Kılıçdaroğlu: Adalete siyaset bulaşmış olacak

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, anayasa referandumu konusunda ''Bir partinin genel başkanı aynı zamanda hakim tayin edecek. Adalete siyaset bulaşmış olacak. Cumhurbaşkanı tarafsız iken hakim tayin edebilir. Ama taraflı biriyse hakim tayin ederse, hakime karşı güvensizlik ortaya çıkar'' dedi.

Kılıçdaroğlu: Adalete siyaset bulaşmış olacak

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'da 3. Seçim Bölgesi'ndeki bazı mahallelerin muhtarlarıyla bir araya geldiği toplantıda, herkesin hakkının ve hukukunun anayasalarla güvence altına alındığını anlattı.

16 Nisan’da halkın sandık başına giderek anayasa değişikliğini oylayacağını, bunun kişiler ve partilerle ilgisinin olmadığını aktaran Kılıçdaroğlu, muhtarlık seçimlerinin en demokratik seçim tarzını yansıttığını, dolayısıyla muhtarların mahallelerin kanaat önderleri olduğunu, anayasa değişikliğinin ülkenin hangi sorunlarına çözüm getireceğinin sorulması gerektiğini kaydetti.

Anayasa değişikliğinin tüm siyasi parti mensupları olan vatandaşları ilgilendirdiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, neden 'evet' veya neden 'hayır' denileceğinin iyi hesaplanması gerektiğini belirtti.

Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliklerinin daha önce uzlaşma ile yapıldığını dile getirerek, şöyle konuştu:

"Ülkenin sorunlarını çözen anayasa değişiklikleri yapıldı. 1982 Anayasası'nda önemli değişiklikler yapıldı. Yapılan değişiklik işsizliği çözmüyor. Muhtarların, çiftçilerin, Suriyelilerin sorunlarını çözmüyor. Hiçbir sorunu çözmüyor. O man biz bu değişikliği neden yapıyoruz Deniliyor ki, 'devlette çift başlılık var, bu anayasa değişikliği çift başlığı çözecek'. Şimdi elinizi vicdanlarımıza koyup düşünelim. Devlette çift başlılık var mı? Kaç tane cumhurbaşkanımız, kaç tane başbakanımız var. Bir tane. Devlette çift başlılık var mı Yok. Cumhurbaşkanının, Başbakanın görevleri yasalarda yazılı. Herkes kendi görevini yapar bir başkasının görev alanına girmezse, çift başlılık olmaz."

"CUMHURBAŞKANI TARAFSIZ MI TARAFLI MI OLMALI?"

Yeni modelin çift başlılık getireceğini ifade ederek, "O zaman şu soruyu kendimize sormamız lazım; Cumhurbaşkanı taraflı mı olmalı, tarafsız mı olmalı?" diyen Kemal Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanı tarafsız olursa anlamı başkadır. Taraflı yani partizan olursa anlamı başkadır. Tarafsız olursa 80 milyonu temsil eder. Çünkü tarafsızdır. Bütün siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına ve sendikalara karşı tarafsızdır ve bunları temsil eder. Partinin genel başkanı olursa, 80 milyonu temsil edemez. O zaman tarafsızlık bitiyor, taraflı bir süreç başlıyor. Bir partinin genel başkanı aynı zamanda hakim tayin edecek. Adalete siyaset bulaşmış olacak. Cumhurbaşkanı tarafsız iken hakim tayin edebilir. Ama taraflı biriyse hakim tayin ederse, hakime karşı güvensizlik ortaya çıkar. Siyasetçinin hakim tayin ettiği yerde adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde devlet olmaz. Çünkü adalet bir kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur, bütün kainat onun etrafında döner. 'Varsın, hakim taraflı olsun. Cumhurbaşkanı da taraflı olsun' diyorsanız, gideceksiniz ve 'evet' oyunu kullanacaksınız. 'Olur mu, hakim tarafsız olmalı, bu ülkede adalet olmalı, adalet olmayınca devlet olmaz diyorsanız o zaman gidip 'hayır' oyu kullanacaksınız. Bunun ortası yok."

Oy kullananlarının sadece kendilerini değil, 'yi, çocukları ve torunlarının geleceklerini de düşünmeleri gerektiğini aktaran Kılıçdaroğlu, yeni sistemle başbakanlık makamının kaldırıldığını aslında buna gerek olmadığını söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Yeni sistemde Başbakanlığı kaldırıyoruz. Niye kaldırıyoruz Hükümet programını TBMM'de güvenoyuna sunar. Milli iradenin onayını ister. Meclis'ten güvenoyu alır, icraatına başlar. Yeni modelde hükümet programını başkan hazırlar ama Meclis'e getirmez. Meclis'ten güvenoyu istemeye tenezzül bile etmez. O zaman bu 600 milletvekili niye orada duracak Hükümeti kim denetleyecek Bir devleti yöneten hükümet TBMM'de güven istemiyorsa bu hükümet ne yapacak 'Efendim, hükümet milletten güven oyu istiyor' diyor. Millet her yıl güvenoyu vermiyor ki. 5 yılda bir seçim olacak. Siz, milletin önüne hükümet programı koyuyor musunuz Hayır. Güvenoyu dünyanın her yerinde parlamentolardan istenir" ifadelerini kullandı.

"HERKES GÖREVİNİ YAPARSA ÇİFT BAŞLILIK OLMAZ"

Son günlerde gündemde olan Cumhurbaşkanına Meclis'i fesih yetkisi verildiği tartışmasının aslında bir polemik değil gerçek olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanının Meclis'i fesih yetkisi yok' deniliyor. Var kardeşim. Nasıl var anlatayım. Bugünkü anayasada Meclis’i feshetme yetkisi var. Yeni modelde hiçbir gerekçeye bakılmaksızın, arzu ettiği zaman Meclis'i feshederek 'buyurun seçime gidiyoruz' diyebilir. 80 milyonun iradesini temsil eden TBMM'yi bir kişinin iradesiyle feshetmek doğru mudur, yeniden seçime götürmek doğru mudur 'Doğrudur' diyorsanız gidip evet oyu kullanacaksınız. 'Doğru değildir' diyorsanız gidip 'hayır' oyu vereceksiniz. Bu çok basittir. Bu partilerle ilgili bir mesele değildir. Bu tamamen bir demokratik tercihtir. Milli iradeye saygı gösterelim mi yoksa milli iradeye değil de bir kişinin iradesine mi saygı gösterelim. Mesele budur. Bu bir , memleket meselesidir. 80 milyon kişinin iradesinin bir tek kişiye verilmesi doğru mudur Deniliyor ki 'Cumhurbaşkanı da seçime gidecek.' Evet kendisi de seçime gidecek. Halk onu seçti. 'Seçime gitmek istiyorum' diyebilir. Kararı Meclis vermelidir. Erken seçim kararını Meclis veriyordu. Şimdi ise Meclis değil bir tek kişi verecek. Bu doğru değildir. Bunun hangi parti ile ilgisi var. Hangi kişiyle ilgisi var. Hiçbir kişiyle. O nedenle sandığa giderken oturup düşünmemiz gerekiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi için demokrasi geçerli değil mi, onun için de geçerli. Demokrasi var ki siyasi partiler var. Demokrasi var ki siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmezidir. Hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım."

"Yeni modelde cumhurbaşkanı yardımcıları ne de bakanlar milletvekili olamazlar" diyen Kılıçdaroğlu, "Bugünkü modelde bir bakan Meclis kürsüsüne çıktığında milletvekilinin sorularına cevap veriyor. Yeni modelde ise bakan hiçbir soru önergesine muhatap olamayacak" dedi.

Kılıçdaroğlu, "Çünkü Meclis'i yok sayıyorlar. Hangisi doğrudur, bakanın gelip milletvekilinin sorusuna cevap vermesi mi, yoksa milletvekilinin sorusuna cevap vermemesi mi doğrudur Güvenoyu istenmesi ne kadar doğru ise, sözlü soru önergesi de o kadar elzemdir, doğrudur" diye konuştu.

Bir başka tartışma konusunun kaç tane başkan yardımcısı olduğunu belirten Kemal Kılıçdaroğlu, "Diyorlar ki, 2 bilemedin 3 olacak. Peki nerede yazılıyor Kaç tane atayacağı tamamıyla başkana bağlı. İsterse bir il başkanını başkan yardımcısı olarak atayabilir. Buna engel yoktur. Türkiye'de başkanın kaç tane yardımcısının olacağının sınırı yok. İstediği kadar başkan yardımcısı atayabilir. Bugünkü başkan atamayabilir ama bir başka başkan gelir fazla atar. Bir mahallede kaç tane muhtar var. Tabii ki bir tane. Milli Eğitim Bakanı bir tanedir, bir tane elçi olacağı kanunda yazılıdır. Fakat başkan yardımcılarının kaç tane olacağı hiçbir yerde yazılı değil. Bunu doğru bulmuyorsanız, gidip 'hayır' oyu vereceksiniz. 80 milyon bir kişiye teslim edilemez" değerlendirmesini yaptı.

"EVET' CEPHESİ ANLATAMIYOR"

Neden 'hayır' denilmesi gerektiğini güzel güzel anlattığını ama 'evet' cephesinin bunu anlatamadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Dönüp bana diyorlar ki meydanlarda 'Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor.' Onların ifadesiyle-özür dileyerek burada söylüyorum-'Kılıçdaroğlu yalan söylüyor'. Ben de onlara gayet makul, akılcı bir çağrı yapıyorum; Medyanın yüzde 90'ı zaten sizin kontrolünüzde, gazeteler sizin kontrolünüzde, televizyonlar sizin kontrolünüzde. Sizin istediğiniz televizyon kanallarına beraber çıkalım. Gelin üçünüz, hatta kurmaylarınızı da alın, ben de tek başıma geleyim. Her biriniz yarım saat konuşun, vallahi bana sadece 15 dakika verin, ben mi doğruyu söylüyorum, siz mi doğruyu söylüyorsunuz, vatandaş evinde otururken seyretsin. Kimin doğruyu söyleyip söylemediği anlaşılır zaten. Bin maddeyi de tartışmayacağız, topu topu 18 madde. Oturalım konuşalım. Ama ona gelmiyorlar. Efendim niye kavga edelim, medeni insanlar gibi bir araya gelip konuşmak çok mu zor. Eğer ben doğruyu konuşmuyorsam bundan daha iyi bir fırsat mı olur. Alırsın eline 18 maddeyi, dersin ki 'Bak Kılıçdaroğlu sen şu maddede doğruyu söylemiyorsun.' Beni mahcup et, belki bu toplantılara hiç gerek kalmaz. Gelmiyorlar. Niye gelmiyorlar Çünkü onlar da biliyorlar ki ben doğruları anlatıyorum. Ben doğruları anlattıkça onlar rahatsız oluyorlar. Niye rahatsız oluyorsunuz, bu memlekette doğruları anlatmak zor bir şey değil ki."

Referandumda 'hayır' çıkarsa kaos olmayacağını, cumhurbaşkanını milletin seçtiğini, konumunun tartışılmayacağını, başbakanın, bakanların yerinde olacağını kaydeden Kılıçdaroğlu, " 'Hayır' çıkarsa niye sosyal yardımlar kesilsin. Vatandaşı korkutmanın alemi var mı Tam tersine biz sosyal yardımların daha fazla artmasını istiyoruz. Öyle dengesiz bir referandum yapıyoruz ki sevgili muhtar arkadaşlarım, devletin forsunu kullanıyorlar, devletin arabalarını kullanıyorlar, devletin uçaklarını kullanıyorlar, devletin televizyonlarını kullanıyorlar, devletin paralarını kullanıyorlar fakat neden vatandaşın 'evet' demesi gerektiğini bir türlü anlatamıyorlar. Bizim tek güvencemiz var; Allahımız ve halkımız. Meydan meydan geziyoruz, dilimizin döndüğü kadar anlatıyoruz, doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Vatanı sevmek tekelimizde değildir. 'Evet' diyen de 'hayır' diyen bizim vatandaşımız. Bunların kararının başımız üstünde yeri vardır. Bu millet, demokrasiyi seviyor.''

Daha sonra Büyükçekmece'de bir otelde iş adamları ve sanayicilerle bir araya gelen Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada ise, Türkiye'nin itibarlı ve güçlü bir ülke olması için üretime daha fazla önem verilmesi gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, iş adamları ve sanayicilerin, bir ülkenin nasıl güçlü olabileceği ve güçlü Türkiye'den ne anladıklarına ilişkin değerlendirmelerde bulunacağını aktararak, "Güçlü Türkiye'nin dört önemli ayağı var. Birinci ayağı tam demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür. Bir ülkede hukukun üstünlüğü varsa, yani herkesin can ve mal güvenliği, medyanın özgürlüğü, yargının bağımsızlığı varsa, o ülkede demokrasi vardır. Yani herkesin düşüncesini açıklama ortamı varsa, ülkede demokrasi var demektir. Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke dünyada itibar sahibi değildir. Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke, dünyada büyümemiş ve kalkınmamıştır. Demek ki biz güçlü Türkiye olmak istiyorsak, itibarlı olmak istiyorsak önce demokrasimizi geliştireceğiz ki bir arada oturup ortak aklı egemen kılabilelim. Bunu yapamadığımız, tüm Türkiye'yi bir kişinin kararına teslim ettiğimiz takdirde demokrasi gelişmez, büyümez" diye konuştu.

Bir ülkenin güçlü, itibarlı, söz sahibi ve güçlü olabilmesi için ikinci ayağın üretkenlik olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Üretirseniz güçlü olursunuz. Tüketen değil, üreten güçlü olur. Peki 21. yüzyılda neyi üreteceğiz? 21. yüzyılda dünyada söz sahibi olmak için katma değeri yüksek ürün üreteceğiz. Üretirsek büyüyeceğiz, üretince saygınlığımız artacak. 21. yüzyılda itibarı olan bir Türkiye, katma değeri yüksek ürün üreten ülkedir. Peki katma değeri yüksek olan ürünü nasıl üreteceğiz? Bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretmiyorsa, katma değeri yüksek ürün üretemez. Üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Siz bir bildiriye imza attığı için bini aşkın öğretim üyesini kapının önüne koyarsanız, Türkiye'nin üniversiteleri bilgi üretemez. Bilgi üretmenin yolu, akılcı düşünmekten geçer. Bilgi üretmenin yolu, tartışmaktan geçer. Bilgi üretmenin yolu düşünceye sınır getirmemekten geçer. Özgür ortamlarda üniversiteler bilgi üretir. Sanayici o bilgiyi alır, elle tutulur metaya dönüştürür."

Kılıçdaroğlu, güçlü ülkenin üçüncü temel ayağının ise güçlü bir sosyal devlet olduğuna işaret ederek, "Herkesin iş, aş sahibi olduğu, belli bir gelir standardını yakaladığı bir Türkiye'dir. Kişi başına düşün gelirin yüksek, işsizliğin olmadığı, yoksulluğun olmadığı güçlü bir sosyal devletin olduğu Türkiye'dir. Dördüncü ayak ise sürdürülebilirliktir. Bunları yaparsınız ama bir süre sonra bunları sürdüremeyebilirsiniz. Birisi gelir tıkar, demokrasiyi kısıtlar. Birisi gelir tıkar ve sizin mal varlığınıza el koyar. O zaman bu işi sürdürülebilir kılmanız lazım. Dönün ve hep birlikte Amerika'ya bakalım. Amerika, dünyanın bütün bilim adamlarını davet eder. 'Hangi görüşte olursanız olun, benim ülkeme gelin. Hangi inançtan olursanız olun, gelin bütün kapıları açıyorum. Benim için bilgi üretin' der. Boşuna mı uzaya gidiyor? Bunun için. Sürdürülebilirliği savunmak, Amerika'nın gücünü tüm dünyaya hissettirmek için yapar" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin de güçlü, itibarlı bir ülke olması için güzel bir ülke olduğunu ve yeteri derecede insan kaynağının bulunduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ancak bir türlü ülkenin büyümediğini, güçlü ve itibarlı bir aşamaya gelemediğini savunarak, "Dört aşamalı bir stratejiyi hayata geçiremezsiniz Türkiye, güçlü bir Türkiye olmayabilir" dedi.

Halk oylamasına ilişkin afişlere değinen Kılıçdaroğlu, "Afişlerde, bilboardlarda görüyoruz. 'Yeni anayasa değişikliği daha güçlü bir Türkiye'nin doğmasına yol açacaktır' diyor. Ama bir türlü bizi inandıramıyorlar. Neden 'evet' diyeceğimize bir türlü inandıramıyorlar. Bir ülkenin hapishaneleri doluysa ve yer yoksa, 10 kişilik koğuşlarda 50-60 kişi kalıyorsa, hangi demokrasiden, hangi insan haklarından söz edeceksiniz. Bir ülkede 150'nin üstünde gazeteci hapiste ise o ülkede hangi özgürlükten bahsedeceksiniz? Bu kadar gazetecinin hapiste olduğu ikinci bir ülke yoktur. Şimdi önümüze yeni bir anayasa değişikliği getirildi. Kendimize soracağız; 'Bu anayasa değişikliği Türkiye'nin hangi sorununu çözüyor?' Sanayicilerin sorunlarını çözüyor mu? Mal güvenliğini sağlıyor mu? Hayır. Korkusundan kimse konuşamıyor. Bu ülkenin hukuk fakülteleri bile konuşamıyor. Böyle bir tablo içinde Türkiye büyüyebilir mi, gelişebilir mi?" değerlendirmesinde bulundu.

"PARTİ DEVLETİ GETİRMEK İSTİYORLAR"

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, yeni anayasa değişikliğiyle Türkiye'ye "parti devleti"nin getirilmek istendiğini savunarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ne demek parti devleti? Eski Rusya, Romanya, Bulgaristan'ı düşünün. Buralarda komünist yönetimler vardı. Cumhurbaşkanı, bakanlar, herkes komünist partinin üyeleriydi. O rejimler, yürümedi. Değişim yaşandı. Bütün o rejimler demokrasiye evrildi. Bu değişiklikle o rejimlerin benzerini getirmek istiyorlar. Biliyorum buna da takılacaklar. Getirdikleri modelde Cumhurbaşkanı partisinin genel başkanı, bakanlar kendi partilerinin mensubu olacaklar. Valiler, kaymakamlar kimin için çalışacaklar? Kaymakamlar, muhtarları tehdit ediyorlar. Devletin değil, partinin kaymakamı, savcı da öyle... 'Bu model çok doğru bir modeldir' diyorsanız, gidip 'evet' oyu vereceksiniz. 'Yanlıştır' diyorsanız hiçbir tereddüt göstermeden 'hayır' vereceksiniz. Bu ülke sadece benim ülkem değil. Hep birlikte yaşıyoruz. Aynı bayrağın altında yaşıyoruz. Sorun bu ülkenin geleceğidir. Sadece ben mi sorumluyum? Tek tek hepimiz sorumluyuz. Tek başınıza 'hayır' demenin değeri var ama genelde bir değeri yok. Bir bütün olarak 'hayır' derseniz onun ağırlığı vardır, güzelliği vardır. Türkiye için bir hayrı vardır. Hepimiz birlikte çalışacağız. Güçlü, itibarlı, muteber bir ülke için. Bunu yaptığımız zaman ülkemize, çocuklarımıza ve torunlarımıza karşı görevimizi yapmış olacağız. Karar verme zamanıdır. Böyle yapmamız lazım."

Türkiye'nin çözüm bekleyen çok sorunu olduğunu bunların başında ise dış politikanın yer aldığını savunan Kılıçdaroğlu, çevre ülkeler olmak üzere herkesle kavga eder hale gelindiği söyledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Hollanda ile kavga ettik, Almanya ile kavga ettik, Avrupa ile kavga ettik, Mısır ile kavga ettik. Suriye, Libya, Irak, İran, kavga etmediğimiz kimse kalmadı. Alanya'da esnaf turist duasına çıkıyor, yağmur duasına çıkar gibi. 'İnşallah turistler gelir' diye. Şu soruyu kendisine sormuyor; 'Bu turist daha düne kadar geliyordu, neden şimdi gelmiyor?' Sorumlusu kim? Hollanda kavgasından sonra Karadenizli iş adamları geldi. Büyük bir telaş ve endişe içerisindeler. Hayrola dedim, 'Fındığımızı kime satacağız' dediler. Doğru, Amerika'ya, Hindistan'a, Çin'e, Pakistan'a göndermiyoruz. Nereye gönderiyoruz? Avrupa'ya. Buyurun kavga edin bakalım, ne olacak? Mısır'a Ro-Ro seferleri iptal edildi. Niçin? Mısır ile ne alıp veremediğimiz var bizim? Suriye ile kavga ettik. Gittik Suriye'nin iç işlerine karıştık. Hayatı savaş meydanlarında geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaş sonrası, 'mecbur kalınmadıkça savaş bir cinayettir' diyor. Onun için 'Yurtta da barış olmalı, dünyada da barış olmalı' demiştir. Barış olacak ki ilişkiler düzelecek ki, bizim iş adamlarının ürettiği ürünleri dünyaya satabilsin" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, "160 militanı Yargıtay'a tayin ettiler. 160 militanı yargıç yaptılar. Devlet çöktü, arkasından darbe de oldu. 2010 referandumunun müsebbibi kim? Şimdi benzer bir tablo. Parti devleti kurmak istiyorlar, daha ileri bir aşama. Anayasa değişikliğine 'evet' demenin vebali ağır" dedi.

Çocuklarına, torunlarına hiç kimsenin hesap veremeyeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Buna izin verecek miyiz, vermeyecek miyiz? İzin vermeliyiz diyorsanız 'evet' oyu vereceksiniz. 'Hayır, böyle rezalet olmaz' diyorsanız gidip 'hayır' oyu kullanacaksınız" ifadelerini kullandı.

  • Etiketler :
  • Haberler -
  • Türkiye
  • Cumhuriyet Halk Partisi
  • Siyaset
  • Referandum
  • Kemal Kılıçdaroğlu

Sayfa Yükleniyor...