Meclis'te yeni yasama yılı başladı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Genel Kurulu'nda yeni yasama yılının açılış konuşmasını yaptı. Muhalefet parti liderleri ise oturuma katılmadı. Meclis, Erdoğan'ın konuşmasının ardından seçim nedeniyle yeniden tatile girdi.

Meclis'te yeni yasama yılı başladı

25. Dönem 2. Yasama Yılı dolayısıyla Meclis'teki Atatürk Anıtı'nda tören düzenlendi.

TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, törende saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından anıta çelenk koydu.

Törene, TBMM Başkanvekilleri Şafak Pavey ve Yurdusev Özsökmenler, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Adalet Bakanı Kenan İpek, İçişleri Bakanı Selami Altınok, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Feridun Bilgin, AK Parti Grup başkanvekilleri Doğan Kubat, Ahmet Aydın ve İlknur İnceöz, CHP Grup başkanvekilleri Levent Gök ve Engin Altay, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, TBMM İdare Amiri Salim Uslu ile milletvekilleri ve TBMM bürokratları katıldı.

TBMM Genel Kurulu, TBMM Başkanı Yılmaz başkanlığında toplandı. 

MUHALEFET PARTİ LİDERLERİ OTURUMDA YER ALMADI

Muhalefet parti liderleri oturuma katılmadı. Terör olayları nedeniyle Meclis açılış resepsiyonu da yapılmayacak.

Yılmaz, 25. Dönem 2. Yasama Yılı'nın açılışı dolayısıyla yaptığı konuşmasına, kuruluşundan bugüne kadar millete hizmet eden, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Meclis'in tüm mensuplarını saygıyla anarak başladı.

Şehitlere Allah'tan rahmet, gazilere acil şifalar dileyen Yılmaz, "Yeni yasama yılını yeni bir seçim süreci içinde açıyoruz. Demokraside millet denetiminin en somut şekli seçimdir. Milletimizin, bu denetimi, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en iyi şekilde yerine getireceğine olan inancım tamdır. Halkımızın, seçime tam olarak katılması, milli iradenin Meclis'e tam olarak yansımasını da sağlayacaktır" diye konuştu.

Yapılacak seçimin, ülkeye ve millete hayırlı olması temennisinde bulunan İsmet Yılmaz, şunları söyledi:

"TBMM kuruluşundan bugüne kadar aldığı kararlarla, çıkardığı yasalarla, ülkemizin kaderini belirledi. Meclisimiz, bugün de demokrasimizin kalbi ve sorunlarımızın çözüm adresidir. Demokrasinin, özgürlüğün, refahın ve huzurun hakim olduğu güçlü bir ortak hedefimizdir. Milletimizin demokrasi bilinci ve olgunluğu bizim en büyük güvencemiz ve ilham kaynağımızdır. İktidarı ve muhalefetiyle birlikte, tüm siyasi partilerimizin, ülkemizin ekonomik ve siyasi hayatındaki emek ve katkıları, her türlü takdirin üzerindedir."

Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bu Gazi Meclisin mümtaz bir şahsiyeti ve köklü değerleri vardır. Bu çerçevede işbirliği ve diyalog kanallarının açık tutulması, uzlaşı kültürünün geliştirilmesi, demokratik ilkelerin bir bütün halinde hayata geçirilmesi, ülkemizin çağdaş uygarlık yolunda atacağı adımları güçlendirecektir. Sağduyu içinde, milletimizin ortak değerlerine ve birbirimizin görüşlerine saygı göstererek, demokratik kültürün daha da yerleşmesini sağlamalıyız. Bu itibarla, TBMM'nin saygınlığını ve itibarını yükseltmek, dün olduğu gibi, bugün de hepimize düşen öncelikli görev ve sorumluluktur."

"ÖNCELİKLİ SORUN TERÖR"

Demokratik yol ve yöntemler çerçevesinde her sorunun konuşulacağı ve çözüleceği yerin Meclis olduğunu belirten Yılmaz, bugün ülkenin öncelikli sorununun, toplumun geleceğine, huzur, barış ve istikrarına karşı en büyük tehdit olan terör olduğunu kaydetti.

İnsanlığa karşı bir suç olan terörün, ekonomik kalkınmanın da önündeki en büyük engel olduğunu ifade eden Yılmaz, "Hukuk devleti ilkesinden taviz vermeden, hep birlikte, teröre karşı güçlü ve kararlı bir yaklaşım sergilemeli, milletimizin bekasını her şeyin üstünde tutmalıyız" dedi.

Toplumsal barışı koruma ve sürdürme konusunda herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan TBMM Başkanı Yılmaz, "Milli birlik ve beraberliğimiz, bizim en büyük gücümüzdür. Bir arada, huzur içinde yaşamak için birbirimizi daha çok anlamalı, birlikte daha çok çalışmalı ve ortak değerlerimizi birlikte savunmalıyız. Milletimizin de bizden beklentisi budur" değerlendirmesinde bulundu.

"Gelecek nesillere, çözülmesi zor sorunlar bırakmak yerine, barış ve huzur içinde güçlü bir ülke bırakmak bizlerin en önemli görevidir" ifadesini kullanan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Değişen dünya, ülke ve toplum şartlarına uygun yeni çözüm yöntemlerini birlikte geliştireceğiz. Bu millet, milli mücadelesiyle bu coğrafyanın mazlum milletlerine nasıl örnek olduysa, kendi sorunlarını çözme konusunda da örnek olacaktır."

Yılmaz, etnik kimlik ya da inanç farklılıkları adına kamplaşarak "kesret içinde vahdet", "çokluk içinde birlik" fikrinden uzaklaşan toplumların yaşadığı büyük acıları, bu coğrafyada yaşayan herkesin gördüğünü belirtti.

"HUZUR ADASI"

'nin, sorunlarına rağmen, ateş çemberine dönmüş bir coğrafyada, güçlü demokrasisi ve güçlü ekonomisi ile bölgenin huzur adası durumunda olduğunu anlatan Yılmaz, 28 Avrupa Birliği ülkesi 120 bin sığınmacıyı nasıl paylaşacağını tartışırken, İngiltere 20 bin sığınmacıyı 5 yılda kabul edebileceğini açıklamışken, Türkiye'nin 2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul ederek 7,5 milyar doların üzerinde harcama gerçekleştiren bir ülke olduğunu ifade etti.

Yılmaz, milli gelirine oranla dünyada en fazla yardım eden ülkenin Türkiye olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin, çağdaş bir ülke olarak, farklılıklara saygı temelinde, kendi sorunlarını kendisi çözebilecek, sağlam bir siyasi kültüre ve engin bir devlet tecrübesine sahip olduğuna vurgu yapan Yılmaz, "Türkiye, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, sosyal adalet ve toplumsal sorumluluk ilkeleri çerçevesinde, siyasi alandaki farklı görüşlerin toplum önünde rekabet etmesine dayalı demokratik sistemini, her geçen gün, daha da güçlendirmektedir" dedi.

Yılmaz, yeni yasama yılının ve yapılacak seçimin, ülkeye ve millete hayırlı olmasını diledi.

TBMM Başkanı Yılmaz'ın konuşmasının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milletvekillerine hitap etmek üzere Genel Kurul salonuna girdi ve ardından İstiklal Marşı okundu.

HDP, ERDOĞAN KONUŞMASINA BAŞLAMADAN SALONDAN AYRILDI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'nin 25. Dönem 2. Yasama Yılı'nın açılış konuşmasında milletvekillerine hitap etti.

HDP, İstiklal Marşı okunduktan sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kürsüye çıkarak konuşma yapacağı sırada salonu terk etti.

Erdoğan, konuşma yaparken, muhalefet sıralarından gelen kimi itirazlar üzerine tansiyon zaman zaman yükseldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına, TBMM'nin açılışını gerçekleştiren ilk Meclis'ten 25. Dönem'e kadar aziz çatı altında görev alan tüm milletvekillerine şükranlarını sunarak başladı. Erdoğan, "TBMM üyelerinden, başta ilk Başkan Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, ahirete irtihal etmiş olan herkesi de rahmetle yad ediyorum" dedi.

Tüm şehitleri rahmet ve minnetle anan Erdoğan, gazilerden vefat edenlere rahmet, hayatta olanlara uzun ömür diledi. Erdoğan, "Milletin oyuyla, milletimizi temsil etmek maksadıyla bu çatı altında vazife üstlenmiş ancak vazifeleri sırasında çeşitli şekillerde kendilerine kıyılmış Meclis üyelerimizi, Ali Şükrü Bey'i, Gün Sazak'ı, Adnan Menderes'i, Hasan Polatkan'ı, Fatin Rüştü Zorlu'yu ve Meclis üyesiyken katledilmiş diğer tüm isimleri, hayatları pahasına demokrasinin yolunu aydınlattıkları için rahmetle yad ediyor, mekanları cennet olsun diyorum" dedi.

"DEMOKRASİ TARİHİMİZDE İLK KEZ ŞAHİT OLDUĞUMUZ SÜREÇ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin, hiçbir siyasi partinin tek başına iktidarı sağlayamadığı bir tabloyla sonuçlandığına işaret ederek, TBMM'nin 25. Dönemi'nin kısa sürdüğünü anımsattı. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama milli iradenin üstünlüğü ve çözüm üretme kabiliyetini ortaya koyması bakımından çok büyük anlama sahiptir. Yaşadığımız süreç, demokrasi tarihimizde ilk kez şahit olduğumuz bir süreçtir. Bir hükümet kurulmamış olmasına rağmen Türkiye, anayasasını harfiyen uygulamak suretiyle çok büyük bir demokratik olgunluk sergilemiştir. Geçmişte, benzeri süreçlerde Türkiye'de ekonominin ve siyasetin karşı karşıya kaldığı badireler hepimizin malumudur. Hükümet kurulamaması, cumhurbaşkanı seçilememesi gibi durumlarda Türkiye aylarca krizlerin pençesinde kıvranmıştır. Hatta kimi durumlarda demokrasi dahi askıya alınmıştır. Siyasetin çözüm üretemediği bahanesine sarılan müdahaleciler, vesayetçiler, siyaset kurumunu zayıflatmakla kalmamış, demokrasimize de derin yaralar açmışlardır.

7 Haziran'dan bugüne kadar olan süreci Türkiye'nin, demokrasinin, hukukun, siyasetin, milli iradenin gereklerine uygun şekilde yaşamış olması, hepimiz adına büyük bir kazançtır. Ülkemizde siyasetin de devletin de kurumsallaşma sürecinde kat ettiği mesafeyi, bu dönem vesilesiyle test ettik, ulaştığımız ileri düzeyi gördük.''

"KENDİ VARLIKLARINI İNKAR EDİYOR DEMEKTİR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi partilerin varoluş gayesinin, siyasal alanı savunmak ve temsil görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek olduğunu dile getirdi. Erdoğan, "Siyaset dışı saiklerle bu alanı boşaltan, görev üstlenmekten kaçınan siyasi partiler, kendi varlıklarını inkar ediyor demektir" dedi.

Erdoğan, kimsenin siyasal alanda ortaya çıkartılan boşluğun faturasını Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere, başka yerlere kesmeye çalışarak sorumluluktan kaçamayacağını kaydetti.

Türkiye'nin sorunlarının çözümünü siyasetin dışında, siyaset dışı odaklarda aramanın, bu ülkeye ve bu millete yapılacak en büyük kötülük olduğunu vurgulayan Erdoğan, milletin basiretinin, her türlü kilidi açacak marifete sahip olduğunu belirtti. Erdoğan, milli iradenin, tek ve yegane çıkış yolu olduğunu bildirdi.

Erdoğan, "Allah'ın izniyle Türkiye, 1 Kasım'da bir kez daha demokratik kurallar çerçevesinde seçimini yapacak, milli iradeyi tecelli ettirecektir" diye konuştu.

"NAMUS VE ŞEREF MESELESİDİR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım'da millet iradesinin en sağlıklı şekilde sandığa yansımasının, parlamento içindeki ve dışındaki tüm siyasi partiler için bir namus ve şeref meselesi olduğunu vurguladı.

Terörün çirkin yüzünün sandıkları tehdit etmesini engellemek için tüm siyasi partilerin insani ve vicdani bir tavır sergileyeceklerini, kolaylaştırıcı bir yaklaşım içinde olacaklarını umduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Siyasetteki farklılıklarımız ile ülkenin ve milletin menfaatleri arasındaki ayrımı çok iyi yaparak, hep birlikte üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Milletimizin birliğinin, ülkemizin bütünlüğünün, bayrağımızın, İstiklal Marşımızın, resmi dilimizin, hepimizin asgari müştereği olduğunu burada özellikle vurgulamak isterim. Bu aziz kürsüde edilen yeminlere, yapılan ahitleşmeye uymak, herkes için demokratik bir görevden öte ahlaki bir vazifedir. Türkiye'nin istiklalinin ve istikbalinin söz konusu olduğu yerde yekvücut olarak hareket edemezsek, milletimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz.

Siyasi partiler ve siyasi kadrolar, ülkeye ve millete hizmet konusunda rekabet içindedir, yarış içindedir. Buna hiç kimsenin itirazı olamayacağı düşüncesindeyim. Ama bu rekabetin ülkenin ve milletin aleyhine sonuçlar doğuracak bir zemine kayması kabul edilemez. Milletin dışında güç odaklarına, özellikle de terör örgütlerine, paralel yapılara sırtlarını dayayanlar, bunlar üzerinden algı operasyonlarına girişenler, millete ve hukuka hesap vermekten kurtulamayacaklardır. Milletimizin feraset ve basireti, milli ve yerli olanla, gayri milli ve yabancılaşmış olanı en iyi şekilde ayıracak hassasiyete sahiptir. 1 Kasım seçimleri bu manada son derece önemli bir sınavdır. Türkiye'nin bu önemli sınavı da başarıyla atlatacağına yürekten inanıyorum."

"ÜLKENİN ÇELİKTEN İRADESİ KARŞISINDA ERİYECEKTİR"

Erdoğan, seçimlerin ardından Türkiye ekonomisinin büyümeye, Türkiye demokrasisinin emin adımlarla geleceğe ilerlemeye devam edeceğini dile getirdi.

Türkiye'nin her anlamda emin ellerde olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Tarih, hiç şüpheniz olmasın, Türkiye'nin önlenemez büyümesine ve güçlenmesine şahitlik etmeyi sürdürecektir. Türkiye'ye yönelen tüm saldırılar, bu ülkenin çelikten iradesi karşısında erimeye mahkumdur. Tek bir vatandaşım dahi tedirgin olmasın. Türkiye, okun yaydan fırlaması gibi, geri dönülemez bir atılım dönemindedir ve inşallah 2023 hedeflerimize mutlaka ulaşılacaktır" diye konuştu.

"HEDEF 13 BİN KİLOMETRE"

Erdoğan, standartları yüksek bir demokrasinin, özellikle de istikrar ve güven ortamının, Türkiye ekonomisine etkisini, geçen 13 yıl içinde milletçe hep birlikte tecrübe ettiklerini söyledi.

Güçlü, kararlı, dürüst ve şeffaf bir yönetim altında geçen 13 yılda Türkiye ekonomisinin, yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyüme kaydettiğini anımsatan Erdoğan, milli gelirimiz 230 milyar dolardan 2014 yılı itibariyle 800 milyar dolara çıktığını kaydetti. Erdoğan, ihracatın 36 milyardan 158 milyar dolara yükseldiğini, enflasyon ve faizlerin, bu istikrar ve güven ortamında tarihi seviyelere gerilediğini dile getirdi.

Uluslararası yatırımlar artarken Türkiye'nin, okulları, hastaneleri, yolları, köprüleri, tünelleri ve diğer altyapı yatırımlarıyla dünyanın parlayan yıldızı olduğunu kaydeden Erdoğan, sadece yüksek hızlı trenlerde bugüne kadar tamamlayıp işletmeye alınan hat uzunluğunun 1.213 kilometreyi bulduğunu anlattı.

Erdoğan, Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya hatlarında yolcu taşımacılığının yapıldığını, Ankara-Sivas, Bursa-Bilecik, Ankara-İzmir, Konya-Karaman hızlı tren hatlarının inşasının devam ettiğini anımsattı.

Hedeflerinin, 2023 yılına kadar, hızlı tren hatlarının uzunluğunu 13 bin kilometreye çıkarmak olduğunu bildiren Erdoğan, hava taşımacılığı konusunda da büyük bir atılım gerçekleştirdiklerini ve havayolunu halkın yolu haline getirdiklerini söyledi.

Erdoğan, 2002 yılında 26 olan havalimanı sayısının, 13 yılda 29 yeni havalimanı ilavesiyle bugün 55'e ulaştığına işaret etti.

Bu güzel tabloyu eğitimde, sağlıkta, enerjide ve diğer tüm alanlarda görmenin mümkün olduğunu dile getiren Erdoğan, Türkiye'nin bu büyük kalkınma hamlesinden asla vazgeçemeyeceğini, geriye gitmeyeceğini belirtti.

Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinin hemen öncesine ait olan 2'nci çeyrek büyüme oranının, beklentilerin üzerine çıkarak, yüzde 3,8 olarak gerçekleştiğine işaret etti. Erdoğan, şöyle devam etti:

"2002 sonundan itibaren devam eden istikrar ve güven ortamının, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla birlikte sorgulanır hale gelmesi, hiç kuşkusuz bir tedirginlik oluşturdu. Ancak, 13 yıl boyunca gerçekleştirilen yapısal reformlar, ekonomide ciddi sarsıntı yaşanmasını engelledi. Aylardır süren belirsizlik ortamına rağmen, Türkiye ekonomisi üstesinden gelinemez bir şoka maruz kalmadı. Bugün Avrupa'da ve içinde bulunduğumuz bölgede, küresel krizin etkilerini en az hisseden ekonomi durumundayız. Bankacılık sistemimiz dünyanın en güvenli ve sağlam sistemlerinden biridir. Ekonomik göstergelerde oluşan kısmi durgunluk geçicidir. 1 Kasım sonrası kurulacak güçlü hükümet, umuyorum ki ekonomik göstergelerin yeniden yukarıya doğru seyretmesinin de miladı olacaktır.

Bu ortamı kendileri için fırsata çevirmek isteyenlere imkan vermemeliyiz. Özellikle ekonomi bürokrasisi kararlı hareket etmelidir. Finans sektörünün reel sektörü zor durumda bırakacak şekilde davranmasını da asla kabul edemeyiz. Bunlar gelip geçici dönemlerdir. Türkiye ekonomisi, dışa açık yapısıyla, küresel rekabetin şartlarına uygun olarak, üretime dayalı, adil, kapsayıcı büyüme ilkeleriyle yoluna devam edecektir. Tüm saldırılara rağmen Türkiye, ekonomide de 2023 hedeflerine ulaşacak, dünyanın parlayan yıldızı olacaktır."

Erdoğan, TBMM'nin geçen yılın 1 Ekim'inde gerçekleştirdiği yasama dönemi açılışından bugüne kadar geçen sürede, ülke açısından son derece kritik gelişmelerin yaşandığını söyledi.

Bilhassa önceki dönemin son haftalarında görüşülen İç Güvenlik Paketinin, terörle mücadele konusunda güvenlik güçlerine ve adli birimlere çok önemli katkısı olduğuna inandığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:

"Geçtiğimiz 1 yıllık süreçte, maalesef pek çok acı hadiseye de şahit olduk. Yanı başımızda Suriye ve Irak'ta yaşanan hadiseler giderek tırmanırken, bunların ülkemize de farklı yansımaları oldu. Bir siyasi parti başkanının, büyük sorumsuzluk olarak değerlendirdiğim çağrısıyla başlayan 6-8 Ekim olaylarında 50 vatandaşımız hayatını kaybetti. O günlerde, Ayn el-Arab veya Kobani olarak adlandırılan bölgeye yönelik DAİŞ saldırıları konusunda, ABD Başkanı Sayın Obama'nın aktardığı bir bilgiyi kamuoyuyla paylaşarak, bölgenin her an düşebileceğini ifade etmiştim. Bu sözümü çarpıtan bölücü terör örgütü mensupları ve onlarla aynı çizgide hareket eden diğer siyasi parti veya partiler, onların mensupları, ülkeyi ateşe ve kana boğan olayların fitilini ateşlediler. Halbuki, söz konusu bölgedeki çatışmalardan kaçan 220 bin kişiyi biz sınırlarımızı açarak kabul ettik. Bunların önemli bir bölümünü hala misafir ediyoruz.

Yine, bölgenin savunulması için Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu güçlerinin topraklarımızdan geçişine izin veren de biziz. Bölgeye yüzlerce kamyon insani yardım malzemesini gönderen, bu yardımların yerlerine ulaştırılmasına aracılık eden de yine biziz. Yalan ve fitne çarkını durmaksızın işleten bu kesimler, gerçek tüm açıklığıyla ortada olmasına rağmen, hala aynı iftiraları tekrarlamaktan geri durmuyorlar. Türkiye olarak biz, tıpkı Balkanlardaki, Orta Asya'daki, Kuzey Afrika'daki, Afrika ve Asya'nın diğer bölgelerindeki kardeşlerimiz gibi Suriye ve Irak'taki kardeşlerimize de gönlümüzü ve kapılarımızı daima açık tuttuk, tutmaya devam edeceğiz. Bizim için asıl olan bu kardeşlerimizle olan tarihi geçmişimiz, kültürel yakınlığımız, medeniyet ortaklığımız ve paylaştığımız insani değerlerdir. Bugün Suriye ve Irak dediğimiz yerler, daha bir asır önce bizim için Mardin'den, Diyarbakır'dan, Gaziantep'ten, Hatay'dan farkı olmayan coğrafyalardı. Suriye ve Irak'ta yaşayanları kendi vatandaşlarımızdan ayrı görmek, bizi tarih nezdinde, ecdadımız ve bilhassa şehitlerimiz nazarında mahcup eder. Bizim bu topraklara ve oralarda yaşayan kardeşlerimize bakışımız, asla batı ülkeleri başta olmak üzere diğer devletlerle aynı olamaz. Kobani'de veya bölgedeki bir başka şehirde yaşayan kardeşlerimizin sıkıntıya düşmesi, en az onlar kadar bizi de ilgilendirir, bizi de harekete geçirir."

"AVRUPA ÜLKELERİ PANİĞE KAPILIRKEN, TÜRKİYE YILLARDIR MİSAFİR EDİYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu anlayışla, Suriye'den ve Irak'tan Türkiye'ye gelenlere kapıları açtıklarını ve açmaya devam ettiklerini belirtti.

Hala bu ülkelerin topraklarında yaşayanlara ellerinden gelen her türlü yardımı yapmayı sürdürdüklerini ifade eden Erdoğan, "Bizim kimi Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi, bu kardeşlerimizi Akdeniz'de ölüme terk etme, sınır boylarında, tren istasyonlarında zulme maruz bırakma hakkımız asla yoktur. 'Kardeş' sözü bizim ağzımızdan bir alışkanlık olarak değil; kalbimizden, yüreğimizden kopup gelen, bin yıllık arka planı olan bir duygunun ifadesi olarak çıkıyor. İmkanlarımız sınırlı olabilir, ama hamdolsun gönlümüz zengin. Gönül zenginliğimizin bereketini de 5 yıldır görüyoruz, inşallah bundan sonra da görmeye devam edeceğiz" dedi.

Erdoğan, Türkiye'den imkan olarak katbekat güçlü Avrupa ülkeleri birkaç yüz bin mültecinin sınırlarına dayanması karşısında paniğe kapılırken, Türkiye'nin milyonlarca kardeşini yıllardır misafir ettiğini dile getirdi.

"Elbette sıkıntılar vardır, olacaktır. 2 milyon insan dünyanın neresine giderse gitsin, mutlaka birtakım sıkıntılara yol açar. Ama şunu da kabul etmeliyiz ki, ülkemize gelen milyonlara gösterdiğimiz misafirperverliğin dünyada bir başka örneği yoktur" diyen Erdoğan, gerek kamplarda kalan, gerek şehirlerde kendi imkanlarıyla ve yardımlarla barınan misafirlerin durumunun diğer ülkelerle kıyaslandığında çok iyi düzeyde olduğunu vurguladı.

"TÜRKİYE BÖLGEDE GÜVEN VE İSTİKRAR ADASI OLARAK VARLIĞINI MUHAFAZA EDİYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bunu biz söylemiyoruz. Ülkemize gelip durumu kendi gözleriyle gören insaf ve vicdan sahibi tüm yabancılar, bize takdir ve teşekkürlerini ileterek, bu gerçeği teslim ediyorlar. Sınırlarımız dışındaki tüm kardeşlerimize karşı bu duyguları beslerken, ülkemiz içinde herhangi bir bölgeyi, herhangi bir kesimi, herhangi bir grubu dışlamamız mümkün müdür Böyle bir iddiada bulunmak bölücülüktür; daha önemlisi Türkiye'ye ve milletimize bühtandır. Geçmişte Kırım'dan, Kafkasya'dan, Balkanlardan, daha uzaklardaki Afganistan'dan, Türkistan'dan, Orta Asya'nın muhtelif bölgelerinden gelenlere gönlünü açan Türkiye'nin, kapı komşularına karşı farklı bir tavır içinde olmasına, en başta ben karşı çıkarım. Bunları, yaptığımız iyilikleri kimsenin başına kakmak için değil, istismar konusu yapılan bir meseleyi açıklığa kavuşturmak için ifade ediyorum.

Her şeye rağmen Türkiye, istikrarsızlık, çatışma ve kaosun giderek arttığı bir bölgede güven ve istikrar adası olarak varlığını muhafaza ediyor. Türkiye, komşularına ve bölge ülkelerine hiçbir zaman salt çıkar penceresinden bakmamıştır. Bölge ülkelerindeki olaylara kesinlikle mezhep veya etnik temelli olarak da yaklaşmıyoruz. Kısa dönemli menfaatleri, bizi biz yapan değerlere tercih etmedik, etmeyeceğiz. Günü kurtarmanın değil, ortak bir geleceği, bölgedeki kardeşlerimizle birlikte inşa etmenin çabası içindeyiz. Bu anlayışla, bölgemizde ve dünyada barışın, huzurun, istikrarın ve güven ortamının hakim olması için çalışıyoruz. Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan, Musevi demeden, kökenine, mezhebine, inancına bakmadan tüm mazlumlara, mağdurlara sahip çıkıyoruz. Ülkemize gelen misafirlerimiz için bugüne kadar 7,5 milyar doların üzerinde harcama yaptık. Harcadığımız bu rakamın sadece 417 milyon dolarını diğer ülkelerin yapmış olduğu yardımlar oluşturuyor. Türkiye, 4 yıldır 2 milyonu aşkın Suriyeli ve Iraklı kardeşine sahip çıkarak, komşuluk görevini yapmanın ötesinde tüm insanlığın onurunu kurtarmıştır. Milletimiz, büyük bir özveriyle davranarak, uluslararası topluma adeta insanlık dersi vermiştir. Bu vesileyle, buradan 78 milyon vatandaşımızın hep birlikte gösterdikleri bu insani duruş için şükranlarımı sunuyorum."

Erdoğan, 4 yıldır görmezden gelinen, birkaç ülkenin sırtına yüklenen bu ağır sorunla, artık Avrupa devletlerinin de yüzleşmeye başladığına işaret ederek, Suriye'de iç savaşın, Libya'da istikrarsızlığın, Afrika ve Asya'daki sıkıntıların beslediği sorunlara duvarları yükselterek, sınırları tel örgülerle çevirerek, güvenlik tedbirlerini artırarak çözüm bulunamayacağını bildirdi.

Sorunun kaynağına inerek, önce katliamlara dur demek, bununla birlikte bölgenin gerçeklerine uygun politikalar geliştirmek zorunda olunduğunu belirten Erdoğan, "Daha önce de ifade ettiğimiz gibi; Suriye halkı, kendini katleden rejim ile terör örgütleri arasında bir tercih yapmaya zorlanamaz. Türkiye, sınırlarının hemen yanı başında ne terörün kök salmasına, ne de tek yanlı oldu-bittilere izin vermeyecektir. Adı ne olursa olsun, terör örgütlerinin ülkemizde ve bölgemizde etkinlik kurmasına rıza göstermeyeceğiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son günlerde yaşanan gelişmelerin, yaklaşık 5 yıldır devam eden bu sorunun çözümüne vesile olmasını dileyerek, Türkiye'nin, bu konuda bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da elinden gelen çabayı göstermeyi sürdüreceğini söyledi.

"AVRUPA BİRLİĞİ'NE TAM ÜYELİK KONUSUNDAKİ KARARLILIK SÜRÜYOR"

Erdoğan, bölgedeki sorunlara çözüm bulunması için mücadele ederken, Avrupa Birliği'ne tam üyelik konusundaki kararlılığın da sürdüğünü bildirdi.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini, 'kazan-kazan' stratejisine dayalı olarak bugünlere getirdiklerine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı anlayışla da devam ettirmek istediklerine dikkati çekti.

Erdoğan, şunları söyledi:

"Buna rağmen, bazı üye ülkelerce önümüze çıkartılan siyasi engeller nedeniyle müzakere sürecimizde uzunca bir süredir kayda değer ilerleme sağlayamadık. Birlik üyesi bazı ülkelerin, Avrupa değerleri ve dayanışmasıyla bağdaşmayan yaklaşımlarının bu duruma yol açtığını biliyoruz. Ukrayna'da ve bölgede yaşanan olaylar, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Önümüzdeki dönemde, ülkemize yönelik ikircikli tavrın bir tarafa bırakılarak, objektif esaslara dayalı yeni bir sayfanın açılacağına inanıyorum.

Diğer taraftan Türkiye, ekonomik kalkınmasına paralel olarak az gelişmiş ve gelişme yolundaki ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarını giderek artırıyor. Resmi kalkınma yardımlarımızı 2014 yılında 4,5 milyar dolar seviyesine çıkartarak, bu alanda dünyada üçüncü ülke haline geldik. Türkiye, gayri safi milli hasılasına oranla dünyada en fazla uluslararası insani yardım yapan ülke durumundadır. Gelecek sene, bu konuda çok önemli bir adım daha atarak, ilk defa düzenlenecek olan Dünya İnsani Zirvesine ev sahipliği yapacağız. Bu Zirve, uluslararası insani hukuk, insani müdahale ve yardımlar gibi alanlarda geleceğin gündeminin belirlenmesine önemli katkıda bulunacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşladığı, finansal piyasalardaki hareketliliğin tüm ekonomileri etkilediği zorlu bir dönemde Türkiye, 1 Aralık 2014 tarihi itibariyle G-20'nin dönem başkanlığını üstlendi. 10 aydır sürdürdüğümüz Dönem Başkanlığımızda, platformun meşruiyetinin güçlendirilmesi için gayret gösterdik. Bu doğrultuda güçlü, dengeli, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme hedeflerinin yanı sıra daha demokratik bir G-20'nin oluşması için yoğun çaba sarf ettik. İnşallah tüm çabaları 15-16 Kasım tarihlerinde Antalya'da gerçekleştirilecek G-20 Zirvesi ile taçlandırmış olacağız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, insan odaklı bir kalkınma anlayışıyla, barışı, dayanışmayı, adaleti, hak ve özgürlükleri öne çıkaran politikaları kararlılıkla sürdüreceklerini vurguladı.

İsrail'in Kudüs'te sürdürdüğü baskıya, şiddete, saygısızlığa dayalı uygulamalarının, bölgeyle birlikte tüm dünyayı tehlikeli bir yere doğru sürüklediğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"İsrail, Müslümanların ilk kıblesi, Haremi Şerifi olan Mescidi Aksa'nın kudsiyetini sürekli ihlal ederek, fevkalade yanlış bir politika izliyor. Türkiye olarak bu konuda diğer ülkelerin liderleriyle görüşmeler yaparak, tepkimizi ortaya koyarak, meselenin çözümüne katkı sağlamaya çalışıyoruz. İsrail'in bu tavrından bir an önce vazgeçmesini, 3 dinin kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs'te huzurun ve güvenliğin sağlanmasını temenni ediyorum."

''KÜRT AYRIDIR, TERÖRİST AYRIDIR''

Kürt sorunuyla terör sorununun farklı olduğunu ifade eden Erdoğan şöyle konuştu:

"Kürt ayrıdır terörist ayrıdır. Kürt kardeşimin inancı, değerleri, ahlakı böyle bir örgütle yürümeye uygun değildir. Mücadelemiz terörledir, teröristledir. Terörden en büyük zararı gören Kürtlerdir. Elif Şimşek'i, Yasin Börü'yü katledenlerin, Kürt kardeşlerimle hiçbir ortak noktası olamaz. Bugün teröre karşı amansız bir mücadele veriyoruz. Kimi siyasiler terör örgütünü desteklese de Türkiye, istiklal ve istikbal mücadelesinden taviz vermeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin askerine polisine zarar vermek teröriste sahip çıkmaktır. Tuttuğunuz maşalar gün gelecek sizin elinizi de yakacaktır. DAEŞ PKK adı ne olursa olsun sırf Türkiye'ye zarar verecek diye onu destekleyenler bilsin ki gün gelecek onlar zarar görecek."

MECLİS, YENİDEN TATİLE GİRDİ

TBMM Genel Kurulu, Erdoğan'ın konuşmasının ardından seçim nedeniyle yeniden tatile girdi.

Sayfa Yükleniyor...