İbrahim Kalın: Hava desteğinin verilmemesi kabul edilemez

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, El Bab operasyonunda uluslararası koalisyonun hava desteği vermemesinin kabul edilemez olduğunu söyledi.

İbrahim Kalın: Hava desteğinin verilmemesi kabul edilemez

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Kalın, Suriye sahasındaki gelişmelere yönelik, son üç hafta içerisinde Halep'ten sivillerin ve muhaliflerin tahliyesi konusunda, ilgili makamların yürüttüğü yoğun diplomasi çalışmaları neticesinde 44 bin kişinin tahliye edildiğini bildirdi.

İdlib'te temel ihtiyaçların karşılanması için her tür tedbirin alındığını belirten Kalın, kış şartlarında milis kuvvetlerin ateşkes ve tahliye süreçlerini sabote etme girişimlerinin ortasında bütün zorluklara rağmen bu kişilerin şimdilik daha güvenli bir bölgeye intikal ettirildiğini söyledi.

Doğu Halep'teki ateşkesin Suriye'nin tamamında sağlanabilmesi için diplomatik girişimlerin yoğun bir şekilde devam ettiğini vurgulayan Kalın, "Cumhurbaşkanımızın, Sayın Putin'le telefon görüşmeleri oldu. Sayın Başbakanımızın mevkidaşıyla, Dışişleri Bakanımızın mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmeler oldu. Rusya'nın teklifiyle Astana süreci gündeme geldi. Bununla ilgili ön çalışmalar şu anda devam ediyor" ifadesini kullandı.

Toplantıya kimlerin katılacağı ve toplantının tarihi gibi konuların önümüzdeki günlerde netleşeceğini belirten Kalın, "Buradaki amacımız, öncelikle Suriye'nin tamamında ateşkesin kapsamlı bir şekilde sağlanması ve sistematik bir şekilde uygulanması. Nihai amacımız siyasi geçiş sürecinin sağlanmasıdır" diye konuştu.
Kalın, Astana toplantılarında en önemli hususun muhalefeti temsilen oraya katılacak kişilerin gerçek, güvenilir muhalif kesimlerden oluşması, muhalefet temsilcilerinin hiçbir şekilde "sulandırılmasına" izin verilmemesi olduğunu vurguladı.

"Kaybedecek vaktimiz yok" ifadelerini kullanan Kalın, Suriye'de bir siyasi geçiş sürecini sağlamak amacıyla Astana sürecinin, daha önce başlatılan Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre sürecine ilaveten gündeme gelen bir konu olduğuna değindi.

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura'nın 8 Şubat tarihinde bir toplantı yapılmasına yönelik çağrısını hatırlatan Kalın, tarihi üzerinde müzakerelerin devam ettiği toplantının erkene alınabileceğini bildirdi. Kalın, BM ile koordineli bir şekilde bu toplantının gerçekleşmesini hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Kalın, Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında bugün itibariyle yaklaşık bin 900 kilometrekarelik alanın DEAŞ terör örgütünden temizlendiğini, mücavir sınır bölgelerinin güven altına alındığına işaret etti.

"HAVA DESTEĞİ VERİLMEMESİ KABUL EDİLEMEZ"

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahramanca bir mücadele verdiğine dikkati çeken Kalın şöyle devam etti:

"Bu barbar, hunhar terör örgütüne karşı her alanda mücadelemiz tam bir kararlılıkla devam edecektir. Bütün güvenlik birimlerimiz, askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla, korucusuyla, DEAŞ bölücü terör örgütü ve diğer örgütlere karşı gece gündüz demeden omuz omuza, büyük bir fedakarlıkla, özveriyle bu mücadeleyi devam ettirmektedir. Genelkurmay Başkanımız bizzat sahaya inerek, yerinde teftişler yaparak, kuvvetleri kontrol ederek, hem moral motivasyon sağlamakta hem de bu operasyonun sevk ve idaresini yapmaktadır. Bizim özellikle El Bab çevresinde yürüttüğümüz Fırat Kalkanı Harekatı'nın son aşaması, özellikle DEAŞ ile mücadele şemsiyesi altında yürüttüğümüz bir mücadeledir. Bu noktada uluslararası koalisyonun, hava desteği vermesi konusunda üzerine düşeni yapması gerektiğini bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Zira her seferinde DEAŞ ile mücadele konusunda 'ye birtakım eleştiriler getiren çevrelerin Azez, Cerablus hattı, Dabık ve sonra da El Bab noktasında yürütülen operasyonlara gerekli desteği vermemesi kabul edilemez. Uluslararası koalisyonla da koordinasyonlarımız devam ediyor. Hava şartlarının da, saha şartlarının da zorlukları dikkate alınmak suretiyle, silahlı kuvvetlerimiz bu operasyonu Hür Suriye Ordusu'na verdiği destekle kararlı bir şekilde yürütmeye devam edecektir."

Irak'ta Musul operasyonun devam ettiğini, özellikle şehrin içinde DEAŞ'ın yoğun silahlanması, mayınlamalarından dolayı operasyonun yavaşlamış göründüğünü belirten Kalın, Irak Hükümeti ile yürüttükleri temaslar çerçevesinde operasyona destek verdiklerini bildirdi.

Kalın, Başika Kampı'nda eğitilen Ninova Gönüllülerinin bu operasyonlara fiilen katıldığını aktararak, Başbakan Binali Yıldırım'ın Irak Başbakanı Haydar el İbadiile yaptığı görüşmelerde bu konuların etraflı bir şekilde ele alındığını, farklı düzeylerde temasların da devam ettiğini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Telafer, Telaferlilerindir. Buraya dışarıdan başka grupların girmesi sadece yeni çatışmaların, yıkımların tohumlarını atacaktır" değerlendirmesine atıfta bulunan Kalın, Telafer'in kurtarılması ve daha sonra yönetilmesi konusunda Şii ve Sünni Türkmenlerden oluşan bir gücün oluşturulmasıyla ilgili çalışmaların devam ettiğini söyledi.

Kalın, kısmi bir yavaşlamanın olduğunu, bunun hızlandırılması için hem Iraklı makamlarla, hem koalisyonla temasların sürdüğünü anlattı.

Sincar'da PKK'nın Yezidileri bahane ederek, oraya konuşlanma çabalarının olduğuna dikkati çeken Kalın, "Buna asla izin vermeyeceğiz. Sincar'ın bir ikinci Kandil olmasına müsamaha göstermemiz söz konusu değil" diye konuştu.

Kalın, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani'nin açıklamalarını desteklediklerini, PKK'nın oradaki varlığının hem hem Irak'ın geleceği açısından bir tehdit olduğunu vurguladı.

Fethullahçı Terör Örgütüne yönelik mücadelenin yoğun bir şekilde devam ettiğine işaret eden Kalın, bununla ilgili soruşturma dosyalarının belli bir noktaya geldiğini ve ilk duruşmaların görülmeye başladığını dile getirdi.

DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı nasıl mücadele veriliyorsa, tam bir milli seferberlik duygusuyla FETÖ'ye onun yurt içindeki ve yurt dışındaki çeşitli algı operasyonlarına karşı da mücadelenin kararlı bir şekilde devam edeceğinin altını çizen Kalın, şunları kaydetti:

"Giderek, küresel bir ihanet şebekesi haline gelen FETÖ'nün imkanlarının, kabiliyetlerinin kontrol altına alınması, Türkiye'ye zarar vermesinin önlenmesi için çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam edecek. Bu noktada özellikle Batı'daki ülkelerin, basın kuruluşlarının, siyasilerin, STK'ların, FETÖ'nün bu propagandasına, algı operasyonlarına karşı dikkatli olması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Bu konuda uyarıyoruz. Zaman zaman Avrupa'dan ya FETÖ'nün ya da bölücü terör örgütünün propagandası mahiyetinde açıklamaların, değerlendirmelerin yapıldığını görüyoruz. Eğer biz terörle mücadele edeceksek bunu tutarlı bir şekilde ve işbirliği içerisinde yapabiliriz."

Yılın son basın toplantısı olması nedeniyle 2016'ya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kalın, ana hatlarıyla bakıldığında 2016'nın tüm dünyada terörün damgasını vurduğu bir yıl olduğunun görüldüğünü bildirdi.

Dünyanın pek çok bölgesinde terörün giderek keskinleşen, yıkıcı hale gelen küresel bir tehdit olduğunun ortaya çıktığını vurgulayan Kalın, "Bizim hep müttefiklerimizle ve çeşitli platformlarda ifade ettiğimiz gibi küresel tehditlerle mücadele küresel işbirliği gerektirir, terör de bu konuların başında geliyor" diye konuştu.

Kalın, yıl içerisinde özellikle Suriye krizi kaynaklı mülteci meselesinin gündemi meşgul eden konuların başında geldiğini belirterek, Avrupa Birliği ile yapılan mülteci anlaşması çerçevesinde yasa dışı geçişlerin önlenmesi amacıyla Türkiye'nin bir dizi tedbir aldığını ve bu tedbirler sayesinde de mülteci geçişlerinin ciddi şekilde azaldığını ifade etti.

Tüm bunlara rağmen geçen hafta Birleşmiş Milletlerin yayınladığı raporda, yıl içerisinde yasa dışı yollardan çeşitli ülkelere gitmeye çalışan 5 bin civarında mültecinin hayatını kaybettiğinin yer aldığını anımsatan Kalın, şöyle devam etti:
"Bu da maalesef dünyanın, özellikle Avrupa ülkelerinin mülteci meselesinde yeteri kadar kararlı, sistematik ve verimli bir çalışma içerisinde olmadıklarını bir kez daha göstermiş bulunuyor. Fakat özellikle AB ile yaptığımız mülteci anlaşması çerçevesinde Türkiye bugüne kadar üzerine düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirmiştir. Bu vesileyle bizim Avrupa ülkelerine, AB kurumlarına çağrımız, tekraren ifade etmek gerekirse, bu konuda özellikle 18 Mart tarihli Türkiye-AB Mülteci Anlaşmasının gereklerini ivedilikle yerine getirmeleridir."

Kalın, Rusya ve İsrail ile normalleşme süreçlerinin başlatılmasının da 2016'daki önemli konular arasında yer aldığını hatırlatarak, uçak krizinin ardından Rusya ile önemli bir adım atıldığını ve normalleşme sürecinin haziran itibarıyla başlatıldığını belirtti.

Bunun hem iki ülke ilişkileri hem de bölgesel dinamikler açısından büyük önem arz ettiğinin açık olduğuna değinen Kalın, "Hem 15 Temmuz darbesi sonrasında hem de Suriye krizine çözüm bulma noktasında Rusya ile yürüttüğümüz çalışmalar bildiğiniz gibi özellikle son birkaç haftada Halep'teki tahliyelerin sağlanması neticesini doğurmuş bulunmaktadır" dedi.

Kalın, İsrail ile normalleşme sürecine ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, şu görüşlere yer verdi:

"İsrail ile ikili ilişkilerimizi normalleştirme süreci bizim Filistin politikamızda herhangi bir değişiklik olduğu anlamına gelmiyor. Tam bağımsız, sürdürülebilir, adil bir Filistin Devletinin kurulması ve kalıcı bir barışın sağlanması Türkiye'nin Filistin meselesindeki ilkeli duruşudur, bunda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Bu barış sürecine zarar veren mesela yasa dışı yerleşimcilerin yasal hale getirilmesi, sayılarının artırılması, coğrafi alanın genişletilmesi ya da Filistin halkına yönelik gerek Batı Şeria'da gerek Gazze'deki ablukanın devam ettirilmesi gibi konularda duruşumuz açık ve nettir."

Yılın en önemli olayının 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen darbe girişimi olduğuna dikkati çeken Kalın, girişime karşı milletin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin dirayetli liderliği sayesinde asil bir duruş sergileyerek girişimi püskürttüğünü ve kısa süre sonra Yenikapı ruhuyla bu tür darbe girişimlerine asla prim vermeyeceğini dünyaya ilan ettiğini bildirdi.

Kalın, "Son dönemde bir anlamda Yenikapı ruhunun devamı mahiyetinde olmak üzere Sayın Cumhurbaşkanımızın 'milli seferberlik çağrısı' da aslında bu sürecin bir devamı olarak okunmalıdır. Zira terör saldırılarına, finansal operasyonlara ve algı operasyonlarına karşı özellikle bu üç alanda bir milli seferberlik ruhuyla mücadele edilmesi şu anda Türkiye'nin önündeki engelleri aşacak en önemli çıkış noktasıdır" diye konuştu.

Darbe girişimi sonrasında girişimin sonuçlarını ortadan kaldırmak ve benzeri girişimlerin tekrarlanmasını önlemek için tedbirler alındığını ve alınmaya da devam edileceğine işaret eden İbrahim Kalın, "Şu anda Türkiye 3 terör örgütüne karşı mücadele eden tek NATO üyesi ülkedir, DEAŞ'la, PKK'yla onun uzantısı olan YPG/PYD gibi örgütlerle ve FETÖ'yle mücadelemiz kararlı bir şekilde devam etmektedir" ifadesini kullandı.

Kalın, anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemi tartışmalarının da 2016 yılının önemli gündem maddeleri arasında bulunduğuna değindi. Kalın, "Bu konu artık Meclis çatısı altında belli bir yoluna girmiş durumda. Komisyonda görüşmeler, tartışmalar devam ediyor. Bununla ilgili de en kısa zamanda Meclis süreci tamamlanmak suretiyle konunun milletimize götürülmesi, bir referandumla bu konunun sonuçlandırılması Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşması noktasında atacağı en önemli adımlardan bir tanesi olacaktır" dedi.

Darbe girişimi, terör saldırıları, finans operasyonlarına rağmen büyük projelerin hayata geçirilmesi konusunda kararlılık içinde çalışmaya devam edildiğine işaret eden Kalın, bu doğrultuda Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli açılışlarının gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tünelinin açılışının da bugün gerçekleştirileceğine dikkati çeken Kalın, "Bütün bunlar aslında Türkiye'nin bünyesinin ne kadar sağlam olduğunu, bütün bu darbe girişimlerine, terör saldırılarına, algı operasyonlarına rağmen ülkemizin bir milli seferberlik ruhuyla bir arada, birlik içinde bu mücadeleyi sürdürdüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır" dedi.

Kalın, terörle mücadele konusuna da değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Terörle mücadele bağlamında bölücü terör örgütünün zaman zaman bunu adeta Kürt vatandaşlarımıza karşı yürütülen bir mücadele gibi yansıtma çabaları da boşa çıkmıştır. Çukur siyasetinde kendileri gömülüp kalmışlardır. Burada bunun altını bir kez daha ısrarla çizmek istiyorum, bugün gerek Türkiye'de PKK'ya, bölücü terör örgütüne, gerekse Suriye topraklarında PYD/YPG gibi terör örgütlerine karşı verilen mücadele asla ve kat'a Kürt vatandaşlarımıza ya da Suriye'deki, Irak'taki, başka yerlerdeki Kürt kardeşlerimize dönük bir mücadele asla değildir. Tam tersine yıllarca bu terör örgütlerinden en fazla zarar gören, zulüm gören yine Kürt vatandaşlarımız olmuştur ve şimdi bu vatandaşlarımız artık bu örgütün de gerçek yüzünü görmek suretiyle arasına açık ve net bir mesafe koymaktadır. Bu çerçevede yürütülen algı operasyonlarına karşı da hepimizin dikkatli ve duyarlı olması büyük önem arz ediyor."

Kalın, 2016'da yoğun bir programı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 20 ülkeye 22 yurt dışı ziyaret, 24 ile de 31 ziyaret gerçekleştirdiğini bildirdi.

Erdoğan'ın resmi programları çerçevesinde 52 devlet ve hükümet başkanının Türkiye'yi ziyaret ettiğini söyleyen Kalın, bu ziyaretlerde görüşmeler gerçekleştirildiğini belirtti.

Kalın, Türkiye'de yıl içerisinde birçok uluslararası toplantı yapıldığına işaret ederek, nisan ayında İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Liderler Zirvesi'nin Türkiye'nin dönem başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğinde gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Zirve kapsamında önemli kararlar da alındığını belirten Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İİT dönem başkanı olarak özellikle İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı siyasi, ekonomik ve sosyal problemlerin çözümüyle ilgili yoğun mesaisinin devam ettiğini ifade etti.

Birleşmiş Milletler Dünya İnsani Zirvesinin ilk toplantısının da İstanbul'da yapıldığını hatırlatan Kalın, üst düzey katılımların gerçekleştiği zirvede giderek kronikleşen, yerlerinden edilmiş insanlarla ilgili sorunların çözümüne dönük toplantıların yapıldığını ve kararlar alındığını aktardı. Kalın, "Hamdolsun Türkiye özellikle mazluma sahip çıkma, mağdura sahip çıkma noktasında dünya ülkelerinin çok çok önünde bir kayıtla bu insani zirveye de ev sahipliği yaptı" dedi.

Kalın, Türkiye'de gerçekleştirilen üçüncü büyük önemli zirvenin de Dünya Enerji Kongresi olduğunun altını çizdi.

Kalın, "Özellikle enerji politikalarının yeniden şekillendiği, dünya siyasetini belirlediği bir dönemde böyle bir zirveye, kongreye ev sahipliği yapılması da ayrıca önem arz ediyor" dedi.

Bir gazetecinin, "Amerika Birleşik Devletleri ile Münbiç ve Rakka'ya ilişkin temas sağlandı mı, gelinen aşama nedir?" sorusuna karşılık Kalın, PYD'nin bütün unsurlarının Münbiç'ten çıkması ve Fırat'ın doğusuna çekilmesi konusunda Amerikalılarla mutabakata vardıklarını, bunun uygulaması konusunda gecikmelerin olduğunu belirtti.

Gecikmelere ilişkin gerekli uyarıları yaptıklarını ifade eden Kalın, zaman zaman Amerikalı yetkililerin "PYD/YPG unsurları Münbiç'ten tamamen çekildi" şeklindeki açıklamalarını her zaman ihtiyatla karşıladıklarını söyledi.

Kalın, geçen haftalarda ortak bir komisyonun Münbiç'e gittiğini, orada yerel kent yönetimi şeklinde bir yönetim biçimi olduğunu hatırlattı.

Komisyonun gözlemleri, değerlendirmeleri çerçevesinde bu konuda temasların devam edeceğini dile getiren Kalın, orada bir "oldu bitti"ye göz yummalarının mümkün olmadığını aktardı.

DEAŞ'ın Suriye'deki en önemli üssünün Rakka olduğunu anımsatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Amerikalılarla yaptığımız yoğun temaslar neticesinde Rakka operasyonunun tecrit aşamasının Suriye Demokratik Güçleri adı verilen birim tarafından yapılması ama şehre girilme aşamasına yani ikinci aşamaya gelindiği zaman da bunun Hür Suriye Ordusu ve diğer yerel güçlerle koordineli şekilde yapılması konusunda mutabık kaldık. Rakka operasyonunun birinci aşaması devam ediyor. Bizim orada da DEAŞ'la mücadele konusunda en ufak bir tereddüdümüz yok. Sadece bunun nasıl yapılacağı konusunda bir mutabakata varmamız ve şeffaf olmamız gerekiyor. Uluslararası koalisyonlar, özellikle Amerikalı yetkililerle yaptığımız görüşmelerin temel tezi de budur. Zira baştan beri biz hep bunu ifade ettik. Bir terör örgütüyle bir başta terör örgütünü bertaraf edemezsiniz. Bu sadece tutarsızlık değil, o terör örgütlerine dolaylı olarak yardım ve yataklık yapmak anlamına gelir."

"El Bab'da yürütülen Fırat Kalkanı Harekatı ile ilgili koalisyon güçlerinin de özellikle hava desteği veya başka destekler konusunda Türkiye'ye desteği için yeni girişimleriniz olacak mı?" sorusu üzerine Kalın, El Bab'daki operasyonun Fırat Kalkanı Harekatı'nın en kritik aşamalarından biri olduğunu söyledi.

Kalın, şu anda askeri güç ya da yığınak anlamında DEAŞ'ın Suriye'deki iki önemli merkezinin Rakka ve El Bab olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin El Bab'a operasyonunda kararlı şekilde çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Kalın, hava şartlarından ya da başka gerekçelerden kaynaklanan gecikmelerin olduğunu vurguladı.

Kalın, meşru bir gerekçe olmadan hava desteğinin verilmemesinin kabul edilemeyeceğini belirterek, bu sorunu çözmek için de çalışma sürdürdüklerini anlattı.
Genelkurmay Başkanlığı kaynaklı bilgi paylaşan Kalın, son bir haftada El Bab çevresindeki çatışmaların ve operasyonların yoğunluk kazandığına, sivil kayıpların olmaması için TSK'nın büyük bir hassasiyet gösterdiğine işaret etti.

"226 DEAŞ'Lİ ÖLDÜRÜLDÜ"

Kalın, "20-23 Aralık tarihleri arasında, yani geçtiğimiz hafta yürütülen operasyonlar çerçevesinde yüzlerce DEAŞ hedefi orada bertaraf edildi ve 226 DEAŞ teröristi etkisiz hale getirildi. Bu operasyonlar da devam ediyor ve bundan sonra da kararlı şekilde devam edecek. Bu, hem bizim ulusal güvenliğimiz açısından bir zarurettir hem de DEAŞ'la mücadelede aslında en önemli aşamalardan birini temsil etmektedir. Fakat maalesef zaman zaman uluslararası toplumun ne Halep ne DEAŞ'la mücadele ne mültecilerin sorunları konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediklerini görüyoruz. Bu bir süreç, zorlu bir süreç. Biz de bu konuda kararlı şekilde çalışmalarımızı devam ettireceğiz” dedi.

"CANLI BOMBA" İDDİASI

Terör örgütü DEAŞ'ın Rakka'daki canlı bombalarını El Bab'a gönderdiği iddiasına ilişkin Kalın, "Bu terör örgütünün sahadaki çeşitli hareketliliğiyle ilgili, istihbarat birimlerimiz, Genelkurmay Başkanlığımız çalışmalarını yürütüyor ve tedbirlerini alıyorlar. Sahada ne tür hareketlilik yaparlarsa yapsınlar, bu konuda Türkiye'nin kararlılığı tam bir şekilde devam edecektir, bu operasyon tamamlanacaktır" ifadesini kullandı.

Kalın, El Bab ve civarındaki tehdit unsurunun Türkiye'ye, Suriyelilere ve Suriye'deki barış ortamına karşı ciddi bir tehdit olduğunu, bunun bertaraf edilmesi için çalışmaların devam edeceğini bildirdi.

Sincar ile ilgili Barzani'nin yaptığı açıklamayı desteklediklerini aktaran Kalın, bölücü terör örgütünün oradaki mevcudiyetinin Türkiye kadar onları da rahatsız ettiğine dikkati çekti.

Kalın, bu konuyu Irak makamlarıyla görüştüklerini ve görüşmeye devam edeceklerini belirterek, şu görüşlere yer verdi: "Şu veya bu bahaneyle bölücü terör örgütünün orada bir konum elde etmeye çalışması asla kabul edilemez. Bugüne kadar Türkiye topraklarından Irak'a yönelik hiçbir güvenlik tehdidi ortaya çıkmamıştır. Herhangi bir terör örgütü Irak'ın herhangi bir şehrine, sınırına, sınır bölgesine bir saldırı düzenlememiştir. Türkiye, böyle bir şeye asla izin vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir. Fakat çeşitli gerekçelerle Irak topraklarından Türkiye'ye dönük güvenlik tehditleri ve riskleri maalesef devam etmektedir. Eğer buna Sincar eklenecek olursa şu veya bu gerekçeyle Türkiye bu konuda gerekli tedbirleri mutlaka alacaktır. O konuda kimsenin endişesi olmasın."

"Musul'daki DEAŞ militanlarının El Bab cephesine kaydırıldığı, bunun El Bab operasyonunun uzamasına sebep olduğuna dair bazı iddialar vardı ortada. ABD ile bu konuda bir görüşme sürüyor mu?” sorusuna Kalın, "Musul operasyonu devam ederken birtakım kaydırmalar ya da sızmalara teşebbüs edebilir bu terör örgütü ya da başka yerlerden takviyeler yapmaya çalışabilirler. Bunlarla ilgili El Bab'ın hem kuzeyinden hem batısından kuşatma yapıldı ama bu kuşatma doğu ve güneye doğruda uzatılıyor ki bu ikmal, takviye yolları kesilsin. Bununla ilgili de çalışmalarımız şu anda devam ediyor. Ama günün sonunda hangi tür takviye, manevra yaparlarsa yapsınlar bu terör örgütüne Türkiye, orada göz açtırmayacaktır. Bu konuda herkes emin olsun" yanıtını verdi.

Kalın, "Doğu Halep'teki tahliyelerin ardından kaç kişi Türkiye'ye geldi, ne kadar kişi kamplarda kalıyor?" sorusuna karşılık, Doğu Halep'ten İdlib'e getirilenlerle ilgili sahada çok kapsamlı tedbirlerin alındığını, şu anda 10 bin kişilik kamp kurulması çalışmalarının da devam ettiğini belirtti.

Temel insani ihtiyaçların bir an önce karşılanmasının önemine değinen Kalın, bu konuda da AFAD, Kızılay ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını yürüttüğünü kaydetti.

"200 HALEPLİ GETİRİLDİ"

Türkiye'ye şu ana kadar acil tedavi ihtiyacı bulunan 200 civarında Doğu Halepli getirildiğine işaret eden Kalın, dünyanın Halep'i unuttuğu bir dönemde Türkiye'nin 44 bin kişiyi Halep'ten çıkarmakla yetinmediğini, onların her türlü ihtiyacını İdlib tarafından karşılamaya devam ettiğini vurguladı.

"ALTI YILDIR SÜREN SAVAŞ DURMALI"

Kalın, Türkiye'nin Esed ile devam etme gibi bir yumuşama ihtimalinin olup olmamasının sorulması üzerine, şunları ifade etti:

"Siyasi geçiş süreci dediğimiz zaman biz baştan beri bunun ancak çoğulcu, kapsayıcı ve meşru bir sistemin ya da yönetimin kurulmasıyla mümkün olabileceğini ifade ettik. Astana sürecinde de bu konular müzakere edilecek. Bizim pozisyonumuz o konuda değişmedi. Suriye'nin geleceğini taşıyabilecek, Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayacak ve bütün kesimleri temsil edecek adil bir yönetim biçimi kurulmadan ne bu savaşın sona ermesi ne de sürdürülebilir bir yönetimin kurulması tabii ki mümkün olmayacak. Altı yıldır devam eden modern dönemin en kanlı savaşını artık bir şekilde durdurmak zorundayız. Bu konuda herkes, bütün ülkeler üzerine düşeni yerine getirmek durumunda. Burada bütün taraflara, Rusya'dan İran'a, Avrupa'sından Birleşmiş Milletlerine, Amerika'sına kadar tabii ki önemli sorumluluklar düşüyor. Yapıcı yaklaşmak, sorunu çözmeye odaklanmak burada büyük önem arz ediyor. Bizim yaklaşımımız bu. BM sürecine ilave olarak planlanan bir süreç. Tabii şimdiden sonuçlarıyla ilgili bir şey söylemek için henüz erken. Çünkü daha bunlar detaylı şekilde konuşulacak. Ne düzeyde katılım olacağı, kimlerin katılacağı..."

Kalın, ilk mutabakat çerçevesinde Türkiye, Rusya ve İran garantör ülke olarak orada bulunacağını ama müzakereleri rejim temsilcileri ile muhalefet temsilcilerinin yapacağını, Türkiye'nin de kolaylaştırıcı ve pozitif bir rol oynayacağını söyledi.
Bir gazetecinin, 2 bin DEAŞ'lının PKK'ya katıldığı ve Suriye rejiminin İdlib'e saldıracağı yönünde iddiaların olduğunu hatırlatması üzerine Kalın, terör örgütlerinin zahirde birbirinden farklı gibi görünse de birbirleriyle iş birliği içinde hareket ettiğini bildirdi.

"TERÖR ÖRGÜTLERİNİN İTTİFAKI VAR"

Kalın, özellikle Türkiye'ye karşı FETÖ, PKK, DEAŞ ve diğer iltisaklı grupların bir ittifak içerisinde olduğunun altını çizdi.

Kalın, geçmişte TSK ve diğer güvenlik birimleri içerisindeki FETÖ'cü yapılanmanın bölücü terör örgütü ile mücadele konusunda ne tür engeller çıkardığını herkesin gördüğünü, bununla ilgili daha ilginç bilgilerin de zaman içerisinde çıkacağını ve paylaşılacağını belirtti.

Kalın, Türkiye karşıtlığında birleşen örgütlerinin el birliği içerisinde Türkiye'yi nasıl tökezletebilecekleri konusunda gayret içinde olduklarını ancak bunu başaramayacaklarını aktardı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şöyle dedi:

"Türkiye nasıl 15 Temmuz gecesi bu hain darbe girişimini püskürttüyse, nasıl Yenikapı ruhuyla dimdik ayakta kaldıysa ve şu anda da nasıl bir milli seferberlik ruhuyla bu operasyonlara karşı mücadele veriyorsa bu terör örgütlerinin sözde işbirliklerine, planlarına karşı da mücadelesini sürdürecek. Ama burada tabii ki hem bizim hem dünya kamuoyunun bu terör örgütlerinin kirli yüzünü görmesi açısından ibretlik bir tablo var. Umarız bunu da şu veya bu gerekçeyle bölücü terör örgütüne ya da FETÖ'ye arka çıkmaya çalışan Batılılar, Avrupa ülkeleri de görürler. Çünkü bugün bir tarafta terörle mücadeleden bahsediyoruz öbür tarafta teröre açıktan, doğrudan, dolaylı şu veya bu şekilde destek veren kişilerin, grupların, STK'ların, örgütlerin özellikle Avrupa başkentlerinde cirit attığını, rahat rahat dolaşabildiğini, yayınlar yapabildiğini görüyoruz. Bunun tersi olsaydı Avrupa'yı hedef almış bir terör örgütünün mensuplarına Türkiye ya da herhangi bir başka ülke onda bir oranında müsamaha gösterseydi o ülkelerin tepkisi acaba ne olurdu Terörle mücadele edeceksek bunu tutarlı şekilde yapmamız gerekmektedir."

RUS BÜYÜKELÇİ SUİKASTI

Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov'un silahlı saldırı sonucu öldürülmesine ilişkin Kalın, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bize gelen bütün bilgiler ışığında, bütün oklar şu anda FETÖ bağlantısını çok net bir şekilde göstermektedir. O terör saldırısıyla, suikast girişimiyle bu FETÖ ve onun arkasında bulunan diğer güçler, hedefledikleri şeye ulaşamadılar. Yani Türkiye-Rusya yakınlaşmasını tersine çevirmek, bozmak, akamete uğratmak, yeni bir kriz yaratmak için yaptıkları bu alçakça suikast girişimi ellerinde patladı. Bu neticeyi alamadılar bundan sonra da alamayacaklar. Çünkü gerek Cumhurbaşkanımız gerekse Sayın Putin bu konuda hem büyük bir öngörüyle hareket ettiler hem de büyük bir olgunluk içerisinde bu suikastın ikili ilişkilere zarar vermemesi için beraber çalışmaya devam edeceklerini ifade ettiler. Ama bu FETÖ terör örgütünün gerçek yüzünü göstermesi açısından ortada büyük ibretlik bir tablo var."

Kalın, Rus Büyükelçi Karlov ile yoğun çalıştıklarını, olgun, saygın bir diplomat olduğunu, uçak krizi sürecinde de ilişkileri normalleştirme noktasında Karlov'un çok yapıcı bir tutum içinde bulunduğunu dile getirdi.

Türkiye'nin bu konudaki samimi tavrının Rus tarafında çok olumlu yankılandığını, takdir edildiğini anlatan Kalın, şunları kaydetti: "O akşam olayın sıcaklığı geçmemişken bir iki saat içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin ile yaptığı telefon görüşmesi, ortak soruşturma komisyonu kurulması, buradan yapılan uğurlama töreni ve sonrasında yürütülen müzakereler, bu alçak suikast girişiminin hedeflerine ulaşmadığını ve bundan sonra da hedeflerine ulaşamayacağını açık şekilde gösterdi."

Sayfa Yükleniyor...