El Ezher'in otoritesi peçe fetvasına yetiyor mu?

El Ezher Üniversitesi, İslam dünyasının en köklü üniversitelerinden olmasına rağmen, kız öğrencilerin peçe takmaması yönünde fetva vermeye kalkışınca, ortalık karıştı.

El Ezher'in otoritesi peçe fetvasına yetiyor mu?

İslam dininin klasik kurumlarının dini veya sosyal alanda hala bir otoriteye sahip olduğunu düşünenler yanılıyor. Sünni İslam’da en yüksek dini otorite olan Mısır’daki El Ezher kurumu bile, bir kız öğrencisine sadece kızların bulunduğu bir sınıfta peçe takmaması yönünde rahatça fetva veremiyor.


İslamcılara sempati duyan medya organlarında ve Müslüman Kardeşler hareketinden Selefilere kadar aşırılıkçı dini çevrelerde El Ezher’e karşı fırtınalar koparılıyor. Bu durumda El Ezher Yüksek Konseyi toplanıyor ve El Ezher Müftüsü kız öğrencilerin peçelerini çıkarmaya zorlanamayacağı, ancak peçenin farz olmadığı ve erkeklerin olmadığı bir din okulunda 13 yaşındaki bir kız çocuğu açısından anlamsız olduğunu ifade eden bir açıklama yapmak zorunda kalıyor.

El Ezher’in son yirmi yıldır şu üç çevrenin saldırılarına ve müdahalelerine maruz kaldığı biliniyor: El Ezher’in ifade ve yazma özgürlüğüne müdahale ettiğini ve kadın haklarını sindirdiğini ifade eden laikler, liberaller ve El Ezher’i iktidarların takipçisi, din haklarının kısıtlayıcısı olarak gören aşırı İslamcılar. İktidarlar ve laikler, El Ezher’i devletin attığı ilerleme ve kalkınma adımları doğrultusunda yürümeyen geri kalmış ve muhafazakar bir kurum olarak görüyorlar.

Hiç kuşkusuz El Ezher’in dini ve kültürel bir merci ve referans noktası olarak konumu, üniversite alimlerinin ve öğrencilerinin kültürel düzeyinin gerilemesi sebebiyle şiddetli bir zayıflama içinde. Zira Sünni alimlerin, Şii alimlerdeki gibi kabul edilmiş piramit bir yapısının olmadığı biliniyor.

İran’da İslam devriminin sonrasında Şii din adamının gücü iyice arttı. Sünnilere göre mercilik mertebesine –daimi olarak gayri resmidir ve piramit bir yapıda değildir- büyük ilmi yeterlilikle, karakter bütünlüğü ve kamusal sorunlardaki üst düzey çalışmışlıkla ulaşılıyor.

El Ezher 1,5 asır boyunca iktidarların müdahalesini gördü. Bu iktidarlar El Ezher’den, alimlerinin etkin olduğu birçok alanı çekip aldılar. Bunun sonucu ise sadece dini köşeye kapanmaları oldu. Fakat orada da bağımsız kalmadılar. Dini siyasete karıştıran veya siyasi hedeflerinin olgunlaşması için dini kullanan ve İslam üzerinde El Ezher ve iktidarlardan daha titiz görünen yeni İslamcılar, bu noktada El Ezher’le rekabet etti. Ezherlilerin bu gelişmelere yanıtı ise farklı oldu. İçlerinden bazıları Ezher’in dini ve törensel misyonlarına tutundu, bazıları ise halk desteğini bir nebze korumayı umarak İslamcılar veya devletle rekabet etti.

Hali hazırdaki El Ezher Şeyhi/Müftüsü Muhammed Hüseyin Tantavi öncekinin aksine iktidarlardan bağımsız durmakta pek istekli değil, ancak kendisini hiç kimseye de tabi kılmıyor ve çoğu zaman asli görevini – ibadetler ve din eğitimini kapsayan din işlerini- idrak ederek ılımlı bir orta yol izlemeye çalışıyor. İktidarlarla veya yeni İslamcılarla çatışmıyor. Bu da El Ezher’in son yıllarda peçenin dinden olmadığı; başörtüsünden ise Müslümanların Batı toplumlarındaki çıkarlarına zarar vermesi halinde, ödün verilebileceği hususunda ısrar etmeye sevk etti.

Ne var ki bu adımlar toplum ve İslamcıları, sembolik, siyasi ve dini sebeplerden ötürü El Ezher müftüsünü ve hatta Yusuf El Karadavi gibi ileri gelen bazı ‘yeni İslamcıları’ dahi aşacak derecede ileriye dönüktü. Bu dalganın yüksek ve sert, ancak geçici olduğu şüphesiz. Geçici olmayan ise Sünni bir dini kurumunun devlet ile toplum arasında şu an ve gelecekteki konumudur. Gerileyecek olan ise şiddetle birlikte gelen ve El Kaide ile zirve yapan aşırılıktır. Dini törenler, semboller, özel hayatın konuları, kamunun ve özel yaşamın din ile bağlantılı kılınması ise gidecektir.

Peki dini kurum bunun karşısında ne yapıyor? Sonra devletle ilişki konusunda ne yapılıyor? Kurumun yetkileri ve gücüyle ilgili yöneltilen seçenekler neler? Bu büyük din bu şekilde idare edilemez. Zira dini kurum aciz ve devletler acziyetini arttırıyor. İslamcılar dini kurumun kalbine müdahale ediyorlar. Radikal bir reform kaçınılmaz. Bu reform dini kurumu her ülkede büyük ve etkili sivil toplum kesimlerinden birine dönüştürür. Dini kurum yeni şartlarda kendisine sağlanan özgürlüklerle bakış açısını ve personelini geliştirecek, misyonunu gözden geçirecektir. Hali hazırdaki şartlarda ise acziyet, kaos ve parçalanmışlık devam edecek, birikecek ve dini kurum devlet ile İslamcılar arasında aşınmaya maruz kalmayı sürdürecektir.

* Lübnan gazetesi El Müstakbel, Lübnanlı gazeteci, 10 Ekim 2009, Arapçadan çeviri: Halil Çelik

Sayfa Yükleniyor...