Bol Şans

İnternette bir mail dolaşıyor son günlerde. Mail, Discovery Channel'ın “Eşref Armağan” ile ilgili bir belgeseli. “Eşref Armağan” bir ressam ve doğuştan bu yana görmemesine rağmen eserleriyle gözleri gören ressamları bile geride bırakıyor. Maile de yorumlar ekleniyor. ” Nasıl da yapmış! , bakın örnek alın… inanılmaz bir başarı… İmkansız!! “

Bol Şans

İnternette bir mail dolaşıyor son günlerde. Mail, Discovery Channel'ın “Eşref Armağan” ile ilgili bir belgeseli. “Eşref Armağan” bir ressam ve doğuştan bu yana görmemesine rağmen eserleriyle gözleri gören ressamları bile geride bırakıyor. Maile de yorumlar ekleniyor. ” Nasıl da yapmış! , bakın örnek alın… inanılmaz bir başarı… İmkansız!! “

Hayatta imkansız diye bir şey yoktur.. Ancak kişinin imkansızlıkları vardır... İnsan kendi imkanlarını değiştirebilen tek canlıdır. Veya imkanları görmezden gelebilen. İnsanoğlu düşünceyi üretime çevirebilen tek canlıdır. Her şey düşüncede başlar ve davranışa yansır... Düşüncelerde imkanlı olan davranışlarda da imkan bulur...

Edison zihninde, elektriğin ampulden ışık saçacağını, Atatürk istiklali imkansız görseydi neler olurdu bir düşünsenize… Ay’a bile gitti insan sonunda…

İnançlarımızı zihnimizde düşüncelerimizle oluştururuz. Ve inançlarımız sadece bize aittir aslında. Hepimiz kendi algıladıklarımızı, kendi süzgeçlerimizden geçirir, kendi gördüklerimizle, bildiklerimizle kıyaslar, kendi listelerimizle listeleyip geneller ve inançlarımızı oluştururuz. Buna da gerçek deriz. Oysa herkesin süzgeci farklı, herkesin kıyası başka ve herkesin deneyimleri bambaşkadır. Yani herkesin gerçeği farklıdır.

Biri zihninde yaş yetmiş iş bitmiş diye bir gerçek oluştururken, bir diğeri yetmiş yaşında Everest’e tırmanıyor, “Yuichiro Miura” gibi…

Bir gün bir matematik dersinde sınıfın iyi öğrencilerinden birisi uyuklar. Birden zilin sesiyle kendine gelir ve telaşla öğretmeninin tahtaya yazdığı ödevleri defterine geçirir. Ertesi gün utanarak öğretmeninin yanına gider ve “ öğretmenim dün verdiğiniz ödevdeki üç sorudan sadece ikisini çözebildim” der. Öğretmeni “ Ben size ödev vermedim ki “ diyince, çocuk durumu itiraf eder ve yaptığı ödevi öğretmenine gösterir. Öğretmeni şaşkınlık içinde çocuğun ödevini alır inceler ve gözlerine inanamaz. Çünkü öğretmen tahtaya “çözümü imkansız sorular “ diye yazmıştır o soruları. Oysa çocuk uyuduğu için bu cümleyi duymamış, onun zihninde çözülmesi gereken bir ödev olmuştur ve iki soruyu da çözmüştür.

İnsan kendi gerçeğini kendi zihninde oluşturur. Yani kendi sınırlarını kendi çizer. “ İmkansız” tanımını da kendisi yapar. Ama dış dünyayı, başkalarını hatta tanrıyı sorumlu tutar… Oysa inançlarını kendi zihninde oluşturduğunu fark etmez bile. Kendi gerçeğini kendi yarattığını… Ve gerçeklerini değiştirebileceğini bilmez çoğu zaman…

İnsanoğlu kendi zihninde yarattığı kendi gerçekliğinde yaşar. Zihnini değiştirdikçe gerçeklerini değiştirir. Zihnini değiştirdikçe hayatı değişir. Çünkü hiçbir davranış zihnin önüne geçemez. Düşüncede ne varsa davranışta da o vardır. “İmkansız” kişinin kendi zihnindeki sınırların tanımıdır.

Asla yapamayacağımıza inanmışsak asla yapamayız. “ Hayat zor” dedikçe her şeyi zorlaştırmaya, “ Erkekler aldatır” dedikçe paranoyaklaşmaya, “ Torpilsiz olmaz” dedikçe işsiz kalmaya, “ sevgi yok” dedikçe nefret duymaya, “ para kirli” dedikçe fakirleşmeye başlarız. Yaşımızı, cinsiyetimizi, doğduğumuz yeri, bildiğimiz dili, soyadımızı, okulumuzu, fiziksel özelliklerimizi ve daha bir çok şeyi kendi sınırlarımızın dikenli telleri haline getiririz…

Dünyada imkansızı başarmış insanları da masal kahramanı sınıfına koyar, sanki onların doğa üstü yaratıklar olduğunu, bizden üstün olduklarını ya da talih kuşunun başlarının üzerinde yuva kurduğunu düşünürüz. Zihnimizde kendimizi hapsedip, imkansızlık prangalarını kendimiz takarız. Ve her şeyi iki kelimeyle özetlemeye çalışırız. Bizim için “İmkansız” başkaları için “ şans” deriz.

Atatürk bir milleti özgürlüğüne kavuştururken yazı tura atmadı. Stephen Hawking, Einstein’dan bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edildi ve bütün vücudunu hatta sesini bile kullanamazken kitaplarını şans eseri yazmadı.

Davranışlar zihni takip eder. Sadece inanarak bir düşünce gerçeğe, inanmadan da davranışa dönüşmez. Dünyada başarılı olmuş, imkansız sanılanları gerçekleştirmiş insanlar, önce yapabileceklerine inanmışlar daha sonra da bıkmadan usanmadan denemişler ve sonuca ulaşmışlardır. İnançları sayesinde asla vazgeçmemişlerdir. Şanslarına değil kendi becerilerine güvenmişlerdir.

Kendi gücünü kullanamayan, kendi yapabileceklerine inanmayanların ise her zaman şansa ihtiyacı olur ama şansları da hiç yaver gitmez. Kendilerini imkansızlıklar ve şanssızlıklardan oluşmuş küçük zindanlarında mutsuz, umutsuz ve çaresiz yaşamaya mahkum edip “Batsın bu dünya” diyerek arabesk tadında yaşamaya, hatta zaman doldurmaya çalışırlar.

Zihnimiz değişmeden hayatımız değişmez. Düşüncelerimiz değişmeden inançlarımız değişmez. Ve inançlarımız değişmeden davranışlarımız değişmez. Düşeceğimize inandıkça yürüyemeyiz. Boğulacağımıza inandıkça yüzemeyiz. Başaracağımıza inanmadıkça başaramayız. Dış dünyanın kölesi olarak yaşar, kendi prangalarımızı zihnimizde kendimiz takarız.

Zihnimizde özgürleşmeden hayatımızda asla özgürleşemeyiz…

Gerçeğimizi değiştirmeden “imkansız”ı gerçekleştiremeyiz.

Kendi şansımızı yaratamayız…

Şansınız bol olsun….

Saygılarımla,
fatoscomert@stradadanismanlik.com

Sayfa Yükleniyor...