'Bihter’i biz giydiriyoruz'

Televizyonun en fazla sözü edilen dizilerinden Aşk-ı Memnu’nun kıyafetlerine karar veren Deniz Marşal ve Başak Dizer Fransez aynı zamanda NTV sunucularının da kıyafetlerinden sorumlu.

'Bihter’i biz giydiriyoruz'

Televizyonda görünen kıyafetlerin çekiciliğinin paradoksal bir yapısı vardır. Şayet bir haber kanalında çalışanların kıyafetleri asla haberin önüne geçmemelidir. Öte yandan bir dizi karakterinin giydikleri moda oluyorsa, her bölüm ne giydiğine bakılıyorsa orada yapılan işin başarısından söz edilebilinir.

Başak Dizer Fransez ve Deniz Marşan Türkiye’de yeni başlayan bir sektörün öncülerinden iki genç kadın. 2 shoppers isimli şirketleri pek çok yere moda ve stil konusunda danışmanlık yapıyor. Son dönemde NTV bünyesindeki kanallarda sunucuların sade giyimlerinden makyajlarına kadar her konuda karar verirken, her giydiği moda olan Aşk-ı Memnu’nun Bihter’inin (Beren Saat) ve diğer oyuncularının kıyafetlerini de onlar belirliyor.

Öncelikle işinizi biraz anlatır mısınız?
Deniz Marşan:
Bizim yaptığımız işin adı personel shopping. Yani insanların kıyafet seçimlerine ve stillerine yardım ediyoruz. Mesela alışveriş yaparlarken birbirlerine uyumlu eşyalar almıyorlar ya da bunu beceremiyorlar. O noktada biz devreye giriyoruz. Hani bazen alışverişte arkadaşından fikir ister kimileri. Biz bunu profesyonelce yapıyoruz.

Başak Dizer Fransez: Tabii sadece kişilere değil, kurumlara da danışmanlık veriyoruz. Ayrıca moda çekimlerine çağrılıyoruz. Ancak esas olarak kişilerin kıyafet alışverişlerinde fikir vermek üzerine biz bu işe başladık. Bizim yaptığımız iş çok da pahalı değil. Mesela bir kadın bir yılda parça parça alışverişler yapar ama o yaptıklarını birbirleriyle eşleştiremez. O zaman biz diyoruz ki, “Sen o parayı bize ver, biz senin adına bir seferde hepsini toptan alıp halledelim.”

D.M: Türkiye’de en zor yapılan şey eşleştirmek. Eskiden biz evlere de gider ve gardıroptakileri birbirleriyle eşleştirirdik.

2 shoppers fikri nasıl ortaya çıktı? Bu işe nasıl başladınız?
D.M:
Ben diplomat olacağımı düşünüyordum. Uludağ Üniversitesi’nde Uluslaraarası İlişkiler ve Siyaset Bilimi okudum. Sonra baktım modaya yatkınlığım var ve bu tarzda bir iş yapmak istiyorum, İtalya’ya gitmeye karar verdim ve Milano’da Marangoni’de kurslar aldım. Ardından Türkiye’ye döndüm ama ilk önce bir reklam şirketinde çalıştım, oradan Bilsar Tekstil’e geçtim. Bilsar’da kurumsal iletişim yöneticiliği yapıyordum. Oradaki görsel düzenlemelerden ben sorumluydum. Herkese alışveriş yapıyordum. Bu arada biz Başak ile aynı odayı paylaşıyorduk. “Neden bunu kendi işimiz haline getirmeyelim” dedik. Dünyada personal shopping kavramı çok yaygın. Özellikle ünlü kişilerin çalıştıkları, onların stillerini belirleyen kişiler var. Fakat bu Türkiye’de çok yaygın değil. Bu eksikliği görerek çevremizdekilerin stil danışmanlığını yapmaya başladık. İnsanlar memnun kaldıkça tekrar geldiler. Ardından Aşk-ı Memnu dizisi için teklif geldi. Dizi tutunca, bizim yaptığımız iş daha da duyuldu. Dikiş dikme yeteneğim yok ama ben çok güzel kombinasyonlar yaparım. Herkesin bir şeye yatkınlığı vardır, benimki de birbirine uyacak elbiseleri bir araya getirmek. Bu belki de hayatta yaptığım en iyi şey. Birbirine hiç uymayacak kıyafetleri çok güzel şekilde bir araya getirebilirim. Ancak bir şeyi sıfırdan yaratmak, o ayrı bir eğitim istiyor ve bende mevcut değil. Tabii ki kafamda bir şeyler canlandırabilirim ama onları hayata geçirebilir miyim bilmiyorum. Gerçekten kıyafetleri, takıları birbirlerine uyacak şekilde bir araya getirme konusunda bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum.

B.D.F: Benim çocukluğumdan gelen bir şey bu. Devamlı defile resimleri çiziyordum, kadın resimleri çizip onlara kıyafetler boyuyordum. Bursa’da büyüdüğüm için böyle bir fırsat yoktu. O zaman aklımıza bile modacı olmak, modanın içinde yer almak gelmiyordu. Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Okulun son sınıfında madem bu modayı iş olarak yapamayacağım, hobi olarak devam ettireyim diyerek, Mimar Sinan Üniversitesi’nde bir hocadan tasarım dersleri almaya başladım moda tasarımıyla ilgili. Hocanın desteğiyle çünkü “Senin yeteneğin bu yönde devem etmelisin” dedi, ben üç ay İtalya’ya gittim. Yazlık kurslara gittim. Ancak onları da işe çevirmek zor olduğundan, İngiltere’ye giderek bir buçuk sene Central Saints Martins London College of Fashion eğitim aldım. Londra’dan döner dönmez de Vakko’da tasarımcı olarak işe başladım. Benim tasarım aslında üniversitede başladı ama tamamen içten gelen bir durumdu. Vakko’da üç buçuk sene erkek stil yardımcılığı ve tasarımcılık yaptım. Oradan Deniz ile tanıştığımız Bilsar’a geçtim. Orada da üç buçuk sene tasarım yaptım. Hala da oraya tasarım yapmaya devam ediyorum.

D.M: Başak’ın tasarıma yeteneği var, onu demek istiyordum. Tasarımcılık biraz da eğitimle olan bir iş. Çizebilme yeteneği de gerekli.

B.D.F: Sadece eğitimle olmuyor, yetenek de şart.

Kısaca siz bir elmanın iki yarısısınız.
D.M:
Kesinlikle ama Başak benim yaptığım tarafı da yapabiliyor.

B.D.F: Sonuçta tasarım yapıyorsunuz, oradaki kıyafetleri, show roomdaki kıyafetleri kombin ediyorsunuz. Kombin yapmak, görerek kıyafetleri bir araya getirmek. Tasarım da aklınızda görüp onu hayata geçirmek oluyor.

D.M: Türkiye’de kıyafetlerin kombin edilmesinde sorun var. O yüzden insanların kıyafet, stil danışmanları var. Yoksa gidersiniz ve istediğiniz her yerden alışveriş yapabilirsiniz.

B.D.F: Ben tasarımcı olarak, Deniz’de görsel olarak devam edebilirdi işe ama biz Türkiye’de alışveriş ve stil danışmanlığı eksiğini gördük. Bunlar birbirini tamamlayan işler. Yani kişilere özel alışveriş yapmak. Onların yapamadığını, göremediğini, bir araya getiremediğini onlar adına biz yapıyoruz. Türkiye’de dergi ve katalog çekimlerinde bunlar zaten yapılıyordu. Bizim esas yapmak istediğimiz bunu kişisel hale getirmek. Yurtdışında buna personel shopper deniyor ve çok yaygın.

Kişilere neyin yakışacağını, tarzının ne olduğunu anlamak için neler yapıyorsunuz? Neyi giyeceğine nasıl karar veriyorsunuz?
B.D.F: Kişinin her özelliği önemlidir. Oturup, uzun uzun konuşmadan alışveriş yapamayız.

D.M: En önemlisi kişinini karakteri. Biz kişinin karakterine uygun olmayan bir şeyi asla giydirmeyiz. Bunun için ilk önce oturup tanışıyoruz. Çok ciddi bir insanı, çok ciddi giydiremezsiniz.

'Bihter’i biz giydiriyoruz' - 1

B.D.F: Mesela kırmızı sevemeye bilir ya da öyle bir işi vardır ki sürekli ciddi toplantılara giren bir kadın olabilir. Bir de hayatının en büyük saatleri nerede geçiyor, geceleri dışarı çıkıyor mu, çıkıyorsa nerelere gidiyor bunlar önemli noktalar. Mesela bir yaştan sonra göze batmak istiyordur ya da sade kıyafetler giymek istiyordur. Kişilerin hem istediğine, hem karakterine hem de sosyal yaşamına bakıyoruz. Ardından vücut tipine göre kıyafetler seçiyoruz.

D.M: Bizim için moda en son nokta. Önemli olan kişinin karakterine ve istediklerine uygun olması. Sonra modaya bakıyoruz.

B.D.F: Mesela moda renkler gitmeyebilir o kişiye. Moda bir etek kesimi vardır ama kişiye uygun değildir, moda diye almazsınız. Demode olmamış şeyleri almak da önemli ama burada. Hem demode olmayan kıyafetleri seçip hem de modayı göz önünde bulundurmak gerekiyor. Biz hem modayı takip ediyor hissi yaratacak, hem sosyal yaşamında fark edilecek şekilde stilini değiştirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz.

Saç kesimine de karışıyor musunuz?
D.M:
Bizden bu konuda yardım istenirse tabii ki de yardım ediyoruz. Herkesin yüz tipine uygun bir saç stili vardır, ona göre kestirmelerini ya da o saç tipini yaptırmalarını söyleyebiliyoruz. NTV için birkaç kişiye saç değişikliği önerdik. Bir de herkesin makyajıyla ilgilendik.

NTV’de son dönemde özellikle sunucuların kıyafetleri çok göze çarpmıyor, haberin önüne geçmiyor. Ancak bazı kanallarda bunun tersi söz konusu olabiliyor…
D.M: Makyaj patlıyor bazen, saçlar çok göz alıyor. NTV’de de vardı bu tarz durumlar daha önceleri. Özellikle makyaj biraz abartı yapılıyor gibiydi. Bizle NTV’nin çalışmak istemesinin nedeni de buydu. Haber kanalına uygun bir tarz yaratılmasını istiyorlardı. Biz esasında kişilere uygun bir tarz yaratmadık, NTV’ye bir tarz yaratıp kişileri ona göre giydirdik.

B.D.F: Çalışmaya başladığımız zaman kimi kişiler bize pembeyi, moru sevdiklerini söyledi. Bunları özel yaşamlarında giyebilirler ama haber sunarken belli renklere bağlı kalmalılar. Bunun için gittik belli kravatlar seçtik, ayrıca evlerinden getirebilecekleri kimi giysilerin renklerini konuştuk.

D.M: Kimi kadın sunucularla alışverişe gidiyoruz elleri hep renkli şeylere gidiyor. Onları hayatlarından çıkardık. Ekranda pespembe giymiş birini görünce kıyafete bakmaktan ne anlattığını göremiyorsun. Bu çok doğru da olmuyor. Biz bunun için daha düz ve renksiz kıyafetler seçtik.

B.D.F: Aksesuarlar da önemli bir yandan. Kimi zaman küpelere, yüzüklere bakmaktan haberleri izleyemezsiniz. Onları da azalttık. Belki inci bir küpe. Kolyeleri de çıkarttırdık.

D.M: Hiç aksesuar alışverişi yapmadık, artık mümkün oldukça az aksesuar takıyorlar.

Bunu esasında her kanalın yapması gerekiyor, değil mi?
D.M: Kesinlikle yapması gerekiyor. Bu bir ilk oldu. Bu işe başladıktan sonra bazı haber kanallarını izlemeye başladık ve kimi zaman şok oluyoruz. Bu kıyafete ya da makyaja nasıl bir şey demiyorlar diye. Bunu NTV yönetimi çok iyi düşündü esasında.

B.D.F: Bir de mesela kanal yöneticisi bunu görebiliyor ve bazı uygulamalar getirmek istiyor. Ancak yerine ne önereceğini bilemeyebilir. O noktada biz devreye girdik. Öneriler sunduk, bu çiçekli bodyi ya da dantelli içliği giyme deyip onun alternatifini sunduk. Hatta alışverişlerini yapıp gidip teslim ettik. Bazı arkadaşlar gelmedi, onlar yerine kıyafetleri alıp, fotoğraflarını çekip, kombinlerini gösterip teslim ettik. Bizim haberimiz olmadan bir şey giymedikleri sürece NTV’de kıyafeti programın önüne geçecek birini bulamazsınız.

D.M: Birkaç kişinin evine de gittik. Evdeki kıyafetlere baktık. Kimi kadınlar evlerinden kıyafet getirdi. Oradan elemeler yaptık.

Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar ve Ali Kırca’yı da katarak bakarsak Türkiye’de en iyi giyinen haber sunucusu kim?
B.D.F: Uğur Dündar uyumlu giyiniyor ama onun da kravatları bazen çok desenli ve renkli olabiliyor. Bordo çok takar. Ali Kırca’nın da bazen gömlekleri çok koyu renk oluyor. Mehmet Ali Birand iyi gibi ama onda da bazen sorun oluyor.

D.M: Şimdi haber sunanlar haftanın her günü televizyona çıkıyorlar ve belli bir sponsorları var, her seferinde siyah takım elbise beyaz gömlek, gri takım elbise mavi gömlek giyinemeyecekleri için değişiklik istiyorlar. Zor o sebepten.

B.D.F: Bir de anchorman (ana haber sunucusu) oldukları için söz hakları daha fazla olabilir, kıyafet konusunda kendi istediklerini söyleyebilirler. Açıkçası kendi programını yapan kimsenin kıyafetini eleştirmek doğru değil. Onun özel programıdır ama haber sunmak ayrı bir olay. Uğur Dündar mesela kendi programını yapıyor, ne giyse olur.

Uğur Dündardan söz açılmışken yanlış bilmiyorsam kıyafetlerini kendi alır ve sponsorun adını görmezsiniz jenerikte. Bunun için ne düşünüyorsunuz?
D.M:
Bu bir tercih meselesi, alım gücü varsa tabii yapılabilinir. Ancak sponsorluk gerçeği bir nevi barter çalışması. Kişi her gün giyineceği için yüksek bütçelere mal oluyor. Bunun karşılığında tabii sponsor bulunuyor ki farklı farklı kıyafetler gösterilsin. Hem sizin hayatınız kolaylaşsın hem de onun kıyafetleri gösterilsin.

'Bihter’i biz giydiriyoruz' - 2

B.D.F: Doğru seçtikten sonra bir sorun yok. Sonuçta birini seçer ya ona alışveriş yaptırır ya da kendi seçer.

D.M: Tek bir markaya bağlı kalmak istemeyebilir.

B.D.F: Uğur Dündar bir de modayı bilen, haber kanallarında kişilerin bazen kıyafet ve makyajlarının olmadığını söyleyen biri. Onun ayrı bir hassaslığı var zaten.

Yurt dışında bu iş nasıl yapılıyor?
D.M:
Yurt dışlındaki sunucuları da inceledik ve Türkiye’deki gibi çok göze batan kişiler yok. Bir takım haber kanallarındaki gibi çok şaşalı giyinenler yok. Çok düz giyiniyorlar, inci küpeler takılıyorlar.

B.D.F: Saçı boyasız, makyajsız çok kadın var. Zaten onlar için güzellik önemli değil. Aşırı bakımlı kadın yok neredeyse. Bizde ise çok bakımlı kadın var.

D.M: İnsanlar tabii haberleri izlerken güzel birini görmek, ondan haberi dinlemek isterler ama güzelliğin senin haberinin önüne geçmemesi lazım.

2 shoppers’ı ayrıca dizilere de danışmanlık veriyor. Nasıl oldu bu?
B.D.F: Aşk-ı Memnu ve Samanyolu dizilerinin. Biz esasında bu kadar dizi işine gireceğimizi başlangıçta düşünmüyorduk. Ay Yapım’ın patronu Kerem Çatay geldiğinde ve bizden kıyafetleri ile de konuşulacak bir dizi yapılmasını istediğini söylediğinde, biz açıkçası bu kadar konuşulacağını düşünmemiştik. Fakat çok güzel oldu. Kadrosu, yapım şirketi, herkes iyi olunca, kıyafetler de iyi olunca iş tuttu.

D.M: Ben ayrıca şunun adına çok sevindim, eskiden çok zengin bir hayattan bahsedilir ama triko kazak ile akşam yemeğine inilirdi ve çok inanılmazdı. Şimdi o zengin hayata uygun kıyafetler giyince karakterler, ona özel bir sektör oluştu. Yeni dizilerin artık özel kostüm sorumluları, stil danışmanları var. Geçmişte bu yoktu ve biz Aşk-ı Memnu ile bir çığır açtık.

B.D.F: Bütün sponsorları bir de ikimiz bulduk. Bütün markaları inceledik ve gidip konuştuk. İlk başta çok zordu zira dizi bilinmiyordu ama dizi bilinip, biz de tanınmaya başladıkça daha kolaylaştı. Hayatında ne dergiye ne diziye ürün vermemiş birçok marka ile çalıştık. Hepsi de iyi markalar.

D.M: Ayrıca Türk tasarımcılar. Hiç bilinmeyen tasarımcılar tanındı. Dizi ilk başladığı zaman, biz de tasarımcıları tanıdığımız için gidip kadın kıyafetlerini onlardan almaya başladık. O zamanlar sponsorlar yoktu ama sonradan özel sahnelerde giyilen kıyafetlerin hepsi de tasarımcıların ürünüydü. O tasarımcıları modayla sadece ilgilenenler biliyordu fakat diziden sonra Anadolu’da tanındılar, halka indiler. O açıdan da çok faydalı oldu.

B.D.F: Bizden sonra markalar dizilere ürün vermeye başladı. Mesela bizim dizimizin karakterlerinin giydiği kıyafetler ertesi gün bitiyor. Bizim çalıştığımız mağazaların müdürleri, kendileri söylüyor gece televizyonda görünen kıyafetler sabah hemen bitiyormuş.

2 shoppers şu an hangi işleri yapıyor?
B.D.F: NTV ile çalışıyoruz, iki dizinin kostüm sorumlularıyız. Ben ayrıca Sabah gazetesinde “Adamakıllı” diye bir köşe yazıyorum cumartesi günleri ve eski firmama tasarım yapıyorum. Bunun dışında müşterilerimiz var, bir tiyatro oyununun kıyafetlerini seçtik, kimi mağazaların alışveriş danışmanlığını yapıyoruz. Kısaca çok yoğun bir dönemdeyiz. Modayla alakalıysa işleri kabul ediyoruz. Şu an biraz stil danışmanlığının dışına çıktık. Çemberi genişlettik.

Siz kendinize nasıl alışveriş yapıyorsunuz?
D.M: Biz yurtdışında alışveriş yapıyoruz.

B.D.F: Burada her şeyi gördüğümüz için, mağazaların içini dışını bildiğimiz için artık hevesimiz kalmadı. Moda haftalarına ya da fuarlara gittiğimiz zaman oradan alışveriş yapıyoruz.

D.M: Türkiye’de de tasarımcılardan alıyorum.

İçinizden hadi alışverişe çıkalım demek gelmiyor mu?
(İkisi birden gülerek) Zaten her gün alışverişteyiz.

B.D.F: Ben İstinye Park’ın delisiyim, her gün oradayım.

D.M: Ben de her gün Nişantaşı’ndayım.

Dışarıdan keyifli bir iş gibi görünüyor…

D.M: Keyifli görünüyor ama her gün yapınca çok yorucu oluyor.

B.D.F: Bir de senaryo son saniye elimize geliyor. Mesela şu an senaryo yok. Gelince koştur koştur alışveriş yap. Bölümlere ani giriliyor. Öyle bir hafta kıyafet bulmayayım olmuyor.

'Bihter’i biz giydiriyoruz' - 3

D.M: Her şeyi son saniyede halletmek için araştırmaları önceden yapıp, nerede neyi gördüğünüzü kafanızda tutmanız gerekiyor. Çok iyi bir hafıza lazım. Kıyafet unutmak gibi bir lüksümüz yok, mesela bana 5 bölüm önceki kıyafeti sordukları zaman anında o kıyafeti hatırlayıp markasını söyleyebilmeliyim. Artık insanların yüzünü unutuyorum ama kıyafetlerini unutmuyorum.

Türkiye’de alışveriş anlamında eksikliklerini gördüğünüz ürünler var mı?
D.M:
Bazı noktalarda çok eksik var. Mesela mayo, bikini konusunda çok az çeşit var. Onun dışında aksesuar satan yerler inanılmaz az. Mesela Londra’da her sokakta aksesuar satan yerler bulabilirsiniz. Burada maalesef yok gibi. Ayrıca her ülkede kendisiyle bütünleşen bir stil vardır. Mesela New York’taki kadınların benzeyen bir özellikleri olur, Londra’da da böyle, Milano, Paris’te de. Biz kendi özlerimizden bir moda yaratamadık. Türkiye’de İstanbul’da bu yok.

B.D.F: Herkes birbirine benziyor ama tarz yok. Herkes aynı kıyafet, saç ve makyaj. Türkiye’de herkes aynı ama kendisine özgü bir stili yok. Özgür kadınlar var orada. Tarzları farklı. Abuk sabuk bir şey takıyorlar ama kimse dönüp onlara bakmıyor. Rahatsız olmuyorlar. Bizde baskıcı bir yapı var. Orijinal olamıyoruz.

D.M: “Kısa giyme bakarlar, aman yırtık giyme laf olur” gibi küçüklüğümüzden beri söylenen şeyler bilinçaltında herhalde bir şeyler yaratmış. Spor kıyafetin altına topuklu giyilmez, onunla o gitmez gibi kalıplar var. Biraz bunları aşmak lazım, kendi tarzını yaratmak lazım.

Vogue Türkiye’nin çıkmasını nasıl buluyorsunuz?
D.M: İyi ki Türkiye’de Vogue çıkıyor. Bence harika bir iş yapıyorlar. Ayrıca bu sayede diğer kadın dergileri açısından çok iyi oldu. Artık moda dergilerinde katalog çekimlerine daha önem veriyorlar.

B.D.F: Ben çok beğeniyorum dergiyi. Türkiye’de artık moda dergileri de bir değişim geçiriyor bu şekilde.

Sayfa Yükleniyor...