Almanya’nın 11 Eylül sendromu

11 Eylül’ün yıldönümü haftalardır Almanya’nın gündeminde. Terörden ölenler kadar yaşayanlar da var. Terörle mücadele Alman karar mercilerinin gözünü kör etti.

Almanya’nın 11 Eylül sendromu

Her 11 Eylül yaklaştığında içime bir sıkıntı basar. Çünkü haftalar öncesinden Alman siyaseti ve medyası 11 Eylül ile yatıp, 11 Eylül ile kalkar. Üzerinden 10 yıl geçmiş olması durum değiştirmedi.

Hatta konu gündeme daha sık ve geniş yerleşmeye başladı. Elbette 3000’e yakın kişinin öldüğü, binlercesinin yaralandığı felaketin boyutları tartışılmaz, o günü hatırladıkça hala tüylerim diken diken oluyor.

Ancak “terörle mücadele” kisvesi altında, Almanya’da yaşayan her Türkiyeli’nin artık sadece Müslüman olarak anılması, her Müslüman’a özellikle de erkeklere terörist zannıyla bakılması ve azdırılan İslam korkusunu da bir türlü içime sindiremiyorum.

Alman medyasında yazılıp çizilenlere bakılacak olursa son on yılda terörle mücadelede önemli bir başarı kaydedilmemiş. Alman İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich, geçtiğimiz günlerde binden fazla terörist yaşadığını, örgütsüz olanları takip etmenin mümkün olmadığını açıkladı ve ülkedeki Müslümanlardan işbirliği talep etti.

Sıklaştırılan denetim mekanizmasına rağmen terör örgütlerine Almanya’dan yapılan para transferinin önüne geçmek de mümkün olmamış. Oysa bu süre zarfında iktidara gelen hükümetler İslami terörle mücadele etmek için dişini budaktan sakınmadı. Yeni yasalar, güvenlik paketleri, yeni istihbarat ve güvenlik işbirlikleri, diplomatik kadronun eğitilmesi, daha neler neler…

TERÖRLE MÜCADELE LİSTESİ UZUN
Almanya’nın İslami teröre karşı başlattığı mücadeleye bu kadar ağırlık vermesinde 11 Eylül saldırılarının boyutu kadar, on dokuz saldırgandan on beşinin Almanya’da yaşadığının tespit edilmesi yatıyor şüphesiz. Grubun lideri Muhammet Atta da dahil olmak üzere pilotlardan üçü üniversite eğitimini Almanya’da tamamlamış, Amerika’daki ikametleri Alman bankaları üzerinden havale edilen para ile sağlanmıştı.

Dönemin Alman hükümeti ilk iş olarak ceza yasasını sertleştirdi, iç ve dış istihbarat örgütlerinin işbirliği teşvik edildi ve yabancı ülkelerdeki terör örgütüne üye olanların Almanya’da oturma izinlerinin iptali veya sınır dışı edilmesi kolaylaştırıldı. Aşırı dinci örgüt Kaplancılar’ın lideri Metin Kaplan’ı Türkiye’ye iadesi de bu sayede mümkün olmuştu.

2005 yılında kurulan ve 2009’a kadar görev yapan Federal Meclis Soruşturma Konseyi, Almanya’nın kendini terörden, başta ABD olmak üzere başka ülkelerle işbirliği yapmadan koruyamayacağını tespit etti. Bunun üzerine Federal Anayasayı Koruma Örgütü, Polis Teşkilatı ve Gizli Servis’in bütçesi %30’dan fazla artırıldı, terörle mücadeleye de katkıda bulunacak özel bir afet birimi oluşturuldu, Berlin’de, yayınlanan terör çağrıları, halkı radikalleştirmek için hazırlanan videolar, Chat ve Bloglardaki benzer mesajları bir araya getiren bir internet merkezi kuruldu, sınırdaki kontroller sıkılaştırıldı, vize koşulları zorlaştırıldı.

Bütün güvenlik birimlerinin kadrosu ve teknik donanımı arttırıldı, görev paylaşımı değiştirildi. Bugün Anayasayı Koruma Örgütü elemanlarının yarısı terörle mücadele için çalışıyor. Artık Almanya’da görüşlerine sık sık başvurulan yüzlerce terör uzmanı var. Hatta bunlar kendi aralarında başka başka uzmanlık alanlarına da ayrılmış durumda. Anlayacağınız bu karmaşık listeyi epeyce uzatmak mümkün.

DENETİM DE ÖZEL HAYATA MÜDAHALE DE ARTTI
Liste uzadıkça Almanya’daki hayat da özellikle Müslümanların aleyhine zorlaştıkça zorlaşıyor. Bir kere terörle mücadele amacıyla yapılan harcamalar, bazı mal ve hizmetlere konan ek vergilerden karşılanıyor. Sadece ABD’de değil pek çok Avrupa ülkesinde sigorta şirketleri terör tehlikesine karşı yeni sigorta türleri geliştirip primlerini arttırdılar.

Terör korkusu ile zarara uğrayan hava yolu şirketleri zararlarını doğrudan bilet fiyatlarına yansıttılar. Havaalanlarında artan güvenlik önlemlerinin yolcuları bezdirmesi de cabası. Aynı güvenlik önlemleri ihraç mallarının taşınma masraflarını arttırdı dolayısı ile dış ticaret pahalandı.

Alman Ekonomik Araştırmalar Merkezi’nin belirttiğine göre bu, ihracat ülkesi Almanya’ya her yıl 9,6 milyar Euro ek masraf getiriyor. Ayrıca onaylanan her yeni güvenlik paketi banka hesaplarının daha sıkı denetlenmesini sağladığı için bankacılık hizmetleri de pahalandı. Elbette her türlü denetim, aynı zamanda özel hayatın gizliliğine yapılan müdahale demek. Bundan yine daha çok kişisel bilgileri resmi daireler arasında kolaylıkla paylaşılan göçmenler mağdur oluyorlar.

TERÖRDEN ÖLENLER DE VAR YAŞAYANLAR DA
Yazıya başlarken söylemiştim 11 Eylül yaklaşırken Alman medyasında İslami Terör enflasyonu yaşanıyor. Yazı dizileri, analizler, tartışma programları, röportajlar belgeseller…

Sparkasse Vakfı’nın Medya ödülünü bu yıl alan gazeteci Stefan Buchen, geçenlerde kaleme aldığı yazıda ilginç bir noktaya dikkat çekmiş: “Terörden ölenler kadar yaşayanlar da var.” Buchen, İslami terör, Şark’daki köktendincilik, batı ülkelerinde yaşayan göçmenler hakkında uzman kesilenlerin son on yılda en parlak dönemini yaşadığını anlatıyor.

İşin bir başka boyutu da İslam korkusuyla birlikte 18. yüzyılda olduğu gibi Şarka duyulan merakın da artmış olması. Haftalık die Zeit gazetesinin haberine göre, bu yıl dağıtılan edebiyat ödüllerin çoğuna Müslüman kökenli yazarlar layık görüldü. Ancak gazete önemli bir tespitte de bulunuyor: “Ödül alan yazarların büyük bir bölümü, Batı’da yaşayıp, Batı’nın bakış açısını temsil eden eski yüzler.”

Bu da gösteriyor ki, 11 Eylül sendromu Batı’nın dolayısıyla Almanya’nın İslam dünyası hakkındaki hükümlerini değiştirmeye yetmemiş. Çünkü gazeteci Stefan Buchen’a göre, ‘Terörle Mücadele’ karar mercilerinin gözünü kör etti. Karar mercilerinin gözünü kör eden sadece ‘terörle mücadele’ olmasa gerek. ABD’nin 11 Eylül’den bu yana savunma harcamalarını %80’den fazla arttırdığını Almanya’nın da en çok silah ihraç eden üçüncü ülke olduğunu hatırlamakta yarar var.

Sayfa Yükleniyor...