Türkiye-İspanya benzetmeleri yanlış

Uzun yıllar İspanya'da görev yapmış emekli diplomat Akın Özçer, Türkiye ile İspanya arasında etnik mesele ve terör konusunda benzetmelerin yerinde olmadığını söyledi.

Türkiye-İspanya benzetmeleri yanlış

İspanya siyaseti ve Bask Sorunu üzerine çalışmaları bulunan emekli diplomat ve yazar Akın Özçer, Kürt Aydınları (Rewşenbîrên Kurd) adlı sivil toplum grubunun davetlisi olarak katıldığı panelde görüşlerini dinleyicilerle paylaştı.

Özçer, İspanya’da 1976’dan bugüne yaşadıklarını ve deneyimlerini aktardı.

“Ben 1990’larda İspanya’da diplomatik görevdeyken Bask bölgesindeki ETA örgütünün siyasi kanadı olan Herri Batasuna kapatılmıştı. Türkiye’de de bir süre önce DEP kapatılmıştı. Dönemin Dışişleri Müsteşarı Onur Öymen tarafından bizim diplomatik misyona fikir soruldu, ‘bu iki partinin kapatılması aynı şey midir?’ diye. Raporu ben yazdım ve iki vaka arasında ciddi farklar olduğunu belirttim. Rapor kaale alınmadı. Bunun üzerine ben de ayrıntılı bir kitap yazdım” diyerek sözlerine başlayan Özçer, Türkiye ile İspanya arasında etnik mesele ve terör konusunda benzetmelerin yapıldığını, ama bu benzetmelerin genelde yanlış olduğunu belirtti.

İspanya’nın, diktatör Franco’nun ölümünden sonra 1978’de son derece demokratik bir anayasa yaptığını ve bu anayasanın ifade ve örgütlenme özgürlüğü açısından Türkiye Anayasası’nın çok ilerisinde olduğunu kaydeden Özçer, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Franco’nun 1975’te ölümünden sonra anayasa büyük bir mutabakatla yapıldı. Demokratik dönüşüm aslında Franco’nun kurumlarına dayanarak yapıldı. İspanya’nın demokrasiye geçişi 1976-82 arasında, altı yılda gerçekleşti. Ordunun demokratikleşme süreci ise 1989’a kadar uzadı”.

BİZDE OLSA O PARTİLERİ KAPATIRLARDI
Komünist Parti’nin yasal kabul edilmesine karşı çıkan generaller olduğunu ama buna engel olamadıklarını kaydeden Akın Özçer, ETA’yla bir bağı bulunmayan, köklü bir Bask milliyetçi partisi olan PNV ve diğer bölgesel partilere de demokrasiye geçiş sürecinde legal parti statüsü verildiğini belirtti. Emekli diplomat, Kral’ın bu süreçte oynadığı role de değindi: “İspanya Kralı Juan Carlos aslında kuruculuk özelliği bulunmayan parlamentoya ‘kurucu meclis’ statüsü verdi ve bu meclis 1978 Anayasası’nı yaptı. Anayasa halktan büyük destek gördü. Yalnızca Bask seçmeni biraz çekimser kaldı. Bizim Anayasa’nın 68. maddesine göre kapatılmaları gereken bölgeci partiler İspanya’da anayasanın yapımına katıldılar”.

ETA DİL YASAĞINDAN DOĞDU
“Franko döneminde anadiller yasaktı. Baskça; İspanya’nın diğer yerel dilleri olan Katalanca ve Galiçyaca ile karşılaştırılınca ölmekte olan bir dildi. 1952 yılında gizli bir örgüt kuruldu, kilise çevrelerinde Bask dilini öğretip yaşatmak amacıyla. Bu örgüt 1959’da ETA’ya dönüştü. Bu hareket dil yasağı yüzünden çıktı” diye konuşan Özçer, demokrasiye geçiş sürecinde İspanya’da yaşanan idari yeniden-yapılanma hakkında da ayrıntılı bilgiler verdi:

“İspanya 17 ‘özerk topluluk’tan oluşacak biçimde idari bir yeniden yapılanma geçirdi. Bunlar yapılırken ‘söz konusu topluluklara bölge mi denecek millet mi denecek?’ tartışması yapıldı. Katalanlar, Basklar ve Galiçyalılar kendilerini millet sayıyorlar. Ama Madrid onlara bu statüyü vermek istemedi. Sonunda bir orta yol bulundu. Bugün İspanya Anayasası’nın 2. maddesinde İspanya’nın bölgeler ve milliyetlerden oluştuğu kabul ediliyor. Anayasa’nın 3. maddesinde anadili farklı toplulukların İspanyolca’nın yanı sıra kendi dillerini de resmi dil yapabilecekleri belirtiliyor. 4. madde ise İspanya bayrağının yanı sıra kendi bayraklarını da resmen kullanabileceklerini ifade ediyor”.

KENDİ MECLİSLERİ VE POLİSLERİ VAR
Bugün İspanya’nın aslında 17 bölgeden değil, 14 bölge artı 3 milliyetten oluştuğuna dikkat çeken Özçer, konuşmasında yakın tarihli gelişmelere de değindi: “Başbakan Zapatero herkes istediği yetkileri geliştirebilecek diyor. Bunun uyarınca, mesela Basklar ve Katalanlar özerk polislerini kurdular. Diğer bölgelerin böyle bir talebi olmadığı için özerk polisleri yok. Bask ve Katalan ‘toplulukları’nın kendi özerk meclisleri de var. Katalunya hatta günümüzde kendisinin millet olarak tanımlanmasını istiyor. Konu şu anda tartışmalı ve İspanyol Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde. Mahkemenin bu değişikliği reddetmesi bekleniyor”.

BÖLÜNME KORKUSU
İspanya’da yaşanan sürecin aynı zamanda pek çok problemi de beraberinde getirdiğini vurgulayan Akın Özçer şunları kaydetti:

“1978 Anayasası’nın kabulünden sonra İspanya’da bölünme korkusu oldu. 1978’den sonra terör eylemlerinde artış oldu. ETA’nın fraksiyonlarından biri orduyu kışkırtmak ve darbe yaptırtmak için üst düzey subayları hedef aldı. Mevcut ‘özerk topluluklar’ sistemine karşılar ve bunu yıkmak için kışkırtıcı terör eylemleri gerçekleştirdiler. Hedefleri, hâlihazırdaki özerk topluluk olan ‘Bask Ülkesi’nin (“Euskadi”) komşusu Navarro özerk topluluğundan ve Fransa’nın güneybatısından toprak alması, ve büyük Bask ülkesinin kurulması. Siyasi şiddete bulaşmamış ve ETA’yla bağı bulunmayan Bask milliyetçi partisi PNV de aynı hedefe sahip olmakla birlikte, günümüzdeki özerklik sistemine karşı değil”.

1982 seçimleri sonrasında ETA’nın diğer fraksiyonunun ise yasallaşma kararı aldığını ve legal bir sol partiye dönüştüğünü belirten Özçer “Böylece ETA’lar bire indi. Bu da İspanya demokrasisinin başarısıdır” dedi.

DARBE GİRİŞİMİ VE SONRASI
Süreçte ordunun yaptıklarına da değinen emekli diplomat Özçer, “23 Şubat 1981’de bir albayın önderliğinde bir darbe teşebbüsü oldu. Ordu manen darbenin arkasında olmuş, kışlasında bekleyip durumu izlemiştir. Ama Kral Juan Carlos darbecilere karşı durdu. Darbe girişiminden ötürü az sayıda asker, askerî mahkemelerde yargılandı ve düşük cezalar aldılar. Bu, İspanya tarihinde bir kara lekedir” diye konuştu.

Sayfa Yükleniyor...