Bakan'dan torpil iddiasına yanıt

CHP'nin torpil iddialarına yanıt veren Sanayi Bakanı Fikri Işık, bir yakınının TÜBİTAK Genel Sekreterliği’ne getirilmek için memur yapıldığı iddiasına ilişkin “Genel sekreter olmak için memur olma şartı yok. Arkadaşımız o kurumda 25 yıl çalışmış pek çok hizmeti olmuş. Siyasal Bilimler mezunu bir arkadaşımızı genel sekreter olarak atamışız, ne tuhaf anlayabilmiş değilim” dedi.

Bakan'dan torpil iddiasına yanıt

İSTANBUL - Sanayi Bakanı Fikri Işık, NTV Müdürü Gökay Otyam’ın sorularını yanıtladı.

Bakan Fikri Işık'a yöneltilen sorular ve kendisinin bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle;

Cumhuriyet Halk Partisi’nden Haluk Koç, ‘KPSS’ye girmeden torpil yapılıyor’ dedi. Sizin de bir tanıdığınızın ismi geçtiği için bir şey söylemek ister misiniz?
Benimle ilgili dünkü yazıyı gördüm. Yakın arkadaşı Arif Koyuncu, TÜBİTAK’a Genel Sekreter yapılmak için memur yapılmış. Tabii, bu arkadaşların ellerine tutuşturulan bir kağıdı incelemek gibi bir zahmete katlanmadıklarını biliyoruz. Genel sekreter olmak için memur olma şartı yok. Arkadaşımız o kurumda 25 yıl çalışmış pek çok hizmeti olmuş. Biz göreve gelince Ankara Siyasal Bilimler mezunu bir arkadaşımızı genel sekreter olarak atamışız, ne tuhaf anlayabilmiş değilim. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bu çok fazla oluyor paralelcilerin ellerine tutuşturdukları kağıtları hemen okuyorlar. Ondan sonra böyle komik durumlara düşüyorlar. İstisnai kadro, AK Parti döneminden önce verilmiş bir haktır. Dolayısıyla hiç kimse kendisine verilen hakkın kullanımından dolayı bunu niye kullandınız gibi bir şey söylenmez. Dolayısıyla bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK başkanlığı döneminde kendi bizzat yakın akrabası kaç kişiyi SSK’ya aldığı ile ilgili haberler var. Sayın Haluk Koç onlarla da ilgilense iyi olur.


Son sanayi verisi geldi. Siz Sanayi Bakanı olarak gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz ve yarın gelecek büyüme rakamlarına ilişkin en beklentiniz var?
Bir tek veri çok belirleyici olmuyor gidişata bakmak lazım. Şu anda sanayi üretimi artıyor, azalma yok. Hatta şu anda biliyorsunuz Avrupa’da ciddi bir resesyon riski var. Avrupa’ya Türkiye ciddi ihracat yapan bir ülke. İhracatın yüzde 94’ü imalat sanayisinden bu defa imalat sanayinizi etkiliyor bu da. Bu, Ekim ayı verilerini bu bağlamda değerlendirmek lazım. Suriye’de Irak’ta Rusya’da ciddi karışıklıklar var. Türkiye bu konjonktüre rağmen sürdürülebilir bir büyümeyi başarıyor. Bu kadar olayın bir araya geldiği başka bir dönem bulmak zordur. Böyle bir ortamda Türkiye'nin üretimini devam ettiriyor olması önemli bir şeydir. Biz bu dönemde bir de cari açık ülkenin ekonomisi üzerine bir yük oluşturmasın diye, iç tüketimi frenlemeye yönelik hükümet kendi iradesiyle aldı bu kararı. Her şeye rağmen Türkiye'de sanayi üretiminin artıyor olması önemli. Tabii büyüme rakamlarını bu konjonktürde yüzde 7-8’lerde beklemek çok kolay değil.

Ne olur büyüme?
Benim beklentim 3 civarında olur, sene sonunda yine 3.3 civarında kapatırız diye düşünüyorum.

Bu koşullarda 5 büyüme kolay değil, çok söz konusu da değil anladığım kadarıyla… Biz ekonomi yayınlarında sanayiye çok önem vermiyoruz, gayrimenkulle büyüyoruz gibi… Elinizdeki veriler ne gösterir?
Son 12 yılda Türkiye ortalama 2008 krizi de dahil, yüzde 5 büyümüş. İmalat sanayinin son 12 yıldaki büyümesi 5.8. İmalat sanayi bizim normal büyümemizin üzerinde büyümüş. Sanayi üretim rakamları sabit fiyatlarla azalmıyor aslında. Fakat cari fiyatlarda bir miktar düşüş var, onun sebebi de kentleşmenin getirdiği tarım sektöründen hizmet sektörüne olan yoğun talep. Sanayi ürünlerinin rekabeti küresel hizmet sektörü yerelde üretilen ve yerelde tüketilen bir sektör. Hizmet sektörü fiyatları sanayi sektörünün iki katı kadar artmış, 2012-14 arasında. Dolayısıyla cari fiyatlarla sanayi üretiminin gayrisafi yurt içerisinde bir miktar düşme göstermesi bundan kaynaklanıyor. Gayrimenkul elbette olacak. Ama gayrimenkul sektörünün vergilendirilmesinde biraz daha dikkatli olunmalı ki şu anda yoğun bir hazırlık yapılıyor. 1980 ile 2012 arasında sanayi üretimini gayri safi yurtiçi hasıladaki payının düşmediği bizim ölçeğimizde iki ülke var; Almanya ve Güney Kore. Onun dışındaki tüm ülkelerde hizmet sektörünün ağırlığı artmış. Dolayısıyla bir alarm verici durum yok. Biz bunu Türkiye'de üretimi artırmak açısından bir fırsat olarak görmeliyiz ve görüyoruz. Sayın Başbakanımız bizzat açıkladı, 9 tane dönüşüm programını, şimdi 16 tane daha dönüşüm programını açıklayacak. Bu temel dönüşüm programının en önemli hedeflerinden birisi Türkiye'de üretimi artırmak. Yerli üretimi artırmak. Üretimde temel önceliğimiz üç Y. Yerli üretim, yenilikçi üretim ve yeşil üretim.

Peki, bu yeni dönüşüm eylem planında ilgili bakanlıklarda sizin de sorumlu olduğunuz başlıklar var. İşliyor mu gerçekten? Türkiye'de kanun çıkıyor, çıktığı ile kalıyor denetimi olmuyor gibi bir algı var.
AK Parti ilk iktidara geldiğinde bir acil eylem planı yapmıştı. Ondan sonra en kapsamlı ve üzerinde çalışılan plan olarak bunu söyleyebilirim. Burada her program için hedef nedir, bu hedefler için hangi politikaları uygulayacağız, bu politikaların hayata geçmesi için hangi eylemleri kim yapacak? Sorumlu kim? Ne zaman yapacak? Son tarih nedir ve kim izleyecek? Bunlar artık çok net olarak ortada. Kamu yönetiminde siz memurlara şu işi şu açıklıkta ve şu sürede yap derseniz, yapılıyor. Ama biz gelin yerli üretimi artıralım dediğinizde bu nasılsın demeye benziyor. Görev yetki ve sorumluluk net olup buna bir de süre konulunca devlette net olarak işliyor. Bu dönüşüm programının temel felsefesi o. Yapıldığı zaman teşekkür edeceğimiz, yapılmadığı zaman hesap soracağımız makam merci belli.

Peki sizin bakanlık olarak ilk yoğunlaştığınız yer neresi?
Bu ilk 9 alanda bizim iki program sorumluluğumuz var. Birisi teknolojinin ticarileştirilmesi programı, bir fikrin ticarileşmesi süreci. Bununla ilgili pek çok eylem var. İkincisi kamu alımları yoluyla teknoloji transferini ve yerli üretimi artırmak. Her bir bürokratımız hangi eylemden sorumlu olduğunu biliyor, hangi tarihe kadar bunu hayata geçireceğini biliyor, kimin tarafından izlemenin ve değerlendirmenin yapılacağını biliyor. Ben inanıyorum, bu program çok daha hızlı ve etkili sonuç alacak.

Mesela siz ‘Ar-Ge bütçemiz var ve bunu kullandıramıyoruz’ demişsiniz.
Bu kültür Türkiye'de yeni yeni oluşuyor. Siz düşünün, bu yıl bir örnek vereyim bir kaynak ayırıyorsunuz ve bu yıl sonunda tam olarak kullanılamamış oluyor. Biz diyoruz ki getirin proje biz destekleyelim. Biz şimdi teknoloji transferi için yani bir fikrin ürüne dönüşmesi için her aşamayı destekliyoruz. Bir gencimiz benim bir fikrim var, teknoloji ile ilgili bunu destekleyin dediği zaman buna yüz bin lira hibe destek veriyoruz. Diyelim, bir gencimiz bir projeyi sunuyor, bu proje 5 hocamızdan oluşan bir heyete gidiyor. Bazen hocalarımızın kıt not verdiğini görüyoruz ama o panelde değerlendiriliyor ve geçer not alırsa biz o gencimize 100 bin lira hibe veriyoruz. Diyelim, bu hibe ile gencimiz bir şeyler yaptı o zaman TÜBİTAK 1512 B programında tutuyoruz 550 bin liraya kadar yüzde 75’i hibe tekrar destek veriyoruz. Artık ortaya çıkan ürünün ticarileşmesi sürecinde de 10 milyon liraya kadar biz bakanlık olarak tekno yatırım desteğini sunuyoruz. Ondan sonra fuar desteği, tanıtım desteği, diğer destekleri de hem bizim bakanlığımız hem de diğer kamu kurumları yoğun şekilde destekliyor. Çok güzel sonuçlar var, onu kitapçık olarak bastırdık. Bu sene biz 550 gencimiz tekno girişim sermaye desteği verelim diye bütçemize 55 milyon lira para koyduk. Ama panellerden bu sene geçen proje sayısı 284. 77 milyonluk bir ülkede 550 genci bulup destekleyemiyorsak bu bizimde hatamız, üniversitelerimizin de hatası, o panellerde 0 veren hocaların da hatası, meydanın da hatası. Yarışa çok geç girdik ama hızlı gidiyoruz. Son 6-7 yılda OECD’nin Ar-Ge’deki artışı yüzde 2.8 iken, Türkiye'de yüzde 8-9. Keşke Türkiye bunları 1960’larda 70’lerde daha fazla konuşsaydı.

O dönemde otomobil için erken başlamışız ama sonuç alamamışız. 2020’den önce yerli otomobil trafiğe çıkacak diyorsunuz.
Bir kere yerli otomobille ilgili çok kararlıyız. Otomobil sektörü dünyada çok inanılmaz rekabetin olduğu bir alan. Oradan bir marka çıkarmak çok kolay değil. Devlet desteği mutlaka gerekiyor. İçten yanmalı motorlarda çok yoğun bir rekabet var. O pazara girmek pay almak kolay değil. Ama otomobil sektöründe elektrikli otomobillere bir geçiş süreci yaşıyoruz. Bu geçiş sürecini de yine otomobil develeri yürüttüğü için onlarında hareketi çok hızlı olmuyor. Şu anda biz bütün çalışmalarımızı elektrikli seri hibrit dediğimiz modele yoğunlaştırdık.

Şu an da yerli otomobil için ne yapılıyor?
Şu anda üç aşaması olan bir çalışma yürüyor. Bir Ar-Ge, menzili uzatılmış elektrikli araçlarla ilgili bir mükemmeliyet merkezinin olduğu bir çalışma. Dizayn ve mühendislik bölümü aracın tüm dizaynının yapılacağı bir departman oluşuyor. Bir de üretimi yapacak özel sektör kuruluşu ya da konsorsiyumu oluşuyor. 2020 derken dolayısıyla belli bir planın bir aşaması olarak söylüyoruz.

Özel sektörde arzu edenlere mi gösteriyorsunuz? Özel sektör nerede burada?
Şimdi diyelim bir firmamız ben bu işi yaparım diyor. O zaman gelin konuşalım diyoruz. Bu işlin finansmanı ne olacak, devlet nasıl destek verecek, özel sektör nasıl bir yöntemle yapacak, ortaklıklar nasıl olacak bütün bunları somut olarak çalışıyoruz? Şu anda bakan olarak çok ümitliyim.

Biz kendi uydularımızı da yüzde yüz olmasa da yapıyoruz galiba. Haberleşme uydusu Türkiye'de mi artık yapılıyor bunlar?
Türkiye şu ana kadar iki tane yer gözlem uydusunu kendi imkanlarıyla yaptı. Artık bizim buradaki uydudaki her bir parçayı burada üreteceğiz diye bir anlayışımız yok. Dizaynını mühendisliğini bizim yaptığımız parçaların büyük bölümünü de bizim ürettiğimiz uyduları yapmaya başladık. Göktürk 2 ile Rasat uydusunu biz kendimiz yaptık. Şimdi TÜRKSAT 6A’yı yapıyoruz. Yer gözlem uyduları yerin fotoğraflarını çekiyor ve bunu askeri amaçla meteorolojik amaçla, sivil amaçlarla kullanabiliyorsunuz. Hangi ülke bunu size satarsa ekendi arazisi üzerinden geçerken uyduyu kilitliyor. Ama siz yaparsanız her ülkenin görüntüsünü rahatlıkla alabiliyorsunuz. İnşallah ayın 15’inde TÜRKSAT 6A için protokol resmen imzalamış olacağız ve onunla birlikte ekendi haberleşme uydumuzu kendi imkanlarımızla yapacağız. Uydu yapan ülke teknolojide sınıf atlamış oluyor. Mesela geçen Bakü’deydim, gelin birlikte yapalım dedim uyduyu. Türkiye'nin tabii kardeş coğrafyası var ve işbirliği yapılabilecek o kadar çok alan var ki, yeter ki siz burada ben varım deyin.

Kalitesi derken mesela ürün güvenliği konusunda sizin bir çağrı merkeziniz var. Sanayi Bakanlığı’nda bu nasıl kullanılıyor?
Sanayi ürünlerinde. Ekmek kalitesiz diye bize şikayet etmelerine gerek yok ama nihai tüketici açısından diyelim televizyon aldınız o televizyonla ilgili belgesi eksik veya bir şikayet oldu bunu ALO 130 hattına bildiriyor. Eğer bizim bakanlığımızla ilgiliyse biz kendimiz sonuçlandırıyoruz. Başka birimle ilgiliyse onlara yönlendiriyoruz.

Sayfa Yükleniyor...