Numan Kurtulmuş: Bu tam bir IŞİD kafasıdır

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, İstanbul Firuzağa'da Koreli bir işletmeciye ait plakçıya yönelik saldırı için ''Bu maalesef tam bir IŞİD kafasıdır, Türkiye'ye yakışmayan bir görüntüdür'' dedi.

Numan Kurtulmuş: Bu tam bir IŞİD kafasıdır

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, NTV canlı yayınında Funda Görey'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

İstanbul Beyoğlu Firuzağa'daki bir plakçıya ramazanda içki içildiği gerekçesiyle taş ve sopalarla saldırıda bulunulmuştu.

Numan Kurtulmuş bu saldırı için ''Bir kere son derece çirkin bir saldırıdır. Oruç bizatihi tahammüldür. Maalesef bu tam bir IŞİD kafasıdır, 'ye yakışmayan bir görüntüdür. Ancak bunun üzerinden de birkaç kişinin yapmış olduğu ve kimsenin tasvip etmediği bir bu saldırıyı bahane ederek kimse İslami değerlere Müslüman topluma, 'nin büyük çoğunluğu oluşturan Müslüman ahaliye hakaret etmeye kalkmasın'' değerlendirmesinde bulundu.

Kurtulmuş'a yöneltilen sorular ve alınan yanıtlar şöyle:

Terörle mücadele anlamında nasıl bir süreç bizi bekliyor?

22 Temmuz’dan bu yana eş zamanlı olarak çok sayıda terör örgütünün, PKK’nın, IŞİD’in DHKP-C’nin diğer örgütlerin saldırısı altında kaldı Türkiye ve bu sistematik bir süreçti. Yurtdışı bağlantısı kısmı vardı, şehirlerde saldırılar vardı ve kırsal kesimde de saldırılar vardı. Buna karşılık güvenlik güçleri sistematik bir saldırı ortaya koydu. Yurtdışındaki PKK kamplarına uçaklarla taarruz uçuşları yapıldı. Kırsal bölgelerde ciddi mücadele sürdürüldü ve şehirlerde de yüksek bir koordinasyonla ilçe ve il merkezlerinde terör büyük oranda sona erdirilmiş oldu. Dolayısıyla bu mücadele ne yapmak gerekiyorsa bunlar yapılıyor ve yapılmaya devam edecek. Terörün bir görünen yüzü var bir de insan kaçakçılığından tutun, uyuşturucu kaçakçılığına kadar illegal yollarla da sadece Türkiye değil Avrupa’yı da dünyayı da ilgilendiren hususlar var. Örneğin geçen Cuma günü Hatay Yayladağı’nda bir bölgede duvarların üstündeki telleri aşmaya çalışan 4 kişinin ikisi çocuk 6 kişinin vurulduğu haberleri speküle edildi ve uluslararası medya da bunlar döndü. Halbuki o tamamen arkadaki 70-80 insan grubunu geçirmek için kaçakçıların zorladığı bir atmosferdi. Türk silahlı kuvvetleri de havaya ateş açarak bu grubu geriye püskürttü. Aynı şekilde Hint keneviri ekilmiş alanlar var. Sadece silahlı unsuların değil terörün bütün yönlerinin ortadan kaldırılması ve onlara ciddi maddi destek sağlayan insan kaçakçılığı gibi uyuşturucu kaçakçılığı gibi alanlara da müdahale edilecek. Bununla ilgili gerekli çalışmalar yapılıyor.

Mobil zırhlı karakollar kurulacağı o bölgelere ve teröristlerin o noktalarda yuvalanmasını önlemek için bu önlemlerin alınacağı şeklinde haberler var.

Terör bizim için sadece Nusaybin’deki eli silahlı ya da oraya bombaları döşeyen insan ya da İstanbul’daki bombalı saldırıda bulunan insandan ibaret değil. Bunların arkasında siyasi destekler var, lojistik destekler var, istihbari destekler var. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta elde etmiş oldukları mevzile üzerinden Türkiye'ye verdikleri zararlar var. Dolayısıyla terörle mücadele silahlı bir mücadeleden ibaret değil sadece. Ne gerekiyorsa mobil merkezlerin kurulması, sınır güvenliğinin güçlendirilmesi bunların hepsi konuşuluyor ve uygulamaya konuluyor. Mesela huzur ve demokrasi eylem planı diye ortaya koyduğumuz eylem planı bütün bakanlıkları, kamu kurum ve kuruluşlarının teklifleriyle oluşan neler yapılacağı konusunda 80 maddelik bir liste vardı. Bunun aşağı yukarı 50 maddesi bitmiş oldu. Ama devam edecek.

Kandil’deki örgüt yöneticilerine veya Avrupa’daki yöneticilerine yönelik yeni bir adım var mı?

Terör örgütlerinin çok sayıda üst düzey yöneticisi bu süreçte etkisiz hale getirildi. Türkiye kendisine tehdit oluşturan her unsura karşı gerekli tedbirleri alır.

Terör örgütü ile ilişkisi tespit edilen belediye başkanları ve yöneticilere ilişkin adımlar konuşuluyor. Sayın Başbakan Binali Yıldırım da kısa sürede Meclis'e bu düzenlemenin sevk edileceğini söyledi. Nasıl bir düzenleme öngörülüyor?

Şimdiye kadar terörle ilişkili olduğu tespit edilmiş çok sayıda belediye başkanı ve meclis üyesi hakkında gözaltı kararı, tutuklama kararı, görevden el çektirme kararı alındı. Siz felanca ildeki felanca belediye başkanına yüzde 70-80 oy vereceksiniz, yollarını yapsın, oyun alanları yapsın diye. Ama siz bu hizmetleri yapmayacaksınız aksine çukur kazanlara belediye araçlarıyla hizmet edeceksiniz, taşeron firmalar üzerinden örgüt elemanlarını işe alacaksınız, bir takım ihaleler üzerinden de dağa kaynaklar aktaracaksınız. Bunlar kabul edilecek şeyler değil. Bunlarla ilgili mevzuat açıktır. Ama gerektiğinde maliye müfettişler, mülkiye müfettişleri ilgili müfettişler başbakanlığın kontrolünde bir belediyeye gider incelerler ve yasadışı bir takım hususlar varsa tespit edilir ve soruşturmalar sürdürülür. Neticesinde de gerekli tedbir ortaya konulur. Yeni bir takım yasal düzenlemeler de gerekebilir bunları da konuşuyoruz.

Maddi kaynakları kullanma yetkilerinin alınması şeklinde mi? Kayyum atanması gibi ya da...

Bir suistimal varsa örgüt elemanlarını işe alıyorsa, ya da  bir takım şirketler oluşturup onların üzerinden verdikleri paralarla örgüte maddi destekler sağlıyorsa buna seyirci kalınacak değildir. Gerektiğinde belediye başkanları yasal olarak görevden alınıyorsa onların yerine bu görev sürdürülecektir.

Meclis kapanmadan gündeme gelir mi sizce?

Büyük ihtimalle... Çünkü şu anda terörle çok yoğun bir mücadele devam ediyor. Meclis kapanmadan gündeme gelmesi de en doğru yoldur.

Ne zaman tatile girecek Meclis, ya da bu yaz çalışacak mı?

Öyle görünüyor ki biraz daha çalışılacak. Keşke Meclis İç Tüzüğü'nü en başından değiştirmek mümkün olsaydı hem muhalefetin daha etkin muhalefet yapması hem de yasaların daha süratli çıkmasını sağlayacak zemin ortaya çıksaydı. Yasalar ilgili komisyonlarda uzun uzun konuşulup Meclis'te de bir müddet konuşulup ama sonuçta usul tartışmalarının grup önerisi tartışmalarının çok vakit aldığı Meclis'in meşgul edildiği bir ortam değil de bu tartışmalar yapıldıktan sonra örneğin haftanın bir günü veya iki günü sadece oylamaya ayrılır. Hızlı şekilde Meclis'in çalışması sağlanabilirdi. Ama bu herhalde Ekim'e kalacak bir iştir. Öyle görünüyor ki Meclis'te ramazanda da devam edeceğiz ve bir müddet daha grupların arasındaki anlaşmaya göre Temmuz ayında da çalışma devam eder.

İstanbul Firuzağa'da alkol tüketildiği gerekçesi ile bir işyerine yapılan baskın oradakilerin darp edilmesi ve sonrasında yaşanan olaylar tartışılıyor. Siz bu konuda ne diyeceksiniz?

Bir kere son derece çirkin bir saldırıdır. Oruç bizatihi tahammüldür. Maalesef bu tam bir IŞİD kafasıdır, Türkiye'ye yakışmayan bir görüntüdür. Ancak bunun üzerinden de birkaç kişinin yapmış olduğu ve kimsenin tasvip etmediği bir bu saldırıyı bahane ederek kimse İslami değerlere Müslüman topluma, Türkiye'nin büyük çoğunluğu oluşturan Müslüman ahaliye hakaret etmeye kalkmasın. Dolayısıyla burada densiz bir saldırı üzerinden Türkiye bir kutuplaşmanın zemini ortaya çıkmasın diye temenni ederiz. Kabul edilecek bir saldırı değildir.

Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak için nöbetçi genel yayın yönetmenliği kampanyasına katılan gazetecilerin tutuklanması diğer bir gündem. Hemen arkasından AB'den tepkiler de geldi ne dersiniz bu konuda?

Bu tür şeylerde bende tutuklama gerekçelerini okudum. Tabi burada aslolan teröre verilen açık destektir gazeteyle ilgili. Türk hukuk sisteminde de bu anlam serbest olarak yargılamanın devam etmesi tutuklama hali ise istisnai bir haldir. Dolayısıyla bu kurallar içinde basınla ilgili tutuklamayı bu kurallar içinde görmüştür. Tabi bu yargının kararı.

Bu gazetecilerin tutuklanması ve Firuzağa'daki olayı alt alta koyduğumuzda tüm bunlar Türkiye'nin imajını bozuyor şeklinde bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nun da kullandığı cümleler vardı. Bunlara katılır mısınız?

Türkiye'nin imajı meselesini aslında İslamafobia ile iniltili görmek lazım. İslam karşıtlığı konusunda son birkaç yıldır bir Türkiye karşıtlığı da İslam düşmanlığının çok somut alanlarından birisi haline gelmiştir. Bunun içinde de bir Erdoğan karşıtlığı. Dolayısıyla bunların her üçü İslamafobia'nın içinde görülmesi lazım. Buna karşı Türkiye'nin çok dikkatli olması lazım. Bu topraklarda bizim asırlardır yaşadığımız kültürümüzün, geleneğimizin özlerini bilmemiz lazım. Bunun temelinde karşısındakine saygı vardır, hoşgörü vardır, insanları yaradandan ötürü sevmek vardır, herkese saygı vardır. Dolayısıyla burada hepimizin bu çizgide ortak bir tavır sergilememiz lazım. Birilerinin yanlış uygulamaları, İslam karşı yapmış olduğu haksız saldırılar bizi içine kapanıp özür dilemeci bir tavır içine itemez. Bizim hiç kimseden çekinecek bir halimiz yok. Ama hiç kimsenin İslam adına şunu yapıyorum diyerek yanlış şeyler yaparak İslam'ı karalama hakkının da olmadığı kanaatindeyim.

Bu imaj sorundan baktığımız zaman İngiltere başkanının son dönem yaptığı, "Türkiye'nin gelecek 30 yıl AB'ye katılabileceğini söyleyen tek bir uzman bulamazsınız. Türkiye sadece bir başlığı kapattı son süreçte. Bu hızla 3000 yılında üye olur" diyor. Bir taraftan da kendileri AB'den çıkıp çıkmamayı oylayacaklar.

Şimdi sayın Başbakan Türkiye'ye 3000 yılını göstereceğine bu 30 yılı AB'nin geleceği için konuşsun. 30 yıl sonra AB nerede olacak? AB'nin geleceği nasıl olacak? Zaten AB kendi içinde kendi geleceğiyle ilgili ortak bir hedef kuramadığı için kendi içinde bu tartışmaları yaşıyor. Ortak bir politika geliştirmediği için mülteci krizi karşısında çaresiz kalıyor. Yani sayın Başbakan kendi referandumla ilgili iç politikasının bir aracı olarak Türkiye düşmanlığı ya da Türkiye'yi bir öcü olarak kullanacağı yerde gerçekten samimiyse AB'nin geleceği nasıl olacak diye Almanlarla, Fransızlarla diğer ortaklarıyla bunu oturup konuşsunlar. Mesela bir ortak ordu nasıl kurulabilir bunu bir konuşsunlar. Kağıt üstünde bir AGİT var ama bunu nasıl Avrupa güvenliği şemsiyesi haline getiririz bunu konuşsunlar. Buralarda tıkanmış olan Avrupa mülteci krizi üzerinden ya da Türkiye düşmanlığı üzerinden kendisine siyaset üretemeye kalkmasın. Bunu asla doğru bulmayız sonuçta vermez. Biz Türkiye-AB ilişkilerinde samimi şekilde yola devam ediyoruz. Geri kabul anlaşmasında da vizesiz seyahat konusunda da üzerimize düşen sorumlulukların büyük çoğunluğunu yerine getirdik. Şimdi vize kaldırılması imkansız diye konuşanlar iki ay evvel neredeydiniz? Ne oldu da keskin bir şekilde görüş değiştirdiniz. Dün bakanlar kurulunda da gündeme geldi Yunan adalarından Türkiye'ye gelenlerin karşılığında Türkiye'ye 485 kişi gelmiş buna karşılık kamplardan ortak listeden 700 küsur kişiyi Avrupa'ya göndermişiz. Biz işimizi yapıyoruz sözlerimizi yerine getiriyoruz. Avrupa'nın da sözlerini yerine getirmesi lazım.

Son yapılan anlaşmalarla ilgili yürürlülük düzenlemesinin bakanlar kurulundan çıkması bekleniyordu ama görüşülmedi herhalde.

Bekletiyoruz nihayetinde birbirinden bağımsız ama bir şekilde eş zamanlı olarak gündeme gelmiş olan iki gelişmedir. Dolayısıyla birini durduralım ötekine devam edelim olmaz.

İsrail'le ilişkiler ve normalleşme sürecinde son adımlar atılıyor gibi görünüyor. Gazze dahil olmak üzere kriterler tamamlandı Türkiye'nin istedikleri ortak noktada buluşuldu şeklinde haberler var. Bunlar doğru mu ve İsrail'le ilişkiler konusunda U dönüşü yapmakla, geri adım atmakla itham ediliyor hükümetiniz muhalefet tarafından.

Bir kere Mavi Marmara'daki vatandaşlar bu insanlar boşu boşuna bu seyahate çıkmadılar. İsrail'in Gazze'deki insanlık dışı ambargosunun delinmesi için bir yol denemeye çalıştılar. İsrail karasularına girmedikleri halde rotasını İsrail'den çevirmeye başladıkları bir anda bir baskın oldu ve orada kardeşlerimiz şehit oldular. Dolayısıyla biz Mavi Marmara şehitlerinin ve bu ortaya konulan iradenin aleyhine asla bir şey yapmayız, yapmadık. Orada bizim başından itibaren söylediğimiz 3 şey vardı. İsrail'in özür dilemesi, tazminat ödenmesi ve Gazze'deki ablukanın hafifletilmesi ya da kaldırılması. Biz Mavi Marmara şehitlerinin hakkını, hukukunu ve Gazze halkının da insani anlamda onlara destek olarak her türlü çabayı bu görüşmelerde ortaya koymaya gayret ediyoruz. Henüz anlaşma son noktaya gelmiş değildir. İnşallah istediğimiz istikamette anlaşma son noktaya doğru gelir.

Sayın Başbakan'ın dostlarını arttıran düşmanlarını azaltan bir politika izleyeceğiz açıklaması var. Daha öncede iktidarda AK Parti hükümetleri vardı o zaman bu düşmanların artmasında da o dönemlerin politikaları mı etkili oldu?

Bir kere Türkiye'nin çevresindeki Türkiye düşmanlarının artmasında mesela Mavi Marmara'ya saldırı yapan Türkiye değildir. Dolayısıyla İsrail'le ilişikleri bozan Türkiye değildir. Suriye'yle çok yakınlaşmış olan bir Türkiye vardı. O ilişkileri bozan da Türkiye tarafı değildir. Ama sonuç itibariyle Suriye ile, Rusya ile bir çok bölge ülkeleriyle aramızdaki ilişkilerde ciddi bozulma oldu. Bu belki sadece muhataplarımızdan da değil bölgesel ve küresel siyasetin dengelerinden de kaynaklanan hususlardı. Dolayısıyla bizim hükümet programımızın beş temel direğinden bir tanesi de dış politikada yeni gelişmeler karşısında yeni perspektifleri ortaya koymak.

Mısır da dahil mi bu perspektife?

Bu tabi Mısır'ın atacağı adımlara bağlı. Biz asla Mısır halkıyla bir düşmanlık içinde olmadık. Ama Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş bir hükümetin antidemokratik yollarla işbaşından uzaklaştırılması ve sözde bir takım mahkemelerle göstermelik mahkemelerle seçilmiş bir cumhurbaşkanının yok casusluk suçlamasıyla müebbet, idam cezası alması trajikomiktir. Bu kararlarda uluslar arası camianın baskılarıyla ümit ederim uygulanma imkanı da bulmaz. Sonuçta biz Mısır halkıyla dostluğun barış ve kardeşliğin hüküm sürmesini isteriz. Mısır'daki antidemokratik iktidarın bir süre sonra bu yaptıklarından mutlaka vazgeçmesinin kendileri bakımından da zorunlu olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla bütün bu yanlışlarda askeri darbe vazgeçer Mısır halkı nefes alır. Biz de Türkiye olarak bundan sadece memnun oluruz.

Ergenekon ve Balyoz mağduru askerlere iadeyi itibarla ilgili bir çalışma olduğu haberler yansıdı gazetelere. Askere yasal zırh getiren düzenleme belli ki tatilden önce çıkacak Meclis'ten. Bu konuda bir adım atmayı düşünüyor musunuz?

Henüz olgunlaşmış Bakanlar Kurulu'nun gündemine gelmiş bir konu değildir.

Devlet memurlarına ilişkin 657 sayılı kanunda bir değişiklik yapılıp yapılmayacağı, paralel yapıyla da mücadele anlamında bu konuda bir çalışma var mı?

Bu 657 sayılı yasanın değişmesi 25-30 yıldır tartışılan bir meseledir. Tabi ki kamudaki görevlilerin güvencesi saklı kalmak şartıyla burada farklı teknikler geçmişte de konuşuldu ama bir adım atılamadı. Bu çok hassas bir konu. Hem mevcut çalışanların güvencesini sağlamak hem de özellikle bu kadar çok küresel rekabetin olduğu ortamda kamu teşkilatının da ciddi bir şekilde rekabet edebilir hale gelmesini sağlayacak düzenlemeleri yamak durumundasınız. Bu da henüz konuşulan bir konudur.

Yüksek yargıyla ilgili düzenleme var Meclis'e sevk edilen. Bu yargı paketinin aslında anayasaya aykırı olduğu ve hükümetin ve hazırlayanlarında bunu bildiği ama anayasa mahkemesinden dönene kadar her türlü atamanın yapılıp Yargıtay ve Danıştay'ın yapısı değişeceği için artık yapacak bir şey kalmayacağı yorumları var.

Yanlış yorumlar bunlar. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bir gecekondu hükümeti değildir. Ancak gecekondu hükümeti olan ya da bir askeri darbe hükümeti olarak bir an evvel şu işi de yapalım bitsin diye hareket edecek olanlar böyle davranır. 65. Hükümet 2019 seçimlerine kadar işbaşında duracak olan bir hükümettir. 65. Hükümet hem icraatlarını yapacak hem de bu icraatları sırasında yargının farklı cepheleriyle de karşı karşıya kalacak onlarda yargıda bağımsız olarak kendi işlerini görecek yasama ve yürütme faaliyetleri de birbirinden bağımsız icra edilecek. Dolayısıyla bu hükümet bu kararı çıkarttı yarın hükümeti kapatıp gidiyor değiliz. Her yasayla ilgili anayasaya uygunluk, diğer yasalarla çelişip çelişmediği bütün bunların uzun analizleri yapılıyor. Ayrıca bir de etki analizi yapılıyor. Biz bu yasayı şu sebeple çıkarmak istiyoruz ama bu yasayı çıkardığımızda yargının şu alanında tahmin etmediğimiz başka bir olumsuz etki oluşturur mu analizleri yapılıyor. Kimse laf olsun diye şu yasayı da çıkaralım diye çıkarmaz. Zor bir iş yasa çıkarmak. Meclis'te çoğunluğumuz olabilir ama görüyorsunuz her yasada Meclis'te kavga gürültü yaşanıyor. Ümit ederiz ki bu yasalar çıktığında da anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmesi söz konusu olmaz.

Danıştay'ın örneğin 4'te 1'inin sayın Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek olması çok tartışılıyor. Bu da etki analizi hem yasalara uygunluğu kontrol edilmiş bir madde söylediğinize göre ama tepkilere ne diyeceksiniz?

Bu yasalar hazırlanırken bütün gelişmiş ülkelerdeki, uygulamalar, kim ne kadar atıyor, kim atıyor, hükümetin rolleri bütün hepsi biliniyor. Dolayısıyla diğer ülke uygulamalarıyla uyumlu olan değişiklik teklifleridir. Ümit ediyorum hızlı şekilde yasalaşır.

Faiz kararıyla ilgili 4. kez indirim kararı alındı. Bu hem ekonominin genel çerçevesi hem de bundan sonra nasıl etki yapar bu karar?

Bu hükümetin yıllardır bizim söylediğimiz Türkiye ekonomi de bir faz değişimine gitmek mecburiyetindedir. Çok şükür bu hükümetle birlikte Türkiye'de ekonomi bir faz değişikliğine gidiyoruz. Türkiye sadece makro ekonomik dengeleri güçlü olan bir ülke değil. Bunu kabule diyoruz evet bu devam etmek durumundadır. Türkiye üretime dayalı yeni bir ekonomik modele geçmek durumunda. Faz değişiminin aslı üretmektir, istihdamdır ve özellikle Türkiye'nin küresel alanda rekabet edebilecek markalarını, ileri teknoloji ürünlerini çoğaltabilmektir. Bu çerçevede baktığımız zaman içeride üretimin en büyük engellerinden biri yüksek faiz oranlarıdır. Merkez bankası badın alt ve üst6 seviyesi uygulaması koydu. Şimdi öyle görünüyor ki daha önceki dönemde de başlamış olan merkez bankası faiz politikasının sadeleştirilmesinin araçlarından birisi de üst limitin aşağı doğru çekilmesidir. Üst limit aşağı doğru çekilmiştir bugünde. Bunun olumlu olacağını, Türkiye ekonomisine katkıda bulunacağını ve Türkiye'de bu anlamda iktisadi istikrarı sağlayacağını ümit ediyoruz.

Sayfa Yükleniyor...