Çok okuyan mı bilir?

Bilmek her zaman etkili bir şekilde uygulamakla eş değildir. Hatta kişi bilip de uygulayamadığında o zaman kendine artı bir yük yüklüyor.

Çok okuyan mı bilir?

Bilginin saniyeler içinde milyonlara ulaşabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Karnımız ağrıdığında bile “acaba neden olabilir?” diye kafamıza takılırsa google’layarak birçok farklı kaynaktan, birçok uzman görüşünden faydalanabiliyoruz. İletişimin, bilgi kaynaklarının artışı ile ebeveynlik hakkındaki bilgilere ulaşmak da artık eskisine nazaran çok daha kolay.

Gün geçtikçe kitapçıların psikoloji veya anne-çocuk raflarına yeni bir kitap ekleniyor. Birçok uzman internet, gazete veya dergiler aracılığıyla görüşlerini, önerilerini paylaşıyor. Anne babalar bloglar, paylaşım siteleri üzerinden başka ebeveynlere ulaşıyor, onlarla deneyimlerini paylaşıyorlar. Sağlıklı ebeveynlik tutumlarının daha çok benimsenmesi, kişilerin fiziksel olduğu kadar psikolojik hallerine de özen göstermeleri için bütün bu gelişmeler çok umut verici. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var!: Bu kadar çok okumak, araştırmak, kendini bilgi bombardımanının içine atmak ebeveynler için her zaman olumlu sonuçlara yol açmayabiliyor, hatta daha da kafa karıştırıcı olabiliyor.

Bilmek her zaman etkili bir şekilde uygulamakla eş değildir. Hatta kişi birçok şeyi bilip de uygulayamadığında o zaman kendine artı bir yük yüklüyor, “biliyorum ama neden yapamıyorum” diye başlıyor kendini eleştirmeye. Eleştirdikçe kaygısı, korkusu, telaşı daha da artıyor. Bu duygularla beraber eli ayağına daha çok dolaşıyor ve bu bir kısır döngüye dönüşüyor. Eski Yunan felsefesinde bilgi ile bilme hali ayrıdır (“knowledge” ve “wise”) ve bilginin illa ki bilme haline, bilgeliğe götürmeyeceği vurgulanır. Bilgelik bilgiye sahip olmanın daha ötesine geçme; sahip olduğun bilgi ile sezgilerini, sağduyunu beraber kullanabilme halidir. Aslında bilgeliğin yolu çok bilgiye sahip olmaktan da geçmez. Doktor bize ilaç verdiğinde sanki o ilacı daha yüksek dozda, daha sık alırsak daha faydalı olacağınızı sanırız. Ama gereğinden fazla dozun yan etkileri olduğunu da biliriz. Bilgi de aynen böyle. Okumak, araştırmak, farklı görüşlerden haberdar olmak elbette büyük zenginlik, ancak esas olan edindiğimiz bilgiyi hazmedebilmek, kendi bütünlüğümüze entegre edebilmek.

Çocuk gelişim kitaplarını elinden düşürmeyen, kitapların rehberliğinde çocuklarını yetiştirmeye çalışan ebeveynlerin motivasyonu ne? Kendi yaşadıkları zor veya travmatik çocukluk yaşantılarından çocuklarını uzak tutmak; mükemmel veya hayatta yıkılmayan, donanımlı bir çocuk yetiştirmek; olası her tür zorluğu şimdiden önlemek gibi birçok sebeple ebeveynler kitaplara, dergilere, internete sarılıyorlar. İpin ucu kaçtığında ise o sadece anne baba olmanın getirdiği içgüdülerin, sezgilerin, sağduyunun da sesini duymaz hale gelebiliyorlar. Aslında bu durum çok ağır bir gribi doktora gitmeden eczaneden alınan ilaçla geçiştirmeye benziyor. Önlemek, vücudunuzun direncini arttırmak için eczaneden vitamin alabilirsiniz. Ancak işler kötüleştiğinde kendi başınıza tedavi etmeye kolları sıvayıp, uzman kontrolü olmadan alacağınız ilaçlar ya işe yaramaz ya da işe yarasa da hastalığınız bir süre sonra nükseder. Hatta bazıları sizi daha da hasta edebilir. Ebeveynlikle ilgili okunan bilgiler de size yol gösterebilir, yeni bir bakış açısı kazandırabilir ancak okuduklarınızı yegâne rehberiniz kabul ederseniz; o satırların söylediklerinden dışarı çıkmamaya çabalarsanız; bir problem durumunda kitaba bakarak çocuğunuzu “tamir etmeye” çalışırsanız işler sarpa sarabilir. Kaldı ki, bugün çocuk gelişimi, eğitim, psikoloji gibi alanlara dair sahip olduğumuz bilgiler, yazılanlar, bilimin gelişmesiyle, araştırmaların artmasıyla değişebilir. “Olumlu” olarak ele aldığımız bir ebeveynlik tutumunun daha sonra “olumsuz” yanları da bulunabilir.

“Mükemmel” çocuk, “mükemmel” anne baba, “doğru” davranış, “yanlış” davranış diye bir şey yoktur. Doğru ya da yanlış diye değerlendirebileceğimiz tek şey mutlak gerçeklerdir. Örneğin; su dünyanın her yerinde yüz santigrat derecede kaynar. Birisi “su yetmiş santigrat derecede kaynar” derse o kişinin bilgisinin yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak insanoğlu söz konusu olduğunda; insan davranışlarını mutlak bir gerçeklik olarak göremeyiz. Kime göre? Neye göre? sorusu kişiden kişiye, hatta bir kişinin zaman içinde değişmesine bağlı olarak değişir. Bu nedenle, her aile sistemi, her anne-baba, her çocuk benzersizdir. Edinilen bilgiler kişiye yeni bir yol açabilir; ama o yolda giderken “keyif” almak, “kendi” yolculuğunuzu yaratmaktan geçer.

Sayfa Yükleniyor...