Kemal Kılıçdaroğlu: Seçmene şantaj yapılıyor

NTV canlı yayınına katılan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 3. bir seçimden bahsedilerek seçmene şantaj yapıldığını söyledi. Anayasa’nın 60 maddesinin değişikliği konusunda geçmişte 4 partinin anlaştığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Belki bu maddeler artabilir. İlk dört madde tartışma konusu olmaz” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu: Seçmene şantaj yapılıyor

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, NTV canlı yayınında Oğuz Aksever'in moderatörlüğünde gazeteciler Murat Yetkin ve Ali Bayramoğlu'nun sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in "Eğer sandıktan 7 Haziran sonuçlarına benzer bir sonuç çıkarsa korkarım yeniden seçim konuşulmaya başlanacak" sözlerini de şantaj olarak nitelendirdi. 

"Seçime gidiyoruz, bir sonraki seçimin hesabı yapılıyor" diyen CHP lideri, "Bu halka güven duymuyoruz anlamına gelir. Bir seçim yapıldı vatandaş görevini yaptı, bir partiye tek başına yönetim bırakmıyoruz oturup anlaşın dediler. Ama bu gerçekleşmedi. Yeniden seçim kararı alındı. Şimdi oy kullanılmaya başlanmadan önce benim istediğim sonucu vermezsen bir daha bir daha sandığa götüreceğim. Bu halka yapılan bir şanta" diye konuştu.

Kürt sorununun çözümü için her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, "Benim partim oy kaybetse dahi bu sorunun çözümü için her fedakarlığı yapmaya hazırız. Biz çözmezsek kim çözecek" dedi.

Kılıçdaroğlu, duyarlılıkları olduğunu söylediği MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de çözüm için olumlu tavır alacağını savundu.

Son dönemdeki terör saldırılarına da değinen CHP lideri, "Ben IŞİD'i bir siyasi partiye bağlamıyorum. PKK'yı da bir siyasi partiye bağlamıyorum" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP ile çatı adayları olan Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan da övgüyle söz eden Kılıçdaroğlu, "Ekmeleddin bey cumhurbaşkanı olsaydı, bugün Ortadoğu bataklığında değildi" dedi. Kılıçdaroğlu, İhsanoğlu'nun parlamentoya girmesini de son derece olumlu bulduğunu dile getirdi.

Dün akşam saatlerinde CHP Genel Merkezi önünde silah sesleri yükselmişti. Canlı yayında konuya ilişkin soruyu yanıtlayan Kemal Kılıçdaroğlu, "Kim, hangi gerekçeyle ateş eder anlamakta zorlanıyorum" dedi ve 'nin gergin ortamdan bir an önce kurtulması gerektiğini kaydetti.

Programda İpek-Koza grubuna kayyum atanması konusu da gündeme geldi. İş dünyası ve yabancı sermayenin kaygı duyduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Her an malınıza el konabilir. Cumhuriyet savcısı bir yazıyla kayyum atayabiliyorsa burada demokrasi ve hukuk askıda demektir. Daha vahim olanı kayyum olarak atanan kişinin iktidara yakın isimlerin olması."

Anayasa değişikliği konusunda da mesajlar veren Kılıçdaroğlu, partilerin yeni maddeler üzerinde uzlaşabileceğini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, "Eğer artarsa daha güzel bir tablo çıkar ortaya. Bizim belli kriterlerimiz var tabii. İlk dört madde tartışma konusu olmaz" dedi.

Kılıçdaroğlu'nun canlı yayında kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

CHP BİNASI ÖNÜNDE ATEŞ AÇILMASI

Oğuz Haksever: Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi önünde silah sesleri duyuldu, 5 el ateş edildi. Bir gelişme var mı? Kim, neyin nesi, öğrendiniz mi?

Dün akşam uçaktan indikten hemen sonra Sivas’tan İstanbul’a gelmiştim. Genel Sekreterimizi aradı, genel merkeze silah sıkıldığını ifade etti. İçişleri Bakanlığı’nın kendilerini aradığını olayı yakından izlediklerini ifade etti. Daha sonra örgütlerden sorumlu başkan yardımcısı aradı, emniyet müdürünün genel merkezde olduğunu ve olayı dikkatle takip ettiklerini ifade ettiler. Akşam bir televizyon programı vardı, ondan sonra Sayın Davutoğlu aradı ve geçmiş olsun dileklerini iletti. Büyük bir dikkatle olayı takip ettiklerini ifade ettiler. Olayın aydınlanacağını da bildirdiler kendilerine teşekkür ettim. Hangi gerekçe ile ateş ederler anlamakta zorlanıyorum. Düşüncelerimizi açıklıkla ifade eden bir siyasi partiyiz. Bizim düşüncelerimizi herkes beğenecek diye bir düşüncemiz de yok. Türkiye özellikle son yıllar gergin bir toplum olmaya başladı. Caddede yürürken bile arkadaşımızı görünce yolumuzdan sapmaya başladık. Türkiye’nin bu ortamdan çıkıp daha huzurlu bir ortama sapması lazım. Bu gerginliği yaratanlar da büyük ölçüde siyasiler. Ben de bir siyasiyim, dolayısıyla açıklıkla söyleyebiliyorum. Daha yumuşak bir dilin kullanılması lazım. Umarım, Türkiye bu gergin ortamdan kurtulmuş olur.

KOZA GRUBU’NA KAYYUM ATANMASI

Murat Yetkin: Koza Grubu’na bir kayyum atanması söz konusu oldu. Akın İpek’in de bir açıklaması var, ‘Bir kuruş bir şey bulurlarsa ben hibe edeceğim’ diye. Grubun içinde medya kuruluşları da var. Böyle bir gruba topluca kayyum atanmasını nasıl karşılıyorsunuz? Bu acaba girişim hürriyeti kısmına da giriyor mu bu karar?

Bu kaygı sadece bende değil, iş dünyasında yoğun olarak var, yabancı sermayede de var. Türkiye'de can ve mal güvenliği yok. Her an sizin mal varlığınıza el konulabilir makul şüpheyle. Makul şüpheye dayanarak sizin dosyanıza gizli kararı koyabilirler ve avukatınız bile neden tutuklandığınızı öğrenemez. Bu tablonun kesinlikle değişmesi lazım. İpek Grubu’nun tüm malvarlığına kayyum atandı. Burada iki temel sorun var. Cumhuriyet Savcısı eğer bir yazıyla bir gruba el koyup kayyum atayabiliyorsa orada hukuk askıda, demokrasi askıda demektir. Daha vahim olanı kayyum olarak atanan kişinin iktidar partisine yakın olmasıdır. Bu yargının bağımsız olmadığını iktidarın emrinde olduğunu... Öyle kayyum atarlardı ki, kimse tarafsızlığından şüphe duymazdı. Ama şimdi oraya bilinçli bir operasyon yapıldığını, oranın ele geçirilmesi için özel bir çaba harcandığını adeta haykırarak söylüyorlar.

“HANGİ GEREKÇEYLE EL KOYUYORSUNUZ?”

Savcıya sormak gerekiyor; hangi gerekçe ile siz el koyuyorsunuz? Denetim yapılmıştır diyelim. Vergi denetçileri gidebilir, pek çok denetim organı gider cezası varsa kesersiniz ama malvarlığına el koymak kesinlikle kabul edilemez. Buna aydınlar, barolar, üniversiteler ciddi tepki göstermezse iktidar bir savcının yazısıyla istediği medya grubuna, istediği holdingin mallarına el koyabilir, istediği kayyumu atayıp istediği gibi yönetebilir. Bu sadece bizde kaygı yaratmaz, bütün uygar dünyada kaygılar artarak devam eder.

“SEÇMENE ŞANTAJ YAPILIYOR”

Ali Bayramoğlu: Dün Mehmet Ali Şahin’in bir açıklaması oldu. Seçimlerde aynı tablo çıkarsa Türkiye yeniden bir seçim konuşulur açıklaması yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçime gidiyoruz, bir sonraki seçimin hesabı yapılıyor. Bu; halka güven duymuyoruz anlamına gelir. Bir seçim yapıldı. Vatandaş görevini yaptı; ‘Bir partiye tek başına yönetim bırakmıyoruz oturup anlaşın’ dediler. Ama bu gerçekleşmedi. Yeniden seçim kararı alındı. Şimdi oy kullanılmaya başlanmadan önce ‘Benim istediğim sonucu vermezsen bir daha bir daha sandığa götüreceğim’. Bu halka yapılan bir şantaj. ‘Ben halkın verdiği oya güvenmiyorum, ancak benim istediğim milletvekili sayısını verirseniz o zaman size saygı duyacağım’ anlamına gelir. Seçim öncesi böyle bir şeyi söylemek bir demokraside olmaması gereken bir şey. ‘Ya bana oy verirsiniz ya da ben sizi sürekli sandığa gitmeye mahkum ederim’. Düne kadar bizim projeler dolayısıyla kaynak nereden bulunacak diye soruyorlardı. Şimdi bu seçimin kaynağı nereden... Bu seçime harcanacak parayla daha güzel şeyler yapabilirdik.

“SEÇİMDEN SONRA KOALİSYON TAVRIMIZ DEĞİŞTİ”

Murat Yetkin: Sayın Şahin’in dile getirdiği bu şeyi siz şantaj olarak niteliyorsunuz ama siyaset kulislerinde bir süredir konuşulan bir senaryoyu da ifade etmiş oluyor aslında. Sayın Cumhurbaşkanı nasıl seçimlerden sonra bir koalisyon kurulmasını caydırdıysa; siz istiyordunuz, Sayın Davutoğlu’da istiyordu diye biliyoruz. Bu tekrarlanamaz mı? Yani ne olursa olsun Sayın Erdoğan bir koalisyon kurulmasına izin vermeyecek ve yeni seçime gidilecek yorumunu da çıkarmak gerekebilir. Böyle bir kaygı sizde var mı?

Sayın Davutoğlu’nu son ziyaretimde dedim ki, ‘Siyaset kurumunun çözüm üretemediği şekliden bir algı toplumda giderek güçleniyor ve bu en büyük zararı siyaset kurumuna veriyor. Bizim oturup sorunları çözmemiz lazım’ dedim. Biz ortak payda niye oluşturamıyoruz. Elbette siyasi partilerin dünya görüşleri ayrı ama bir ortak paydamızın olması lazım. ‘Terörü bitirelim’ diyor bütün siyasi partiler, tamam bir araya gelelim konuşalım. Biz seçimlerden önce ‘Koalisyondan yana değiliz’ diye tavrımızı koyduk. Ama ortaya çıkan tablo ve Türkiye'nin içinde bulunduğu ağır şartlar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzlaşmaz bir kimlik sergilemesine engel oldu. Biz bu sorunlardan kaçarsak halka güven vermeyiz dedik. Şimdi Sayın Şahin’in söylemi ‘Biz halka güvenmiyoruz. Benim istediğim milletvekili sayısını verirsen sana güvenirim’ diyor. Bir dayatma kültürü topluma enjekte edilmeye çalışılıyor. ‘Bana oy vereceksin, beni tek başıma iktidara taşıyacaksın, yoksa sana gösteririm’ anlayışı doğru değil.

“DAVUTOĞLU’NIN BAĞIMSIZ İRADESİ VAR MI?”

Sayın Erdoğan’dan çok; asıl Sayın Davutoğlu’nun bağımsız iradesi var mıdır yok mudur o alanın sorgulanması lazım bana göre. Erdoğan’ın bulunduğu makam hiçbir sorumluluk taşımayan bir makam, anayasaya göre sorumsuz bir kişi. Ama ülkeyi yönetecek, sorumluluğu üstlenecek olan başbakan. Başbakan’ın da özgür iradesi yok. Türkiye'yi kim yönetiyor? Böyle bir yönetim krizi Cumhuriyet tarihimizde ilk kez geliyor başımıza.

“BU SİYASET ANLAYIŞI TOPLUMU AYRIŞTIRDI”

Oğuz Haksever: Seçimden sonra yine benzer bir tablo çıkacağı yönünde durum. Yine bir koalisyon çıkarsa kaldığımız yerden devam mı yoksa başka formüller de olabilir mi?

O zaman ortaya çıkacak tabloyu görmeden bugünden yorum yapmanın çok mantıklı olacağını düşünmüyorum. Her parti haklı olarak ülkeyi tek başına yönetmek ister. Böyle bir tablo olmazsa siyaset kurumunun çözümsüzlük değil, çözüm üretmesi lazım. Biz uzlaşma kültürümüzü sürdüreceğiz. Tek başımızı iktidar olsak bile tansiyonu düşürmeye, 78 milyon yurttaşı kucaklamaya hazırız. Var olan siyaset anlayışı toplumu ayrıştırdı. Konya’daki olay mesela. Saygı duruşunda bulunacak bir grup, Ankara’daki patlama nedeniyle Konya’da bir grup bu saygı duruşuna katılmıyor. Mevlana’nın kentinde siz o hoşgörüyü göstermiyorsunuz. Onları o hale getiren politikayı suçlamamız lazım bizim.

“İKTİDAR OLURSANIZ BAŞARILISINIZ”

Ali Bayramoğlu: Bu iktidar Türkiye'yi 13 yıldır yönetiyor ve oy oranının da yüzde 40’tan aşağıya düştüğünü görmedik. Türkiye'de bir muhalefet eksikliği yıllardır dile getirilir. Şimdi son seçimlerde aldığınız oy oranı ile bir önceki seçimlerde aldığınız oy oranı ile çok büyük bir rakamsal fark yok. Bu bütün AK Parti’nin yaşadığı tahribata yolsuzluklara rağmen böyle. Bunu nasıl değerlendirdiniz?

Öncelikle ben seçimlerden sonra bir başarı sözcüğünü kullanmadım. Başarının bana göre kuralı iktidar olursanız başarılısınız. Ama ben bu seçimlerde demokrasi kazandı dedim. Bütün siyasi partiler ihtilal anayasasının bu seçimlerde aşılan seçim barajını kaldırılması yönünde bütün partiler görüş belirttiler. Umuyorum ilk parlamentoda bu madde değiştirilmiş olur. Böylece darbe hukukundan bir bölümü daha çıkarmış oluruz. Cumhuriyet Halk Partisi sadece itiraz eder, memleketin sorunları ile ilgilenmez, bir öneri getirmez, iktidar bir şey yapar Cumhuriyet Halk Partisi hep buna itiraz eder algısı vardı büyük kesimlerde. Bu algı biraz bizim kusurumuzdan biraz muhalefetin sürekli bunu dillendirmesinden kaynaklanıyordu.

SEÇİM BİLDİRGELERİ

7 Haziran öncesi hazırladığımız seçim bildirgesi ile Türkiye'nin en temel sorunlarına çözüm üreten bir parti konumuna geldik. Burada Cumhuriyet Halk Partisi güzel bir bildirge hazırladı ama iktidar çevresi ve ona yakın kesimler siz kaynağı nereden bulacaksınız diye bir kaygı beslendi. Seçim bildirgemizin bizim birinci aşaması hukukun üstünlüğüydü. Hukukun üstünlüğü olmadığı yere hem yabancı sermaye gelmez hem içeride huzur olmaz. İkinci aşama üreten ekonomiydi. Üçüncü aşama güçlü bir sosyal devletti. Emekliye iki maaş ikramiye, asgari ücretin yükseltilmesi, aile sigortasının getirilmesi. Dördüncü aşama da bunun sürdürülebilirliği. Biz bu dört ayaklı stratejiden yola çıkarak seçim bildirgemizi açıkladık ama toplum büyük ölçüde bunun sosyal devlet bölümünü satın aldı. Çünkü o bölümde büyük sorunlar var. Ama biz vizyonu olan geleceği olan bir proje koyduk ortaya. Bu tartışmayı bıraktık, seçimden sonra ve yeni bir bildirge ile ortaya çıktık ve bu bildirgemizi gençlere adadık. Bizim bildirgemizi açıklamadan sonra AKP ve diğer partilerde açıkladılar ve 7 Haziran’da öngördüğümüz pek çok kuralı onların kendi bildirgelerine koyduklarını gördük. Bu çok iyi bir şey. Vatandaş da ‘Demek ki kaynak var bütün partiler bu kaynağın olduğunu fark etiler’. Cumhuriyet Halk Partisi gelirse acaba ülkeyi yönetebilir mi kaygısı da vardı. İki seçim bildirgemizde de gördük, evet yönetebilir. Çünkü en iyi kadrolar Cumhuriyet Halk Partisi’nde. Daha yumuşak bir dil, toplumun her kesimini kucaklayan bir dil, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir dilde etkili oldu.

“DAVUTOĞLU’YLA İKİ KONUDA CİDDİ GÖRÜŞ AYRILIĞI VARDI”

İki konuda Sayın Davutoğlu’yla aramızda ciddi görüş farklılığı var. Biri eğitim, diğeri dış politika. Dış politikayı anlarım, gerçekten ciddi fark var aramızda. Ama eğitim konusu hiç tartışılmadı. ‘Cumhuriyet Halk Partisi gelecek, imam hatipleri kapatacak’. Hayır, biz niye kapatalım dedik ve bunu açıkça deklare ettik. Bizim derdimiz imam hatip okullarına giden çocuklarından nitelikli, kaliteli eğitim alması lazım. Biz eğitimdeki kaliteden şikayetçiyiz. Çocuk nitelikli kaliteli eğitim alsın dünyayı sorgulasın. Çocuk benden, annesinden babasından daha iyi eğitim almalı. 7 Haziran’dan bu yana geçen süreç Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem Türkiye'nin yönetiminde önemli bir aktör olduğunu ve Türkiye'nin sorunlarının çözümünün Cumhuriyet Halk Parti’siz yapılamayacağı gerçeğini de toplum satın aldı.

“ÇÖZÜLEMEYECEĞİ BAŞTAN BELLİYDİ”

Murat Yetkin: Toplumda olan bu gerilimin kaynaklarından birisi artan terör saldırıları oldu. Bir IŞİD çıktı... Ama bütün bunların başında 7 Haziran seçimlerine giderken Türkiye, Kürt sorununa siyasi çözüm bulmaya kendini yakın hissederken birden bire manzara tersine döndü. Bir zamandır Kürt sorununu çözecek partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu söylüyorsunuz. Nasıl çözeceksiniz? Siz parlamento çatısı altında çözümü vurguluyorsunuz, bunun nasıl gerçekleşmesini öngörüyorsunuz?

Ben Sayın Davutoğlu koalisyon görüşmeleri için ilk geldiğinde biz 14 ilkemizi belirlemiştik. Bu 14 ilkeden yola çıkarak Türkiye'nin beş temel sorununun çözülmesi gerektiğini söyledik. Bu sorunları çözeceksek bir koalisyon kuralım. Hukuk, hukukun üstünlüğü, anayasa ile çözülmesi lazım. Ekonomide ciddi sorunlarımız var. Eğitim politikası, dış politika bu sorunların çözülmesi lazım. Toplumsal barış dediğimiz, gazetelerin Kürt sorunu diye tanımladığı sorunu ancak Cumhuriyet Halk Partisi çözer. Çözmeye kalktı, bugün geldiği nokta belli. Çünkü güvensizlik ve partiye yönelik beklentiler üzerine inşa edilmiş. Bu nedenle çözülemeyeceği en baştan belliydi.

“BU DÖRT İLKE OLMADAN ÇÖZEMEZSİNİZ”

Biz baştan bir yol haritası belirledik ve ben bunu Sayın Erdoğan’a 2012’de götürdüm. Yol haritasının özü, sorun parlamentoda çözülür ve bir toplumsal uzlaşma ile çözülür. Bir partinin tek başına çözebileceği bir sorun olmaktan da çıkmıştır bu. Biz biraz daha gecikirsek ve bu sorun uluslararası bir boyut kazanırsa çözüm çok daha zor olacaktır diye söyledik. ‘Hayır, sizin yolunuz doğru değildir’ dediler bize. Kendilerine yine bir parti meclisi toplantısında açıkça ifade ettim bu sorunu çözmek istiyorsanız dört ilkeden yola çıkmanız lazım diye. Birincisi; samimi ve dürüst olacaksınız. İkincisi; gizli, özel bir ajandanız olmayacak. Halka hesabını veremeyeceğini vaatlerde bulunmayacaksınız. Dördüncüsü; topluma bilgi vereceksiniz, muhalefet partilerine bilgi vereceksiniz. Bunların yapmazsanız sorunu çözemezsiniz. Çözün, ben gelip sizi tebrik edeceğim.

“MEŞRU OLMAYAN MUHATAP OLMAMALI”

Oğuz Haksever: Bir ara parlamentoda komisyon kurulması söz konusu olmuştu. Bu yeni dönemde dört parti mutlaka katılsın koşulunuz hâlâ geçerli olur mu?

Hâlâ geçerli. Biz o sorunu da aşmak için parlamentoya bir kanun teklifi verdik. Bir uzlaşma komisyonu kurulacak, her partiden eşit sayıda milletvekili verilecek. Bu uzlaşma komisyonunun paralelinde bir ortak akıl heyeti oluşacak, onlar dışarıda olacak. Ortak akıl heyetini de yine komisyona katılan partilerin belirleyeceği adaylardan olacak. Dolayısıyla sistem bu şekliyle yürüyecek. Biz bunu yasla bir düzenlemeye dönüştürebilirsek her parti zorunlu olarak bu komisyona milletvekili verecek. Biz bu teklifi verdik ama AKP oyları ile reddedildi. Kabul edilirse bu sorun çözülebilir. Her partide bu sorunun çözümü için düşünmüş, çaba harcamış isimler var. Bu değerli isimler bir araya geldiğinde bu sorunun çözümüne büyük katkıda bulunurlar. Ortak akıl heyeti AKP’nin akil adamlar heyetiyle bir ilgisi yok. Devlet meşru olmayan kişi ve kurumlarda muhatap olmamalı. Bu yapıyı ortaya koyarken biz IRA’yı inceledik, Güney Afrika Cumhuriyeti’ne arkadaşlarımızı gönderdik, İspanya olayına baktık, nasıl çözülmüş. Dünyanın yaşadığı olaylardan elde edilen birikimler var. Türkiye bu sorunu çözecek bilgiye de birikime de sahiptir. Ama sorun; sorunu çözecek misiniz, yoksa siyaseten sömürecek misiniz?

“OY KAYBETSEK DE ÇÖZÜM İÇİN FEDAKARLIĞA HAZIRIZ”

Sorunun çözümünde başarısız olanlar siyasiler. Siyasiler hiçbir zaman samimi davranmadılar. İki baldırı çıplak edebiyatıyla başladık şimdi geldiğimiz noktaya bakın. Gencecik fidan gibi çocukları, babaları toprağa veriyor. Benim partim oy kaybetse dahi bu sorunu çözmek için her türlü fedakarlığa hazırız. Oturup bir araya gelelim. Bizim önerdiğimiz yol haritası eksik olabilir. Diyebilirler ki burası eksiktir, burası fazladır. Biz en azından tartışılabilir bir yol hartası ortaya koyuyoruz. Bütün siyasi partiler bir araya gelip bu yol haritasını geliştirebiliriz.

“BAHÇELİ ÇÖZÜMDEN YANA TAVIR ALACAKTIR”

Oğuz Haksever: Olmazsa olmazını mıdır dört parti? Milliyetçi Hareket Partisi çok net tavır koyuyor bu konuya onun için soruyorum.

Ben Sayın Bahçeli’nin bu sorunun çözümünden yana tavır alacağına inanıyorum. Bütün mesele sorunun çözümünde samimi olmamız lazım. Sayın Bahçeli’nin duyarlılıkları var, onları da anlayışla karşılamamız lazım. Vatanın birliğini, bütünlüğünü istemeyen parti yoktur. Bayrağımız hepimizin bayrağı. Biz bu sorunu çözerken bu ilkelerden yola çıktığımız zaman bir sorun kalmaz ortada. Bizim kanun tekliflerimiz de oldu ve bunları kitap haline getirdik. Bunu Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi’nden de istediler. Onlara da gönderdik. Eksik de bulabilirler, fazla da bulabilirler ama sonuçta en azından bir merakın uyandığı sorunun çözümüne yönelik neler düşündüğümüzü onlar da öğrendiler. PKK bir terör örgütüdür tabi ki, silah bırakması lazım. Ama biz bu sorunu bir şekliyle çözmek zorundayız.

“DOĞU VE GÜNEYDOĞU’DA BEKLEDİĞİMİZ OYU ALAMIYORUZ”

Ali Bayramoğlu: Bunun parlamentoda tüm partilerin katılımıyla bir mutabakat etrafında çözülmesi... Yıllar içinde en çok oy aldığınız bölgeydi Güneydoğu Bölgesi, çok düşük bir oy oranında Cumhuriyet Halk Partisi. HDP son seçimlerde yaptığı patlama ile sizin yanınızda güçlü bir muhalefet partisi duygusunu verdi yine Kürt sorunu referanslı. Bütün bunlar veri alındığı zaman sizin bu vurgularınızla Kürt kökenli vatandaşların algıları arasında bir kesişme olamıyor gibi bir tablo var. Ben de gitmiştim bazı gezilere arkadaşlarınızla birlikte. Silahlı ayaklanma oluyor sorundan kaynaklı. İngiltere IRA ile görüştü; Güney Afrika, Mandela ile görüştü. Siz bugün her türlü örgüt veya İmralı ile benzer görüşmelere karşı çıkıyor olmanız acaba Kürt tarafından bir eksiklik olarak algılanmıyor mu? Devletler böyle işler yaparak silahlı örgütleri silahsızlanmaya teşvik ediyorlar. AK Parti’yi biraz ağır eleştirmiyor musunuz çözüm sürecinde bence. Orada da bir risk alındı, cesaretle adım atıldı diye düşünüyorum.

Yaptıkları hatalar nedeniyle eleştiriyorum. Öcalan ile rahmetli Özal döneminde de görüşmelerin yapıldığını biliyoruz. Ama sorun öyle bir noktaya geldi ki, çok boyutlu bir bilmeceye dönüştü. Bu Başbakan’ın bir talimatıyla gidilip yapılacak bir görüşme ile çözülecek sorun olmaktan çıkmış durumda. Sorun toplumsal bir mutabakatı gerektiren bir hale dönmüştür. O nedenle çözümün adresinin parlamento olması lazım dedik. Ayrıca devletin meşru organlarla muhatap olması gerektiğine inanıyoruz biz. Eğer birileri ile görüşülecekse akil adamlar görüşürler. Ama devletin meşru organlarla görüşmesi lazım. Biz bu düşünceden yola çıkarak sorunu çözmeye çalışıyoruz. Doğu ve Güneydoğu’dan beklediğimiz oyu alamıyoruz. Defalarca milletvekili arkadaşlarım gittiler, ben gittim toplantılar yaptık, Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşlerini anlattım. Bütün STK’ların katıldığı ve bizim davet edildiğimiz bir başka toplantı yapıldı oraya gittik, anlattık. Söylediklerimizde bir yanlış var mı? Hayır, kesinlikle doğru diyorlar. Peki bize oy verecek misiniz? Hayır, bizim partimiz var diyorlar. Ama bakın biz bu sorunu çözeceğiz bunu söylüyoruz, siz zaten sosyal demokrat partisiniz bunu söylemek zorundasınız diyorlar. Ama bir dönemde o bölgeye Cumhuriyet Halk Partisi rozeti ile girmek sokaklarda gezmek çok zordu.Ama şimdi bölgeye gidiyoruz, kabul görüyoruz. Bölgede gayet net biliyor, Cumhuriyet Halk Partisi olmadan bu sorun çözülmez. Biz bu özgüveni o bölgeye verdik. Biz Türkiye olarak kaynaşmak istiyoruz, kendi ülkemizde özgürce yaşamak istiyoruz.

“SORUNUN TEMELİ DEMOKRASİ EKSİKLİĞİ”

Sorunun temelinde yatan demokrasi eksikliği. Defalarca hükümete çağrı yaptım. Bakın; dedim birinci sınıf demokrasiyi getirmek için darbe hukukunu kaldırmamız lazım dedim. Ama maalesef hükümet darbe hukukunu kaldırmak yerine tahkim etti. DGM’leri kaldırdık, özel yetkili mahkeme oldu. Özel yetkili mahkemeyi kaldırdık, sulh ceza mahkemesi oldu. İsmi değişiyor ama işlevi değişmiyor. İsmini batıya karşı değiştiriyorlar. Ama artık batının bizde yargının bağımsız olmadığı kanaati yüzde yüz. Bunların değişmesi lazım. Güçlü bir irade lazım.

"ANAYASA'NIN İLK DÖRT MADDESİ TARTIŞMA KONUSU OLMAZ"

Murat Yetkin: Birincisi, siz de Sayın Şahin’in dediği gibi dört partili Meclis mi öngörüyorsunuz seçimlerden sonra? Eğer böyle olursa ve AKP’ye görev verilirse aynı şekilde koalisyon çalışmalarına başlayacak mısınız? Yoksa sizin 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra Milliyetçi Hareket Partisi ben yokum diyene kadar öngördüğünüz bir AK Parti karşıtı bir blok vardı. Bunu hala gerçekleşebilir görüyor musunuz? Meclis Başkanlığı seçimi mesela çok kritik bir eşikti. Diyelim size Sayın Deniz Baykal yerine Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermiş olsaydınız seçilme şansı olur muydu? Ya da bu defa ne olur? Bir de yeni bir anayasa bu koalisyon ihtimallerinde nasıl bir rol oynayacak? 7 Haziran’dan sonra siz AKP ile görüşmeler yaparken toplumda bu koalisyon yeni bir anayasa yapabilir tartışması yaşandı. Böyle bir şeyi koalisyon protokolü haline getirmeyi düşünüyor musunuz? Düşürseniz buradaki ilkeleriniz neler olur?

Geçen yasama döneminde dört siyasi parti anayasanın 60 maddesinin değişmesi konusunda görüş birliğine vardılar. Ben bunu ciddi bir kazanım olarak görüyorum. Bundan sonraki görüşmelerde kaç parti olursa belki bu maddeler artabilir. Eğer artarsa daha güzel bir tablo çıkar ortaya. Bizim belli kriterlerimiz var tabii. İlk dört madde tartışma konusu olmaz. Laiklik ilkesi elbette zaten bütün siyasi partilerinde bir ortak amacı. Anayasa konusunda bir uzlaşma komisyonu kurulursa her siyasi partiden eşit milletvekili sayısı son derece doğru. Yargı bağımsızlığı adaletin, bir devletin olmazsa olmazıdır. 7 Haziran’ın en zayıf halkası bence kapı arkası diplomasisinin sağlıklı işlememesiydi. Bir liderler birbirlerine mesajı medya aracılığı ile verdiler. Belki bu olmamalıydı ya da dozu iyi ayarlanmalıydı. Arka planı olan bir söylemden çok toplumun önüne net çıkmalıyız. Arka kapı diplomasisi dediğimiz doğrudan liderlerle olmasa bile ikinci aktörlerle daha sağlıklı daha tutarlı görüşmeler yapılabilirdi. Fakat bu gerçekleşemedi. 1 Kasım sonrası gerçekleşir mi? 7 Haziran hepimizin önünde önemli bir deneyim olarak duruyor. Türkiye’yi hükümetsiz bırakmamak gibi bir görevimizin olduğunu kimse unutmamalı. Koalisyon görüşmelerinden önce biz ilkelerimizi belirledik. Belli ilkelerden yola çıkarak bir araya gelmeliyiz. Biz bunu çözeriz deyip koalisyon kurup sonra birbirimize kazık atan hale gelmemeliyiz. Sorunları nasıl çözeceğini bilen, samimi, güçlü bir koalisyon protokolü, güçlü bir hükümet programı, sorunlara kilitlenmiş, halka güven veren bir düşünceden yola çıkmamız lazım. Bu yapılırken tabii Meclis Başkanlığı seçimi de önemli.

“EKMELEDDİN BEY CUMHURBAŞKANI OLSAYDI...”

Ekmeleddin Bey bugün cumhurbaşkanı olsaydı Türkiye Ortadoğu bataklığında değildi. Çok farklı bir yerdeydi Türkiye. Ortadoğu’da o karmaşık dünyayı barıştıran tek kişidir Ekmeleddin Bey. Batıda da güçlü bir insan. Sonuçta parlamentoya gelmesini son derece olumlu buldum. Ben uzlaşamam veya ben şu partiyi tümüyle dışlıyorum mantığını siyasette doğru bulmuyorum. Bizim artık elbette politikada seçim öncesi pek çok şey söylenebilir. Ama seçimlerden sonra ortaya çıkacak tabloyu siyasi liderlerin önüne koyması ve onu değerlendirmesi lazım. Eğer siyasiler halkın verdiği oyu değerlendirmez ve çözüm üretemezlerse Türkiye'de siyaset kurumu çözüm üretemiyor algısını beslemiş oluruz ki bu da siyaset kurumu açısından çok büyük bir tehlikedir.

“BİRDEN FAZLA ENDİŞEM VAR”

Ali Bayramoğlu: Milliyetçi Hareket Partisi ile koalisyon kurmak isteriz ikimizde muhalefetteyiz. Seçim bildirgemizde çok büyük ortak noktalar var açıklamanız var. Buna karşılık 7 Haziran sonrası kamuoyunun size daha sıcak, sempatik bakışında daha geniş bir uzlaşı, daha geniş bir mutabakat üretebilecek lider olmanız. Öyle bir açıklama ki bu, yaşadığınız deneyimler Davutoğlu ile görüşmeler vs sizi AK Parti’nin karşısında bir koalisyonun, AK Parti ile kurulacak genel bir mutabakat koalisyonundan daha önemli olduğu noktasına mı getirdi?

Birden fazla endişem var. Birincisi, Sayın Davutoğlu’nun bağımsız bir iradeye sahip olamaması. Sorumluluk altında olan bir kişi bu iradeyi başka bir yere ipotek etmişse…

“DAVUTOĞLU DA İNTİHAR ETMEK İSTEMEDİ HERHALDE”

Ali Bayramoğlu: Bu kanaate nereden vardınız bir gözlem mi yoksa somut bir şey var mı?

Somut da diyebilirim. Sayın Davutoğlu ilk ziyarete geldiğinde koalisyon için geldiklerini söylediler. 14 ilkeyi hatırlattım, Türkiye'nin beş temel sorununu hatırlattım, 4 yıllık bir koalisyon hükümeti olması gerektiğini söyledim, neden 4 yıl olması gerektiğinin altını çizdim tamam dediler. Bizde tamam dedik. 10. günün sonunda biz 4 yıllık bir süreyi istemiyoruz dediler. Sayın Erdoğan’ın ‘Koalisyon kurmak Davutoğlu için intihar olur’ lafından sonra. O da intihar etmek istemedi herhalde. Başka örnekleri de var. Yani Davutoğlu bağımsız bir iradeye sahip değil. Koalisyon görüşmeleri hiç yapılmadı. Sadece soru sordular. Bende neyi soruyorlarsa son derece samimi cevaplandırın dedim arkadaşlara. Eğer siz koalisyon görüşmesi için başka bir partiye gidiyorsanız samimi olmak zorundasınız. Onu kandırmak için gidiyorum zaman kazanayım diyorsanız bu baştan olmaz. İkinci neden, 13 yıl AKP ülkeyi tek başına yönetti. Koalisyona hazır olmayı, bir partiyi hazmedemiyor. Hâlâ vatandaşa baskı yapıyor bunun için. Bunları aşan, demokrasi kültürü gelişen uzlaşı kültürü gelişen bir yapı olması lazım.

“AVRUPA’DAN NEYİMİZ EKSİK?”

Milliyetçi Hareket Partisi ile ondan daha kolay, onu da söyleyeyim. O da muhalefet partisiydi biz de, Türkiye'nin sorunlarını çözmek için bir araya gelebiliriz diye bir düşüncem oldu. Bu benim bir düşüncem. Kararı verecek olan Sayın Bahçeli. Türkiye'deki yönetim krizini aşmak için ben özveride bulundum ve Sayın Bahçeli’ye buyurun başbakanlığı siz yapın ben başbakan yardımcısı olmaya hazırım, hatta isterse kabineye bile girmeyebilirim. Ama bizim bu ülkeye bir çıta atlatmamız lazım. Bir uzlaşma kültürünü pekiştirmemiz lazım. Avrupa’da birçok ülke koalisyonla yönetiliyor bizim neyimiz eksik?

“DEVLET KİNLE, ÖFKEYLE YÖNETİLMEZ”

Ali Bayramoğlu: Ama AK Parti ile bir koalisyon ihtimali devre dışı değil.

2 Kasım’dan sonra ortaya çıkacak tabloyu sağduyu ile değerlendirmek lazım. Devlet kinle öfkeyle yönetilmez. Temel hedefimiz sonunda vatandaşımızın huzurunu sağlamak.

“70 İLDEN IŞİD’E KATILANLAR VAR”

Oğuz Haksever: Şu andaki hükümetin terör mücadeledeki durumu yani operasyonları çatışmaları destekliyor mu Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir mücadeleyi. Sokağa çıkma yasakları, ceset sürükleme olayı ama onun dışındaki daha geriden baktığımızda bunu destekliyor musunuz?

Terörle mücadele yapılabilir tabii ki. Siz bir hukuk devletisiniz, karşınızda eli silahlı terör örgütleri mensupları var. Elbette silahlarını bırakmaları, yargılanmaları gerekir veya çatışma gerekir. Ama biz 30 yıldır devam eden bu sürecin noktalanmasını ve tümüyle sonlandırılmasını istiyoruz. Fakat yanlış dış politika başka bir terörü de Türkiye'ye getirdi. Hiç hesapta olmayan bir terör örgütü IŞİD çıktı karşımıza. İçişleri Bakanlığı’nın rakamları var. Şu an Suriye’de IŞİD’e katılan 1050 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var. 1 Ocak’tan bu yana 70 ilden 506 genç IŞİD’e katılmış durumda. Vahim olan 70 ilden katılmış olması. Bu terör örgütü büyük ölçüde korundu, üzerine gidilmedi. Başlangıçta üzerine gidilseydi bu kadar vahim olmazdı tablo.

“DİYANET’E BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR”

Daha vahim olanı dini terörde kullanmış olması. Ama bütün bunlara rağmen Türkiye'de taban bulması ve Suriye’ye götürmüş olması. En son Ankara eylemiyle bu tablo hepimizin yüreklerini yaktı. Burada Diyanet İşleri Başkanlığı’na büyük görev düşüyor. Bunların yaptıklarının Müslümanlık olmadığını sokak sokak, cami cami anlatmaları lazım. Gençlerimizi korumaları lazım. 70 ilde bunlar örgütlenmişse en büyük sorumluluk hükümete düşmektedir.

“BAKANIN GÖREVİNİN BAŞINDA OLMASI KABUL EDİLEMEZ”

Murat Yetkin: Diyanet İşleri Başkanı’nın bir beyanı oldu bu konuda ama o bir konuşma olarak kaldı, haklısınız. İlk defa bir polis operasyonunu biz dün Diyarbakır’da gördük IŞİD’e karşı. Acaba Ankara saldırısı sonrası mı oldu? Burada yeni mi uyandı acaba hükümet? Sayın Erdoğan’ın veya Sayın Davutoğlu’nu Ankara konusunda bir türlü IŞİD yaptı diyememe, yanına birilerini ekleme şeyi var. Neye bağlıyorsunuz bunu? Terör örgütü listesinde var, neye bağlıyorsunuz bu çabayı?

IŞİD’in Niğde saldırısı oldu oraya kadar geldiler karakola gelene kadar bir şey olmadı. Bu aracı yolda niye durdurmadınız diye eleştirmiştim ben? Ateş edersek orada sivil vardı, o da ölürdü. İyi de tekerlerini patlatın. Musul Başkonsolosluğumuz basıldı, esir alındı bir sürü vatandaşımız. Suruç katliamı oldu, yeteri kadar sorgulanmadı. Mesela Suruç olayında neden önlem almadılar? Bunlar terörün en yoğun olduğu bölgeye gidiyorlar ama hiçbir önlem yok. Diyarbakır olayı çıktı. Ben HDP mitinginde bombayı koyduğu iddia edilen çocuğun annesi ile konuştum. Annesi çocuğunun bu eylemi yapmadığını söylüyor. Sayın Davutoğlu ile konuştuğumuzda bana IŞİD’le ilgili bazı bilgiler verdi. Sayın Başbakan bu bilgilerin tamamı bizim raporlarda var dedim. Adıyaman’da gidin bu adam nerede oturuyor deyin şurada diye gösteriyorlar. Üstelik ben Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, IŞİD’in bütün telefon konuşmalarını, kişileri saptadığını çok iyi biliyorum. Sorun siyasi otoritenin bunlara izin vermemesi. Yeni yeni izin vermeye başladılar. IŞİD’e karşı köklü bir operasyon yapılırsa Türkiye'de IŞİD’in daha ciddi eylemler yapacaklarından korkuyorlar. Sayın Davutoğlu’na söyledim, Ankara’da ciddi bir güvenlik zafiyeti var diye. ‘Güvenlik zafiyeti yok, biz gerekli önlemleri aldık Sıhhiye’de.’ Garda insanlar toplanıyor. 1970’li yıllardan beri insanlar garda toplanırlar, Kızılay’a kadar yürürler. Bir terör örgütünün üyesini düşünün, önlemin alınmadığı yerde eylem yapar. Onların Güneydoğu’dan Ankara’ya kadar gelmeleri, polisin listesinde olmaları, fotoğraflarının olması. Bütün bunlar bir tarafa bırakıyorum İçişleri Bakanı’nın hâlâ görevinin başında olması kabul edilebilir bir şey değil.

“IŞİD VE PKK’YI SİYASİ PARTİYE BAĞLAMIYORUM”

Ali Bayramoğlu: Fransa’da da Charlie Ebdo olayı oldu, İslamafobi’nin sonucu diye tartışıldı. Acaba Fransız hükümetlerinin burada sorumluluğu var mı, olduğu da tespit edildi. Kapısını çalarak girdi ve kaç kişiyi öldürdü. Fakat buna rağmen o ülkede farklı bir gösteri oldu terör karşıtı. Bizde bu daha zor oluyor. Biz fazla mı her olayı siyasete bağlayarak aşırı siyasallaşma içinde bunu çok mu örtüyoruz. Mesela IŞİD, AK Parti yüzünden çıkmıştır sözü çok kuvvetli değil mi? Sonuç olarak İran da bunları kullandı. Rusya var, Amerika var, büyük bir savaş var. Buraya ayrı bir mercek gerekmiyor mu sizce?

Ben IŞİD’i veya PKK’yı bir siyasi partiye bağlamıyorum hatta bundan kaçınıyorum. Bizim üzerinden durmamız gereken terörle mücadeledir. Bombacıların fotoğraflarını bütün kurumlara gönderdiğiniz halde eğer bunları yakalayamıyorsanız -üstelik telefonlarını dinlediğiniz halde- siz de bir sorun var demektir. Yönetemiyorsunuz ülkeyi demektir. İçişleri Bakanı’nın ayrılması lazımdır. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki ‘Her olayda istifa edilmez’. Tabii edilmez. Ama Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı olur ve bu failler emniyetin elinde olur, fotoğrafları olur, telefonları dinlenir ve siz hâlâ güvenlik önemli almamış... Zafiyet varsa bir siyasetçinin bunun bedelini ödemesi lazım.

MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ

Murat Yetkin: Medyaya yönelik mali baskılar oluyorsa davlar açılıyordu filan ama Hürriyet gazetesine yapılan saldırı gibi fiziki boyutta kazandı. Bu siyasi belirsizlik yönetim boşluğu sizin ifadenizle devam ederse medya özgürlüğü bakımından bağımsız yargı açısından benzeri şeyler var, gidişi nasıl görüyorsunuz?

Eğer bir ülkede medya özgürlüğü yoksa halkın haber alma özgürlüğü kapanmış demektir. Medyanın varlık nedenini sınırlarsanız iktidardan yana haber yapmalarını isterseniz bu demokrasi açısından vahim bir tablodur. Hele hele iktidardaki bir partinin milletvekilinin öncülüğünde bir gazetenin basılması ve sonra bunun övünülerek ifade edilmesi. Bir başka gazetecinin bir başka gazeteciyi seni sinek gibi ezeriz demesi doğru değil. Gazeteciler eleştirebilirler, düşüncelerini söyleyebilirler.

“EMNİYET MENSUPLARINA SÖZÜM VAR”

Murat Yetkin: Bir dinleyici sorusu var. Emniyet mensupları diyor ki bu 3600 ek gösterge konusunda bir vaadiniz olur mu?

Emniyet mensuplarına benim sözüm var; 3600 ek göstergeyi getireceğiz. Polis diyelim çalışırken 100 lira alıyor emekli olunca 50 liraya düşüyor. Hayat standardında yüzde yüze yakın düşüş oluyor. Bunun makul düzeye çekilmesi lazım.

“SEÇMEN NEYE OY VERECEK?”

Ali Bayramoğlu: Geçen seçimlerde seçmen Tayyip Erdoğan başkan olmasın, anayasa çoğunluğuna ulaşsın ulaşmasın diye adeta bir referandum seçime gitti. Bu seçimlerde neye oy veriyor seçmen?

Bu seçimlerde demokrasiden özgürlükten, refahtan, daha iyi bir yaşam standardını vaadenden yana oy kullanmasını istiyoruz.

“YÜZDE 1 OY ALAN LİDER DE MECLİS’E GELMELİ”

Oğuz Haksever: AK Parti, HDP’yi PKK ile bağlantılı gösterip bu şekilde de bir kampanya üzerinde ısrar duruyor. Cumhuriyet Halk Partisi, HDP’ye nasıl bakıyor?

6 milyon oy alan bir siyasi parti. Parlamentoda geldi 80 milletvekiliyle. Yüzde 1 oy alan partinin genel başkanı mutlaka parlamentoya gelmeli. Rahmetli Özal’ın 100 Türkiye milletvekili projesi vardı. 450 normal seçimlerden 100 milletvekili de Türkiye milletvekili olarak gelsin diye. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Ama iptal gerekçelerini dikkate alarak bunu yeniden hayata geçirmek mümkün. Çünkü ne kadar çok toplumun değişik kesimlerinden insanlar parlamentoya gelirse o kadar güçlü bir parlamento olur. Toplumun ortak sesini orada dile getirmiş olur.

“SİYASETTE KENDİME SÜRE BİÇMEDİM”

Oğuz Haksever: Siyasette bir süre biçtiniz mi kendinize?

Yok, bir süre belirlemedim. Siyasette iyi bir iklim yakalamak, o iklimi hayata geçirmek, yeni bir siyaset anlayışını algısını Türkiye'ye getirmek için mücadele ettim ve kırmadan dökmeden yaptım bunu. Daha önemli adımlar atacağız.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Gündem
  • Cumhuriyet Halk Partisi
  • Seçim2015
  • Kemal Kılıçdaroğlu
  • Genel

Sayfa Yükleniyor...