğlu'nun tanık olarak dinlenmesini talep etti.

Harmancık, şunları kaydetti:

"Bu kadar ağır bir cezayla yargılanan bir sanığın bu talebinin, tarafınızca kesinlikle kabul edileceğini zannediyorum. Yıllarca beraber çalıştığım bu isimlerin de eski bir silah arkadaşlarının, ölmeden önce onlardan son isteğini geri çevirmeyeceklerini düşünüyorum. Gelsinler, siz sorun onlar yiğitçe, mertçe, açıkça, dürüstçe, çekinmeden cevap versinler. Biz soralım, onlar size anlatsınlar. Deniz Kuvvetleri'nde kim hangi örgütün üyesidir, Deniz Kuvvetleri'nde güç odakları, çıkar çevreleri var mıdır, koruma kollama var mıdır, kim kimin adamıdır, sıra dışı tayin, terfi var mıdır, gruplaşma, adam kayırma var mıdır, emekli komutanların kuvvet üzerindeki baskısı, etkisi nedir, teamüllere aykırı işler nedir? Hepsini konuşalım, ondan sonra benim hala bir örgütün yakından ya da uzaktan üyesi, yöneticisi olduğumu düşünüyorsanız vereceğiniz her türlü cezaya razıyım."

Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu iddialarını da reddeden sanık Harmancık, söz konusu konseyin varlığının şüpheli olduğunu, başkanı olmayan bir konseyin üyesi olduğu iddialarını kabul edilemez bulduğunu belirtti. İddianamede ifadeleri yer alan ve Temmuz 2015'te Ankara'da darbe planlarının yapıldığı toplantıya katılan "Kuzgun" ve "Şapka" isimli gizli tanıkların Cumhuriyet Savcılığı’nca Yurtta Sulh Konseyi listesine dahil edilmediğini öne süren Harmancık, konseyde yer aldığı iddia edilen 38 kişiden sadece birkaçını mesleki olarak tanıdığını, bu kişiler dışında kimseyi tanımadığı, görmediği ve bir araya gelmediği kişilerle de nasıl bir darbe planlaması yapabileceğini savundu.

Sanık Harmancık, darbeciler tarafından düzenlenen atama listesine göre de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı’na atanarak terfi ettirildiğini iddiasına ilişkin de şöyle konuştu:

"Benim rütbemde bir amiral hem ağır iş yükü sorumluluk altında 7 gün 24 saat çalışması gereken Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı’na atanacak hem de darbeden sonra devletin idaresini ele alacak bir konseyde tam zamanlı çalışacak. İkisinin bir arada olması mümkün olamaz, bir insan bu iki görevi aynı anda yerine getiremez. Askeri esas, prensip, usul dikkate alınmadan hazırlatılmış, kimin ne maksatla yayınladığı veya yayınlattığı, baştan sona şaibe ve şüphe dolu olan atama listesinde ismimin bulunmasında benim ne kabahatim, ne kastım olacaktır? Atama listesinde ismi yer alan bütün amiral, general ve subaylar bugün tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılanıyorlar mı? Listede olmasına rağmen yargılamaya tabi tutulmayan isimlerin de incelenmesini talep ediyorum. Ben DKK Kurmay Başkanı olarak atanacağımı bilsem gitmem gereken yer Akıncı Üssü değil, DKK Karargahıdır. Eğer tercih sebebim olsa ben atama listesinde ismimi Donanma Komutanı olarak yazdırırım, DKK Kurmay Başkanı olarak değil."

15 Temmuz'da akşam saatlerinde Akıncı Hava Üssü'ne planlı kurye uçağından istifadeyle İstanbul'a hareket etmek için gittiğini iddia eden Harmancık, önce hava sahasının uçuşlara kapatıldığını, yurt çapında havadan terör saldırısı beklendiği daha sonra da TSK'nın emir komuta zinciri içinde yönetime el koyduğu haberlerini orada duyduğunu ve öğrendiğini anlattı.

Akıncı Üssü'nde duyduğu haberleri teyit edebilmek için telefonu veya bulabildiği tüm telefonlarla DKK'dan meslektaşlarını aradığını ifade eden Harmancık, "Beni de arayanlar oldu, konuştum, görüştüm. Fakat kimseye darbeye yönelik bir emir, talimat vermedim, kimseden talimat almadım. Kimseyi yönlendirmedim, kimseye darbeye katılmasını teklif etmedim" diye konuştu.

Deniz Kuvvetleri Komutanını ve Kuzey Deniz Saha Komutanını aradığını, ulaşamadığını ifade eden sanık Harmancık, şunları söyledi:

"O gece bütün teamüllere aykırı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanı ve Kurmay Başkanı aynı anda Ankara dışında bulunuyorlarmış. O gece halen görevde olan DKK'nın ilk 7-8 ismi İstanbul'da, birisi de İzmir'de bulunuyormuş. Deniz Kuvvetlerinin tüm kor ve oramiralleri kendi garnizonlarında değil, İstanbul'dalar o gece. Halen görevde olan oramiral ve koramiral rütbesindekilerin 15 Temmuz ve öncesindeki tüm resmi, özel telefon görüşmelerinin ve temmuz ayındaki günlük programlarının istenmesini ve dava dosyasına dahil edilmesini talep ediyorum. O gece darbeye karşı yaptıkları resmi faaliyetlerinin dava dosyasına dahil edilmesini talep ediyorum."

Sanık Harmancık, eski tuğamiral Gökhan Polat'ın kendisi hakkında söylediklerinin doğru olmadığını öne sürerek, "Ben kendisiyle telefonda görüştüm. Sadece duyduğum hususları paylaştım. Bölgesinde bir şey olup olmadığını sordum. Ona ya da başkasına darbeyle ilgili talimat, emir ve yönlendirmem. Gökhan Polat, benden aldığı sözde daveti amirlerine iletip, iletmediğini, iletmediyse hangi gerekçeyle iletmediğinin sorulmasını talep ediyorum" dedi.  

15 Temmuz akşamı Akıncı Üssü'nde, kamuflajlı, silahlı yüzlerce askerin bulunduğunu, kendisinin ise bu kişilerden kimseyi tanımadığını savunan sanık Harmancık, savunmasına şöyle devam etti:

"Akıncı Üssü'nde tek yaptığım telefonla haber almaya çalışmaktı. Duyduğum 'TSK emir komuta zinciri içinde yönetime el koymuş. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları Akıncı Üssüne geliyordu.' Benim kendime çıkardığım vazife, gelecek olan Deniz Kuvvetleri Komutanımı beklemek, onun emirlerini almaktı. Gelmedi, emir vermedi. İstanbul'da olan Deniz Kuvvetleri Komutanı bana emir vermediği gibi ne Deniz Kuvvetlerine ne de o gece TSK'nın en kıdemlisi olarak tüm Silahlı Kuvvetlerine darbenin emir-komuta zinciri içinde olmadığına, darbeye karşı olduğuna ilişkin, hareketin kanunsuz olduğuna ilişkin iki satırlık yazılı emir yayınlamamış, yayınlatmamıştır. O gece sadece kendisinin ve ailesinin kişisel emniyetini sağlamıştır. O gece komutanlık manevi gücünü kullanmaya teşebbüs bile etmemiştir."

Sanık eski tuğamiral Harmancık, gecenin ilerleyen saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayınlanan sıkıyönetim direktif mesajını gördüğünü, mesajdaki, "TSK'nın emir-komuta zincirinde yönetime el koyduğu"nu ifadesinin Akıncı Üssü'nde öğrendiği haberleri teyit ettiğini öne sürerek, şunları söyledi:

"Ben Akıncı Üssü'ne gelmesine müteakip Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı televizyondan bildiri okumaya, darbenin başına geçmeye iknaya çalışmadım. Kendisine ikinci bildiri olarak herhangi bir şey okumadım. Akşam Akıncı Üssü'nde durumu anlamaya çalışırken bir taraftan olabildiğince televizyonları takip ediyor, meslektaşlarıma telefon ediyordum. Gece yarısı olduğu bir saatte Genelkurmay Başkanının Akıncı Üssü'ne geldiği haberi geldi. Komutanın kiminle, nasıl üsse geldiğini, yanında kimler olduğunu bilmiyorum. Bir süre sonra Genelkurmay Başkanının beni çağırdığını söylediler. Üs komutanının odasına gittik. Odada olanlardan sadece Selçuk generali tanımışlığım vardır, bir generalin de olaylardan Hakan Evrim olduğunu öğrendim. İlk gördüğümde Genelkurmay Başkanı heyecanlı görünüyordu. Ben elimdeki kağıttan birkaç zamandır tuttuğum notları okudum. Benim orada okuduğum imzalanmasını talep ettiğim, Genelkurmay Başkanının televizyonda okumasını talep ettiğim bildiri değildir. Ben orada herhangi bir grubu temsilen bulunmuyordum. Kimsenin sözcüsü değildim.

Sıkıyönetim direktifi ve TRT bildirisinin yayınlanmasından sonra ortaya çıkan kaosun giderilmesi için Akar'a bir basın açıklaması yapmasına ihtiyaç olduğu ifade edilmiştir. Yani ne ilk görüşmemizde ne de diğer görüşmemizde Genelkurmay Başkanımızı bir bildiriyi imzalamaya zorlamadım, böyle bir teklifte bulunmadım. Elde ettiğim tespitleri kendisine arz etmeye çalıştım. Kendisi ise 'nereden çıktı bu darbe, bu aşamada darbe mi olur, benim yeni haberim oldu' gibi benzer cümleler söylemiştir. Ben Akıncı Üssü'nde Genelkurmay Başkanından başka kimin, kim tarafından getirildiğini bilmiyorum, nerede, nasıl, ne kadar tutulduğu hususunda bilgim yok. Kimseyi tutulu vaziyette görmedim. Benim Genelkurmay Başkanına yüksek sesle ikinci bildiriyi ve imzalamasını istediğim söyleniyor. Fakat okuduğum iddia edilen ikinci bildiriden kimsenin haberi yok."

Harmancık, üste o gece hiçbir sivil şahıs görmediğini iddia etti.

Üste sabaha kadar hareket olduğunu, ancak üssün darbenin sevk ve idare edilebileceği bir merkez olmadığını öne süren Harmancık, "Bana sorarsanız, o gece oradan hiçbir faaliyet icra edilemezdi. Kaos ve kargaşa dışında hiçbir şey yoktu. Orada televizyondan durumu anlamak dışında hiçbir şey yapmadım. Zaten Sayın Cumhurbaşkanının gece 03.00'teki İstanbul konuşmasından sonra da pis bir işin içine çekildiğimizi anladım. Sanırım orada televizyon seyreden herkes anladı. Artık yapılacak bir şey olmadığını anlayan kalabalık azalmaya başladı" diye konuştu.

PARMAK İZİNİN BULUNDUĞU EVE GİTTİĞİNİ KABUL ETMEDİ

Yurtta Sulh Konseyinden ancak soruşturma aşamasında haberdar olduğunu iddia eden Harmancık, iddianamede, Temmuz 2016'da, Ankara Konutkent'te darbenin hazırlık toplantılarına katıldığı belirtilen ve parmak izine de rastlanılan eve gittiği suçlamasını reddetti.

Bu konuda "Kuzgun" ve "Şapka" adlı gizli tanıkların ifadelerinin esas alındığını söyleyen Harmancık, "Kuzgun" adlı gizli tanığın kim olduğuna ilişkin bir generalin ismini verdi ve gizli tanık ifadelerinin "asılsız, mesnetsiz, uydurma, hayal ürünü" olduğunu iddia etti.

Harmancık, "Deniz Kuvvetlerinde tanıyanlar psikolojik olarak rahatsız olduğunu bilirler. Nasıl amiral olduğu anlaşılamamıştır" diye konuştu ve bu kişinin kendisini çekemediğini öne sürdü.

Akıncı Üssü'nde o gece darbecilerin kendisine bir şey yapmadıklarını söyleyen Harmancık, "Çünkü orada olmamı beklemiyorlardı, bana dair bir plan yapmamışlardı ya da beni denizci olduğumdan etkisiz eleman olarak gördüler, kaale bile almadılar ya da kendi telaşları yetti, benimle uğraşmadılar" diye konuştu.

"BEN DEĞİLİM"

Akın Öztürk'ün ifadesinde, "Ömer Faruk Harmancık darbe yapma konusunda kararlı olduklarını belirtir cümleler kullandı" dediğine yer verildiğini anımsatan Harmancık, "Akın Öztürk'ün muhtemel duyduğu 'kararlıyız' sözünü kimin sarf ettiğini bilmiyorum. Biri söylediyse bile ben değilim" dedi.

Darbe planlaması yapmadığını, toplantılarına katılmadığını, bu konuda sivil veya askerlerle görüşmediğini, villaya gitmediğini iddia eden Harmancık, savunmasının ardından Mahkeme Başkanı Selfet Giray'ın sorularını yanıtladı.

Sanıklardan üs komutanı Hakan Evrim ve harekat komutanı Ahmet Özçetin'i tanımadığını savunan Harmancık, ailesinin Ankara'da bulunması sebebiyle 13 Temmuz'da mazeret izni alarak Ankara'ya geldiğini, olay günü de İstanbul'a dönmek için Hava Kuvvetleri Komutanlığının kurye uçağından faydalanmak üzere saat 20.00-21.00 sıralarında Akıncı Üssüne gittiğini ifade etti.

"O ARADA GEÇMİŞ OLDUK"

Üsse bir arkadaşının otomobiliyle gittiğini bildiren Harmancık, Mahkeme Başkanı Giray'ın üsse askerlerin bile alınmadığını, alınacak kişilerin nizamiyeden telefon açılarak içeriye sorulduğunu ya da sadece "Yurtta Sulh" parolasını kullananların alındığını söylemesi üzerine, gittiği sırada bir anormallik gördüğünü söyledi ve şunları kaydetti:

"Bizim girişimiz en kalabalık zamanlara denk geldi. Kimsenin kimseye ne dur, ne geç diyecek hali vardı demek ki. O arada geçmiş olduk. 'Dur' bile denilmeden girdik içeri. Kimse durdurmadı. Onun için anormallik var diye düşündüm. Üs komutanının olabileceği yere gidiyorduk. Yol bizi 143. Filonun yakınına götürdü. Orada durduk, arabayı park ettik. Binaya gittik, kalabalık başladı zaten. 100'den fazla, belki 200 silahlı, teçhizatlı asker vardı. Gittim baktım, ilk duyduğum yurt çapında hava sahasının kapatıldığı, havadan büyük bir terör faaliyeti beklendiği idi. Duyduklarımı teyit edebilmek için meslektaşım amirallerle telefon trafiğine başladım. Beni getiren arkadaşa dönmesini söyledim. Ondan sonra üste kalmaya devam ettim. Ben üsten çıkmaya teşebbüs etmedim. Harekat Başkanlığı yapmış, olayların nasıl gelişebileceğini az buçuk bilen bir insanım. Ortada hava sahasını kapattıracak bir kriz varsa bunu bilip öğrenebileceğiniz en iyi yer, ilk öğreneceğiniz yer. Çıksam eve mi gideceğim?"

Harmancık, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın bulunduğu odada sanıklardan Akın Öztürk, Kubilay Selçuk ve Mehmet Dişli'yi gördüğünü, generaller dışında girip çıkan başkaları olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gece 03.00'te yaptığı konuşmanın ardından "pis bir oyunun içine çekildiklerini herkes gibi kendisinin de anladığını" kaydeden Harmancık, "TSK emir komuta zinciri içinde yönetime el koymuştur diye başlayan haberin sonunda bir asparagas olduğu, TSK'nın bir şeye kalkıştığı fakat bunun emir komuta zincirinde olmadığı anlaşıldı. Benden gelip de 'Bu darbeyi bitirt' diyen olmadı. Çünkü orada 'Ben darbeciyim' diyen kimse yoktu. Herkes konuşuyordu, fakat 'Ben darbeciyim.' diyen yoktu. Son kalanlar da 'Bu işe nasıl bulaştım. Rezalet. Beni kandırdılar.' diyenler vardı" diye konuştu.

Başkan Selfet Giray, Kocaeli 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan sanık Hayrettin İmren'in, FETÖ/PDY mensubu olduğunu belirtiğini bildirdi ve İmren'in ifadesinden, "Harmancık, darbenin 03.30'da olacağını söylemişti. Saat 20.00 sıralarında aradığında darbenin deşifre olduğunu, erkene alınacağını söyledi" kısmını okudu.

Harmancık, İmren'in akıl sağlığının yerinde olmadığını düşündüğünü söyledi, beyanlarının yalan olduğunu iddia etti.

Harmancık, "Bu görevi (darbe) alan birinin ilk yapacağı şey kolluk kuvvetlerine, amirlerine ihbar etmektir. Beni de kendileri gibi aynı örgütün içine sokmaya çalışıyorlar. Ben onlarla aynı cemaatten değilim. Ben onlarla aynı otobüse bile binmem" diye konuştu.

Soru üzerine o gece Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki amirallerin neredeyse hepsiyle görüştüğünü ifade eden Harmancık, İmren ile de bir görüşme yaptığını söyledi.

Ömer Faruk Harmancık, kendisi hakkında "Fethullah Gülen'in adamıdır" diyen kişinin bir referans göstermesi gerektiğini belirterek, kendisine bu iftirayı atan kişi hakkında dava açacağını ifade etti. 

Harmancık, kendisine "Fethullah Gülen'in adamıdır" iftirasını atanların vatan haini, satılmış ve şizofren kişilikler olduğunu iddia ederek, "15 Temmuz'u niye beklediler benim Fethullah Gülen'in adamı olduğumu söylemek için? Eğer varsa benim Fetullah Gülen'in adamı olduğumu yüzüme bakarak söyleme cesareti olan, işte meydan" diye konuştu. 

16 Temmuz akşamına kadar Akıncı Üssü'nde olduğunu, kaçmaya teşebbüsü dahi olmadığını, kolluk güçlerine teslim olduğunu savunan Harmancık, 143. Filo'dan hiç ayrılmadığını, odalar arasında, telefonunu şarja takabildiği yerlerde tamamen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki amiralleri arayarak vakit geçirdiğini savundu.

Mahkeme Başkanı Giray'ın, Akıncı Üssü'nde sivil şahıslar bulunduğunu, bunları görüp görmediğini sorması üzerine sanık Harmancık, kalabalık içinde sivil elbiseli, saç traşlı, asker traşı olmayan, bıyıklı, sivil elbiseli insan görme ihtimali bulunduğunu ancak net hatırlamadığını söyledi.

Harmancık, "Akıncı Üssü'nde saçı uzun kimseyi görmedim. Görseydim akılda kalan bir şeydir. Mesela orada mini etekli bir bayan görseniz unutmazsınız, 300 tane erkeğin içinde bir bayanı unutmazsanız. Saçı uzun birini görseydim, onu da mini etekli kız gibi unutmazdım" dedi. 

"Genelkurmay Başkanı seni çağırıyor" denildiği zaman sivil elbiselerini resmi elbiseyle değiştirdiğini, Orgeneral Akar ile görüştükten sonra Akıncı Üssü'nün bombalanmaya başlanmasına kadar hep askeri üniformasıyla kaldığını anlatan Harmancık, Akıncı Üssü'nde bulunduğu süre boyunca da kimsenin "Denizci amiral burada ne arıyor?" sorusunu sormadığını, yadırganmadığını, herkesin bir telaş içinde hareket ettiğini, 250-300 kişilik kalabalık bir grubun 143. Filoda bulunduğunu savundu. 

Olaylar bittikten, Akıncı Üssü bombalanmaya başlandıktan sonra sanıklardan Hakan Evrim dışında kimseyle bir irtibatı olmadığını öne süren Harmancık, Kubilay Selçuk ile bir kere uzaktan Deniz Kuvvetleri Harekat Başkanlığında çalışırken mesleki olarak tanıştığını, o gece de uzaktan selamlaştıklarını, Akın Öztürk ve Mehmet Dişli'yi de Genelkurmay Başkanı Akar ile görüştükleri odanın dışında sadece birer kez gördüğünü iddia etti.

"HARMANCIK İLE İLGİLİ NİYE BU KADAR ÇOK BEYAN VAR?"

Sanık Mehmet Dişli'nin "Ömer Faruk Harmancık, Hakan Evrim, ismini bilmediğim üç rütbeli subay Genelkurmay Başkanının teklifi kabul etmemesi üzerine 'biz bir düşünelim.' dediler" şeklinde ifadesi olduğunun hatırlatılması üzerine de Harmancık, "Biz Dişli generalle mesleki olarak derin bir çatışmanın içindeyiz ancak bu çatışmanın bu cümleleri söyleyebilecek noktaya geldiğini zannetmiyorum. Çıktığında sorarsanız, vicdanen söylediklerini doğrusu söyleyeceğini zannediyorum. Onların hepsi o gecenin telaşından kaynaklanan cümlelerdir. Çünkü aksi kabul edilebilir bir şey değildir" dedi.

Harmancık, Genelkurmay Başkanı Akar ile görüştükleri odada sivil şahıs olmadığını, Adil Öksüz'ü Akıncı Üssü'nde görmediğini savundu.

Başkan Giray'ın, "Birçok rütbeli hakkında beyanlar var. Ömer Faruk Harmancık ile ilgili niye bu kadar çok beyan var?" sorusuna karşılık sanık Harmancık, hakkında ifade veren kişilerin cezalarının azalabileceğini veya tahliye olacaklarını düşünerek bu beyanları vermiş olabileceklerini ya da kendisine kumpas kurulmuş olabileceğini iddia etti.

Harmancık, Gökhan Polat'ın "Faruk Harmancık aradı, 'bize katılın.' dedi." ifadesinden sonra tahliye edildiğini belirterek, "Ortada bir kumpas varsa, bugüne kadar kimsenin önünde eğilmemiş, kimsenin eteğini öpmeyen, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir amirale bu kumpası kurmuş olabilirler. Bu yargılanma sürecinin sonunda ahlaksız kumpasları, iftiraları yapan kimse hepsi açığa çıkacaktır. Sizin ve diğer mahkemelerin bu sonuca ulaşmak için elinden geleni yapacağına inanıyorum" dedi.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Polis Adliye
  • 15 Temmuz darbe girişimi

Sayfa Yükleniyor...