Musevi Humeyni'nin oğlu gibiydi

İran'daki seçimleri izleyen gazeteci Ceyda Karan, NTV'de "Yazı işleri" programına katıldı.

Radikal Gazetesi Dış Haberler Müdürü Ceyda Karan, Tahran'daki izlenimlerini NTV'de Yazı İşleri programına anlattı.

Karan, "rejim temelinden sarsılıyor" tezini yanlış bulduğunu söyledi ve Musevi'nin Humeyni'nin oğlu gibi olduğunu belirterek, ülkede "İslam devrimine geri dönüş" tartışması olduğunu ifade etti.

İran'dan neden döndünüz?
Vizem bittiği için. Akreditasyonları iptal ettikleri için vizenin süresinin uzatılmasında da problem çıktı, asıl önemlisi de çalışma koşullarında problem çıktı.

Zorlanıyor muydunuz sokakta çalışmakta?
Sabah ve öğle saatlerinde çok rahat oluyor. Gösteriler genelde akşam üzeri saatlerinde oluyor. Hava sıcak ve tesettür söz konusu, ancak rahatlıkla dışarı çıkabiliyorsunuz. Ama Batılı olduğunuz bir şekilde belli oluyor. Yine de fotoğraf çekerken bazı sorunlar yaşadık, özellikle polislere yakalandığınız zaman. Çok gösteri gördüm. Tahran’ın hemen her yerine yayılmış durumda. Özellikle Pazartesi’den itibaren hangi caddeye girseniz orada bir gösteri oluyordu. Salı günü akreditasyon iptali ve bürolardan çalışma emri gelince, biz de otele dönmek zorunda kaldık.

AKREDİTASYONA RAĞMEN SANDIK BAŞINDA RÖPORTAJ YAPAMADIK
Hile meselesinde genel kanaat ne noktada?
Ben seçim günü epey dolaştım Tahran’da. Akreditasyon kartlarımız olmasına rağmen, sandık başlarında insanlarla konuşmamız engellendi. Şikayet olarak not aldılar ve bizi yolladılar. O yüzden sandık başındaki durumu çok iyi gözleyemedik. Sokaktaki insanların hissiyatı ise karışık. Ahmedinejad’ın kırsal kesimden yaklaşık yüzde 32-35 oranında destek aldığı söyleniyor ve oralar zaten sakin. Ama kentler kaynıyor. Sokaklarda dedikleri; "Kesinlikle bu sonuç çıkamaz". Yüzde 63-64’e, yüzde 33-34 olamaz. Söylenti yayılıyor, "Ben gördüm birdi, üç yaptılar. Orada 1 yazıyordu 3 bin yaz dediler" şeklinde ve haftalar öncesinden bunun örgütlendiğini iddia ediyorlar.

Bunları doğrulamak çok kolay değil. Bir de o aşamayı geçtik artık. Mesele oy sayımı değil, mesele artık sokağa yansıyan gerilimin üst yapıda da yaşanıyor olmasından kaynaklanıyor zannedersem. Hameney’i özellikle hedef alan bir durum ortaya çıktı ki dini lider her konuda son sözü söyleme yetkisine sahipken reform taraftarları ılımlı muhafazakarlar sloganlarında da, söylemlerinde de onu hedef alıyorlar. Mesela dün muhafazakarların gösterisinde de tam tersi bir slogan vardı: "Hamaney amade" yani emrine amadeyiz yanıtını veriyorlardı. Olaylar Ahmedinejad’dan çok Hamaney’e ulaşmış durumda.

Gösteriler kar topu gibi büyüyerek bir şey yapmaya zorlayacak mı yönetimi?
İran rejimi çok karmaşık yapıda bir rejim. Şii teokrasisi ile atanmışlarla seçilmişlerin bir şekilde var olduğu bir yapı. Ve dini lider uzlaşma ile yönetmek durumunda, ama bu aşamada nereye kadar yapabileceğini kestirmek çok zor. Çünkü ülkeyi yönetenlerin birbirleri ile kavgası var. Hamaney’in Rafsancani ile bir derdi var. Musevi ile ayrı bir derdi var. Baktığınız zaman devrim muhafızlarının ortaya müthiş bir güç olarak çıktığını görürsünüz. Sadece ikinci bir ordu değil, askeri sanayi de ellerine son yıllarda geçti devrim muhafızlarının ve bir çeşit oligark gibi bir durum oluşturdular. Hamaney’e bağlılar onlar. Ahmedinejad'ın artık son halkasını teşkil ediyor. Ahmedinejad da geniş halk kesimlerine inanılmaz popülist söylemlerle hitap ediyor. Mesela 500 bin kilo patates dağıtılıyor 5 bin tane vaatte bulunuyor, ama bunların birini hayata geçirip geçirmediğini bilemiyoruz. Çünkü halka hala yoksul, ama dik de duruyorlar dış politikada.

Ahmedinejad’ın gitmiş olması toplantının önemini gösteriyor ama bir de kendinden eminliğini gösteriyor mu? Yoksa geldiğinde, geri dönemeyen liderler de gördük hayatta yani.
Ama şimdi burada İran’da Hamaney, her şeyi belirleyen ve son sözü söyleyen kişi. Yani Ahmedinejad zaten 4 yıl önce seçildiğinde de Rafsancani’ye karşı Hamaney’in desteğini almıştı. Arada o da hata yapabilir, biraz yaramazlık yapabilir. Nükleer meselede mesela içeride eleştirilebilir, ama dönüp dolaşıp iş Hamaney’e bağlanıyor. Yani İran rejiminde cumhurbaşkanının konumunu da bilmek lazım. Ordunun başında değil, bir şekilde idarenin başında, ama çok da fazla yetkisi olan bir makam değil.

MUSEVİ HUMEYNİ'NİN OĞLU GİBİYDİ
Musevi nasıl yönetiyor kitleleri?
Musevi devrimi yapan kadrodan zaten. Humeyni’nin bir zamanlar oğlu gibi gördüğü bir isim. Özellikle burada, "İslam devrimine geri dönüş" tartışması var. "İslam devrimi zaten ruhunu yitirdi" diyorlar ve seçtikleri renk de yeşil. Bu İslam devriminin rengi. Belli saatlerde damlara çıkıp "Allahu Ekber" diye bağırmaları da aynı şekilde Şaha karşı direnişte kullanılan bir hareket. Dolayısıyla burada "rejim temelinden sarsılıyor" tezi biraz yanlış diye düşünüyorum ben. Varolan muhafazakar yapıyı korumak isteyenlerle, biraz daha küreselleşme ve dış ile bağlantı kurma arzusunda olan orta sınıf ve eğitimli üst sınıf var. Ve kırsal kesimle bunların karşı karşıya gelmesi, yani bir bölünmüşlük olduğu kesin. Bir uzlaşma arayacaktır Hamaney, çünkü gerçekten sorgulanmaya başlandı makamı. Zaten Ayetullah yapılması da bir tartışma konusu. Dolayısıyla kolay değil Hamaney için. Ulemada da bir takım tartışmalar var. Musevi ve Rafsancani ile uzlaşma mı arayacaklar, yoksa ısrarla Ahmedinejad'ı mı tutacak, bunu göreceğiz.

Bazıları bunu yeşil renkli devrimlere benzetmeye çalıştı Ukrayna Gürcistan gibi ya da Lübnan gibi. Bugün gazetesinde Ahmet Taşgetiren bunları bizim cumhuriyet mitinglerine benzetmiş. Şahsen bence ikisi de çok abes. Özellikle cumhuriyet mitinglerini İranlılar bilmiyordur bile, ama o diğer renkli devrimleri biliyorlardır. Bu tür benzetmelere nasıl bir tepki veriyorlar?
İnsanlar "Humeyni’nin, adaletsiz şahlığa karşı kurduğu cumhuriyeti geri istiyoruz" diyorlar. Montezari 1989’da Humeyni’nin veliahdı iken Irak savaşından sonra şu eleştirileri aldı: "Adalet eşitlik gitti, toplu idamlar başladı . Böyle bir rejim olmaz." Mesela o de destek veriyoruz reformcu ve ılımlı muhafazakar diye tanımlamak lazım. Reformcular söz konusu değil burada Musavi zaten rejimin insanı yani İslam devrimini sahiplenen bir kişilik. Dolayısıyla ortada böyle bir yarılma göremiyorum ben Türkiye ile böyle bir paralellik kuramıyorum. Laiklik ya da şeriat devleti arasında bir tercihte bulunma gibi bir durum yok.

Sayfa Yükleniyor...