İran'da ayrımın ekseni yine din

Arap yazar Seyid Veled Abah'a göre İranlı reformcuların talebi sadece İran'daki dini kurumların "yorum yapma" otoritesinin kırılması.

İran'da ayrımın ekseni yine din

İranlı düşünür Abdulkerim Suruş, son İran seçimlerinde yarışın, cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın temsil ettiği ‘faşist’ eğilim ile Mir Hüseyin Musevi’nin temsil ettiği ‘tahrif edilmiş reformist’ eğilim arasında olduğu tespitinde bulunuyor.

Suruş, İslam devrimi söyleminin gayelerini tükettiğini ve İran toplumunun yeni şartlarıyla ilişki kurmaya uygun olmadığını ifade ediyor. Hatta doksanlı yılların ortasında eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin temsil ettiği ılımlı reformist söylem bile, değişim dinamizmine cevap vermeye yetmedi.

Maalesef İran siyasi şartlarına yönelik yoğun ilgi, İran’ın yüksek bir talep görmesine ve bu ülkenin seçimleri hakkında Batılı medya ve akademik çevrelerde çok şey yazılmasına sebep oldu.

İşin aslı İran hakkında bilinenler, Humeyni’nin ‘velayeti fakih’ teorisi ve İslam devriminden önce vefat eden genç düşünür Ali Şeraiti’nin bazı kitapları etrafında yoğunlaşan resmi ideolojik literatürü aşmıyor. Ali Şeraiti ise, resmi dini söyleme nüfuz eden Şii mezhebinin radikal sol okumasını sunuyordu.

Doksanlı yılların başında güçlü reformcu açılım ortaya çıktığında, üniversite öğrencileri, sivil toplum ve basın saflarındaki bu etkin akımın, bastırılmış olmasına rağmen güçlü fikri bir referansa dayandığı bilinmiyordu.

İRAN 20 YILDIR AYDINLANMA ÇAĞI YAŞIYOR
Görünen o ki İran, yaklaşık yirmi yıldan beri aydınlanma çağını yaşıyor. Bu da İslam devrimiyle kopukluk oluşmasına neden oluyor. Avrupa aydınlanması ise tam tersine, yaşlı kıtada siyasi ve sosyal şartları köklü olarak değiştiren büyük devrimlere zemin hazırlamştı.

Burada Arap modernleşme eğilimi ile İran modernleşme eğilimi arasındaki büyük farkları açıklamak gerekli. Her iki eğilim bir ideali ve değerleri paylaşsa da metodolojik arka plan, söylem ve bakış açısı itibariyle çok farklılar. İran reformcu akımın, dini deneyim, bilgi kaynakları, okuma formülleri ve cesur yorum stratejisi ile, dini referansı yapılandırdığı gözlemleniyor.

Reformcu yazarların üretimi, İran kültür çevrelerinde geniş yer bulan ‘yeni kelam ilmi’ ve ‘din felsefesi’ gibi bilinen iki dal etrafında yoğunlaştı. Klasik Sünni üniversiteleri kelam ve felsefe derslerini azaltırken, Necef, Kum ve Meşhed’deki büyük Şii üniversiteleri, felsefe, kelam ve Sufi irfan ekollerini muhafaza ediyor. Yalnız buralarda baz alınan felsefe metotları yenilikçi ruhtan yoksun. Dersler orta düzeyde metinlere yazılan şerhler ve dipnotlara, özellikle de İbni Sina, Şirazi ve Tusi’nin metinlerine dayalı.

Şeraiti ise Marksist ve varoluşçu literatürlere dayanarak Şii İslam’ı açıklamaya çalışmıştı. Ancak yeni dini aydınlar daha derin bir eğilime gittiler ve dini olguyu yeniden yapılandırmaya başladılar. İran reformcu eğilimin düşüncelerini şu maddelerle özetleyebiliriz:

1- Din ile dini bilgiyi birbirinden ayırmak. Dini bilgi kaynağı kutsal olsa dahi beşeri bir söylemdir. Şeriat ise ‘sessizdir’. Sorularımızı ve problemlerimizi şeriata sorarız. Dolayısıyla referans metin ile üretilen metin arasında mesafe büyüktür.

2- Dinde öz ile özden kaynaklanmayanı birbirinden ayırmak. Özden kaynaklanan manevi yön, ruhi ufuk ve irfan deneyimidir. Özden kaynaklanmayan ise tarihi izler taşıyan ve değişen sosyal değerlerdir.

3- Dini çoğulculuk: Dinlerin derin manevi birlikteliği, hoşgörü ve farklılık hakkının iptal edilmemesi.

Bu söylemler direkt siyasi veya ideolojik bir proje sunmamakla birlikte, dini ve sosyal reformun teorik ufkunu oluşturuyor. Ayrıca başta öğrenci ve kadın hareketleri olmak üzere İran kültür elitlerini seferber edemeyen ‘velayeti fakih’ modelinin alternatifi olarak, liberal eğilimi tesis ediyor.

DİN KURUMUNUN YORUM YAPMA OTORİTESİ KIRILIYOR
Yeni kelamcı akım ve din felsefesinin sonucu, dini kurumun yorum yapma otoritesinin kırılmasıdır. Bu ise pratik olarak şu iki önemli sonuca götürür:

‘Dini rehberin’ referanslığının iptal edilmesi ve dinin farklı okumalara ve işlevlere uygun ortak sembolik ve inanç sermayesine dönüşmesi.

Hiç kuşkusuz reformcu akımın dini kanada nüfuz etmesi, belirgin bir kazanım. Ve bu nüfuzun İran toplumunda hala güçlü olan Şii kurumu üzerinde etkisi temelden olacaktır.

* Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayımlanan El İttihat gazetesi, 15 Haziran 2009, Arapçadan çeviri: HALİL ÇELİK

Sayfa Yükleniyor...