Hükümet'ten Zafer Çağlayan açıklaması

Hükümet'ten eski bakan Çağlayan hakkında ABD'de tutuklama kararı çıkarılmasına ilişkin bir değerlendirme geldi. "FETÖ'nün görmek istediği hesaba ABD yargısı alet edildi" diyen Bozdağ, Erdoğan'ın korumaları için açılan davaya da tepki gösterdi.

Hükümet'ten Zafer Çağlayan açıklaması

Bakanlar Kurulu, Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında toplandı. Çankaya Köşkü'nde saat 14.05'te başlayan toplantı yaklaşık 5 saat sürdü.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Çankaya Köşkü'nde, Başbakan Binali Yıldırım başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu. 

Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın ekonomiyi yakından ilgilendiren, toplumun pek çok kesimince olumlu karşılanacak önemli değişiklikler ve reformları içeren bir kanun tasarısı taslağını Bakanlar Kurulu’na sunduğunu ifade eden Bozdağ, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin de helal akreditasyon kurumu kurulması hakkındaki kanun tasarısını kurulun gündemine getirdiğini, bununla ilgili değerlendirmelerin yapıldığını belirtti.

Bozdağ, bu iki kanun tasarısıyla ilgili detaylı açıklamanın ilgili bakanlarca ayrı ayrı yapılacağını, kanun tasarılarının Bakanlar Kurulu’nun imzasının ardından TBMM'ye sevk edileceğini, Meclisin açılmasıyla da yasalaşma sürecinin başlayacağını söyledi.

BÜYÜME RAKAMLARI

İkinci çeyrek büyüme rakamlarının bugün açıklandığını, ülke ekonomisi adına son derece önemli verilerin ve dünya kamuoyu ile paylaşıldığını anımsatan Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Avrupa bölgesi ve 19 ülke ikinci çeyrekte yüzde 2,2, tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler ortalama 2,3 oranında büyürken Türk ekonomisi 2017'nin ikinci çeyreğinde 5,1 oranında büyümüştür. Bu fevkalade sevindirici bir rakamdır. Bunlar, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 'de ekonomik kriz beklentisi içinde olan çevreleri tekzip edercesine Türk ekonomisinin iyi yolda olduğunu gösteren çok önemli verilerdir. Bu tabii hükümetimizin ekonomi konularında aldığı tedbirlerin ne kadar isabetli olduğu ve ekonominin içinde bulunduğu sorunların çözümüne ne denli önemli katkılar sunduğunu göstermektedir. Bölgemizde yaşanan sorunlar ve dünyada meydana gelen olumsuzluklara rağmen ekonomisi güçlü bir şekilde yoluna devam edecektir. Türk ekonomisi bozulsun, iktidar ile halk arasına ekonomik sıkıntılar girsin beklentisinde olan çevreler var, hepimiz çok iyi biliyoruz. Hem içeride hem dışarıda Türk ekonomisi hakkında kirli algı operasyonları yapanlar var. Bu açıklanan rakamlar bu kirli algı operasyonlarını bir nevi yalanlamıştır."

Bozdağ, Türk ekonomisinin her türlü olumsuzluğa karşı dayanıklı, güçlü, dinamik bir ekonomi olduğunu, ekonominin bundan sonra da gelişmeye devam edeceğini, halkın da bu gelişme ve büyümeden payını alacağını aktardı.

ARAKAN'DA MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ZULÜM

Arakan'da çok büyük sıkıntıların yaşandığını, Myanmar hükümeti emrindeki güvenlik güçlerinin meydana gelen bazı hadiseleri bahane ederek Arakanlı Müslümanların üzerine gittiğini vurgulayan Bozdağ, kadın, çocuk masum binlerce masum insanın hayatını kaybettiğini, binlercesinin yaralandığını, binlerce insanın da yerinden yurdundan edildiğini dile getirdi. Bozdağ, bu insanların büyük bir dram yaşadığını, bütün dünyanın bu dramı seyrettiğini, Türkiye'nin ise her zaman olduğu gibi insanlığın ve vicdanın sesi olarak Arakanlı Müslümanların yanında olduğunu kaydederek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, bu konudaki haklı sesi dünyaya iletme ve uluslararası toplumu, Arakan'da yaşanan zulmü sonlandırması konusunda harekete geçirme konusunda ciddi adımlar attığını anımsattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olması hasebiyle hem İslam ülkelerinin yaşanan kriz konusunda tek sesli olması ve uluslararası toplumun gereken tepkiyi ortaya koyması, gereken adımları atması konusunda girişimlerde bulunduğunu hatırlatan Bozdağ, "Cumhurbaşkanımız pek çok ülkenin yöneticisiyle görüştü ve onlara bu konuda birlikte hareket etme, bu dramı durdurma konusunda ortak irade koyma çağrısında bulundu. Ayrıca Myanmar'ın lideri Aung San Suu Çii ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değerli eşi Emine Erdoğan Hanımefendi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu beraberinde kalabalık heyetle Bangladeş'e gittiler, Arakanlı Müslümanların kamplarını ziyaret ettiler ve Türkiye'den götürdükleri yardımları oradaki kardeşlerimize ulaştırdılar" değerlendirmesinde bulundu.

Bozdağ, Türkiye'nin TİKA vasıtasıyla Arakan'a bin ton civarında yardım gönderdiğini, bundan sonra da yardımların devam edeceğini ifade etti.

ARAKAN'A YARDIM KAMPANYASI

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ'ın Arakan'daki Müslümanlara yardım yapma hususunda Türkiye'de başlatılan kampanyayla ilgili bugün açıklamalarda bulunduğunu anlatan Bozdağ, şunları kaydetti:

"Bu kampanya Kızılay önderliğinde AFAD, TİKA, Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yürüyecektir. Oradaki insanlara yardım etmek suretiyle zulmü durduramasak da zulümden kaçan insanların ihtiyaçlarını giderme konusunda bir nebze de olsa katkıda bulunmuş oluruz. Halkımız böylesi konularda çok duyarlıdır. Daha önce 2011'de Somali'de yaşanan açlık krizi nedeniyle oraya Türkiye yardım elini uzatmış halkımız büyük bir destek sunmuştur. Yine o zaman ilgili kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla merhamet eli oradaki insanlara ulaştırılmıştı. Her bir ferdimizi yardım kampanyasına davet ediyorum. Eminim ki onlar gerekeni yapacaklardır. Yardım yapacak vatandaşlarımıza şimdiden teşekkür ediyorum."

Bir gazetecinin, "CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, 'Demokrasi mücadelesi için yürümek varsa yürümek, kavga varsa sonuna kadar kavga edeceğiz' sözü var. Bir de eğer iktidara gelirlerse 'Terörü 4 yılda bitiremezsem siyaseti bırakırım' açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu üzerine, "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Önce işe bakmak lazım, lafa bakmamak lazım. Sayın Kılıçdaroğlu eğer terörü 4 yıl içinde bitirecekse önce koluna takıp yürüdüğü kişilerden başlaması lazım. Ben tavsiye ediyorum, koluna giren kişilere 'Artık benden uzak dur' demesi lazım" diye konuştu.  

HDP'nin PKK terör örgütünün siyasal uzantısı olduğunun artık herkes tarafından bilindiğini ifade eden Bozdağ, Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a yaptığı yürüyüşte ve daha birçok konuda HDP ile arasında nasıl bir dayanışma olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi.

Bozdağ, CHP'nin terör örgütleriyle arasına mesafe koyması gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu: 

"Ben terörü destekleyenlerle, teröre destek çıkanlarla, terör örgütüne terör örgütü, teröriste terörist demeyenlerle hiçbir ortak noktada bir araya gelmem' demesi lazım. Önce bu konuda bir mesafe koyması lazım. Bildiğiniz gibi daha önce hendek terörü vardı, şehirlerin ele geçirme projesi kapsamında PKK, değişik yerleşim yerlerinde hendekler kazdı, barikatlar kurdu, bombalar tuzaklamalar yaptı. Sayın Kılıçdaroğlu da Diyarbakır ziyaretinde hendeğin ötesindeki teröristlere 'arkadaşlar' diye hitap etti. Önce bu teröristlere 'arkadaşlar' diye hitap eden dili değiştirmesi lazım. Oradan başlaması lazım."

"YAPTIKLARININ HESABINI SORMASI LAZIM"

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun SİHA'larla ilgili yaptığı açıklamalara da değinen Bozdağ, "Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin bu mücadelesini ve bu mücadelede SİHA'ların kullanılmasını 'alçaklık' olarak nitelendiren değerlendirmelerde bulundu. Bence önce ona dönüp 'Sen o sözüne neyi kastediyorsun, terör örgütünden, teröristlerden yana mısın? Yoksa Türk milletinden, Türkiye Cumhuriyeti devletinden yana mısın?' demesi lazım. Ona o yaptıklarının hesabını sorması lazım" diye konuştu.

Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun terörün çözümüyle ilgili açıklamalarından önce kendi çevresinden olan bitene bakması gerektiğini ifade ederek,  "Eğer elinde terörü bitirecek bir formül varsa Sayın Kılıçdaroğlu'nu laftan öte o formülleri milletin önüne koymaya davet ediyorum. Buyursunlar milletin önüne bu formülleri koysunlar. Bildiğiniz gibi CHP geçmişte SHP-DYP koalisyonu, daha sonra SHP CHP'ye dönüştü koalisyon hükümeti oldu 4 yıl, daha sonra merhum Ecevit'in başbakanlığı dönemi var. O dönemde terörü neden bitirmediler? Onu sormak isterim" dedi. 

"TERÖR ÖRGÜTÜ PLANLI PROGRAMLI EYLEM YAPACAK KABİLİYETİNİ KAYBETMİŞTİR"

Hükümetin terörü sonlandırma konusunda ciddi ve kararlı adımlar attığını dile getiren Bozdağ, bu adımların bundan sonra da kararlı bir şekilde devam edeceğini belirtti.

Bozdağ, hükümetin, güvenlik politikaları dışında farklı politikaları da uygulamaya soktuğunu kaydederek, Demokratik açılım sürecinin, milli birlik ve kardeşlik projesinin hükümetin bu kapsamda attığı önemli adımlar olduğunu söyledi.

Kürtçenin konuşulmasıyla ilgili yasakları AK Parti hükümetinin kaldırdığını anımsatan Bozdağ, bir yandan güvenlik politikaları çerçevesinde terör örgütleriyle mücadele edilirken öte yandan da terör örgütünün istismar ettiği zemini ortadan kaldırmak için çok önemli ve cesur kararların alındığını anlattı.   

Bozdağ, PKK terör örgütünün şu an hiçbir dönemde olmadığı kadar kayıp verdiğini ifade ederek, "Bugün terör örgütü planlı programlı eylem yapacak kabiliyetini kaybetmiştir. Tuzaklarla, hilelerle ve başka türlü yöntemlerle terör eylemleri ortaya koymaktadır. Terörün belini kıran bir mücadele yürümektedir. Dağda, taşta, ovada her yerde. SİHA'larda bu anlamda terörle mücadelede güvenlik güçlerimizin kullandığı önemli bir enstrümandır. Terörün belini kıran önemli adımlar atılmasında SİHA'ların büyük rolü vardır. Bu SİHA'lara tavır koyan, Sayın Kılıçdaroğlu'nun partisindeki bir milletvekilidir" değerlendirmesinde bulundu.

Demokrasi için mücadelenin tüm partilerin ortak görevi olduğunu vurgulayan Bozdağ, AK Parti hükümetlerinin iktidara geldiği günden beri demokrasiye ölümüne sahip çıkan bir irade ortaya koyduğunu dile getirdi. 

"ADALETSİZLİKLERİN ÖNÜNE GEÇEN AK PARTİ İKTİDARLARI OLDU"

Bozdağ, AK Parti hükümetinin Türkiye'nin önünde duran pek çok yasağı ortadan kaldırdığına işaret ederek, "Orduevlerine baş örtülüler girebiliyor muydu? Başörtülü kızlarımızla başı açık kızlarımız üniversitelerde yan yana okuyabiliyorlar mıydı? Parlamentoda, okullarda, kamuda var mıydı böyle bir şey? Eşitsizlikler, haksızlıklar, CHP'nin politikalarıyla hak ve adalet olarak yıllar yılı Türkiye kamuoyuna takdim edildi. Bütün bu haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin önüne geçen AK Parti iktidarları oldu" şeklinde konuştu.

AK Parti'nin milli iradeye de sonuna kadar sahip çıktığına dikkati çeken Bozdağ, şunları kaydetti:

"27 Nisan e-bildirisi sırasında demokrasiye sonuna kadar sahip çıktık. O zaman CHP'nin tutumunu hep beraber hatırlayın 27 Nisan'da demokrasi için mücadele edenler neredeydi? Piyasada yoktu. E-bildiriyi verenlerin yanı başında duruyorlardı. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Cumhuriyet mitingi yapanlar ve halkı sokağa dökenler demokrasi mi istiyorlardı? Hayır. Kendi ideolojilerine uygun cumhurbaşkanı istiyorlar ve demokrasinin gereği, Anayasa'nın gereği seçme hakkı bulunan parlamentonun cumhurbaşkanını seçmesini engellemek istiyorlardı. Parlamentoyu kitlediler o dönem 367 diye bir ucube ortaya çıkardılar. Anayasa tarihinde Anayasa Mahkemesinin bütün üyelerinin ve avukatların yüzünü kızartacak bir kararın altına imza attılar."      

Bozdağ, AK Parti'ye kapatma davası açıldığı dönemde CHP'nin sessiz kaldığını belirterek, "CHP'nin darbe teşebbüsü sırasında parlamentoda milletvekilleri vardı. Onlara teşekkür ediyorum. Ama kendisi tankların üstüne çıkma yerine tankları çektirip ondan sonra bir evde darbe teşebbüsünün seyrini takip etti televizyondan. Demokrasi mücadelesini veren o gün Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve halkımızın tamamı" ifadesini kullandı.

Demokrasiye gerçek anlamda sahip çıkma denildiğinde CHP'yi hiç göremediklerini belirten Bozdağ, "Nasıl bir demokrasi mücadelesinden bahsediyorlar, onu anlamamız mümkün değildir" dedi.

"Siyasette kavga yoktur, olmaması lazım" diyen Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Demokrasilerde iktidar olmak isteyenlerin kavga ederek iktidar olamazlar. Sandıktan iktidar çıkar, halkın gönlünü alarak iktidar olunur. 'Kavga ise kavga edecek'. Kimle kavga edeceksin sen? Kavga eden birileri mi var? Eline silah almış veya değnek almış veya başka yöntemlerle siyaset yapan birileri mi var Türkiye'de? Siyasette mücadelenin yolu bellidir. O da planla, programla, fikirle halka meseleleri nasıl çözeceğini anlatarak olur, iktidara alternatif politikalar üreterek olur. Maalesef CHP, iktidara alternatif politikalar üretmiyor, iktidarın yaptıklarını daha iyi yapacağına dair bir politika da üretmiyor. 

Bakarsanız kullandıkları dil meşru dil değil, hep şiddet çağrıştıran dil. 'Eylem yapıcağız, kavga yapacağız, şunu yapıcağız'... Bu millet eylem yapanları sevmez. Bu millet kavga yapanları sevmez. Eylemcilere de kavgacılara da iktidar yetkisini vermez. Aklı selime, sağduyuya sahip olanlara iktidar imkanı verir. Ben onun için Sayın Kılıçdaroğlu'nu kavga yapmaya değil, halkın gönlünü kazanacak politikalar, projeler üretmeye davet ediyorum. Sen onu yaparsan halkın gönlüne girersin, halk da sana iktidar olma imkanı verir. Yoksa kavga edene bu halk bugüne kadar iktidar yüzü göstermedi. Eylem yapanlara da göstermedi. Eğer öyle olsaydı PKK terör örgütü çoktan iktidar olurdu Türkiye'de, eğer öyle olsaydı DHKP-C iktidar olurdu. Kavga ediyorlar, öldürüyorlar, bir sürü iş yapıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Demokrasiye inanan birisi 'ben kavga edeceğim' demez. Ben inandığım fikirlerin mücadelesini meşru yollarda anayasa ve yasalara uygun bir şekilde vereceğim, kavga etmeyeceğim, milletin rızasını alacağım, öyle iktidar olacağım..."

"İŞİMİZ ÇOK, KAVGA ETMEYE VAKTİMİZ YOK"

Bekir Bozdağ, AK Parti'nin kavga ederek iktidara gelmediğini belirterek, "Sayın Cumhurbaşkanımız, milletvekili listesinden silindi. Daha önce belediye başkanlığı koltuğu altından alındı, haksız yere hapse konuldu. Partisine kapatma davası açıldı. AK Parti, 'ben kavga edeceğim' dedi mi? 'Ben herkese haddini bildireceğim' dedi mi? 'Sokağa ineceğim, sokağı karıştıracağım' dedi mi? Arkasında yüzde 50 olduğu halde. Hiç demedi. Hep 'demokrasi' dedi, hep 'aziz milletimizin iradesi, hep hukuk, hep hak' dedi. Biz, demokrasi, hukuk, hak diyerek mücadelemizi verdik. Bundan sonra da aynı usulle vereceğiz. Kavga etmek isteyenler, kendileriyle kavga edebilirler ama bizim işimiz çok, kavga etmeye vaktimiz yok" ifadelerini kullandı. 

"HUKUKA AYKIRI BİR İŞ YOK, SUÇ OLAN BİR İŞ DE KESİNLİKLE YOKTUR"

Bozdağ, bir gazetecinin,"Amerikan yargısından son dönemde üst üste kararlar geldi. Önce Cumhurbaşkanı'nın korumaları hakkında gözaltı kararı, ardından eski bakan Zafer Çağlayan'la ilgili verdikleri karar var. Rıza Sarraf'la ilgili olarak bugün birçok farklı haber çıktı, tahliye edildiğine dair haberler var. Edindiğiniz net bir bilgi var mı?" şeklindeki sorusuna karşılık, Türkiye ile İran arasındaki ticari ilişkilerin hepsinin hem Türkiye'nin ulusal hukukuna hem de uluslararası hukuka uygun olduğunu vurguladı. 

Bozdağ, şöyle konuştu:

"Ulusal ve uluslararası hukuka aykırı hiçbir ticari işlem yapılmamıştır. Yoktur böyle bir işlem. Konusu suç olan bir işlem yapılması ise asla mümkün değildir. Türkiye'nin bankalarının ve Türkiye'nin yaptığı bütün ticari işlemler, uluslararası hukuk çerçevesinde ve bütün denetimler altında yapılmaktadır. O nedene hukuka aykırı bir iş yok, suç olan bir iş de kesinlikle yoktur. Bunun altını özellikle çizmek isterim. ABD'de Rıza Sarraf üzerinden yapılmak istenen şimdi de Sayın Bakanımızın ismini karıştırıldığı hadise nedir derseniz işin Türkçesi ve özü şudur; Bu 17-25 Aralık sürecinde Fetullahçı Terör Örgütü'nün yargı yoluyla yapmak istediği ama başaramadığı darbe teşebbüsünün aynen Amerika'da, Amerikan yargısını kullanmak suretiyle tekrarından başka hiçbir şey değildir bu." 

"BUNUN KARARINI SİZ VERİN. BUNUN İZAHINI DA SİZ YAPIN"

FETÖ terör örgütünün 17-25 Aralık'ta bir kumpas kurduğunu, sahte delillerle Türkiye'nin iktidarına karşı yargı ve emniyet içerisinde yuvalanmış örgüt mensupları eliyle bir hukuk darbesine teşebbüs ettiğini dile getiren Bozdağ, bu darbenin akim kaldığını söyledi.

Daha sonra savcılığın soruşturmasını yaptığını ve hukuka aykırı olan bütün bu işlemleri değerlendirdiğini ve sonunda takipsizlik kararı verdiğini anlatan Bozdağ, bunun da kesinleştiğini aktardı.

Bozdağ, TBMM Araştırma Komisyonu kurulduğunu, konunun enine boyuna değerlendirildiğini, Yüce Divan'a sevk etmeme kararı verildiğini ve Genel Kurul'un da bu kararı onayladığını hatırlattı.

Türkiye'nin bunları iftira, kumpas olmasına rağmen es geçmediğini  ve bunları hem Türk yargısının değerlendirdiğini hem de TBMM'nin değerlendirdiğini aktaran Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aradan geçen zaman bu 17-25 Aralık'ın Fetullahçı Terör Örgütü ve ortaklarının Türkiye içindeki bir kumpası olduğunu gün gibi ortaya çıkarmıştır. Bugün hiç kimse de 17-25 Aralık'ın bir kumpas ve bir terör örgütünün meşru iktidarı devirme planının bir parçası olduğu konusunda tereddüt sahibi değildir. Çok net ve New York Bölge Eyalet Başsavcısı daha önceki savcı Buhara, elinde olan bütün o belgeler, belge değil de kağıt parçaları, öyle diyelim, o kumpasın şeyleri, Fetullahçı Terör Örgütü üyeleri tarafından kendilerine iletilmiştir.

'Biz FBI bilmem neyine sorduk da oradan aldık.' Peki ben soruyorum? Türkiye'deki FBI yetkilisi doğruladı onu, FBI yetkilisi bu bilgileri kimden aldı, nasıl doğruladı? Yok. Onun için burada çok net bir şekilde Rıza Sarraf üzerinden Fetullahçı Terör Örgütü'nün görmek istediği hesaba bugün ABD yargısı alet edilmiştir ve bu davanın hakimliğini yapacak olan Richard Berman, Fetullahçı Terör Örgütü'nün 17-25 Aralık hukuk darbesi kumpasından sonraki süreçte kendi haklılığını uluslararası topluma anlatmak için Türkiye'de düzenlediği bir uluslararası konferansa katılmış, burada moderatörlük yapmış ve Fetullahçı Terör Örgütü'nün argümanlarıyla Türkiye'yi ve Türk Hükümeti'ni eleştirmişti. Şimdi işin garibi Fetullahçı Terör Örgütü'nün Türkiye'de ağırladığı, moderatör yaptırdığı ve Türk Hükümeti ve Türkiye aleyhine FETÖ'nün 17-25 Aralık sürecindeki argümanlarını dillendirttiği kişi, Rıza Sarraf dosyası, dolayısıyla sayın bakanımızla ilgili ve Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı ile ilgili dosyada yargılama yapıp karar verecek hakim. Buyurun bunun kararını siz verin. Bunun izahını da siz yapın."

ABD'li yetkililere bu konudaki düşüncelerini çok net bir şekilde ifade ettiklerini aktaran Bozdağ, "Sayın Zafer Çağlayan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Ekonomi Bakanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarını korumakla görevlidir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarının gereğini yapmakla da görevlidir. Sayın bakan bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarını korumuştur. Bunu yaparken de hem Türkiyemizin hem de uluslararası hukukun yasalarına uygun bir şekilde görevini yapmıştır. Burada çok farklı bir şey var. Bunu hep beraber görüyoruz, hep beraber takip ediyoruz ve kirli bir oyunun bir parçası bu. Ortada delil yok, uydurma şeyler var ve onun üzerinden giden bir hadise var" diye konuştu. 

"BİLGİSAYAR ÜZERİNDE, KENDİLERİNE SUNULAN BİLGİLER ÜZERİNDEN OYNAMA YAPILDIĞI AÇIKÇA GÖZÜKÜYOR"

Bozdağ, iddianamede de çok ilginç bir ifadenin geçtiğini dile getirerek, şöyle devam etti:

"İddianameyi hazırlayan savcının eline verilen bilgiler üzerinden gittiğini gösteriyor. Bilgisayarda oynarken bazı kısımları unutmuş belli ki. Orada ne diyor? İşte '2011'den Aralık 2013'e kadar Türkiye Ekonomi Bakanlığı yapmıştır' diyor 'Zafer Çağlayan ve halihazırda ve Türk parlamentosunda görev yapmaktadır'. Zafer Çağlayan Türk parlamentosunda görev mi yapıyor? Yok. Onun için çok net bir şekilde bilgisayar üzerinde, kendilerine sunulan bilgiler üzerinden oynama yapıldığı açıkça gözüküyor. Pek çok hadise var. Normalde Amerika'daki bir mahkemenin oradaki o ayrıntıları bilebilme şansı yok.

FETÖ konusunda uzman olan, takip eden, birebir takip eden kişilerin dahi bilemeyeceği bilgiler var onların ellerinde. Kim verdi bunları? FETÖ’cüler verdi. Onlar da kullanıyor. Tabii bu, fevkalade, hukuk devleti bakımından kabul edilemez bir durumdur. "

"MESNETSİZ, YANLI VE HAKSIZ BİR İDDİANAME VAR ORTADA"

Bekir Bozdağ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın korumalarına ilişkin konuyla ilgili şunları kaydetti:

"Washington savcılığı bir iddianame düzenledi. 19 kişiyi kapsıyor iddianame, onlardan dördü sivil Türk vatandaşı, 15’i ise Sayın Cumhurbaşkanımızın korumaları. Ama işin garibi, bu 15 korumadan 4'ü olay yerinde orada değil. Görüntüleri siz de izlemişsinizdir. Sayın Muhsin Köse, Sayın Cumhurbaşkanımızın yakın koruması, olayın başından sonuna kadar Cumhurbaşkanımızın yanı başında. Ama o da işin içerisine dahil. Olay yerinde olmayan 4 kişiyi dahil ediyorlar ve hiç heyette olmayan bir kişiyi de davaya dahil ediyorlar. Ve çok ilginçtir, mesnetsiz, yanlı ve haksız bir iddianame var ortada. Açıkça ifade etmek isteriz ki bu iddianame, PKK/PYD terör örgütünün destekçilerinin o gün orada yaptıkları eylem sonrası yaşanan olaylardan sonra verdikleri ifadeler esas alınmak suretiyle hazırlanmış bir iddianamedir. Peki, diğer koruma görevlilerinin ifadeleri nerede? Onlar yok. Onlara hiç itibar edilmemiş ve çalakalem bir iddianame hazırlanmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı’nın yurt dışı seyahatlerinde güvenliğini sağlamak, seyahatte bulunduğu ülkenin de en önemli görevidir. Hem diplomatik teamüller gereği hem nezaket gereği hem de uluslararası hukuk gereği bunun yapılması lazım. "

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın korumalarıyla ilgili ABD'de hazırlanan iddianame" konusundaki bir soru üzerine Bozdağ, hazırlanan iddianamenin 19 kişiyi kapsadığını bunlardan 4'nün sivil Türk vatandaşı, 15'nin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın korumaları olduğunu söyledi. 

Hakkında iddianame hazırlanan 15 korumadan 4'ünün olay yerinde olmadığını belirten Bozdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın koruması Muhsin Köse'nin olayın başından sonuna kadar Cumhurbaşkanı'nın yanında olduğunu ancak hazırlanan iddianameye dahil edildiğini dile getirdi. 

Heyette olmayan bir kişinin de davaya dahil edildiğini ifade eden Bozdağ, "Mesnetsiz, yanlı ve haksız bir iddianame var ortada. Açıkça ifade etmek isteriz ki bu iddianame, PKK, PYD terör örgütünün destekçilerinin o gün orada yaptıkları eylem sonrası yaşanan olaylardan sonra verdikleri ifadeler esas alınmak suretiyle hazırlanmış bir iddianamedir. Diğer koruma görevlilerinin ifadeleri nerede? Onlar yok. Onlara hiç itibar edilmemiş. Çalakalem bir iddianame hazırlanmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanı'nın yurtdışı seyahatlerinde güvenliğini sağlamak, seyahatte bulunduğu ülkenin de en önemli görevidir" dedi. 

Türkiye Cumhuriyeti devleti Cumhurbaşkanı'na bir eylem yapıldığında bunu engellemesi gerekenin, aynı zamanda ABD'nin güvenlik görevlileri olduğunun altını çizen Bozdağ, hem Cumhurbaşkanı hem de Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir eylem yapıldığını söyledi. 

Eylemi engellemesi gerekenlerin bunu yapmadığını vurgulayan Bozdağ, "Ondan sonra da olan hadiselerden kendilerini hiç sorumlu tutmadan Türk güvenlik görevlilerini sorumlu tutuyorlar. Bu büyük bir haksızlık, hukuksuzluk, yanlı bir iddianamedir. Türkiye ABD ilişkilerine bu iddianameler yoluyla büyük zararlar verilmektedir. Buradan ABD yetkililerine seslenmek istiyorum, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri iki dost ve müttefik ülkedir. İki ülke ilişkilerinin olumlu, uyumlu olması iki ülkenin de çıkarlarınadır. Türkiye, ABD ilişkilerini bozmak isteyen çevrelerin pek çok yönden bu ilişkilere zarar vermek için önemli gayretler içerisinde olduğunu biliyoruz. Daha fazla bu ilişkilerin yıpranmasına, bozulmasına, bu ilişkileri bozmak isteyen çevrelerin hesaplarına izin vermemek gerekir. Ben umuyorum ki ABD hem korumalarla ilgili hem de diğer konuyla ilgili değerlendirmelerini daha sağlıklı bir şekilde yapar ve bu konularda olumlu bir gelişme olur" diye konuştu. 

"REFERANDUMUN BARZANİ'YE FAYDASI YOKTUR"

Bir gazetecinin, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Lideri Mesut Barzani'nin "Bağımsızlık referandumu konusunda kararlı oldukları" yönündeki açıklamalarını hatırlatması üzerine Bozdağ, Türkiye'nin Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasal birliğine bağlı bir ülke olduğunu söyledi. 

Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin merkezi hükümetle olan ihtilaflarını, sorunlarını diyalog ve uzlaşı yoluyla çözmesi gerektiğine işaret eden Bozdağ, orada sorunlar olduğunu bildiklerini ve çözümün merkezi hükümetle konuşmak ve bir uzlaşmaya varmak suretiyle olacağını belirtti. Barzani'nin aldığı referandum kararının şu anda kabul görmeyen bir karar olduğunu ifade eden Bozdağ, bunun bölgede yaşayan halklar tarafından da kabul görmediğini kaydetti. 

Bölgede yaşayan Türkmenlerin ve Arapların halk oylamasına katılmayacakları yönünde açıklama yaptığını hatırlatan Bozdağ, bölgede sadece Kürtlerin yaşamadığını, bunların dışında başka etnik kökenden ve farklı inançlardan insanların da yaşadığını dile getirdi. Referandum kararının tek başına alınacak bir karar olmadığını vurgulayan Bozdağ, bölgedeki huzur, istikrar, güven ve barış ikliminin muhafazasının son derece önemli olduğunu söyledi.

Bozdağ, Türkiye'nin bölgedeki huzur, güven, istikrar ve barışın devamından yana olduğunu belirterek, referandumun bölgedeki huzura, güvene, barışa ve istikrara zarar vereceğini ve bölgede güvensiz ortamların oluşmasına, istikrarsızlığın artmasına daha başka bölgesel krizlerin ve sorunların ortaya çıkmasına yol açacağını vurguladı.

Bozdağ, "Bu referandumun Barzani'ye bir faydası yoktur, bölgede yaşayan Kürtlere de bir faydası yoktur. Bölge ülkelerine de ve bölge halklarına da bir faydası yoktur. Sayın Barzani'ye benim çağrım, bu referandumu iptal etmeleridir. Bu referandumun kimseye faydası yok. Vakit gelmeden önce yeniden gözden geçirip referandum iptal etmelidir" dedi. 

Türkiye'nin Irak'taki referandum konusundaki görüşlerini en üst düzeyden açıkladığını ifade eden Bozdağ, referandumun iptal edilmesini Türkiye olarak istediklerini ve bölgenin huzuru, barışı ve istikrarı için bunun şart olduğunu söyledi.

"ÇAĞIMIZIN MODERN GERİCİLERİ"

ODTÜ arazisinden geçecek yol konusunda Ankara Büyükşehir Belediyesi ile yapılan anlaşmaya ilişkin bir soru üzerine ise Bozdağ, Ankara'da Türkiye'nin en büyük şehir hastanelerinden birisinin yapıldığını belirterek, 3 bin 600 yataklı şehir hastanesinin ODTÜ arazisinin yakınında yapıldığını dile getirdi.

Hastaneye ulaşan yolların ve trafiğin düzenlenmesi gerektiğini bildiren Bozdağ, hastanenin 2018 yılında faaliyete geçeceğini ve yapılacak yolların herkesin ortak alanı olduğunu belirtti. İhtiyaç olduğu zaman özel mülklerin kamulaştırıldığını ve bedelinin ödendiğini aktaran Bozdağ, "Burada bir kamu yararı var mı? Var. Hastane açıldığı zaman vatandaşlarımızın sağlık, güvenlik içerisinde vaktinde hastaneye ulaşması için gerekli adımların atılması şart mı? Şart. Yapılan iş, bu ihtiyacı karşılamak ve zarureti gidermekten ibarettir" dedi.

ODTÜ Teknokent Kavşağı ile 1071 Malazgirt Bulvarı arasında bağlantıyı sağlayacak bir tünel yapıldığını aktaran Bozdağ, toprağın üzerinden bir yol açılmasının söz konusu olmadığını, toprağın altından bir tünel açılacağını bildirdi. Tünel yapılırken de burada bulunan bazı ağaçların kaldırılması gerektiğini ifade eden Bozdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Verşan Kök ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Ankara Valisi Ercan Topaca başkanlığında bir araya geldiklerini ve bir mutabakatın sağladığını anımsattı.

Tünel yapımı sırasında ağaçların nakledileceğini ancak bunun karşılığında iki kat ağacın rektörlüğünün göstereceği yere dikileceğini ifade eden Bozdağ, yol güzergahlarının da mevcutlardan daha fazla olacak şekilde yeniden ağaçlandırılacağını söyledi.

Bozdağ, ODTÜ Rektörlüğüne de 36 hektarlık ayrı bir alanın takdim edileceğini belirterek, "Burada yapılan iş millete hizmet işidir. Herhangi bir kişi buradan şahsına bir şey elde etmiyor. Bu olaya karşı olanlara baktığımızda bunlar herşeye toptan karşılar. Yani Boğaz Köprüsü yapılırken köprüye karşıydılar, özelleştirme başladığında ona karşıydılar, renkli televizyon geldiğinde ona karşıydılar, özel televizyonlar kurulduğunda ona karşıydılar. Üçüncü köprü yapıldı ona karşılar, üçüncü havalimanı yapılıyor ona karşılar, Marmaray yapıldı ona karşılar, Avrasya Tüneli yapıldı ona karşılar, 'Şehir hastaneleri' dedik ona karşı çıktılar, sağlıkta dönüşüm ona karşılar, hemen Meclisin yanı başında Akay Kavşağı var, ya buna adam karşı olabilir mi, Akay Kavşağı'na bile karşı çıktılar. Milletin hayrına ne yaptıysak hepsine karşı çıkıyorlar" ifadelerini kullandı. 

"Üçüncü havalimanına karşı çıkmanın mantığı nedir" diye soran Bozdağ, karşı çıkanların yapımı tamamlanan üçüncü köprüden de Marmaray'dan da Avrasya Tüneli'nden de geçtiğine işaret etti.

Bunlara karşı çıkanların "Yaptırmayız", "Adım attırmayız", "Çivi çaktırmayız", "Taş üzerine taş koydurmayız" söylemlerini anımsatan Bozdağ, şöyle konuştu:

"Eğer Türkiye bu zihniyete teslim olmuş olsaydı bugün aldığı mesafeyi alamazdı. Biz onlara rağmen bütün bunları yaptık. Bana göre bunlar çağımızın modern gericileri, yani çağdaş gericileri bunlar. Aslında kendilerini ilerici zanneden, tam da işin öz anlamıyla gerici, çağdaş gerici olan insanlar. Her türlü değişime, yeniliğe, vatandaşın hayatını kolaylaştıran projeye, plana, programa, adıma karşı çıkıyorlar. Kendilerinin önerdiği, ortaya koyduğu bir proje, bir şey var mı? Yok. Onun için biz bu, kamu yararına olan adımları atmaya, milletimizin yararına olan eserleri yapmaya, Türkiye'de taş üzerine taş koymaya devam edeceğiz. Buna karşı çıkanlar da bağırmaya devam edecek, başka çaremiz yok."

Almanya'ya seyahat edecek Türk vatandaşlarına Dışişleri Bakanlığınca yapılan uyarılara Almanya'dan gelen eleştirilerin hatırlatılması üzerine Bozdağ, "Sayın Merkel, Almanya'nın nasıl göründüğünü bir de Almanya'da yaşayan Türklere, yabancılara, Müslümanlara sorsun. Bir de bize sorsun. Nasıl görünüyor? Biz kendilerine anlatalım. Türkiye'de bugüne kadar sırf gazetecilik yaptığı gerekçesiyle yargılanan hiç kimse, tutuklu kimse olmamıştır. Değişik suç isnatları nedeniyle her bir Türk vatandaşı nasıl adli süreçlere tabi oluyorsa, yargılanıyorsa mesleği gazetecilik olan bazı vatandaşlarımız da kendilerine istinat edilen suçlar nedeniyle yargılanıyorlar" açıklamasında bulundu.   

Bozdağ, Türkiye'de terör örgütlerine destek vermesi, terör örgütünün propagandasını yapması, terör örgütü üyesi olması halinde hiçbir vatandaş arasında ayrım yapılmayacağını vurgulayarak, "Bunlarla ilgili hukuk neyi emrediyorsa yargı onun gereğini yapar. Türkiye, terör örgütüne destek verenlere adaletin gereği neyse onu yapıyor. Teröristleri veya terör örgütüne destek olanları hukukun amir hükümleri gereğiyle tutukluyor" değerlendirmesinde bulundu.

Almanya'nın teröre destek verenlere kol kanat gerdiğini ifade eden Bozdağ, bugün PKK'nın, DHKP-C'nin Almanya'da serbest hareket ettiğini, Fethullahçı Terör Örgütü'nün ise serbestlikten öte himaye gördüğünü belirtti. Bozdağ, terör örgütlerine ve teröristlere karşı Almanya'nın özgür vatan gibi olduğunu, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na ise Almanya'nın kapalı olduğunu söyledi.

Bekir Bozdağ, Almanya'da teröristlerin ve onları sevenlerin toplanma, gösteri ve düşüncelerini ifade haklarının bulunduğuna dikkati çekerek, Türkiye gibi büyük bir devletin Cumhurbaşkanı'nın Almanya'da yaşayan vatandaşlarıyla toplanıp, onlarla halleşme, düşüncelerini ifade etme hakkının bulunmadığını belirtti.  "Hangi düşünce özgürlüğünden bahsediyorsunuz?" diye soran Bozdağ, şöyle konuştu:

"Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı'na kendini ifade etme hakkı niye vermediniz? Ben gitmek istedim toplantıma izin vermediler. Diğer bakanlarımız gitmek istedi izin vermediler. 'Biz özgür ülkeyiz, seyahat hakkı, toplanma hakkı var.' Böyle bir düşünce özgürlüğü olabilir mi? Ayrımcılık, İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı zirvede. Türkiye düşmanlığı zirvede. Bu düşmanlığı yapanların hürriyeti de sınırsız. Bunlara hürriyet var ama diğerlerine hürriyet yok. Oradaki Türk vatandaşlarının ibadetlerini yapmak üzere oluşturdukları camilerden her sene onlarcası kundaklanıyor. Ben Sayın Merkel'e soruyorum. Bu kundaklanan camilerde bulunan vatandaşların uğradığı haksızlık konusunda ne yaptınız? Bu camileri kundaklayanlardan kaçını tespit edip yargının önüne çıkardınız. Nerede güvenlik var? Almanya'da adalet sadece Alman vatandaşlarına, yani doğuştan Alman vatandaşlarına var. Türklere, yabancılara, Müslümanlara adalet başka işliyor. Eşitlik yok. 'Benim ülkem özgür' diyor. Neden vatandaşın olanlara aynı muameleyi yapmıyorsunuz?" 

"BİZİM İÇİN TÜRKİYE, TÜRK MİLLETİ ÖNEMLİDİR"

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Almanya'da PKK terör örgütüne ilişkin 4 bin 500 dosya olduğunu, bunlardan şimdiye kadar hiçbirinin sonuçlanmadığını ifade ederek, şunları söyledi:

"'Bizim ülkemiz güvenli' deyince doğru, Sayın Merkel için çok güvenli bir ülke ama onun dışındaki insanlar açısından bir bakılması lazım. Pek çok kişi orada maalesef güvenlik riskiyle karşı karşıyadır. Türk olduğunuzda daha havaalanından size ayrımcılık başlıyor, gümrükte, otelde, gittiğiniz her yerde başlıyor. Siz hissediyorsunuz, size Türk olduğunuzu her zerrenizle hissettiriyorlar. Eşitlik varsa başka bir ülkenin vatandaşına yaptığın muameleyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına niye yapmıyorsun? 'Gelin' diyorsun, o zaman gelsinler ama herkese yaptığın muameleyi Türklere de yap. Maalesef yapmıyorlar ve Türklerin orada çok kötü anıları, hikayeleri var. Biz bunu görüyoruz. Seçim nedeniyle de Türkiye'ye saldırma konusunda maalesef çok büyük bir rekabet var orada. Kim Türkiye'yi çok karalarsa sanki halktan o daha çok oy alacakmış gibi bir karalama kampanyasıyla karşı karşıyayız, karalamayı geçtik tehditle karşı karşıyayız."

Türkiye'ye yönelik siyasi, ekonomik, Avrupa Birliğiyle üyeliği konusunda yapılan tehditlere dikkati çeken Bozdağ, "Sağduyu sahibi olması gereken Sayın Merkel gibi ülkenin başbakanlığını yapan kişi ve diğer hükümette olan zevat tarafından dile getiriliyor. Yani diğerleri tarafından dile getirilse bir izahı var ama baktığınızda çok farklı şekilde Türkiye ekonomik, siyasi ve pek çok yönden maalesef tehdit ediliyor" diye konuştu.

Bozdağ, Türkiye'nin ülke güvenliğini ilgilendiren konularda alacağı kararlardan tehditler nedeniyle vazgeçmeyeceğini bildirerek, "Bunu bütün dünyanın bilmesi lazım. Ülkemizin güvenliğini gerektiren konularda hangi kararların alınması gerekiyorsa biz o kararları tereddütsüz bir şekilde alırız. Bizim için Türkiye, Türk milleti önemlidir. Türkiye'nin ve Türk milletinin huzuru, güvenliği, barışı, refahı her şeyden daha önemlidir" ifadesini kullandı.

"SANKİ AVRUPA BİRLİĞİNİ, ALMANYA BİRLEŞİK DEVLETLERİ GİBİ GÖRÜYOR"

Avrupa Birliği üyesi ülkelere yönelik yapılan açıklamalara dikkati çeken Bozdağ, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Adeta Almanya kendisini Avrupa Birliği kurumlarının ve üyesi ülkelerin patronu gibi görüyor, onlar adına karar alıyor ve o kararları onlardan çıkaracağına inanıyor. Almanya, AB üyesi ülkelerin ve AB kurumlarının üzerinde kendini karar alıcı görmesi ve emir vermesi bana göre bugün Avrupa Birliğinin önündeki en büyük Avrupa sorunudur. Çünkü her bir üye ülke bağımsız ve egemen bir ülkedir. Bu açıklamalara baktığınızda onların bağımsız ve egemenliğini Almanya'nın görmediğini görüyoruz. Sanki Avrupa Birliğini, Almanya birleşik devletleri gibi görüyor. Öyle bir algı içerisinden hareket ediyor. Türkiye-Almanya arasındaki soruların Avrupa Birliği kurumlarını ve Avrupa Birliği üyelik sürecini etkilememesi doğru olandır. Eğer bir ülkeyle Avrupa Birliği üyesi arasında yaşanacak herhangi bir sorun birden Avrupa kurumlarıyla Türkiye arasında, tüm Avrupa Birliği üyesi ülkelerle Türkiye arasında soruna dönüşürse bu işin sonunu getiremeyiz."

İkili sorunların iki ülke arasında çözülmesi gerektiğini dile getiren Bozdağ, "Ben Avrupa Birliği kurumlarının ve Avrupa Birliğine üye ülkelerin Avrupa Birliğinin karar alma süreçlerinin, mekanizmalarının ve usullerinin farklı olduğunu ve bunun hiçbir ülkenin tekelinde olmadığını biliyorum" dedi.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini hem Türkiye'ye hem Avrupa Birliğine kazandıracak ilişkiler olarak nitelendiren Bozdağ, şöyle konuştu:

"Onun için biz diyoruz ki kazan-kazan esasında biz bu işi götürelim. Gündelik iç politikalarla, seçim malzemeleriyle Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini daha fazla zedelemeyelim. Maalesef 2017 yılı Almanya, Avusturya, Hollanda, Fransa gibi ülkelerde seçim yılı olması hasebiyle Türkiye seçim malzemesi yapılmış ve bunun üzerinden oy avcılığı hesap edilmiştir ve bu değerlendirmeler Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin olumsuz etkilenmesine kadar varmıştır. Umarım seçimden sonra bu olumsuz yaklaşımlar ortadan kalkar."

Bozdağ, Almanya-Türkiye ilişkilerinin iki ülke bakımında da tarihi olduğunu belirterek, şu açıklamalarda bulundu:

"Almanya ile ortak olduğumuz çok yönler vardır. Bizim ortaklığımızın Türkiye ve Almanya'ya kazandıracaklarına bakmamız lazım. Geleceği beraber görüşmek, karar vermek lazım. Bunun yoluysa birtakım tehditler veya başka tür değerlendirmelerle değil yapıcı, olumlu, iki ülkenin ortak çıkarları ve ortak geleceğine dayalı bir politikayla olabilir. Maalesef şu anda Alman yetkililerin ortaya koyduğu irade ne Almanya'nın çıkarlarına ne de Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Bizimkine etmediği gibi kendi halkının, devletinin çıkarına da hizmet etmiyor. Türkiye olarak seçimden sonra Avrupa Birliği sürecinde de Almanya ile olan ilişkilerde de aklıselim ve sağduyunun yeniden egemen olmasını bekliyoruz, umarım fazla sürmez bu."

"HAKSIZ, YANLIŞ, SAYGISIZ BİR AÇIKLAMA"

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun SİHA'larla ilgili açıklamalarının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Bu kişilerin terörist olduğu ispatlansın, belgeler ortaya konulsun." ifadelerini kullandığı anımsatılarak, bununla ilgili ispat yoluna gidilip gidilmeyeceğinin sorulması üzerine Bozdağ, "SİHA'larla ilgili Sayın Sezgin Tanrıkulu'nun yaptığı açıklama haksız, yanlış, saygısız bir açıklama. Türkiye devletine, Türk milletine, güvenlik güçlerimize, bana göre bu açıklamasıyla hakaret etmiştir. Çünkü bunu 'alçaklık' olarak nitelendirmiştir. Bir defa bu kabul edilemez bir durumdur, bu büyük bir densizliktir" karşılığını verdi.

SİHA'lardan alınan görüntülerin net ve detaylı olduğunu vurgulayan Bozdağ, "SİHA'lardaki bu görüntülerden bir yanılma imkanının olmadığını özellikle ifade etmek isterim" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına yönelik, "Teröristin belgesi, kimliği olur mu?" diye soran Bozdağ, şöyle devam etti:

"Güvenlik güçleri terör örgütüyle, teröristlerle mücadele ederken, onlarla çatışmaya girmeden önce 'Dur bakalım ey terörist, senin Kandil'den aldığın terörist belgen elinde var mı? Getir bir bakayım şu belgene. Ondan sonra, belgen varsa seninle ben mücadele edeceğim, çatışmaya gireceğim, belgen yoksa ben seninle çatışmayacağım diyebilir mi? Böyle bir mantık olabilir mi? Dünyanın neresinde teröristle, terörle mücadele edilirken teröriste kimlik soruluyor. Öyle bir şey olamaz. Sayın Kılıçdaroğlu açıklarsa teröristin kimliği nasıl oluyor, onlara kimliği kim veriyor, o kimlik nasıl sorulacak, biz kendisinden öğrenmiş oluruz. Benim bildiğim, teröristin kimliği de belgesi de olmaz. Terörist bellidir ve onunla mücadelenin usulü bellidir. Türkiye bugüne kadar terörle yaptığı mücadeleyi hukuk çerçevesinde yapmıştır ve 40 yıllık büyük bir tecrübesi vardır. Bu mücadeleyi yaparken teröristle sivil halkı ayırma konusunda büyük bir itina göstermiştir. Bu itinayı gösterirken de pek çok şehit, gazi vermiştir."

"SAYIN KILIÇDAROĞLU'NDAN ŞUNU BEKLERDİM..."

Bekir Bozdağ, teröristlerce mahalle aralarına kazılan çukurların ardından terörle mücadeleye yönelik büyük operasyonların yapıldığını, bu operasyonlarda sivil vatandaşların burnunun dahi kanamadığını vurguladı. Buna rağmen PKK terör örgütünün "Güvenlik güçleri sivilleri katlediyor" diye uluslararası alanda propaganda yaptığına işaret eden Bozdağ, şunları kaydetti:

"Pek çok ülkede propaganda yaptığı gibi TBMM'de de pek çok yalanı ifade etmiştir. Şimdi aynı propaganda görevi öyle anlaşılıyor ki CHP'li milletvekili Sezgin Tanrıkulu tarafından üstlenilmiştir, o yapıyor. Böyle bir şey söz konusu değildir, bu kişilerden biri olay yerinde hayatını kaybediyor. Şu anda üçü elde, ikisi taburcu ediliyor, taburcu olduktan sonra Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklu durumda. Diğerinin de hastanede tedavisi devam ediyor. Bunların terör örgütü üyesi oldukları hususunda yeteri kadar bilgi var ve bunlarla ilgili soruşturma bütün boyutlarıyla devam ediyor. Ben burada, Sayın Kılıçdaroğlu'ndan şunu beklerdim, kendi milletvekiline, terörle canı pahasına mücadele eden ve pek çok şehit veren güvenlik ordusuna, hem polisimize hem askerimize, onlara karşı bu saygısızlığı yapan Sezgin Tanrıkulu'na 'Senin yaptığın asıl densizliktir' deyip onu disipline sevk etmesini, partisinden uzaklaştırmasını beklerdim. Ama maalesef onu yapmadı, belli ki Sayın Kılıçdaroğlu da kendi milletvekilinin görüşüne katılıyor, Türk güvenlik güçlerini bu konuda suçluyor, aynı kanaati paylaşıyor. Bu onun ifadesidir, eğer paylaşmıyorsa ona dönüp bunun cevabını vermesi lazımdı. Yani bu mantıkla dört yılda nasıl bitirecek, onu da anlamıyorum. Teröre en büyük desteği veren bir propagandayı, bir açıklamayı yapan milletvekiline sesini yükseltemeyen bir lider, terörle mücadeleyi nasıl yapacak, onu da Türk halkının engin sağduyusuna ve vicdanına bırakıyorum."

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Siyaset
  • Bekir Bozdağ

Sayfa Yükleniyor...