Kılıçdaroğlu'dan bayrak tepkisi

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’daki kışlada Türk bayrağının bir gösterici tarafından gönderden indirilmesi olayıyla ilgili ''Bayrağın indirilmesine nasıl sessiz kalabilirim? Bayrak bir ülkenin onurudur, namusudur'' dedi. CHP Lideri Başbakan'ı sorumlu tutarak, ''O bayrağı oradan sen indirdin. Sen indirdin derken bunu ben değil Bülent Arınç söylüyor'' ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu'dan bayrak tepkisi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.

CHP Lideri, Diyarbakır'ın Lice ilçesindeki kışlada Türk bayrağının bir gösterici tarafından indirilmesini değerlendirdi.

Bu olayın ilk olmadığını daha önce de böyle bir olayın yaşandığını iddia eden Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ı eleştirdi.

Kılıçdaroğlu, "Bir bayrağın indirilmesine ben nasıl sessiz kalabilirim, bu ülke nasıl sessiz kalabilir, o bayrağı dalgalandırmak için yüzbinlerce şehit verdik. Ne olursa olsun, bütün yurttaşlarıma sesleniyorum, bu değilmiydi daha düne kadar 'ben her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım' diyen, milliyetçilik bayrak sevgisidir'' dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, TÜBİTAK'ın 'montaj' dediği ve Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği öne sürülen görüşmeleri saat, süre ve telefon numaralarıyla açıkladı.

TÜBİTAK'ın 'nin en saygın kurumlarından biri olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, kuruma hayvanat bahçesinden bir müdür atandığını savundu.

'ÇÖZÜM, TOPLUMSAL UZLAŞI'
Kılıçdaroğlu, AK Parti iktidarının, Türkiye'nin en önemli sorunları olan terör ve işsizliği çözemediğini söyledi.

Kürt sorunu konusunda en tutarlı, en sağlıklı çözümleri üreten partinin CHP olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"89 raporundan bu güne kadar, bu sorunu çözmek için en tutarlı politikayı biz oluşturduk. 89 raporunu yayımladığımızda kıyamet koptu ama bugün haklılığımız ortaya çıktı. Gittiğimiz her yerde yurttaşlarımız, 'Ne olur terörü bitirin, yeni şehitler gelmesin' dedi. İktidar bu sorunu çözemiyor, cesaret edemiyor, ne yaptığını bilmiyor kimse.

Kürt sorununun çözümünün yolu büyük bir toplumsal uzlaşma sağlamaktır. Salt güvenlik politikalarıyla bu sorunun çözülmeyeceğini 30 yıllık deneyim bize gösterdi. Demek ki siyaset kurumu görevini yapmamış. Siyaset kurumunu göreve davet ettik. Dedik ki 'Gelin bir araya gelelim, konuşalım, hep beraber çözelim.'

Bu çerçevede bir metin hazırladık. Ben aldım o metni, arkadaşlarımızla beraber, 6 Haziran 2012'de AKP'nin kapısını çaldım. Dedim ki 'Bu sorunu çözmemiz lazım. Uzlaşma komisyonu oluşturalım parlamentoda. Mümkün olduğu kadar geniş bir toplumsal uzlaşmayı sağlayalım.' Biz bu niyetlerle yola çıktık. O günün gazetelerine bakmanızı isterim. Dediler ki, 'CHP çok büyük bir risk üstlendi.' Evet üstlenmiştik. Biz bu sorunu çözmek istiyorduk.

Ben, o tarihlerde, 'Her türlü bedeli ödemeye hazırım. Siyasette kan davası olmaz. Biz bu sorunu aşmak zorundayız' demişim. Adresi de göstermişiz, 'TBMM'de konuşalım' demişiz.

Ben bunları söyledim ama gerçekleşmedi. Bunun üzerine, 5 Ocak 2013'te Parti Meclisi toplantısı yaptık. Yaptığım konuşma şöyleydi:

'Barışı sağlamak sadece emek işi değil; akıl, siyasi birikim, samimiyet işidir. Kişisel çıkarları gözardı etme işidir. Sayın Başbakan'a önerim, bu kez açık ve dürüst bir politika yürütmesidir. Türkiye'nin en hassas, can yakıcı konusunu, bir kez kişisel çıkarları ve seçim hesapları için kullanmamasıdır. Halkımız büyük bir sağduyu ve barış umuduyla bekliyor. CHP, barış için atılacak bütün adımların arkasında duracaktır. Biz geçmişteki bütün hatalarına karşı, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne yeni bir kredi açıyoruz. Çözün sorunu.'

Dört tane madde belirlemişiz. Samimi ve dürüst olmalarını, gizli kişisel ajandaları olmaması, millete izah edemeyeceği angajmanlara girmemesi ve Anamuhalefet Partisi'ne ya da millete bilgi vermesi.

Bundan sonra, Başbakanlık koltuğunda oturan zatın yaptığı konuşma, 'Anamuhalefet Partisi diyor ki (kredi veriyoruz.) Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayrıya himmet ede. Sen krediye muhtaçsın. Hangi krediyi vereceksin. Bu işin çözüm yeri Meclis'tir diyor. Meclis'te bununla ilgili bugüne kadar çok krediler verildi. Fakat yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bunlar, buna doymuyorlar' şeklinde. Biz çok iyi niyetlerle sorunun çözümüne katkıda bulunmak istedik ama o bunların tamamını reddetti."

'MASANIN BİR UCUNDA ÖCALAN, DİĞER UCUNDA ERDOĞAN'
CHP'nin samimiyetinden kimsenin şüphe etmemesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, amaçlarının huzurlu bir ülke oluşturmak olduğunu ifade etti.

Çözüm sürecinin başarılı olmadığını savunan Kılıçdaroğlu, bunun samimiyetsizlikten kaynaklandığını ileri sürdü. Kılıçdaroğlu, "İki taraf da birbirine güvenmiyor. Ne konuştuklarını bilmiyoruz. Masanın bir ucunda Abdullah Öcalan, diğer ucunda Recep Tayyip Erdoğan. İkisi konuşuyor, pazarlık yapıyorlar. Ne konuştuklarını kimse bilmiyor. 550 milletvekili de bilmiyor. Samimi ve dürüst değiller" diye konuştu.

'BARIŞ VE GÜVEN İKİZ KARDEŞ GİBİDİR'
Barış ve güvenin ikiz kardeş gibi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bir ülkede barış sağlanmak isteniyorsa güvenin  olmaması gerektiğini dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

(Süreç çok iyi gidiyor) diyorlar. Süreç çok iyi gidiyorsa bu insanlar niye dağa gidiyorlar. Benim bildiğim, süreç başarılı olursa millet dağdan iner. Şimdi analar, Diyarbakır'da, 'çocuklarımız dağa gidiyor' diye feryat ediyorlar. Peki bu ülkenin Başbakanı ne yapıyor, ağlıyor. 'Çocuklar dağa gitmesin. Ey BDP'liler gidin çocukları dağdan alın gelin' diyor. Demirtaş da gayet güzel bir cevap verdi, 'Çocukları ben getireceksem, sen in bakalım Başbakanlık koltuğundan, bak bakalım çocukları kim getiriyor' dedi.

Başbakanlık makamı şikayet makamı değildir. Orada çözüm üretirsiniz. Bütün bunların sonucu yine kaosa geldi.

'BAŞBAKAN, CUMHURBAŞKANI SES ÇIKARMIYOR'
Bir askeri birlik düşünün. Tel örgüler var. Tel örgülerden atlıyorsun, gidiyorsun, bayrak direğine çıkıyorsun, bayrağı indiriyorsun, alıyorsun, tekrar tel örgülerden geliyorsun bu tarafa. Başbakan ses çıkarmıyor. Cumhurbaşkanı da ses çıkarmıyor. Gazeteciler bana söylüyorlar, kıyameti koparıyorum, arkadan o da bağırıyor, 'vay efendim bayrak nasıl inermiş.' Sen kimsin  Sana millet yetki verdi. Bayrak bir ülkenin onurudur, namusudur."

BÜLENT ARINÇ'IN SÖZLERİNİ OKUDU, BAŞBAKAN'A YÜKLENDİ
Kılıçdaroğlu, Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet Komutanlığı'nda gönderdeki Türk bayrağının bir gösterici tarafından indirilmesine değindi.

"Bayrak inecek bunların hepsi seyredecek" diyen Kılıçdaroğlu, "Şimdi bugün grup toplantısında celallenmiş 'vay efendim bayrak nasıl inermiş, asker hesabını verecekmiş.' Ben söyleyeyim, o bayrağı orada sen indirdin, sen" ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Sen indirdin derken bunu ben söylemiyorum, bunu Bülent Arınç söylüyor. Bakın Bülent Arınç, ayın dokuzunda Meclis'te bir toplantıya katılıyor, yaptığı konuşmayı aynen okuyorum; 'Genelkurmay Başkanımızın açıklaması fevkalade dikkatle okunmalıdır.' İyi okuduk. 'Sabırla olayları takip ediyoruz.' Bayrak inmiş, beyefendi sabırla olayları takip ediyor. 'Yoksa bayrak direğine çıkmaya çalışıp da o bayrağı oradan indirmeye cüret eden insana herhalde cezası o anda verilebilirdi, eğer sabır olmasaydı.' Şu cümle çok önemli, 76 milyon yurttaşımın bu cümleye kilitlenmesini istiyorum, ne diyor cümle; 'eğer hükümetin siyasi iradesine bağlılık olmasaydı.' Yani orduya talimat verdik, siyasi iradeye bağlılık var, bayrak oradan inecek asker ses çıkarmayacak.' Bülent Arınç. Ben söylesem kıyameti koparacak, 'işte CHP Genel Başkanı kışkırtıyor...' vesaire. Bülent Arınç söylüyor, 'siyasi iradedir, talimatı verdik, o bayrak indi, asker seyretti, çünkü biz seyretmesini istedik."

Başbakanın "CHP bunu kullanıyor" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, "Bir bayrağın indirilmesine ben nasıl sessiz kalabilirim, bu ülkede bir bayrağın indirilmesine biz nasıl sessiz kalabiliriz, bu ülke nasıl sessiz kalabilir. O bayrağı dalgalandırmak için yüzbinlerce şehit verdik. Bayrak geçerken hepimiz ayağa kalkarız. Bayrak bizim kutsalımızdır, sadece bizim değil, her ülkenin bayrağı kutsaldır" dedi.

'ESENDERE SINIR KARAKOLU'NDA DA BAYRAK İNDİRİLDİ'
Mustafa Kemal Atatürk'ün İzmir'e gittiğinde Yunan bayrağını ayağının altına serenlere, "Bu Yunan halkının onurudur, buna basılmaz kaldırın" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

"Ne olursa olsun, bütün yurttaşlarıma sesleniyorum; bu değil miydi daha düne kadar 'her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım' diyen, milliyetçilik nedir biliyor musunuz  Bayrak sevgisidir milliyetçilik, milliyetçilik vatan sevgisidir. Boşuna şair dememiş 'bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.' Sağa sola kıvırmasın. Sadece olay bununla sınırlı değil, Esendere Sınır Karakolu'nda da gümrüğünde de bayrak indirildi. Bir televizyon programında bunu açıkladım, çünkü elimde tutanak vardı, bayrak indirilmişti, pek çok yere de haber verilmişti. 7-8 memur bayrağın indirildiğini tutanağa bağlamıştı. Açıkladıktan sonra o memurları Ankara'ya getirdiler, eski tarihli bir tutanak tutup, 'bayrak indirilmemiş, aşırı rüzgardan bayrak düşmüş.' Biz bunların ayrıntılarını biliyoruz. Bunların bayrağa falan saygısı yok, bayrağa saygısı olan zaten öyle konuşmaz."

'TEK FARKI VAR, O'NUN APOLETLERİ YOK'
Bir ülkeye demokrasi ve özgürlük getirmenin yolunun darbe hukukunun ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabileceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, bir ülkede darbe yasaları hala yürürlükteyse o ülkeye demokrasi getirilemeyeceğini söyledi.

Hükümete, "Siz gerçekten o ülkeye demokrasiyi mi getirmek istiyorsunuz  O zaman gelin önce şu darbe yasalarını değiştirelim" dediklerini aktaran Kılıçdaroğlu, "Kim getirdi bunları Kenan Evren ve arkadaşları. Yürürlükte mi? Yürürlükte. O'nun nesi vardı? Apoletleri. O yasaların arkasına saklanan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kenan Evren'den tek farkı var, o'nun apoletleri yok, yoksa ikisi de darbeci" diye konuştu.

'DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK BİLDİRGESİ'
Bunu kamuoyuna anlatmak için 17 maddelik "Demokrasi ve Özgürlük Bildirgesi" hazırladıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, İstanbul'da geniş katılımlı bir basın toplantısıyla bildirgeyi kamuoyuyla paylaştıklarını hatırlattı.

Toplantıda, "Bu ülkede terörü bitirmenin yolunun tam demokrasi ve özgürlükten geçtiğini" söylediklerini belirten Kılıçdaroğlu, bireyin hak ve özgürlüklerinden genişletilmesi gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Bunları gelin yapalım, sonuç alırız. Yüzde yüz terör biter mi  Onu bilmem ama en azından marjinalleşir. Fakat bunların hiçbirisi gerçekleşmedi" dedi.

'LİDER SULTASI VARSA DEMOKRASİ OLMAZ'
Yüzde 10 seçim barajının olduğu bir ülkede barışın ve huzurun sağlanamayacağını da iddia eden Kılıçdaroğlu, "Kim getirdi? Darbeciler. Kim savunuyor  Sivil darbeci. Siyasi Partiler Yasası'nda çok sayıda değişiklik yapılması lazım. Lider sultasının kaldırılması lazım. Eğer lider sultası varsa demokrasi olmaz" görüşünü dile getirdi.

Bildirgelerindeki "Düşünceyi açıklama özgürlüğü" maddesine de değinen Kılıçdaroğlu, insanların düşüncelerinden ötürü hapse atılamayacağını kaydetti.

Çok sayıda gazeteci, asker, avukat, akademisyen ve öğrencinin sadece düşüncelerinden dolayı hapse atıldığını iddia eden Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Böyle demokrasi olur mu? Olmaz. Demokrasi sadece batı da doğu da değil, bütün Türkiye safında olmalı. 'Toplantı gösteri hakkı.' Anayasa da var. Silahsız ve saldırısız, izin almadan gösteri yapılabilir. Adam meydanları kapatıyor, meydanlar bir kentin enerjisini boşalttığı yerdir. Polis dolduruyor meydanlara. Emin olun Kenan Evren'in aklına bile gelmezdi. Ama bu yapıyor, tam bir darbeci. İnsanlar çıkmasınlar, konuşmasınlar çünkü bir paranoya var, 'Bana darbe yapacaklar beni indirecekler.' Kardeşim hiç meraklanma, seni sandıkta indireceğiz, söz seni sandıkta indireceğiz. Özel yetkili mahkemeler kaldırılsın dedik, nihayet kaldırdılar ama şöyle bir şerh koydular; 'davalara bakmaya devam edecek.' Sonra Allah'ın hikmeti 17 Aralık oldu, orayı da kaldırdılar. Çünkü ucu kendisine dokununca aklına hukuk geliyor, vatandaşa dokununca aklına hukuk gelmiyor. Daha düne kadar 'ben o davaların savcısıyım' diyordu. 'Bunlar darbeci' diyordu. Sonra önce kendi danışmanı 'burada kumpas var, haksızlık var, önümüzdeki günlerde biz bunları düzelteceğiz' dedi. 17 Aralık bitti, seçimler bitti, bizim diktatör bozuntusu bunların tamamını unuttu. Balyoz'da haksızlık yapıldığını sen söylüyorsun, danışmanın söylüyor. Biz kanun teklifi verdik, TBB Başkanı seni ziyaret etti, sen o'na 'evet' dedin. Niye unutuyorsun  Unuttun, çünkü rahatladın, rahatlayınca onlar hapiste kalabilir. Bu konuda yasa teklifini parlamentoya veren kim yine biz, çünkü biz adaletten yanayız. Çünkü biz mazlumdan yanayız."

'TÜBİTAK'A HAYVANAT BAHÇESİNDEN BİR MÜDÜR ATANDI'
TÜBİTAK'ın Türkiye'nin en saygın kurumlarından biri olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, kuruma hayvanat bahçesinden bir müdür atandığını savundu.

Kılıçdaroğlu, "Onların öncülüğünde bir rapor hazırlandı. 17 Aralık'tan sonra Erdoğan'ın çocuklarıyla yaptığı konuşma hece hece montajlanmış. Böyle bir teknoloji daha dünyada yok. Yok ama kim bulduysa güzel bulmuş. Kendisini aklamaya çalışıyor, çocuklarıyla yaptığı konuşmanın gerçek olmadığını söylüyor. 'Montajdır, düzmecedir' diyor. Ne derse desin, ben bu ülkenin vicdanına seslenmeye devam edeceğim. Her türlü eleştiriyi bana yapabilirsiniz ama kimse bana 'sen kul hakkın yedin' diyemez" değerlendirmesini yaptı.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının bu bölümünde 17 Aralık günü Başbakan Erdoğan ile çocukları arasında geçtiği iddia edilen konuşmalardan, konuşmanın yapıldığı telefonların numaralarını ve konuşma sürelerini de vererek bazı bölümleri paylaştı. "Olaylara ne kadar vakıf olduklarını" belirtmek için bu açıklamaları yaptığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Şu TÜBİTAK'ta bunun altına imza atan adamlarda acaba vicdan var mı, acaba ahlak, iman, Müslümanlık var mı? Acaba kul hakkına saygı var mı? Türkiye'nin en saygın kuruluşlarından birisine hayvanat bahçesinden birini getirirseniz size böyle rapor verir. Bu rapor Erdoğan'ı aklamaz. Ben bu ayrıntıları biliyordum, ama kamuoyuyla paylaşma fırsatı bulmamıştım. O rapor verildi, hiç değilse paylaşma fırsatını buldum. Şimdi o raporu mahkemelere delil olarak sunacaklar. Hayvanat bahçesi müdürünün, ses mühendisi olmayan birisinin verdiği raporlar ne zamandan beri delil oluyor. Herhalde hakimin önüne gidecek, hakim vicdanlıysa 'bir dakika arkadaşım, kimsin sen nasıl verdin bu raporu' diyecek. Hakimi de değiştirebilirler, oraya başka bir hakim de getirebilirler. Ama bu milletin vicdanını değiştiremezler.

Eğer bunlar sahteyse, telaşa kapılmış, savcıya talimat veriyorlar, savcı yazı yazıyor, 'dinleme ve izleme kayıtların 15 Aralık'tan sonraki bölümlerini silin' diyor. Niye siliyorsun, madem sahte niye siliyorsun  Orada hiçbir şeyin olmaması lazım. Çünkü onların tamamı doğru, bu kürsüde konuşmuştum, Ağrı Dağı ne kadar doğruysa bu tapeler, bu konuşmalar o kadar doğru. Biz senin bütün üç kağıt numaralarını biliyoruz. Sen bu milleti dolandırıyorsun, bu millete ahlakı değil, ahlaksızlığı öğretmeye çalışıyorsun. Zaten sorunumuz da bu. Böyle bir Başbakan olabilir mi  Sen kendine güveniyorsan alırsın bunları gönderirsin ABD'de, Rusya'da, İngiltere'de, Almanya'da bu konuda uzman kuruluşlar var. Gönderirsin raporunu alırsın şakır şakır mahkemenin önüne koyarsın ama sen ne yapıyorsun  Bunu yapmıyorsun. TÜBİTAK'ın başına önce hayvanat bahçesinden bir müdür getiriyorsun, 'raporu hazırlayın, beni beraat ettirin' diyorsun."

Söz konusu raporun "havuz medyasına servis edildiğini" iddia eden Kılıçdaroğlu, "Adı havuz medyası olduktan sonra onların hiçbir önemi yoktur. Çünkü onların doğru yazma, olayları yorumlama özellikleri yoktur. Onlar kendilerini Recep Tayyip Erdoğan'a adamış kişilerdir" ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ne diyordu bunlardan birisinin genel yayın yönetmeni, 'Alo Süleyman 2 milyon gönderde işçilerin parasını ödeyeceğim.' Süleyman dediği de evinde ayakkabı kutusunda para çıkan, milyon dolarlar çıkan Halk Bankası'nın genel müdürü. Sormak lazım sen nasıl bir bankanın genel müdürüne '2 milyon gönder' diye telefon ediyorsun. Demek ki buna alıştırılmış. Sonra ne oldu bu genel müdür, Ziraat Bankası'nın yönetim kurulu üyesi olarak atandı. Bence Recep Tayyip Erdoğan'a çok iyi bir danışman olur. Paraları nasıl yürüttüğünü... Ya o, o'na danışman olacak, ya o, o'na. Paralar nasıl götürülür, devlet nasıl soyulur, bunların hepsini birbirlerine anlatsınlar. Daha garibi olan şu; bir gazeteci ile yapılan görüşme vardı. Kur'an ile dalga geçiliyordu, 'Bakara, makara vesaire' diye. Gazeteci arkadaş çıktı özür diledi, O özür dilediği ve doğru olduğunu kabul ettiği konuşmanın da montaj olduğunu iddia ediyorlar. Adam 'ben konuştum' diyor, 'hayır sen konuşmadın, senin sesin montajlandı.' Böyle garip bir süreç içindeyiz. Sorunlarımız çok ama aşabiliriz, hiç endişe etmeyin, umutsuzluğa kapılmayın. CHP olduğu sürece çözülmeyecek sorun olmaz. Bizim iktidarımızda her sorun çözülecektir, biz güçlü Türkiye'den yanayız. Sorunlarını çözen, kendisini aşan bir Türkiye'den yanayız. Biz güçlüyüz, çünkü biz haklıyız, haklı olduğumuz için güçlüyüz. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, önümüzdeki günlerde çok daha güzel gelişmeler olacaktır diye düşünüyorum."

Sayfa Yükleniyor...