Davos'ta CNBC-e özel oturumu - tam metin

Dünya Ekonomik Forumu'nun düzenlendiği Davos'ta, CNBC-e özel oturumunda "Kriz sonrası yeni dönem" tartışıldı.

Davos'ta CNBC-e özel oturumunda "Kriz sonrası yeni dönem" ele alındı.

Oturumda Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ve Coca-Cola CEO'su Muhtar Kent konuşmacı olarak yer aldı.

Coca-Cola CEO'su Kent, "Türkiye'yi daha iyi günler beklediğini göreceğiz. Söyleyeceğimiz tek şey; nazar değmesin" dedi.

2011 nasıl olacak bu yılın gündem maddesi nedir?
Ali Babacan:
Bu yılın en önemli ortak teması dünyadaki yeni gerçeklik. İşin özü dünyada değişen güç dengeleri. Kriz öncesi dünya ile sonrası dünya tarih kitaplarına işlenecek kadar farklı dünyalar olacak. Kriz sonrasında gelişmiş ekonomilerin on yıllarca üzerlerinden atamayacakları bir yükün onlar açısından nasıl bir zor döneme gireceklerini ve büyüme konusunda, refah konusunda nasıl yerlerinde sayacaklarını ya da çok yavaş ilerleyebileceklerini görüyoruz.

Öte yandan Türkiye'nin de içinde yer aldığı toplu güç merkezinin artık dünyada olduğunu görüyoruz. Gelişmekte olan ekonomiler Çin olsun Hindistan olsun, Türkiye olsun bu ülkelerin de nasıl gittikçe dünya ekonomisinden daha fazla pay aldığı ve nasıl daha sağlam bir bazda ekonomilerini büyüttüklerini göreceğiz. Bu tabi ekonomi ile sınırlı kalmayacak. Biz örneğin IMF’in yönetiminde çok önemli bir reform yaptık ve bu işi G20’de zorlayarak gerçekleştirdik. Breş garanti koltuk vardı bazı ülkelere tahsis edilmiş o koltuklar artık yok herkes seçilerek oturacak oralara. Bunun BM güvenlik konseyine yansımasının geç olmayacağını düşünüyoruz.

Orada da ikinci dünya savaşı galibi beş ülke kendilerine koltuk tahsis etmişler 10 ülke seçimle geliyor beş ülkenin yeri garanti. Bu sabah ki geniş oturumlarda bu da dillendirilmeye başlandı. Bir daha katılımcı herkese fırsat eşitliğinin sunulduğu bir küresel yönetişim yapısı görmek istiyoruz.

Ferit Şahenk: Dün akşam ilginç bir yemek vardı bir katılımcı çok ilginç bir şey söyledi; batı dünyası iki yüz yıl da yarattığını iki yılda yıktı dediler. Ben belki de ikinci dünya savaşından sonraki realitelerle dünyanın yavaş yavaş devam edemeyeceği artık çok açık. Bu gerçeklerle yeniden bir finansal yapılanma dünyada gerekiyor ona göre denetim gerekiyor.

Bu yeni dengeler içinde Türkiye nasıl bir yer buluyor? Bugün kriz öncesi döneme dönmüştür diye bir tespit yapabiliyor muyuz?
Ali Babacan:
Aslında bizim üçüncü çeyrek itibari ile baktığımızda toplam gayrisafi milli hasılamız reel bazda kriz öncesi seviyeyi geçmiş durumda. Krizin yaralarını sardığımız gibi kriz öncesi ulaştığımız tepe noktadan daha iyi bir noktadayız. Aynı şeyi Avrupa Birliği için söyleyemiyoruz henüz onu yakalayamadılar, Amerika Birleşik Devletleri de yakalayamadı.

Büyümenin bu sene 4 buçuk civarında bir büyüme ilan ettik ondan hızlı gitmemesi içinde tedbirler alamaya başladık. Gelişmekte olan ülkeler akılı politikalar uygularsa bu fırsattan yararlanacaklar. Eğer ileri doğru riskler biriktirirlerse yanlış şeyler yaparlarsa 3 sene sonra 5 sene sonra bugün iyi görünen ülke başka türlü krizin içine sürüklenebilir.

Burada yapılan anketlerde yatırım iştahının artmakta olduğu sonuçlar içinde yer alıyor. Eğer bu yeni dengeler içinde Türkiye yıldızı parlayan bir ülkeyse iş dünyası açısından nasıl bir sonuç doğuracak?
Ferit Şahenk:
Son iki senede dünyadaki likiditenin artması sonucunda para getirisi daha iyi olan devletlerin bilançosu daha iyi olan yerlere gitmeye başladı. Bu anlamda Türkiye'de son dönemde bundan çok faydalandı. Bunun bence en önemli unsurlarından biri son 8 senede Türkiye'de çok istikrarlı, piyasanın anlayabildiği görebildiği politikalarla yatırımcıya büyük güven kazandırıldı. Biz ne sermaye akışını önlüyoruz ne yatırımcıya soru işareti yaratıyoruz. Bu anlamda çok değişik yatırımcı var dünyada. Saatlikte parasını yatıran var günlükte. Türkiye'ye bu zaten senelerdir geliyordu fakat yavaş yavaş Türkiye ekonomisinin gelişmesi sonucunda Türkiye'ye hiç bakmamış olan yatırımcılar gelmeye başladı.

Bu anlamda dünyanın şu ortamında artık Türkiye'nin yatırım yapılabilir reytinge kavuşması gerekiyor. Tabi böyle bir reytingi aldığınız zaman müthiş şekilde Türkiye'ye daha fazla para girecektir. Para geldiği zaman müthiş bir zevk verir ama çıkarken de acıtabilir. Onun için son dönemde bence yapılan ileri dönük bilhassa bu sermaye hareketlerine dönük 25,45 çok önemlidir.

İkincisi böyle bir reyting artışından sonra Türkiye'ye daha kaliteli faize değil kalıcı Türkiye'nin ilerisine yatırım yapacak insanları çekme politikasıdır diye bakıyorum. Bunun yanından bir de Türkiye doğruları yapmaya devam ettikçe artık para girişi çıkışı olan bir para olmayacak kalıcı bir paraya dönecek. En kalıcı para da direk yatırımla Türkiye'nin bölgedeki siyasi ekonomik bir ağabeyliğe soyunmuş bir durumu var, yaptıkları ile hem doğruda hem batıda parmak ısırtan bir yerde Türkiye.

Türkiye'ye çok daha fazla yatırım gelecek. Son dönemde biliyorsunuz bizim grubumuz böyle bir işe imza attı. Düşün ki Avrupa’da 40-50 senedir yapılmaz denilenlerin yapıldığı bir ortam dünyada, merkez bankalarının yapılmaz dediği şeyleri yaptığı bir ortamda ve bizi bazı kriterleri ve normları koyanların maalesef kendi evlerinde bu kriterleri uygulamadığını gördüğümüz bir ortamda dört ülke var ki bunlar işte İrlanda, İzlanda, İspanya ve İtalya bunların kamu maliyesi çok kötü durumda. İspanya’nın bir bankası şu dönemde Türkiye'de iyi fiyata Türkiye'ye gelmeye karar vermiş. Bu artık Türkiye'nin belirli yerleri aştığının bir göstergesi.

Biz bunları yapmaya devam ettiğimiz sürece istikrarın iki bacağı var birisi siyasi istikrar öbürü ekonomide istikrar. Bu el ele kol kola olduğu zaman Türkiye gibi ülkelere bakıldığında önünde büyük potansiyel var. Ben ümit ediyorum inşallah bu seçimden sonrada Türkiye bu yolda devam edecektir. Türkiye ilgi odağı olmaya devam edecektir bölgede yatırım yapmak isteyenler Türkiye'ye gelecektir. Yapmamız gerekenler var mıdır özel sektör olarak muhakkak vardır. Bunları da yapısal reformlarla birkaç şey daha yapıldığında zannediyorum Türkiye daha iyi yerlere gelecek.

Ali Babacan: Kredi derecelendirme kuruluşları aslında son dönemde kendi kredibilitelerinden önemli ölçüde bir erozyona uğradılar. Bir ülkenin kredi notu bir gecede beş kadem bir den düşürülebiliyor. Piyasaları fazla bilmeyen Avustralya’nın bir köyünde internet üzerinden hisse senedi alana bono alan saf bir yatırımcıyı düşünün. Tanımaz etmez ama kredi notu iyiyse hadi şu ülkenin bonosunu alayım diyebilir. Akşam aldığı bononun kredi derecesi sabah beş kademe birden düşmüş. Kredi derecelendirme kuruluşları yatırımcılara yön vermesi gereken kuruluşlarken olup biteni izah etmeye çalışan kuruluşlar konumuna düştüler.

Olup biteni tarif etmeye çalışıyorlar. Japonya’nın bugün kredi notu AA-‘den tek A’ya düşürüldü. Japonya’nın durumu belli bugüne kadar niye beklendi? Türkiye ile ilgili bu kuruluşlardan birisi Türkiye'yi pozitif değerlendirmeye aldığını ilan etmiş durumda. Yatırımcıların Türkiye'ye biçtiği not şu anda bizim notumuzun çok çok üstünde. Türk varlıklarına biçilen değerlerden anlıyoruz bunu.

Türkiye İtalya’dan daha ucuza borçlanabiliyorsa bu zaten Türkiye adına yatırımcı notunu çoktan vermiş. Ama bazı kurumsal yatırımcıların kendi kuralları iç prosedürleri gereği belli bir notun üstündeki ülkelerin kağıtlarını ancak alabiliyorlar. Kredi notumuz artarsa onlar içinde kapı açılacak.

Genelde seçim bekleniyor gibi şeyler var seçimde bir başka siyasi tablo bir meclis kompozisyonu ortaya çıkarsa diye açıkçası bekleniyor. Bugün bilseler ki Ak Parti tek parti hükümeti olarak devam edecek başka bir şey beklenmez. Seçimden sonra kaza ile başka bir ekonomik politika uygulanmaya başlanır mı Türkiye yeniden saçmalayamaya başlar mı onu merak ediyorlar. Bazıları bu cari açık konusunu dillendiriyor buralarda duracak mı yoksa yükselecek mi Türkiye bununla ilgili tedbir alacak mı almayacak mı bazıları bunu dillendiriyor.

Biz işimizi yapıyoruz anlatıyoruz durumumuzu. G20’de bir süreç başlattık biz objektif kriterlere göre bu kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notundan bağımsız bir şekilde ülkelerinde gerçek durumu nasıl tespit edilebilir diye bir çalışma grubu 20 ülke. O çalışma ortaya çıkıp bir de uygulanmaya başlandığında zaten kredi derecelendirme kuruluşlarına olan ihtiyaçta azalacak.

Türkiye'nin notu artar beklentisi ile seçimden sonra artabilir beklentisi ile seçim öncesinde para girişi artabilir Türkiye'ye deniyor. Sıcak paraya kontrol getirilmeli mi bu da tartışılıyor. Türkiye'de ve dünyada bu konuda yapılanlar size ne düşündürüyor? Hükümetin elindeki mekanizmalar nedir bu konuda yapılabilecek ne vardır?
Ali Babacan:
Aslında elimizde her türlü enstrüman var. En iyi senaryodan en kötü senaryoya karşı her türlü enstrüman var. Biz geçen sene ortalarından itibaren beklenenden çok daha iyi bir senaryo gerçekleşirse ve Türkiye'ye olan sermaye akımı çok çok farklı bir noktaya giderse ne yapılabileceği ile ilgili zaten zihinsel hazırlıklarımızı o dönemde başlatmıştık. Bunun tersi senaryolarda olabilir. IMF’in iki üç gün önce açıkladığı son dünya görünüm raporunda Amerikan hazine faizlerinin birden yukarı sıçrayabileceği ve bunun sonunda da tüm dünyayı etkileyebilecek yeni bir dalga olabileceği de bir risk alanı olarak işlenmiş durumda. Siz güvenin nasıl olsa herkes alıyor bu parayı diye rezervine koyuyor diye basın basın bir yere kadar. O güven ortamı bir sarsıldığı zaman bu zemin çok hızlı kayabilir. Dolayısıyla biz Türkiye olarak iki senaryoya da hazırlıklıyız.

Türkiye'nin istikrarlı bir şekilde makul büyüme oranları ile yoluna devam edebilmesi kesintiye uğramaması şu ana kadar aldığımız tedbirler bundan ibaret. Burada bizzat ekonomi yönetiminin gün gün hafta hafta gelişmeleri yakından takip edip günün şartlarına göre politikalarda uyarlamalar yapması gerekiyor. Kimi zaman bunlar ince ayar oluyor kimi zaman daha güçlü adımlar oluyor. Şu son yapılanlardan sonra artık biz bir durup bunların neticelerini izlemek istiyoruz. Olumlu sonuçlar var ama görüp izlemek istiyoruz. Hepsi sinyali verilerek gelinen bir nokta bunların çok ciddi sürpriz anlamında bir şey yok. Önemli olan istikrar Türkiye'de istikrar olduğu sürece Türkiye içindeki her bir şirketimiz ister banka olsun ister reel sektör olsun bu istikrardan fayda görüyor.

Ferit Şahenk: Yatırımcıyı ürkütmemek lazım. Yatırımcı öngörülebilir olayın ilerisini görebilir durumda olması lazım. Yoksa yatırımcı çok riskli ortamlara gelir. Ama biz değişik yatırımcı olsun istiyoruz bu anlamda Türkiye bambaşka bir platformda.artık suni tedbirlerle sermaye kontrolleriyle piyasayı belli yerlere götürmek çok yanlış bunlar geçici tedbirler oluyor.

Bizim şu anda Türkiye'de yaptığımız merkez bankamızın uygulaması ile birlikte olan daha esnek ben buna birazda piyasa dostu diyorum. Piyasanın anlayabileceği hareketler piyasa resmi çözebiliyor. Bir işadamı olarak söylüyorum kısa vadeli karlardan çok uzun vadeli sürdürülebilir karlılık sürdürülebilir bir ekonomik elemanı olmaya tercih ederim.

Türkiye'de eskiden de kısa vadede krizler aşılırdı 3-4 sene iyi giderdi beşinci sene duvara toslardınız kazandığınızı bırakın çok daha büyük risklerle yüz yüze kalırdınız. Sadece ekonomi biz değiliz küresel bir ekonomi var. Büyük devletlerin uygulamış olduğu merkez bankalarının basmış olduğu paraların ve bu konjonktürden birde çıkış dönemi olacak.

Çıkış döneminde düşünün ki Türkiye çok daha yüksek bir faizle yakalanmış olsa onlar faiz arttırırken bizde arttırmış olsak bu Türkiye'nin yararına mı zararına mı? Halbuki çok daha alçak bir faizle girersek ona bizde ayak uydurursak bu bize ne kadar az maliyetli olursa bence hem memleketin bilançosuna hem sokaktaki insana da çok daha iyi olur diye düşünüyorum.

Ali Babacan: Burada kontrol kelimesini çok dikkatli kullanmamız gerekiyor. Öyle ki sermaye kontrolleri diyince direk kısıtlayıcı ülkenin etrafına duvarlar örücü, ülkeyi bir miktar tecrit edici bir yaklaşımdan söz ediyoruz. Biz bunu 8 yıldır yapmadık ve bundan sonrada yapmayacağımızı ilan ettik. Bu güven uzun vadeli bir ilişki. Bugün yanlış bir adım attığınızda on yıl bir yatırımcı bunu unutmaz bir daha uğramazlar Türkiye'ye.

Ancak kontrol kelimesini yakından takip gerektiği zaman ince ayarlarla makro ihtiyati tedbirlerle hareketleri gözlem altında tutmak yakından izlemek ve ona göre politikalarınızı uyarlamak anlamında kullanıyorsak tamam. Türkiye sermayenin her an rahat girip rahat çıkacağı bir ülke olacak. Ancak daha uzun vadeli sermayeyi nasıl teşvik edeceğiz Türkiye'ye, Türkiye'yi nasıl daha yatırım yapılabilir bir ülke haline getireceğiz ve aynı zamanda da giriş çıkış olabilir bunların olumsuz etkilerinde de kurumlarımızı nasıl koruyacağız.

Muhtar Kent: Değişim gitgide hız kazanıyor. Tabi sermayenin akışları daha ziyade sermayenin güven duyduğu ama bugün için değil önümüzdeki bir dönem için güven duyduğu ülkelere ve rahat işlere işadamları işlerini yönetebilecekleri ülkelere kayıyor. Büyüme olan ülkelere kayıyor, dinamik bir nüfusu olan ülkelere kayıyor. Zaten 4 buçuk milyar insan o ülkelerde yaşıyor batı dünyasında 800 milyon insan yaşıyor, Afrika’da 800 milyon insan yaşıyor. Bu krizden daha iyi çıkan ülkeler ivme ile çıkan ülkeler bu güven verildiği zaman muhakkak bugünden daha günlerde bekliyor olacağını görüyoruz Türkiye'nin. Nereye gidersem gideyim Asya’ya Güney Amerika’ya Türkiye'ye yıldızı parlayan ülkelerden birisi olduğu duyuyorum. Türkiye'nin önümüzdeki dönemden beklentiler parlak beklentiler herkes açısından. O bakımdan nazar değmesin.

G20 platformundaki Türkiye'nin yeri ve Fransa’nın dönem başkanlığı alması Sarkozy’nin dönem başkanlığını alması Türkiye açısından bir etki yaratır mı?
Ali Babacan:
G20 çerçevesinde bir sorunumuz yok Fransa ile problem yaşadığımız platform Avrupa Birliği platformu. Tam üyelik kavramına karşılar beraber olalım siz bu işe devam edin ama tam üyelik noktasında bizim bakışımız sıcak değil diyorlar. Bu dönemin umarız G20’ye faydalı sonuçlar getiren bir dönem olması. G20’de son dönemde çok somut kararların alınamadığı bir yıl oldu maalesef.

Önemli konularda görüş birliği oluşturulamadı. Bazı ülkeler kendi ulusal çıkarlarını küresel ekonominin önüne geçirdiler. Bazı ülkeler bunu fırsat olarak görüyor. Fakat küresel anlamda ciddi bir sıkıntı meydana gelirse bundan etkilenmeyen ülke kalmaz. Ne olursa olsun hiç olmamasından iyidir G20. Türkiye orada kendi adına oturmuyor Türkiye'nin temsil ettiği geniş bir coğrafya temsil ettiği bir ülke grubu var. Biz ülke grubu olarak ve coğrafya olarak gerekli istişarelerimizi önceden yapıyoruz ve orada söylediğimiz sadece Türkiye'nin kendi pozisyonu olmuyor pek çok ülkenin ortak sesini orada temsil ediyoruz.

Özel sektörün G20 platformuna katkısı ne olacak?
Ferit Şahenk:
Ekonomide aktörler var. Düzenlemelerin yapılmasından sonra bu işin piyasada algılanması piyasanın da onları harekete geçirmesi ekonominin bütün elemanlarının bir arada kol kola her şeye beraber katkıda bulunulmuş psikolojisiyle de katılması çok önemli. Artık bu dünya krizi hepimizin krizi. Bunun kamu bacağı olduğu kadar özel sektör bacağı da var. Buradaki diyalog bu işin uzun süreli devam etmesini önlüyor ve ileriye dönük tedbirlerin almasını getiriyor.

Burada tedbiri alanla piyasada olanların bir arada olması çok önemli diye bakıyorum ben. Burada G20’nin yanına B20’nin eklenmesi ile birlikte çalışma grupları kuruldu. Bizimde Doğuş Grubu olarak güzel Türkiye’mizi tanıtan oradaki bir eleman olarak sözcü olarak finansal hizmetler ve reel ekonomi grubunun içindeyiz biz. Beş tane elemanı vardır bunların. Dünyadaki belli başlı bankalar burada vardır. Biz o grupta Türkiye'nin 7-8 yılda kararlıkla yaptıklarını sadece finansal sektörde değil reel sektörde yaptıklarını da aktardık ve oradan bir rapor çıktı. O raporda son zamanlarda ülkemizde kobilere dönük olan çalışma ile ilgili çok güzel bir rapor hazırlandı. O raporun içinde artık bir Türk imzası da var. Bu raporda dünya devletlerinin başkanlarına sayın bakanlara iletildi.

Dünyada artık yalnız iyilik veya yalnız kötülük yok. Geçen sene Sarkozy konuştuğu zaman bir Fransa başkanı olarak konuştu ilk defa bu sefer belki kendisinin en beğendiğim konuşması diye de söyleyebilirim bir dünya lideri gibi dünyayı kucaklayan ve dünyanın artık gerçekleri görüp 40-50 senedir insanlara bakış tarzının değişip birbirimizi anlayıp bu olayı bir an evvel çözme mecburiyetimizin olduğunu çok samimi bir şekilde söyledi.

Küresel ekonomiyi anlatırken enflasyona da dikkat çektiniz. Küresel sonuçları itibariyle enflasyonist etkiler ne getirebilir?
Muhtar Kent:
Ortada dolaşan bir gerçek var bilhassa hammaddelerde yiyecek maddelerinde bir fiyat artışı söz konusu. Bu tabi enflasyonu biraz körüklüyor. Bunu ikiye ayırmak lazım. Bir uzun vadeli talep var genel olarak yiyecek maddelerine bu daha ziyade dünyada orta sınıfın bir yerde çoğalmasında ve talebin artmasında kaynaklanıyor. Birde kısa vadede bir talep söz konusu.

Bu global ısınmadan, iklim şartlarında bazı sübvansiyonların sona ermesinden spekülasyondan bu tip olaylarında etkilenen bir kısa vadeli talep var. Ben her zaman bunların gelip geçici olduğuna inanıyorum böyle bir şeyin dünyadaki krizden çıkışa çok büyük negatif bir etkisi olacağını zannetmiyorum. Bunun iyi yönetilmesi lazım iş dünyası açısından ama bunun çok büyük bir negatif etki olacağını zannetmiyorum.

Bizde enflasyonla ilgili endişeye mahal var mıdır?
Ali Babacan:
Enerji gibi ve dünya fiyatlarına bağlı gıda gibi konuları dışında tuttuğumuz zaman hala Türkiye'de kapasite kullanımlarının kriz öncesi seviyelerine çıkmadığını görüyoruz. Belki iç piyasamız hareketli ama ihracatımız henüz kriz öncesi seviyeye dönmedi. Dolayısıyla firmaların hala kullanılmamış kapasitesi var. Dolayısıyla o tamamıyla kapanmadan talep baskısı ile bizim o korktuğumuz türden bir enflasyonun pek emarelerini görmüyoruz.

Fiyatı dünyada oluşan petrol gibi, metaller gibi ya ad gıda ürünleri gibi fiyat artışı tabi bizi de etkileyecek. Petrol fiyatları artınca tabi Türkiye'de benzin fiyatlarını sabit tutmak mümkün değil. Burada önemli olan kendi içimizde aşırı bir talep daha kazanmadan harcama durumunun çoğalması bu tür gelişmeler var mı yok mu buna dikkat etmek gerekiyor. Bununla ilgili zaten tedbirlerde alınıyor.

En son zorunlu karşılıkların arttırılmasının bir nedeni de Türkiye'de kredi hacminin genişlemesinin önüne bir miktar set çekmek demeyelim ama biraz frenlemek artsın ama çok artmasın. Geçen sene yüzde 35 oranında artmış kredi hacmi bu dünyada sayılı oranlardan biridir. 40 milyarın üzerinde sadece tüketici kredilerinde bir artış var halkımız daha kazanmadı 40 milyarı peşinen harcamış 2010 yılında. 2011’de tamam devam edelim ama uçmayalım. Ayağımızı yorganımıza göre yüksek öğretim ada önce yorganımız büyüsün ondan sonra ayağımızı uzatalım.

Sayfa Yükleniyor...