Bu katliamın önüne geçilemedi

Her yıl binlerce fil, dişlerinden oyulacak dini objeler için öldürülüyor. Peki ama bu katliam durdurulamaz mı?

Bu katliamın önüne geçilemedi

Çad’dan gelen yüz atlı Ocak 2012’de Kamerun’daki Bouba Ndjıdah Ulusal Parkı’na girdi ve fildişi ticaretinin yasaklandığı 1989 yılından bu yana yapılan en büyük katliamda yüzlerce fili –bütün aileleri– öldürdü.  AK–47 ve roketatarlarla donanmış saldırganlar, 2006 yılında Çad’daki Zakouma Ulusal Parkı yakınlarında gerçekleştirilen kıyıma benzer bu katliamı askeri bir titizlik içinde gerçekleştirdiler.

Her yıl Afrika’da öldürülen on binlerce filin son örnekleri olan bu hayvanların hangilerinin kaçıştığını, hangi annelerin yavrularını korumaya çalıştığını, dehşete kapılmış 50 filden oluşan bir sürünün nasıl birlikte öldüğünü görmek mümkün. Daha da yukarıdan, tarihsel açıdan bakıldığında ise bu ölüm tarlası hiç de yeni değil. Dün de vardı, bugün de var.

FİLİPİNLER BAĞLANTISI
Filipinler’in en ünlü fildişi koleksiyoncularından Başrahip Cristobal Garcia, ülkenin en önemli dini karakteri Santo Niño de Cebu’yu (Cebu’nun Kutsal Çocuğu) onurlandırmak üzere kalabalık bir kilisede sıradışı bir ayin yönetiyor. Cebu’da her yıl yapılan bu törene, Cebu dilinde “giysilerini çıkarmak” anlamına gelen “Hubo” adı veriliyor. Ferdinand Magellan tarafından 1521’de adaya getirildiğine inanılan ikonanın kopyası olan, kral kıyafetleri içindeki bebek İsa heykelinin giysileri, papaz yardımcısı oğlan çocukları tarafından çıkarılıyor.

Küçük tacını, kırmızı pelerinini, minik çizmelerini üzerinden alıyor; şaşırtıcı derecede kat kat iç çamaşırlarını tek tek çıkarıyorlar. Ardından başrahip, çocukların havlu arkasında gizlediği ikonayı alıyor ve farklı su fıçılarının içine batırarak daha sonra satışa sunulmak üzere kilisenin o yılki kutsal suyunu yaratıyor.

Bu katliamın önüne geçilemedi - 1 Ellerindeki dini objelerin değerinin, kendilerine sunulacak takdisi de artıracağına inanan Filipinliler açısından  fildişinin önemi büyük. Bir Filipinli koleksiyoncunun evi fildişinden yapılma pek çok ikonayla donatılmış.

1980’lerin ortasında Kaliforniya, Los Angeles’taki St. Dominic’s kilisesinde rahiplik yaptığı sırada, papaz yardımcısı ergen bir oğlan çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu iddia edilen ve görevinden alınan Garcia, Filipinler’e geri döndüğünde başpapazlığa yükseltildi ve Cebu’nun Başpiskoposluk İbadet Komisyonu’nun başkanlığına getirildi. Bu da onu, 75 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük üçüncü Katolik ülkesinin, 4 milyon civarında kişiden oluşan en büyük Roma Katolik başpiskoposluğunun protokol lideri konumuna yükseltti. Garcia öyle iyi tanınıyor ki, kilisesi Society of the Angels of Peace’i (Barış Melekleri Cemiyeti) bulmak için arabanın camını indirip “Başrahip Cris?” demem, duvarlarla çevrili binasının işaret edilmesi için yeterli oluyor.

Kimi Filipinliler, Santo Niño de Cebu’nun İsa’nın bizzat kendisi olduğuna inanıyor. İspanyollar, 16’ncı yüzyılda bu ikonanın mucizevi olduğunu ilan ederek, onu tüm bir ulusun dinini değiştirmekte kullanmışlar ve bugün Cebu’daki Minore del Santo Niño Kilisesi’ndeki kurşun geçirmez camın arkasında korunan bu ahşap heykeli Filipinler’deki Katolik inancın kökeni konumuna getirmişlerdi. Malolos Piskoposluk Bölgesi Müzesi Müdürü Peder Vicente Lina, Jr. (Peder Jay), “Eğer Santo Niño’ya bağlı değilseniz gerçek bir Filipinli sayılmazsınız,” diyor. “Tüm Filipinlilerin, hatta köprü altında yaşayanların bile bir Santo Niño’su var.”

Her yıl ocak ayında iki milyon kadar insan Santo Niño de Cebu eşliğinde saatlerce kortejde yürümek için Cebu’da toplanıyor. Çoğu, cam elyafı veya ahşaptan yapılma minyatür Santo Niño ikonaları taşıyor. Birçoğu ise, ikonalarına yaptıkları yatırımın, karşılığında alacakları takdisin ölçüsünü belirlediğine inanıyor. O zaman da bazıları için cam elyafı veya ahşap yeterli olmuyor. Bu kişilerin seçimi, fildişi.

Bu katliamın önüne geçilemedi - 2 Filipinler’de fildişinden yapılma en büyük boyutlu  çarmıh, Manila’daki bir müzede yer alıyor. İsa’nın  77 santimlik bedeni tek parça fildişinden oyulmuş.

FİLDİŞİ NASIL KAÇIRILIR?
Başrahip Garcia’yı yasadışı bir eylemle ilişkilendirme amacı gütmüyorum ama fildişinden bir Santo Niño istediğimi söylediğimde beni şaşırtıyor: “ABD’ye sokmak için gümrükten kaçırmanız gerekecek.”

“Nasıl?”

“Giyilmiş, hatta kokuşmuş iç çamaşırına sarıp üzerine ketçap dökün,” diyor.

“Kanla karışık dışkı gibi dursun. Bu iş böyle yapılıyor.”

Garcia, Manila’daki en iyi fildişi oymacılarının adlarını veriyor. Büyük miktarlarda alım yapmak için kime gitmek gerektiği, kimin işi zamanında bitirmediği konusunda da önerilerde bulunuyor. Telefon numaraları ve adresler veriyor. Valizime sığmayacak kadar büyük bir heykel kaçırmak istersem Filipinler Ulusal Müzesi’nden elimdeki heykelin antika olduğuna dair bir sertifika alabilir, heykeli yapan kişiden kopya olduğuna dair bir belge edinebilir veya yapım tarihini fildişi yasağından önceki bir tarihle değiştirmesini isteyebilirim...

Manila’nın en büyük fildişi tüccarına göre rahipler, balikbayanlar (yurtdışında yaşayan Filipinliler) ve eşcinsel Filipinli erkekler en önemli alıcılar. Filipinler’deki fildişi pazarı Çin pazarına göre daha küçük olabilir ama yüzlerce yıldır varlığını sürdürüyor ve şaşırtıcı derecede göz önünde. Koleksiyoncular ve satıcılar fildişlerinin fotoğraflarını Flickr ve Facebook’ta çekinmeden paylaşıyor. 1989 küresel fildişi yasağının uygulayıcısı olan CITES, aynı zamanda, 1980’lerde 600 bin filin –Afrika’daki fillerin yarıdan fazlasının– yok edildiği katliamlarla, fillerin yok oluşu konusunda yaşanan gelişmelerin tam ortasında. Eğer CITES, Filipinler’deki fildişi ticaretini gözden kaçırdıysa daha neleri kaçırmış olabilir?

ÇİN’İN FİLDİŞİ FABRİKALARI
Pekin Fildişi Oymacılık Fabrikası’nın içindeki koku ve sesler, aslında nasıl bir yer olduğunu ortaya koyuyor: Dev gibi bir dişçi muayenehanesi. Dişlerin üzerinde çalışan matkapların sesi ortalığı dolduruyor. Fildişi tozları cam pervazlarında ve kapı çerçevelerinde birikmiş. Şans, para ve uzun ömür tanrıları Fu, Lu ve Shou; Mutlu Buda; Meryem Ana benzeri bir kişilik olan ve bazen kollarında bir erkek çocuğu taşıyan Budist merhamet tanrıçası Guanyin gibi, Çin’in her yanında gördüğüm dini ve mitolojik motifleri tekrarlayan heykeller üzerine eğilmiş çalışan kadın ve erkekler arasında dolaşırken dişlerim bile bu tozla kaplanıyor. Fildişiyle nerede karşılaşırsam karşılaşayım, din mutlaka hemen onun yanı başında yer alıyor. “Çinliler bu figürlerin simgelediği kavramlara inanıyor,” diyor, Guangzhou’daki Daxin Fildişi Oymacılık Fabrikası’nın yöneticisi.

Bu katliamın önüne geçilemedi - 3 Çin’in en büyük fildişi oymacılık fabrikasında bolluk sembolü parçalardan biri tamamlanmak üzere. Çin, 2008’de  Afrika’dan 65,8 ton fildişini –yasalara uygun olarak– satın aldı. O tarihten bu yana kaçak avcılık da, kaçakçılık da arttı.

Fildişi yasağı uygulamaya koyulduğunda dünyadaki oyma fildişlerinin yüzde 80’ini tüketenler Amerikalılar, Avrupalılar ve Japonlardı. Bugün Pekin’in merkezinde Maserati, Bentley ve Ferrarilerin satıldığı araba galerileriyle Gucci ve Prada mağazaları yan yana duruyor. Hemen yakınında, birinci katındaki bankamatikten 24 ayar külçe altın çekilebilen Pekin Sanat ve Elişleri Ticaret Merkezi var.

Yürüyen merdivenle yukarı çıkıp, yeşim ve ipek satan galerileri geçtikten sonra beliren en büyük fildişi butiği adeta karla kaplı bir Tiffany’s gibi göz alıyor. Camın arkasında ilk gözüme çarpan objelerden Guanyin’in fiyat etiketinde o kadar çok sıfır var ki yardım istemek zorunda kalıyorum: 1360000,00 (215 bin dolar civarında).

JAPONYA DENEYİ
Her on dakikada bir, bir filin öldüğü 10 yılın ardından, ABD Başkanı George H. W. Bush, 1989’da fildişi alımını yasakladı, Kenya 12 tonluk fildişi stoklarını yaktı ve CITES 1990’da yürürlüğe giren fildişi yasağını açıkladı. Ancak bu yasağa tüm ülkeler katılmadı. Zimbabve, Botsvana, Namibya, Zambiya ve Malavi fil nüfuslarının ticarete dayanacak kadar sağlıklı olduğu gerekçesiyle kendilerini dışarıda bırakan “çekinceler” koydular. CITES’in 1997’de Zimbabve, Harare’de yaptığı toplantıda Devlet Başkanı Robert Mugabe fillerin çok fazla yer kapladığını ve çok fazla su içtiğini söyledi. Kaldıkları yeri ve yedikleri yiyecekleri dişleriyle ödemeleri gerekiyordu. Zimbabve, Botsvana ve Namibya CITES’e bir öneri getirdi: Hasta oldukları için öldürülenler ve eceliyle ölen fillerin dişlerinin satılmasına izin verildiği taktirde fildişi yasağına uyacaklardı.

CITES uzlaşmaya yanaşarak üç ülkenin sadece bir defaya mahsus olmak üzere “deneysel satış” yoluyla tek bir alıcıya, Japonya’ya, satış yapmasına izin verdi. Japonya 1999’da 5 milyon dolar ödeyerek 50 ton fildişi satın aldı.

Hemen ardından Japonya daha fazla talepte bulunurken, Çin de yasal fildişi satın alma isteğini belirtti. Kenya Devlet Başkanı Daniel arap Moi, fildişi yasağının öncüsüydü, Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe ise yasağın delinmesinin öncüsü oldu.

Bu katliamın önüne geçilemedi - 4 Büyük dişli son fillerden bazıları Kenya, Tsavo’da yaşıyor. Yerel karaborsada 6 bin dolara satılan tek bir büyük fildişi, vasıfsız bir Kenyalı işçiyi 10 yıl boyunca geçindirmeye yetiyor.

CITES yetkilileri, 2007 nüfus tahminleri ve 2012 yılına ait sınırlı kaçak av verilerine dayanılarak açıklanacak rakamların “kamu bilincine gerçekler olarak kazınacağını” iddia ederek fil katliamlarına ilişkin resmi rakamlar vermekten kaçınıyor. Ancak yine de CITES’in kaçak olarak öldürülen filleri gözlemlemek için başlatılan programında istatistikçi olarak görev yapan Kenneth Burnham’a göre, kaçak avcılar 2011’de “büyük ihtimalle” en az 25 bin Afrika fili öldürdüler. Gerçek rakam bunun iki katı bile olabilir. Bu arada, geçtiğimiz yıl içinde çapında 31,5 ton kaçak fildişi ele geçirildi.

İnterpol’ün yakalanan kaçak malın gerçek kaçakçılığın yüzde 10’unu gösterdiğine dair ortalama hesabı dikkate alınırsa ve her filden 10 kilo fildişi elde edildiği varsayılırsa bu rakam 31 bin 500 ölü file karşılık geliyor. “Önemli olan nokta şu,” diyor Save the Elephants’tan Iain Douglas–Hamilton, “geçtiğimiz yıl on binlerce fil öldürüldü. Rakam bariz bir şekilde artıyor.”

... CITES geçtiğimiz yıl “Yönetim yasadışı fildişi ticaretinin birçok yönünü anlamakta zorlanıyor” diyerek şaşırtıcı bir itirafta bulundu: Geçtiğimiz Nisan’da Tom Milliken’in BBC’ye yaptığı itiraf, Japon deneyiminin ardından Çin’in yaptığı uyarıya ürkütücü derecede benziyordu: “Yasal fildişinin Çin’e girmesine izin verilmesi sonucunda durum daha da kötüleşmiş olabilir mi? Biraz geç de olsa, gerçekten de böyle bir duruma yol açtığını tartışmak mümkün. Birçok potansiyel Çinli müşterinin kafasında fildişi satın almanın kötü bir şey olmadığı  imajını yaratmış olabilir.”

Bardağına bir bira daha doldurduğum Meng gülüyor. Afrika fildişlerinin Çin’e gelmesinin ardından bir küme maldan garip sesler gelmeye başladığını söylüyor. Kaynağını bulmaları zaman almış. Açıkartırma sırasında Güney Afrika fildişleri en kaliteli ve beyaz duranlarmış. Ardından dişlerin bazıları çatlamaya başlamış. “Çatladıkları duyuluyordu,” diyor Meng. Güney Afrikalıların iyi fiyata satmak için fildişlerini beyazlattıklarını ve dişlerin kuruma sonucu çatlamaya başladıklarını iddia ediyor.

Küçük boyutlu orman fillerinin sarı dişleri, savanda yaşayan fillerin beyaz dişlerinden daha değerli. Daxin Fildişi Oymacılık Fabrikası’ndan Feng, birkaç orman fili dişini elinde tutarken, “Bunlar en iyisi,” diyor. Orman fillerinin dişinden yapılan oymalar o kadar hızlı satılıyor ki, müşteriler önceden ısmarlamak zorunda kalıyor. Elinde kalan tek eser, Başkan Mao’nun çatlamış eski bir heykeli. Sorun şu: Çin’in yasal olarak fildişi aldığı ülkelerden hiçbirinde orman fili yaşamıyor. Onlar, Orta ve Batı Afrika’da, kaçak Müslüman avcıların bu yılın başında saldırı düzenlediği Kamerun’da yaşıyor.

CITES, Afrika fillerinin geleceğini tartışmak üzere Mart ayında yeniden bir araya gelecek...

Bu katliamın önüne geçilemedi - 5 Çinli gazeteci, 2011’de Kenya’da gerçekleştirilen 5 ton kaçak fildişinin yakılması olayını haber yapıyor... Kenya, 1989’da dünya çapında fildişi yasağının başlatılmasına önayak olduysa da son dönemlerde elindeki fildişlerini stokluyor.

*Bryan Christy’nin imzasını taşıyan,  Brent Stirton’ın fotoğraflarıyla katkıda bulunduğu ‘Fildişine Tapmak’ adlı yazının tamamını, National Geopraphic Türkiye’nin Ekim sayısında okuyabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...