Tehcire çeyrek kala Anadolu

1915’ten otuz - otuzbeş yıl kadar önce... Ermeni tehcirini ve nedenlerini tüm gerçekliğiyle anlayabilmek için 'Palu - Harput'a bakıyoruz...

Tehcire çeyrek kala Anadolu

Ermeni tehcirini ve nedenlerini tüm gerçekliğiyle anlayabilmek için tehcirin öncesini bilmek gerek. Bunun için 1915’ten otuz – otuzbeş yıl kadar eskiye gideceğiz. Buna neden, üç rahibin Osmanlı Ermenistanı’na yaptıkları seyahatler sonucu yazdıkları raporlar.

Rahipleri Anadolu’ya Patrikhane yolluyor. Bundan amaç, mağlubiyetle çıkılan Osmanlı – Rus Savaşı ardından imzalanan Berlin Anlaşması’nda devletin Hıristiyan tebaaya sözverdiği reformların uygulanıp uygulanmadığını yerinde gözlemek. Bunlardan Boğos Natanyan’ın yazdığı Sivas 1877 raporunu Arsen Yarman 2008’de Türkçe’ye kazandırmıştı.

Bundan üç ay önce Nisan’da ise devamını getirdi: İki ciltlik Palu - Harput 1878 adlı kitabın bir cildi, Vahan Bardizaktsi, Boğos Natayan ve Karekin Sırvantsdyants adlı rahiplerin, Palu ve Harput’tan başka Çarsancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan ve Hizan’da tuttukları notları, topladıkları bilgileri ve istatistikleri içeriyor. Öbür ciltte ise, Arsen Yarman rahiplerin anlattıklarını kronoloji takip ederek siyasi tarih içinde yerli yerine oturtuyor. Resimler, haritalar ve başka kaynaklardan alıntılarla desteklenmiş güzel bir editörlük örneği olan bu kitap, Türk – Ermeni davasını gerçekten bilmek isteyenlerin çok işine yarayacak. Palu - Harput 1878 dokuz yüz sayfadan fazla bir kitap, dolayısıyla onu size bir tanıtım yazısı çerçevesinde yeterince anlatmak neredeyse imkansız. Bunun yerine, a’dan z’ye yapılmış küçük alıntılarla kitabın kendi kendisini anlatması tercih edildi.

ÇİNGENELER: Yüksek Ermenistan dağlarında Çingeneler gezer. Onlara Poşa, Lorik, Mıdrıp, Kınçu da derler. Bunlar nereden gelmiş olursa olsun, o yörenin veya milletin dilini kullanmazlar. Ama yeni bir dil uydurup aralarında onu kullanırlar. Eğer bir yerde uzun kalırlarsa o zaman en azından gidene kadar oranın milliyetini ve dilini alırlar. Zira oradan oraya dolaştıkları için kendi milliyetlerini ve dillerini unutmuşlardır. Çingene mezarlığı yoktur, zira çoğu ölülerini gömmez, yakar.

DELİ SILO: Tercanlı bir Kürt derebeyi. Hayvanın, malın iyisi kimde var bilirdi. Emir eder getirtirdi. Bununla da yetinmez, hangi köye giderse o köyün kızlarını ve kadınlarını gözden geçirir, beğendiğini gece yatağına emrederdi. Bunu sanki su ister gibi rahatlıkla yapardı. Deli Sılo zulümde Türk, Kürt, Ermeni ayırmaz, kendi köylüsünü, akrabasını bile soymaktan, öldürmekten çekinmezdi. Harput mutasarrıfı (bölge valisi) has adamıydı.

DİYAP AĞA: (1852 – 1934) Dersim - Hozat’ın Hadişar (Xardişar) köyünde, Ferhatuşağı aşiretinin veliahtı olarak dünyaya geldi. İstiklâl Savaşı’nda asi Elazığ Valisi Ali Galip’in bertaraf edilmesinde Atatürk’e yardım etti. Elazığ – Van ve Bitlis civarında bağımsız bir Kürdistan hayaliyle Meço Ağa, Ahmet Ramiz ve Hasan Hayri ile TBMM’ne katıldı. Tehcir sırasında Diyap Ağa’nın Ermenilere yardım ettiği söylenir. Ama bunu para karşılığı yaptığına inananlar da vardır.

HAÇLI KÖPEK: Malatya civarında yerel yöneticiler Hıristiyan ahaliye çok kötü davranıyorlar. Mesela hepsinin de aynı şekilde bahsettiği bir olay vardı: Bir köpeğin boynuna tahta bir haç asıp, güya Ruslar’a hakaret maksadıyla çarşıda Ermeni dükkânları önünde dolaştırdılar. Tedbirli Ermeniler sadece seyredip, durumu hükümetin kulağına fısıldamışlar. Ancak görevliler “delinin biri yaptı” diyerek meseleyi kapattılar. Peki de, köpeğin peşinden giden Türkler’in hepsi de mi deliydi?

HARPUT BEYLERİ: Harput topraklarının hemen hepsi Ermeni beylerinin elindedir. Köylülerin hepsi maraba, yani köle. Ama devlete vergi veren yine onlar, yani köylüler. Mezre’de (bugünkü Elazığ’da) ikâmet eden Eğinli Ermeniler’in büyük toprakları ve birçok marabaları var. Harput beyleri tam bir derebeyi, çiftçileri o kadar köleleştirmişler ki, beylere karşı şikâyet hakları olup olmadığından bile habersizler. Bu pislik insanların arkasında olan veya onlarla arkadaşlık eden Ermenileri görmek de çok acı verici.

GREV: Arapgir’in önde gelen zanaatlerinden biri manisa (manusa) dokumacılığı. Ürünler Halep, Şam dokumasıyla rtekabet edebilecek kalitede. 1600 tezgâh işler halde. Hatta burada bir ara ücretleri kağıt parayla ödüyorlar diye grev dahi olmuştu. Grevden dönen cezalandırılacaktı. İşçilerin kararlılığı çok sağlamdı, nitekim haklarını söke söke aldılar, sanki Arapgir Londra.

KAÇKARLAR: Ermenice’de, uzun abide şeklinde, ölülerin başına dikilen yazılı taşlara Khaçkarlar denir. Tercan dağlarında bunlardan çok vardır. Bunlardan birinin üstünde şu satırlar okunur: “Elli yıl insanın güneşini selamladık, şimdi de Tanrının güneşini selamlayacağız.” Civar Türkleri ise bunlara Uzun Haç derler. Bir de Khoçkarlar vardır; bunlar ise koç ya da kuzu şeklinde taştan oyulmuş çocuk mezarlarıdır.

KIRK PAVLİ: Kırkının da adı Pavli olan 40 Rum palikaryası (delikanlısı), gümüş çıkarmak üzere bir ocak kazmaya başlamışlar. Ama ocak göçmüş 40 Pavli altında kalıp ölmüş. Felaketi işiten yakınları gelmiş, “Pavli! Pavli! Pavli!” diye dövünüp ağlayarak dağı taşı inletmişler. Bir yabancı “Bu Pavli kimdir, nasıl bir adamdır?” diye sorunca, “Hepsi kendi Pavlisi’ne ağlıyor” diye cevap vermişler. Burası halen Kırk Pavli diye anılır ve “Herkes kendi Pavlis’ne ağlar” atasözü de buradan gelir.

KIRMANÇİLER: Kürt Khırani aşiretinden olanlara derler. Dersim - Palu civarında bunların üç binden fazla silahlı adamı vardır. Aralarında ne kadar kavgalı olurlarsa olsunlar, devlet kendilerini bastırmak için ordu gönderdiğinde, kavgayı bırakıp derhal birleşirler. Vergi vermezler. Hepsi neşeli, sağlıklı, uzun boylu, yapılı, cesur ve mağrur insanlardır. Sütle, etle beslenirler. Soğuk, sıcak bunlara işlemez. Kadınları Hıristiyanlara benzer, erkekten kaçmaz. Bunların hepsi Kızılbaş’tır, kattiyen camiye gitmezler.

MALATYA: Tüm şehir hasta. Hava durgun. Rutubet çok fazla. Her taraf telef olmuş hayvanların leşleriyle dolu, kimsenin gömdüğü yok. Güneş yakıcı, her yan çöp, bağırsak, dışkı dolu. Halkın çoğuna mikrop bulaşmış. Tüberküloz kırıp geçiriyor. Öksürüp tıksırmayan yok gibi. Ama burada bunlardan bahsetmek Allaha hakaret olarak algılanıyor.

MALKARA ERMENİLERİ: Erzincan – Kemah’ın Surp Takavor Köyü, Fırat’ın solunda, şimdi harap bir yer. Buranın yerlisi Ermeniler Kürt zulmünden kaçıp Tekirdağ’a, Çorlu’ya Malkara’ya göç ettiler. Ermeniler’den sonra köye Rumlar yerleştiler, köyün adını Vasil olarak değiştirdiler. Tekirdağ’a giden Ermeniler ise, Surp Takavor kilisesinin çivisini ve haçını beraberlerinde götürmüşlerdi. Anlatılanlara göre bu çivi, Hz. İsa çarmıha gerildiğinde “Yahudi Kralı” yazan tahtanın çakılması esnasında kullanılmış çiviymiş.

PALU ERMENİLERİ: Bunlar son derece cahil, önyargılı ve çekingendirler. Ne milliyet ne de dinle ilgili hisleri vardır. Birbirlerinden nefret eder, küçük görür, dostluğu, komşuluğu ihtiraslara kurban ederler. Palu Ermenistan’ın yıkılışının bir resmi sayılabilir. Buranın ileri gelenleri yani Çorbacılar, dini alet ederek halkı aldatırlar. Bunlar cemaatı, kiliseyi dörde bölmüşler her mahalle ayrı cemaat olmuş. Dördü bir arada kiliseye bile girmezler. Çorbacılar Türk ve Kürt beyleriyle çok iyi geçinirler.

RAKI: Palu Ermenileri arasında rakısı, şarabı olmayan adam ayıplanır. Uzun kış geceleri, bayramlar, ziyaretler, isim günleri, yılbaşları içmek için hep bahaneler yaratırlar. Masaya önce mezeyle rakı gelir. Rakı dut rakısıdır. Önce küçük sonra daha büyük bardaklarla, aç karnına akşamın karanlığına kadar içmeye devam ederler. Ancak ondan sonra yemek hazırlığı başlar. Yeme, içme ve Baküs’e temenna esnasında oyunlar, türküler eksik olmaz. Kafayı bulduklarında çok kavga ederler. Kavgalar Büyük Oruç’a kadar sürer.

SADAKAT: Ermeni, yüzyıllar boyunca nice tilkiler, kurtlar ve aslanlar görmüş geçirmiş ancak yine de Tanrısına, kilisesine, haçına ve kitabına, mabedine, manastırına, toprağına, suyuna, ata ocağına ve mezarlığına, kendisine yaşama ve sahip olduğu milli değerler ve kutsiyetleri koruma imkânı veren, kendisine hükmeden Sultanına sadık kalmıştır.

SİVAS ERMENİLERİ: Anadolu’ya ilk Selçuklu akınının yapıldığı 1016 yılında, memleketi Vaspuragan eyaletini Bizans İmparatoru II. Basil’e bir başka şehirle takas etmeyi öneren Ermeni Kralıdır. Türk Akıncılar Orta Asya’dan Batı’ya doğru göçe başlayınca Ermeniler buna karşı koyamamıştır. 1021’de Kral Senekerim Bizans’a başvurarak, Vaspuragan eyaletini daha güvenli olan Sivas’la takas etmiştir. (Boğos Natanyan, Sivas 1877, Birzamanlar Yayıncılık).

VERGİ TAHSİLİ: Polisler koyun vergisi olan ağnam ve diğer vergileri toplamak üzere köye gelmişler, geceden beri ev ev geziyorlar. Yoktan anlamıyor, aman dileyene merhamet etmiyorlar. Bir grup zavallıyı götürmek için yola çıkardılar. Geri kalanlar için bir kolaylık bulmuşlardı. Mültezimlerle beraber hayvan satın alan celep de gelmişti. El konulan hayvanları yok pahasına satın alıyor, paradan vergi payını çıkarıtıyor, para artacak olursa onu da sahibine veriyordu.

YEZİDİLER: Ne vaftiz ne sünnet ne oruç bilmezler ama şeytandan çok çekinirler. Onu hoş tutmak için anası Sırte’ye dua ederler. Şeytanın anasından başka İsa’ya da inanırlar. İbadet olarak güneş doğmadan kalkarlar, doğuya dönüp iki işaret parmaklarını haç şeklinde üst üste koyup öperler. Bu güneş doğuncaya kadar böyle. Hıristiyanlarla iyigeçirler, Müslümanlar’dan ise hiç hoşlanmıyorlar. Tek eşlidiler. Başları açıktır.

Sayfa Yükleniyor...