"Türkiye sen çık dedin diye çıkacak bir ülke değildir"

Konya'da sivil toplum temsilcilerine seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Musul'a düzenlenmesi planlanan harekat ile ilgili "Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti istediğin zaman gelen, istediğin zaman 'çık dediğin zaman çıkan' bir ülke değildir" dedi.

"Türkiye sen çık dedin diye çıkacak bir ülke değildir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sivil toplum kuruluşu (STK) temsilcileriyle bir araya geldi. 

Programda STK temsilcilerine hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10 aylık aradan sonra Konya'ya tekrar gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, "Mevlana Hazretleri ne güzel söylemiş; 'Dostlarla oturan kişi külhanda olsa bile, gül bahçesinde oturuyor sayılır. Bir yerde düşmanla oturan kişi, bağda, bahçede olsa bile külhandadır' diyor. Biz de sizlerle beraber olmaktan dolayı, sizlerle beraber bir hasbihal ettiğimiz anda, böyle bir zamanda kendimizi gül bahçesinde oturmuş sayıyoruz. Ben bizleri bir araya getiren, muhabbet etmemize, dertleşmemize vesile olan herkese teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı.

Recep Tayyip Erdoğan, Konya'ya en son geçen yıl 17 Aralık Şeb-i Arus törenleri vesilesiyle geldiğini, vefatının 742'nci sene-i devriyesinde Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerini rahmet ve hürmetle yad ettiklerini hatırlattı.

Bu ziyaret sırasında, Alaaddin-Adliye Raylı Sistem Hattı dolayısıyla 72 tramvayın hizmete alındığını anımsatan Erdoğan, ekonominin lokomotifi olan şehirlerin başında gelen Konya'nın, bu ününe yakışır bir şekilde her gün büyümeye, gelişmeye, yeni eserler ve hizmetlerle zenginleşmeye devam ettiğine işaret etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Valiliğimiz, büyükşehir belediyemiz, ilçe belediyelerimiz, diğer kamu kurumlarımız, özel sektörümüz gece gündüz demeden çalışıyor, yeni eserler ortaya çıkarıyor. Adeta 'Hayırda yarışınız' hükmü gereği hayırda yarışıyorlar." diye konuştu.

Bugün gerçekleştirilen toplu açılış törenlerine de değinen Erdoğan, toplamda 2 milyar lira değerinde eserin açılışının gerçekleştirildiğini belirtti.

"BİZ EHLİ HİZMETİZ"

Açılışı yapılan yaklaşık bin 250 yatak kapasiteli şehir hastanesinin, 1 milyon metrekare üzerine kurulu olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yani hastaneye girdiğiniz zaman işte bloktan çık öbür bloğa, sedyeler üzerinde taşın devri artık kapanacak. Girildiği zaman hastanede A'dan Z'ye inşallah her şey burada gerçekleştirilmiş olacak. Bu tabi artık dünyada modern sağlık hizmetlerinin Konya'da da geldiği aşamayı göstermesi bakımından çok büyük önem arz ediyor. Alacabel tünelimizin temel atma törenini bugün gerçekleştirdik. Önemli ve 19 kilometrelik bir yolla birlikte bir tünel açılışı. Ben gerek açılışını yaptığımızın eserlerin Konya'ya, Konyalı kardeşlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bu hizmetlerin şehrimize kazandırılmasında emeği, katkısı, alınteri olan herkesi özellikle tebrik ediyorum. Biz bu yola hizmet ehli olarak çıktık ve başından itibaren bir şey söyledik; Biz bu millete efendi olmaya değil, biz bu millete hizmet etmeye geliyoruz dedik. Biz ehli hizmetiz."

"BU YANLIŞ GİDİŞİ İNŞALLAH İSLAM DÜNYASINDA YÖRÜNGESİNE OTURTMALIYIZ"

"Milletçe istikbalimiz açısından oldukça kritik günlerden geçiyoruz. Hemen her gün tahammül sınırlarımızı zorlayan saldırılara, kalleş terör eylemlerine, iç ve dış provokasyonlara maruz kalıyoruz." diyen Erdoğan, sadece 'nin değil, bölgenin ve İslam coğrafyasının çatışmalara, siyasi bunalımlara ve ekonomik istikrarsızlıklara kadar birçok sorunla, sıkıntıyla yüzleştiğini vurguladı.

İslam dünyasındaki mezhep ve etnik temelli ayrımlar köpürtülerek, kışkırtılarak Müslümanların adeta bir iç savaşa sürüklenmeye çalışıldığına dikkati çeken Recep TayyipErdoğan, şunları ifade etti:

"Çok açık net söylüyorum; Mezhebi dinin önüne çıkaran bir mantık, bir anlayış bugün ne yazık ki İslam dünyasının belli bölgelerinde öne çıkmış vaziyette. Yani din-i mübin-i İslam belirleyici olmuyor, bakıyorsunuz onların mezhep yorumu, mezhep anlayışı belirleyici oluyor. Bu tabi bizim için büyük bir musibet. Buna karşı özellikle bizler çok daha hassas, çok daha dikkatli olmak suretiyle bu yanlış gidişi inşallah İslam dünyasında yörüngesine oturtmalıyız. Bu noktada üzerimizde çok ciddi bir yükün olduğuna inanıyorum. Avrupa'nın 1600'lü yıllarda yaşadığı 30 Yıl Savaşları'na benzer bir kanlı çatışmanın fitilinin ateşlenmesi hesabı yapılıyor.

Dünyada kartların yeniden karıldığı, enerji kaynakları üzerine küresel rekabetin arttığı, stratejik havzaların paylaşıldığı bir dönemde İslam aleminin potansiyeli böylece heba edilmek isteniyor. Bu kıyamet senaryosunun en kullanışlı araçlarını ise terör örgüleri oluşturuyor. Dikkat ediniz, DEAŞ, El Kaide, Boko Haram, Eş Şebab ve FETÖ gibi dini kavramları kullanan bu örgütlerin en büyük mağduru kim, yine Müslümanlar. Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da, Pakistan'da, Filistin, Mısır, Libya bütün buralarda mezhep temelli hareket eden irili ufaklı birçok silahlı unsurun da hedefi yine Müslümanlar. Yüzyıllardır aynı mescitte ibadet etmiş, aynı kıbleye yönelmiş, aynı dine, aynı kutsal kitaba, aynı Peygambere inanan insanların arasına Şii, Sünni diyerek, kan ve husumet sokulmak isteniyor. İçimizi karartan bu manzara karşısında kendi vatandaşlarına, tüm mazlumlara ve bölgesine umut olan inanın açık, net söylüyorum, tek ülke 'dir. Hiç tereddüt etmiyorum."

MUSUL'A YÖNELİK OPERASYON HAZIRLIĞI

Türkiye'nin son 14 yılda ekonomiden siyasete, demokrasiden dış politikaya, ticaretten altyapı yatırımlarına kadar her alanda büyük bir başarı hikayesi yazdığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin bu başarı hikayesi geleceğimize de ışık tutuyor. Biz, Türkiye'nin bu önemli konumunu dünyanın farklı köşelerindeki kardeşlerimizin gönderdikleri mesajlarda da görüyoruz. Yaptığımız ziyaretlerde bizzat şahit oluyoruz. Bununla birlikte ülkemizden yayılan bu umut ışığının birilerini ciddi manada rahatsız ettiğini de biliyoruz. İşte son şu Cerablus olayında, Musullu kardeşlerimiz ziyaretlerinde bize aynen şunu söylediler; 'Biz şurada birkaç ay öncesine kadar umutsuzduk. Ama Cerablus'tan sonra bizim umudumuz arttı' demeye başladılar. 'Şimdi biz artık umudumuzu Türkiye'nin Irak'taki atacağı adımlara bağladık' diyorlar. Çünkü ciddi manada bir tehdidin altındalar. Burada şimdi tehdit olarak kim var? Birinci derecede DEAŞ var. Şu anda Başika'daki Türkler birilerini rahatsız ediyor. Kimi rahatsız ediyor? Irak'ın merkezi yönetimini. Niye rahatsız ediyor? İşte Ahmet Bey başbakanken bunlarla şu andaki başbakanla aynı masaya oturup, oradan mesajları vermişlerdi. Beni de Cumhurbaşkanı olarak makamımda gelip ziyaret ettiğinde, bizi bizzat oraya davet etmek suretiyle terör örgütü DEAŞ'la mücadele noktasında bizden yardım isteyen kimdi? Bunlardı. Şimdi 'Buradan çıkmalı' diyor. Kusura bakma, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti istediğin zaman gelen, istediğin zaman 'çık dediğin zaman çıkan' bir ülke değildir. 

Şu anda burada mazlumlar var, 400 bin Türkmen. Yarısı Şia, yarısı Sünni. Bunlar da birbirleriyle geçinemiyor. Görüntüde Müslüman ama mezhep farklılığı bunları da birbirine düşürmüş. Fakat Musul'a geliyorsun, 2 milyon Musul'da Sünni Müslüman var ve bunun kahiri ekseriyeti Arap, bir miktar Türkmen, çok az miktarda da Kürt. Şimdi bunlar tabi DEAŞ'ın, buradaki aktif yapısı sebebiyle endişedeler. Aslında bunların sayısı fazla değil. Yani şu anda koalisyon güçleriyle Türkiye, kimseden yardım istemeden bu işi bitirir ve DEAŞ pılısını, pırtısını toplar, nereye giderse gider. Yeter ki bu kararı biz koalisyon güçleriyle beraber verelim. Ama bakın şimdi son zamanda bir şey söylemeye başladılar. Ne diyorlar, 'Türkiye'yi biz koalisyon güçleri içerisinde görmek istemiyoruz'. Niye? Mesele şu; masada Türkiye'yi görmek istemiyorlar. Sıkıntıları bu. Çünkü, Türkiye masaya oturursa o zaman tabii ki orada devran değişecek. Geçmişte de durum böyle oldu."

1 Mart tezkeresi olayında Türkiye'nin bir yanlışı olduğuna işaret eden Erdoğan, "Çıkmamalı ve biz orada kesinlikle olmalıydık. Eğer biz o gün orada olmuş olsaydık, bugün Irak'ın kaderi Allah'ın izniyle böyle olmazdı. Biz tabi 'İstenmediğimiz yerde olmayız' dedik, çekildik. Ondan sonra da istedikleri gibi at oynattılar ve orayı istedikleri gibi parsellemeye başladılar." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, şimdi gelinen noktanın önemli olduğunu belirterek, şu anda Türkiye'nin, Başika'da 700'e yakın askerle var olduğunu vurguladı. Ülkenin, Musul'a yakın bir noktada bulunduğunu dile getiren Erdoğan, buradaki gelişmelerin şu anda Türkiye'nin de kontrolü altında olduğunu, ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduklarını ve yapılacağını bildirdi.

"Bir defa şunu bilecekler; kimi zaman içimizden, kimi zaman da ülke dışından bizi özellikle tahrik eden ve değiştirdikleri lejyonerlerini kullanarak, bunlar bize çelme takmaya çalışıyorlar." diyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"İşte 15 Temmuz gecesi Fetullahçı teröristler tarafından gerçekleştirilen kanlı darbe teşebbüsü bu ışığı söndürmeye yönelik en pervasız hamledir. Biliyorsunuz en tehlikeli düşman, hasımlığını açıkça ortaya koyan değil, sizden veya sureti haktan görünüp, ihanet edendir. Bunlar haindir, bunlar alçaktır, bunlar zalimdir, bunlar münafıktır. Bunlar içimizdeki fitne unsurlarıdır aynen kanser hücresi gibi. Bunlar vücuda şu anda metastaz yapmış durumdalar. Öyleyse öyle bir temizlik gerekiyor ki orada bunun en ufak bir belirtisi kalmamalı. İşte şu anda biz bunu yapıyoruz."

"MİLLETİN ŞAHLANIŞINI TEMSİL EDEN KURUMLAR ÖZELLİKLE HEDEF SEÇİLDİ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ'cülerin 40 yıldır takiye yaptıklarına, örgütün karanlık yüzünün 15 Temmuz'da ortaya çıktığına dikkati çekti. Vatanın korunması için namuslarına emanet edilen silahların, FETÖ'cü hainler tarafından, o silahların asıl sahiplerine yani millete çevrildiğini ifade eden Erdoğan, "Milli iradeyi, milletin şahlanışını temsil eden kurumlar özellikle hedef seçildi. İşte Özel Kuvvetler, Ömer Halisdemir'in olduğu yer. İçeriden indirilmeye çalışılmıştı ama bir Ömer Halisdemir'in çıkışı, işte oradaki generali, o Ömer Halisdemir'in öldürmesi, onun üzerine 30'u aşkın mermi yiyerek şehit olması... Orada böyle bir önemli merkezin düşürülmemesi, elde tutulması sebebiyle Ankara'daki çok ciddi olumsuz gelişmeyi engellemişti." değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, 15 Temmuz'da Gölbaşı'ndaki Polis Özel Harekat Daire Başkanlığında 56 polisin şehit, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi etrafında da 29 şehit ve 36 yaralının olduğunu hatırlattı.

Genelkurmay Başkanlığının içinde de bir şehidin olduğunu ve bir rütbeli tarafından, bu kişinin şehit edildiğini anlatan Erdoğan, "Şehit ediyor, şehit ettikten sonra da yaka paça kan revan içerisinde o şehidimizi de sürükleyerek oradan alıp çekiyorlar. Bu yenilir yutulur bir şey değil. Aynı şey İstanbul'da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü üzerinde ve Kuleli Askeri Lisesinden oraya kadar olan bölgede oluyor; 39 şehit." dedi.

Erdoğan, bir eski Genelkurmay Başkanının kendisini ziyarete geldiğini ve kendisine "Her şey iyi güzel de bu askeri liselerin kapatılmasını doğrusu ben de doğru bulmadım." dediğini aktararak, şöyle devam etti:

"'Ya paşam, siz herhalde hala bu darbelerin ve darbecilerin yetişmesini ve devamını istiyorsunuz galiba.' dedim. 'Bu darbeciler, bu askeri liselerden yetişmedi mi? Bunlar buradan yetişti. Hala buradan yetişmeye devam mı etsinler, bunu mu istiyorsunuz?' dedim. Şu andaki Genelkurmay Başkanımız bizim düz liseden gelme. Ondan önceki Genelkurmay Başkanımız o da düz liseden gelme. Demek ki düz liseden gelenlerden de Genelkurmay Başkanı oluyormuş.

Bırakalım da artık işi çeşitlendirelim, tek tipçilikten vazgeçelim. Havuz daha geniş olsun, adamlar tamamen FETÖ'cülerden oluşan bir askeri lise oluşturmuş ve o askeri liseden de zaten FETÖ'cüden başka bir şey çıkmıyor. Onlardan da almış, istediğini harp okuluna yerleştirmiş. Biz bu işi iyi düşündük, üzerinde de çok çalıştık, şimdi bu adımı bütün milletin evlatlarına bu kapıları açmak suretiyle nasıl istediği üniversiteye layık olduğu yere giriyorsa harp okullarına da gelecekler düz liselerden, kim nereyi başarırsa nereye giriyorsa gelsin oraya girsin. Bu gençlik bizim gençliğimiz, önünü açacağız."

GATA'nın Sağlık Bakanlığına devrinin de konuşulmaya başlandığına değinen Erdoğan, konuyu incelediklerini ve sonucunda da tıp fakülteleri içerisinde en başarısız öğrencilerin GATA'ya girdiğini gördüklerini kaydetti.

Erdoğan, "Mesele sağlık hizmetinin verilmesi değil mi? Verilmesi, tamam bitti. Ben, sağlık hizmetini nereden alıyorsam aynı şekilde şimdi de GATA'da sağlık hizmetini, Sağlık Bakanlığımıza bağlı doktorlarımız verecek. Yani şu anda bizim bu tür doktorlarımız, kalkıp da askerimiz, polisimiz yaralanıp oraya geldiği zaman buna hizmet vermez mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi? At binenin, kılıç kuşananındır. Artık biz bu adımları atmaya mecburuz. Pensilvanya'daki örgüt liderinin talimatları doğrultusunda ülke yönetilemez, buna müsaade edemeyiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ ile mücadele sürecine ilişkin, "Şimdi bir şey tutturdular, mağdur, mağdur, mağdur... 'Çok mağdur olanlar var' diyorlar. Eğer 'mağdur' diyorsanız, mağdur benim 241 şehidimin, 2 bin 194 gazimin yakınlarıdır. Asıl mağdur onlar. Ülkeme darbe yapan nasıl mağdur oluyor? Ülkemi yıkmaya çalışan, bu kadar şehidimiz, bu kadar gazimizin olmasına neden olanlar nasıl oluyor da mağdur oluyor?" ifadelerini kullandı.

FETÖ ile ilgili birçok yeni bulguya ulaşıldığına da işaret eden Erdoğan, "Bakın nerelerden ne tür kasalar çıkıyor. Nerelerden ne tür gizli evraklar çıkıyor. Daha neler çıkacak, durun bakalım. İnlerine daha yeni yeni giriyoruz. İnler açıldıkça başka inler çıkıyor. PKK'da bile bu kadar in görmemiştik. Bunlar şehrin merkezindeki inler, öbürü dağlardaki inler. Onun için üzerine üzerine gideceğiz. Onlar kaçacak biz kovalayacağız ve temenni ederim ki bunlara ev sahipliği yapanlar da bunlardan bir dert görsün. Bunları yurtdışında vesaire hani saklayanlar var ya bunlara ev sahipliği yapanlar var ya." dedi.

"BU VATANIN EVLADI OLAN BURAYA GELİR"

Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ ile mücadeleye yönelik olarak, "Biz şu anda yeni bir hazırlığın da içerisindeyiz. Birçoklarını buraya görevli olanlardan, gidenler vesaire geri çağırıyoruz. Belli süre verilecek. Geldiler geldiler, gelmedikleri takdirde gereğini yapacağız. Çünkü bu vatanın evladı olan buraya gelir, bildiği doğrular neyse onları ilgili mercilere anlatır. Anlatmıyorsa o zaman da bedelini öder. Hiç olmazsa biz de 'bu bizim vatandaşımızdır' demeyiz. Yakalandığı yerde de gereğini yaparız." şeklinde konuştu.

Şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine sabır, gazilere de şifa dileğinde bulunan Erdoğan, "Dolaştığım şehit, gazi evlerinde öyle yaşadığımız olaylar var ki inşallah bunlar kağıda döküldüğü, belgeselleri hazırlandığı zaman bu ülke gerçek manada 2'nci Kurtuluş Savaşı'nı nasıl yaşamış, bunu orada çok açık, net göreceğiz." değerlendirmesinde bulundu. 

 Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişimi sırasında tankların paletleri arasına atlayan ve yaralanan Sabri isimli gaziyle yaşanan anısına değinerek, "Ne ile meşgulsün?" diye sorduğunda, "Reisim, ben 6 yaşından beri yazılımla uğraşırım." diye cevap verdiğini anlattı. 

Bu vatandaşın kendisine, imam hatip lisesini, ardından da ilahiyat fakültesini bitirdiğini ve şimdi de hava savunma sistemleri üzerinde çalıştığını söylediğini aktaran Erdoğan, "Bak dedim, ihtiyacımız var. İnşallah şöyle bir ameliyatların bitsin. Çünkü arka arkaya yeni ameliyatlar geliyor. Birinci tankın altından geçti, 2'nci tankın altında kollarını kaptırdı ve şu anda son operasyonlar da yapılıyor ama o ne dayanıklılıktır. O ne teslimiyettir. Bu ancak ehl-i imanda olur. Bunda o var." şeklinde konuştu.

"Korkuyu korkutmak çok önemli." diyen Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişiminde sokağa çıkan vatandaşların da o akşam bu şekilde geldiğini söyledi.

Erdoğan, Sivas Koyulhisar'da bir şehidin ailesini evinde ziyaret ettiğini, kocasının darbe girişimi yaşandığı gece 2 rekat şehadet namazı kıldıktan sonra evden çıktığını, kendisinin de eşiyle beraber 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne gittiğini, kendisinin yaralandığını, eşinin ise şehit olduğunu aktaran Erdoğan, "Şimdi böyle inanırsan ne F-16, ne o helikopterler, ne tanklar, ne toplar, ne o askerin elindeki silahlar, hiçbir şey işlemez. 'Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın' diyor. İşte o gövdesini bu hayasızca akınlara siper etti ve onun için de durdu." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi yaşananların Türkiye'nin daha önce yaşadığı darbelerden, cunta girişimlerinden bir yönüyle farklı olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Silahlı kuvvetlerimizin içerisinde bunlar bir azınlık, üniformaya bürünmüş teröristlerdir. Geneli itibarıyla silahlı kuvvetlerimizi kalkıp da lekeleyemeyiz. Zaten orada o karşı operasyonlar olmamış olsaydı, durum belki daha da farklı olurdu. Hamdolsun oradaki o karşı koyuş, o dayanışma, polisiyle birlikte milletle dayanışma olayı farklı istikamette dönüştürdü.

Burada 15 Temmuz, bu ülkeye diz çöktürmeyi, modern müstemleke haline dönüştürmeyi hedefleyen topyekun bir işgal teşebbüsüdür. Hep birlikte bunun bilincinde olmamız gerekir."

"YURTDIŞINA KAÇANLAR KENDİLERİNİ ASLA GÜVENDE HİSSETMESİNLER"

Millete silah doğrultanların 241 vatandaşı şehit edip, 2 bin 194'ünü yaralayanların hukuk önünde bunun hesabını vereceklerini vurgulayan Erdoğan, "Hiçbir ihanet cezasız kalmaz. Zira zalime merhamet, mazluma zulümdür. En büyük mağdurun bizatihi millet olduğu bu ihanetin hak ettiği cezayı bulması için elimizden geleni yapıyoruz, yapacağız." diye konuştu.

Diyarbakır'da 6-7 Ekim olaylarında katledilen Yasin Börü'nün şehadete yürüyüşünün 2'nci yılı nedeniyle Börü'nün ailesiyle telefonda görüştüğünü, annesinin "Cumhurbaşkanım, Yasinimin kanı yerde kalmayacak değil mi?" sorusunu yönelttiğini anlatan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:

"Şimdi ben ne yapacağım? Şimdi millet 'idam' dediği zaman, ben de 'idamın yanındayım' dediğimde bazıları çıkıyor karşımıza, hele hele Batılılar filan 'ama siz idamı savunuyorsunuz', 'evet savunuyorum' dedim.

Çünkü, devlet olarak benim idamı affetme yetkim yok. O yetki, o şehit edilenlerin kendi ailelerine aittir. Biz devlete karşı işlenen suçları affedebiliriz ama onu affedemeyiz. Parlamentoya bu gelir, Parlamento bu noktadaki kararını verir, o karara biz uymaya mecburuz. Benim önüme de geldiği zaman ben bunu onaylarım. Çünkü ben Yasin'in annesinin de 241 şehidimizin tüm yakınlarının, onların yakarışlarının da altından kalkamam. O bu dünyada, ebedi alemde de hiç kalkamam zaten. Bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."

Erdoğan, yurtdışına kaçan FETÖ mensuplarına yönelik olarak da "Darbe öncesinde veya ilk günlerin puslu havasında o yurtdışına kaçanlar var ya kendilerini asla güvende hissetmesinler. Ellerindeki yüzlerce masum kanına rağmen hala küstahça bu milletin acısı üzerinde tepinenlerin bu yaptıklarına şunu söylüyorum; Yanlarına bu kar kalmayacak, bunu bilmeleri lazım." dedi.

Fetullahçı Terör Örgütü'ne yönelik mücadeleye değinen Erdoğan, "Bu teröristlerin iadesi mahkeme önüne çıkarılmaları için her türlü gayreti gösteriyoruz, göstereceğiz. Milletin iradesi dışındaki yöntemlerle iktidarı ele geçirme hevesi kuranlar için darbecilerin hak ettikleri cezaya çarptırılmaları gerekiyor. 15 Temmuz gecesi selalar, milletimizin ve devletimizin kurtuluşuna çağrı için verilmişti." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbecilerin en ağır şekilde cezalandırılmasının gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:

"Ya o salalara bile dayanamayanlar vardı. İzmir'de herhalde gördünüz, müezzini tekme tokat dövenleri gördünüz. Cam çerçeve indirenleri gördünüz, onlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Niye sala veriliyormuş, yahu bunlar zaten geçmişlerinde malum ezana tahammül edemeyenler bunlar. Darbecilerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını da ülkemizde bu kötü alışkanlığın salasını vermek için gerçekleştirmeliyiz, bu da çok önemli. Adnan Menderes'in, Hasan Polatkan'ın, Fatin Rüştü Zorlu'nun akıbetlerinin, siyaset kurumunun üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallanmasına engel olmak için bunu yapmalıyız."

Hukuki ve adli sürecin 15 Temmuz'un bir yönü olduğunu, bunun yanında bu teşebbüsün çok iyi analiz edilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Neden böyle bir ihanetle karşılaştığımızı etraflıca düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Eski Türkiye özlemiyle yanan bazı kesimlerin 15 Temmuz'u kendilerini haklı göstermek için kullanmalarına izin vermeyeceğiz. Milleti, milletin değerlerini, bu ülkenin medeniyet birikimini tahkir etmeyi çağdaşlık, ilericilik sanan 15 Temmuz gecesi ortalıkta hiç görünmeyen, hatta tanklara alkış tutanlar şimdi fırsatçılık peşinde koşuyor. Bunlara göre yaşanan olayın tek sorumlusu dini yapılarmış, İslami hassasiyetleriyle kamusal alanda var olmaya çalışan insanlarmış. Yine bunlara göre sorunun çözümü için eski jakoben, tek tipçi, dayatmacı dönemlere geri dönülmesi gerekiyormuş. 15 Temmuz sonrası ekranlara, gazete sayfalarına, sosyal medya platformlarına boca edilen bu tezler, sadece birer hezeyandır.

Her şeyden önce şunu bilmemiz lazım; 15 Temmuz darbe girişimine giden yolun taşları dine, dini kurumlara ve dini hayata bu şekilde çarpık bakan anlayış tarafından döşenmiştir. Uzun süre devlete hakim olan bu ötekileştirici yaklaşım kırk yıl boyunca Fetullahçı Terör Örgütüne ve onun sapkın ideolojisine malzeme vermiş, istismar edecekleri bir zemin sunmuştur. Milleti 'örümcek kafalı, gerici, yobaz, taşralı, takunyalı' diyerek hakir görenler, FETÖ gibi çok yüzlü; bak iki yüzlü demiyorum, çok yüzlü yapıların oluşmasına çanak tutmuştur. İnsanları üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle 'Öz vatanında paryalaştıran' zihniyet FETÖ'nun en büyük destekçisi, en büyük meşrulaştırıcısı olmuştur.

Bu ülkede öncelikle özeleştiri vermesi gerekenler devletin kapılarını millete kapatan, devletle vatandaşı karşı karşıya getirenlerdir. Yıllarca kendini devletin yegane sahibi olarak gören bu kesimlere düşen görev evvela FETÖ'ye alan açan geçmişleriyle hesaplaşmaktır. Şayet 27 Mayıslar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar yaşanmasaydı bu ülkede yine FETÖ var olabilir miydi?. Siyasetin alanı müdahalelerle kısıtlanmasaydı, FETÖ bu kadar büyüyebilir miydi? 17-25 Aralık'tan beri FETÖ'ye karşı verdiğimiz mücadelede yalnız bırakılmasaydık 15 Temmuz ihaneti yaşanır mıydı?"

YENİKAPI RUHU

Yenikapı ruhunu hazmedemeyenlerin de çıktığına dikkati çeken Erdoğan, "İşte 7 Ağustos dedik, davet ettik, çağırdık, bir Yenikapı'dan bir yeni ruh oluşsun dedik, ama bir de baktık ki hazmedemeyenler de çıktı. Hatta hatta gelmek istemeyip de aracılar vasıtasıyla gelmesi temin edilenler daha sonra 'ben böyle bir Yenikapı ruhunu tanımıyorum' demeye başladılar. Yahu bir defa bu şecaat arzederken sirkatin söylemektir, tanısan ne olur, tanımasan ne olur, aslolan milletin tanımasıdır, milletin." dedi. 

Yenikapı mitingine gelen 5 milyon vatandaşın bunu, bu ruhu tanıdığını, bir de ekranları başında en az 5 milyon kişinin izlediğini böylece 10 milyon kişinin bu ruhu tanıdığını ifade eden Erdoğan, "Bir de bunun yansıması var dünyaya, bütün bunlar bu kadar açık, net ortadayken 'ben böyle bir Yenikapı ruhunu tanımıyorum' demek, bir şey kazandırmaz. Yapmanız gereken nedir, ha ogün oradaki tecelli eden ruha ayak uydurmaktır, eğer ayak uydurmazsan sen kaybedersin, o alana gelenler değil." değerlendirmesinde bulundu. 

"BU MİLLET EVELALLAH ÇOK AZİZ BİR MİLLET, ÇOK FARKLI BİR MİLLET"

Tedavinin başarılı olması için öncelikle teşhisin doğru konulmasının gerektiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Meclis kürsülerini ve grup toplantılarını FETÖ'ye açanlar, belediyelerinin arka kapılarından FETÖ'yü içeri alanlar olmasaydı, bu örgüt 15 Temmuz'a cesaret edebilir miydi?. Öncelikle bu soruların cevaplarının açık yüreklilikle verilmesi gerekiyor. Hiç kimse merak etmesin, kendi muhasebemizi kendi zemininde her zaman yapıyoruz. Bizim milletimizden gizlimiz saklımız yok. Onun için 14 yıldır kesintisiz bir şekilde ülkeyi yürütme sorumluluğunu üstleniyoruz. Bize çuvaldızı batıranlardan da kendilerinden de iğneyi ihmal etmemelerini bekliyoruz, iğneyi de kendinize batırın yahu. FETÖ bir sebep değil, çarpık temeller üzerine inşa edilmiş sistemin yol açtığı bir sonuçtur.

Öncelikle bu konuda net olmamız gerekir, şayet bu gerçeği kabul etmez, farklı hesapların farklı arayışların içine girersek benzer sorunlarla tekrar karşılaşmamız mukadderdir. Rabbimiz bizim şer bildiklerimizde hayır, hayır bildiklerimizde de şer olabileceğini ifade ediyor. 15 Temmuz elbette toplumumuz, devlet yönetimimiz üzerinde ağır travmalara neden oldu. 241 şehidimiz var, 2 bin 194 insanımız yaralandı, gazi, fakat dikkat edin milletimizde en ufak bir şöyle geri sayım oldu mu?. Herkes 'ekonomi çökecek, şöyle olacak, böyle olacak' dedi ve ertesi gün piyasalara 2,5 milyar dolar girdi. Nereden girdi, biliyor musunuz? Merkez Bankası'ndan değil, yastık altı ve 10 gün içerisinde bu rakam 12,5 milyar dolara çıktı. Bu millet evelallah çok aziz bir millet, çok farklı bir millet."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbeci FETÖ tarafından yıpratılan kurumların süratle toparlandığını söyledi.

"Vatanını 1 dolara satan alçaklar 21'inci yüzyılda bu devleti, bu milleti mahcup edecek görüntülerin yaşanmasına neden oldu." diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Hamdolsun tüm bunlara rağmen milletimiz metanetini, vakur duruşunu, geleceğe dair umudunu asla kaybetti. Milletimiz ekonomisine, demokrasisine, hükümetine, seçilmiş cumhurbaşkanına, siyaset kurumuna daha fazla sahip çıkarak, darbecileri piyon olarak kullanılanların heveslerini kursaklarında bıraktı. 29 gece sabahlara kadar nöbetler tutuldu. Her kesimden insanlar bu nöbetlere geldi. 81 vilayette, millet en zor zamanında devletinin imdadına yetişerek görevini fazlasıyla ifa etti. Şimdi önümüzde yeni bir dönem bulunuyor, bu dönem hatalardan ders çıkararak, geleceği yani yeni Türkiye'yi inşa etme dönemidir. 2023 hedefleri olan, 2053, 2071 vizyonu olan bir ülkeye 1940'ların, 1960'ların gömleğini giydirmeye çalışanlar hüsrana uğramaya mahkumdur, bu böyle biline."

Türkiye'nin bu süreçte tefrikaya değil birleşmeye, bütünleşmeye, kenetlenmeye, kucaklaşmaya ihtiyacı olduğunun altını çizen Erdoğan, Mevlana'nın "Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var" sözünü anımsattı.

Erdoğan, "Bizim önüne bakmamız ortak değerlerimizin ışığında geleceğe doğru hep birlikte yürümemiz gerekiyor." dedi.

Sayfa Yükleniyor...