Zeybekci: Faiz indirmeme maliyeti 15 milyar dolar

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, faiz indiriminin zamanında yapılmamasının maliyetinin yaklaşık 15 milyar dolar olduğunu söyledi.

Zeybekci: Faiz indirmeme maliyeti 15 milyar dolar

Bakanı Nihat Zeybekci, NTV - CNBC-e ortak yayınında NTV Ekonomi Müdürü Gökay Otyam'ın sorularını yanıtladı.

Zeybekci, faiz indiriminin zamanında yapılmamasının maliyetinin yaklaşık 15 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Bakan Zeybekci "Faizlerin uygun seviyeye inmesini istemek hakkımız. Dövizde dalgalanma olmadan faizler düşürülebilirdi. Faiz indirimi konusunda hala atılacak adım var" dedi.

Bakan Zeybekci'ye sorulan sorular ve alınan yanıtlar şöyle:

Bu yıl yüzde 2.8 bu yıl öyle mi büyüyeceğiz?

2.7-2.9 üçü de olabilir.

Neden öyle? Hedeflediğimiz 5'ti...

2014 yılında Ukrayna-Rusya krizine rağmen, güneyimizde Irak yüzde 20'ler seviyesinde eksi. Suriye öyle. Avrupa Birliği yüzde 1'in altında bir büyümeye rağmen Türkiye ihracatını yüzde 5 arttırarak büyümesini de ihracata dayandırdı. Bu büyümeye ihracatın katkısı yüzde 2 seviyesinde. Ama diğer taraftan etrafımızdaki bütün bu gelişmelere rağmen Türk ekonomisi, iç piyasada istediğimiz büyümeyi istediğimiz katkıyı veremedi. Onun için böyle bir sapma oldu. Ama her şeye rağmen başarılı bir büyüme olarak görüyorum.

Faiz konusunda görüşlerinizi hep söylersiniz düşmeli diye. Onun etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? En son tatlıya bağladık denildi ya faiz tartışması bitti mi?

Faiz tartışması bitmedi. Geçenlerde bir gazetenin başında futbolcu Arda Turan'ın bir açıklaması ekonomi ile ilgili. En sonunda Türkiye'de bazı şeyleri yapamıyorum çünkü Türkiye'de faizler çok yüksek dedi. Türkiye'de hiç kimse bu faiz oranları büyümeyi destekler, yatırım yapılabilir, bu oranlar ihracatı ve istihdamı arttıran oranlardır diye hiçbir kimse söyleyemez. Dolayısıyla bizde bunun yatırım yapılabilir seviyeye gelmesini istemek en doğal hakkımız. Orada tatlıya bağlanması demek diyalog konusunda. Daha çok bir araya gelerek daha takım halinde çalışarak zaten öyleyiz ama o görüntüyü vermemiz lazım.

Peki ama karşıt görüş diyor ki faiz merkez bankasının indirmesi ile olacak şey değil piyasada inmesi lazım. Faiz düşürülmeli mi yoksa başka yollarla faizin düşmesini mi beklemeli?

Dünyada 2014 yılının başından itibaren daha de belirginleşen ABD'deki parasal daralma başlaması çünkü ABD istediğini elde etti. Dünya bunun rahatlığını yaşadı büyüme ile ilgili iyi rakamlar almaya başladı, istihdamla ilgili iyi rakamlar almaya başladı bir rahatlama başladı. Ama Avrupa Birliği bu istediği sonuçları alamadı. ABD tek bir yapı olarak istediği refleksleri verebildi ama AB hantal yapısından istediği refleksleri veremedi. AB dedi ki parasal genişlemeye devam edeceğim, euronun değerlenmesini müsaade etmeyeceğim gibi tam tersi hareketlerde bulundu. Türkiye olarak bizim yapmamız gereken evet ABD'nin yapmış oldukları negatif bir etki dünyada estirecektir ama Türkiye dış ticaretinin yüzde 40'ını AB ile yapan doğrudan sermaye girişinin yüzde 72'sini AB'den sağlayan Türkiye'nin AB'nin almış olduğu kararlardan daha fazla etkileneceğini bizim öngörmemiz ve ABD'den kaynaklanan negatifliği fazlasıyla pozitif olarak nöturalize edeceğimizi öngörmemiz gerekiyordu. Dolayısıyla piyasayı gelecekte gidecek olduğu yere doğru öngörüp piyasayı oraya doğru merkez bankasının daha hızlı sürüklemesi gerekiyordu.

O zaman daha önce düşmeliydi diyorsunuz?

O dönemde 2014'ün Ocak'ında artışta bir abartma olmaması gerekiyordu sonra da düşerken çok çekingen davrandık. Önce piyasayı bir görelim piyasa ne yapacak sonra biz düşürürüz değil. Siz piyasayı çok tatlı bir şekilde öngörüleriniz doğrultusunda yönlendirmek ve piyasayı istediğiniz şekilde aşağıya doğru çekme görevini yapmak lazım. O zaman bu düşürmeleri piyasanın önünden giderek yapmak lazımdı. Bu döviz dalgalanmaları yaşanmadan önce çok daha rahat yapılabilir olarak görüyorduk biz bunu.

2014 yılı Ocak ayından bu yana ortalama yüzde 3 civarında ekstra faiz olarak bu ülkenin tüm ekonomisinin bunu yaşaması Türkiye'de bu rakamı yaklaşık 15 milyar dolar ekstra bir yük getirir. Şu andaki artık daha istişare ederek piyasadaki tüm aktörler, hükümet daha doğrusu siyaseten ekonomideki negatifliklerden dolayı halka  hesap vermesi gereken hükümetin belirlediği politikaların  daha sağlıklı şekilde yerine getirilmesi ile görevli olan dinamiklerle daha işbirliği ile istişare ile hesabı veren hedefleri koyan hükümettir siyasettir. Bu hedefleri gerçekleştirmek üzere enstrümanların nasıl kullanılacağı ile yetkili olanlarda bağımsız kurumlardır. Merkez bankası da bunlardan birisidir. Daha cesur olabilirdik.

Uzmanlar diyor ki Fed faiz artıracak biz nasıl düşürürüz şimdi?

Fed Amerika doların kurunun daha fazla artmasına müsaade edemez. Dünyada euronun parasal genişlemeye gitmesi paranın bollanması faizlerin hemen hemen 0 olmasından dolayı dünyadaki varlık dolara döndü ve ABD’ye yöneldi. Çok daha fazla şekilde sermaye ABD’ye aktı. Bu sermaye ABD’de yatırım, kapasite artırımı ve üretime yol açacak. Peki bu üretimi ne yapacaksınız? Ürettiğiniz Amerikan arabası Avrupa arabasının karşısında yüzde 25 daha pahalı hale geldi. Dolayısıyla değerli dolar sizi de rahatsız etmeye başlayacak. ABD’nin faiz artırımı yaparız söylemi tam anlamıyla karşılığını bulmuyor. Faizi arttırdığınız anda yine dolara olan talep artacağı için dolayısıyla ABD ekonomisi bu bence eksi bir şeydir. Onun için gerçekleştirilebilir bir şey değil piyasayı disiplin etme anlamında bir söz olarak kalacaktır. ABD’nin dolardan kaynaklanan alacağı kaynaklardan Türkiye'nin de etkilenmesi normaldir ama Türkiye AB’den daha çok etkileneceği için bu avantajını kullanmalı diyorum. Türkiye AB’den gelecek olan bu genişlemeyi ve faiz düşüklüğünü diğer etkilerden yararlanmalı. Şu andaki dalgalanma Türk ekonomisinden veya Türkiye'den kaynaklanan bir şey değildir. Haziran 2014’ten bu yana euro dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetti TL yüzde 23 seviyesinde değer kaybetti. Dolar endeksi dediğimiz euronun da içinde olduğu Japon yeni, İsviçre frangı, İsveç kronu, İngiliz sterlini ve Kanada doları 6 para birimi dolar karşısında yüzde seviyesinde değer kaybederken TL yüzde 23 seviyesinde değer kaybetti. Türkiye ekonomisi dünya ekonomi içinde yüzde 1 seviyesinde. Siz yüzde 1’lik bir ekonomi olarak dünyadaki bu parasal dalgalanmada ben ABD dolarının değerinin artması dünyadaki paralarla bir dalgalanma yaşarken siz TL olarak doların değerlenmesi ile mücadele edeceğim dediğiniz anda bu maç kaybedilmiş bir maçtır. Buna müdahale edersiniz ama zararlı çıkarsınız. 2014’te söylediğim bir söz vardı dokunmamak müdahale etmemek lazım diye. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum.

Moody’s ''Kurlardaki bu hareketlilik ekonomideki yavaşlama bankaların görünümünü negatif etkiliyor karları azalacak'' diyor...

Bu yorum son derece sağlıksız bir yorum. Türkiye'de bankacılık sistemi ile ilgili AB üyesi 28 ülkenin içinde sermaye yeterlilik oranı anlamında baktığımız zaman 25 AB üyesi ülkeden daha sağlam durumdayız. Yüzde 8 olması gerekendir denilirken Türkiye'deki tüm bankaların ortalaması yüzde 16’dır. Böyle bir şeyde bankacılık sisteminin böyle bir yorumlamaya tabi tutulmasını doğru bulmuyorum. Orada denmeye  çalışılan Türkiye'deki bankalardan kredi kullanan firmaların bu kur artışından kaynaklanan endişelerden veya negatifliklerden dolayı borçlarını geri ödemede mükellefiyetlerini yerine getirmede sıkıntı yaşayacaklarından dolayı bankalarda sıkıntı yaşam ihtiyacı vardır.

Kar azalacak diyor.

Azalması bile hala Türkiye'de en karlı oranların olduğu bankacılık sistemi Türkiye'de olmaya devam edecektir.

Fitch de diyor ki seçimlerden sonra ekonomi yönetiminde değişiklik ve fazla büyüme isteği olan yönetim gelirse bu bir risk unsurudur diyor. Sizde büyüme  taraftarı olan bir bakansınız. Ne diyorsunuz bu yorumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Faiz indirerek büyümeyi tercih eden bir görüşten bahsediyor diye düşünüyorum.

Sizde söylediniz ben faizi indirdim diye düşen bir şey değildir. Türkiye bu yüksek faiz oranını hak edecek bir ekonomik yapıya sahip değil. Çok daha güçlü, çok daha dinamik ve gelecek vadeden bir ekonomidir. Yani buradaki yaratılmaya çalışılan algı Türk ekonomisi yüksek faiz ödemesi gereken bir ekonomi midir değil midir? Aslında yapılan tartışmanın ana şeyi bu. Biz büyümek zorundayız Türkiye olarak. Büyümek için de her şeyimiz var. Avrupa’da yaş ortalama 40’lar civarındayken bizde 30. Lokasyon olarak baktığımız zaman tüketim pazarlarının orta yerindeyiz. Her şeye rağmen ihracatını, üretimi arttırabilen geçen sene baktığımız zaman 1 milyon 400 bin kişilik bir istihdam artışına rağmen işsizliğimiz yüzde 10’ların üstünde. Biz yüzde 5’in altında bir büyümeyi gerçekleştirdiğimiz anda başarısız sayılırız. Üst üste 12-13 yıldan beri yüzde 5.1 büyüyebilmiş olan bir ülkeyiz. 2008 krizinden bu yana yüzde 5.6 ortalama ile büyüyen bir ülkeyiz. Plansız değil tabi bilinçli şekilde büyümek zorundayız. 2014 yılının Ağustos’unda Türkiye demokrasi tarihinin ilk defa güzel bir seçim yaptı ve cumhurbaşkanını birinci turda seçti. Ficth Pazartesi günü açıklama yaptı. Kırılganlık devam etmektedir dedi. 2015 Haziran seçimlerini görmek lazım ondan sonra oluşacak hükümet yapısına bakmak lazım gibi hala riski geleceğe taşıyan veya Türkiye'nin negatiflikle ilgili beklentilerini geleceğe taşıma gibi bir gayret içinde oldu. Türkiye'de genel yapıyı Türk ekonomisi belirler. Gelecekle ilgili çok büyük beklentileri olan Türkiye, gelecekle ilgili ne yapılması gerektiğini Türkiye belirler. AB şimdi niye toparlanamıyor? Niye büyümekle ilgili bir noktaya gelemiyor? Çünkü artık yeni bir yapıya geçmesi lazım bu hantal yapıdan kurtulması lazım. Karar mekanizmalarının hızlandırılması, üretim yapısından çok farklı noktalara geçmesi lazım. Türkiye bunlar gibi değil. Siz bir tedbir alıyorsunuz KOBİ’ler size bir hafta içinde cevap vermeye başlıyor. Maalesef bu 2015 seçimlerinden sonra oluşacak ekonomi yönetiminin büyüme eksenli olması Türkiye'nin kazancı olacaktır diye düşünüyorum.

Seçimden sonra sizin partiniz iktidarda kaldı, ekonomi yönetimi anlayışında, uygulamasında farklılık olacak mı?

Ben düşürdün dediğiniz anda düşen şey değildir faiz ama düşürülebilecek yeri vardır faizlerin. Merkez bankası eliyle değil. Faizlerin üzerinde başka yükler var. Kamu yükleri var. Maalesef orada geleneksel olarak Türkiye'de kurgulanan bankacılık sisteminin içinde biz vergiyi girerken koyuyoruz. Bu yanlış bir mantıktır. Bunu en sona koymak lazım. Maliyenin de bu paraya ihtiyacı var ama bunu tüketime koyabiliriz. Para düşük maliyetle girer, üretim yapar en aşamalarında da aynı gelirleri koyabilirsiniz ama üretim o maliyetten kurtulmuş olur.

Bunu siz öneriyorsunuz var mı böyle bir şey gündemde?

Tabi mali dengeler anlamında da bunları iyi çalışmak lazım. Yapılabilir olarak görüyorum ben bunu.

Gelecek hafta açıklanacak olan ne var ana hatlarıyla ne bekleyelim?

Orada istihdamı teşvik eden çalışmalar var. İleri teknoloji yatırımlarını destekleyen teşviklerimiz var. Yüksek teknoloji ihracatını destekleyen yeni teşviklerimiz var. Bazı ürünlerde Türkiye'nin döviz ödeyerek satın aldığı bazı hammaddelerin Türkiye'de üretilmesi halinde vermiş olduğumu teşviklerde yukarıya doğru gidiş var. Daha doğrusu 25 ayrı dönüşüm programında yaklaşık olarak 1250 civarında eylem planıyla Türkiye aslında çok başka bir hikayeye geçiyor. Türkiye bugüne kadar hep hammadde, enerji kaynaklarını başkalarının kontrol ettiği bir dünyada tüketim alışkanlıklarını başkalarının belirlediği bir dünyada, tüketim ağları ve tüketim kanallarını başkalarının yönettiği bir dünyada Türkiye fasoncu bir ülke olarak bu başarıyı sağladı. Ama yeni Türkiye 170 milyar dolar değil 500 dolarlık ihracat, 150 milyar dolarlık hizmet gelirleri, her yıl üst üste 100 milyar dolar müteahhitlik hizmetleri dünyaya satabilecek olan Türkiye'nin artık hammadde ve enerji geleceğini garanti altına alan yeni bir yapıya geçmesi gerekiyor. Edilgen bir ekonomiden etken bir ekonomiye geçmesi gerekiyor. Türkiye artık kendi coğrafyasında bir tüketim kanallarına hakim olması gerekiyor. Bu dönüşüm projelerinin aslında altında yatan maksimum 3 yıl içinde yapmamız gereken tüm bu dönüşümleri Türkiye şu anda çok önemli bir adım atıyor. Ama Pazartesi günü başbakanımızın açıklayacağı yeni şeyler aksak giden bazı alanlarla ilgili dokunabileceğimiz küçük dokunuşlarla ekonominin daha canlanması, iç piyasanın canlanması, istihdamın canlanmasıyla ilgili atılacak önemli adımlar olacak.

Peki bu yılın içeriğinde de sanayi üretimine bakıyoruz iyi değil, tüketici güveni düşüyor. İlk çeyrek daha kötü gelecek herhalde.

İlk çeyrek istediğimiz gibi gelmeyecek ama ekside gelmeyecek. Yüzde 1 buçuklar 2'ler seviyesinde bir büyüme gelecek. İhracatta ortalama altın hariç yüzde 11 buçuk civarında bir düşüş görünüyor ilk 2 ayda. Kur 2014 yılının ilk 2 ayındaki ortalama kur seviyesinde oysaydı bizim ihracatımı düşüşte değil yüzde 5 seviyesinde artışta olacaktı.

O zaman kurdaki yükseliş ihracatı arttırır miktar olarak mı adet olarak mı?

Miktar olarak arttık. Yüzde 11 dolar bazında azaldık. Ama kur, parite dolar-euro paritesi 2014 yılındaki ilk 2 ayda olduğu gibi olsaydı rakam olarak yüzde 5 seviyesinde artışta olacaktık. Biz ihracatımızın yüzde 45'ini euro ile yapıyoruz, yaklaşık 33-35 aralığındaki ithalatımızı da eurodan yapıyoruz. Dolayısıyla dış ticaret dengemizde eurodaki düşme çünkü euro olarak yapıyoruz ama açıkladığımız tüm rakamları dolar olarak açıklıyoruz. Halbuki euro ihracatımızı euro, dolar ihracatımızı dolar olarak karşılaştırsaydık. Bugün Polonya İş Forumu'nda rakamlara bakıyorum geçen seneye göre yüzde 2 buçuk dolar bazında düşüş gösteriyor Polonya'ya olan ihracatımız ama euro olarak yapmışız, euro olarak yüzde 20 artıştayız.

Avrupa'dan hep bahsederken gümrük birliğinde yeniden bir düzenleme olacak dediniz 2016 yılına kadar. Farklı bir şey mi olacak?

Gümrük Birliği 1996 yılında yürürlüğe girdi ve kısa vadeli bir program için. Türkiye ile AB oturmuş zaten yakın bir gelecekte Türkiye AB'ye tam üye olacak maksimum da 2000 yılı öngörülmüş. Öyle bir anlaşma dizeyn edilmiş ki Türkiye karar mekanizmalarının hiç birisinde yok. AB'nin üçüncü ülkelerle imzaladığı her türlü anlaşmaya Türkiye otomatik olarak kapılarını açar hale gelmiş. Bu gümrük birliği anlaşması ile çok büyük başarılar sağlamışız. Bugün dış ticaretimizin yüzde 40'ını AB ile yapar hale gelmişiz. Doğrudan yabancı sermaye girişlerimizin de yüzde 72'sini AB'den alır hale gelmişiz. Bugün kadar bunlarla ilgili ana rahatsızlık yaratan bir şey pek olmamış. Ama son dönemlerde AB'nin çok agrafi biçimde üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları hele hele ABD ile transatlantik yatırım ticaret ortaklığı anlaması artık basit bir serbest ticaret anlaşması değil. Tam anlamıyla bir ekonomik entegrasyon anlaşması. 2017'de yürürlüğe girmesi öngörülen bir anlaşma. ABD ile AB bu anlaşmayı bitirdiğinde ABD AB'den elde ettiği tüm hakları otomatik olarak Türkiye pazarından da elde edip Türkiye pazarına serbestçe girebilir hale gelirken biz ABD'den aynı hakları elde edemez hale geleceğiz. Bunun üzerine biz 2014 yılının Ocak ayında AB'ye bir nebzede olsa anlaşılır biçimde ABD ile AB anlaşmayı bitirdiğinde Türkiye bir tarafı veya eşit ortağı değilse bizim için gümrük birliği sürdürülebilir olmaz. Ondan sonra da çok yoğun temaslarımız başladı. Mart ayında gelmiş olduğumuz noktada gümrük birliği güncellenmeli diye bir konu üzerinde mutabık kalındı. Geçen sen bakanlar seviyesinde 5 defa görüştük. En son AB ile gümrük birliğinden kaynaklanan rahatsızlıklarımızın tamamını görüşmeyi kabul eder hale getirdik. Mayıs ayında ortak bir açıklama haline getireceğiz ve sonra bütün bu rahatsızlıkları yazılı hale getiriyoruz. 2016 yılının başından itibaren de gümrük birliğinde yeni bir faza geçeceğiz. Türkiye'de hizmet sektöründeki tüm şirketlerimiz, sağlık, sosyal güvenlik alanlarımızda artık bütün şirketlerimiz AB şirketi gibi yatırım yapabilir hale gelecek. Onların devlet ihalelerine girebilir hale gelecek şirketlerimiz.

Bu büyümeyi ilk çeyrek için yüzde 1 dediniz bu 2015 tahminlerinin revizyonu anlamına gelecek mi?

Yüzde 1 buçuk seviyesinde olursa 2015'te 2., 3., 4. çeyreklerde hızlı biçimde bu aradaki açığın kapanacağına inanıyorum ben. Hükümetimizin almış olduğu kararlarla iç piyasanın büyümeye bu sene güçlü bir destek vereceğine inanıyorum. İç piyasada ertelenmiş bir canlılık var. İnsanların erteledikleri tüketim talepleri ile ilgili enflasyonla ilgili kaygı verici bir aşamaya gelmeden, Mart'tan itibaren de baz etkisinin azalmaya başlamasıyla ihracatında desteğiyle 2014 yılı büyümesinden daha iyi bir büyümeyi yakalayacağımıza inanıyorum.

Bu canlanma faiz indirimini tekrar gündeme getirecek mi?

Faizin şu andaki şişkinliği bu yüksek faize bizim katlanmamızın gerekçelerini Türkiye'nin sahip olmadığını ben inanıyorum.

Kredi derecelendirme kuruluşları mesela neden bunu yaptı diyoruz, bir görüşmeler oluyordur ekibinizden ne diyorlar?

Piyasa ile temas halinde olabilirler ama hükümetle temas olmuyor. Ama diğer taraftan piyasaya anlatacağız, bunlara ikna olacak ve görecek bunları. Dünyanın bölgemizin coğrafyasının demokrasi anlamında, hukuk kuralları anlamında, yatırım imkanları anlamında, Türkiye'den daha cazip bir yer yok gidecek. Bunu bizim avantaj olarak kullanmamız lazım.

Son durum nedir yabancıların Türkiye'ye bakışı?

Ocak ayında doğrudan yabancı sermaye girişimiz yüzde 40 arttı ve bu devam edecek.

Seçimlere ilişkin bir endişe var mı yabancı yatırımcıda?

Yapılan anketlere baktığınız zaman Türkiye'de 2015 Haziran ayında hükümette veya iktidarda bir değişiklik bekliyor musunuz diye sorulduğunda yüzde 80 hayır çıkıyor. Yani siyasi istikrarla ilgili bir problem yok. Ekonomik istikrarla ilgili Türkiye cari açığıyla ilgili inanılmaz başarılar sağlamış. 2014'te yüzde 30 iyileştirdik. 2015 yılında Ocak ayında cari açık yüzde 60 iyileşti. Aylık 2 milyar seviyesine geldi. Bu hemen hemen Türkiye'nin gündeminden cari açık problemini kaldıran bir seviyedir. Dış ticaret açığında da ihracatın ithalatı karşılama oranları yüzde 72'ler seviyesine gelmiş. İhracatımız her şeye rağmen rakam anlamında düşmeyi de önemsiyorum ama miktar bazında artış demek daha çok üretip satmaya devam ediyor. Kurla ilgili dengelenme yaşandığında pozitif alana doğru dönecektir. Türkiye'de istihdamla ilgili biz 1 milyon 400 bin insanımızı istihdam ederken işsizliğimiz artıyor. İşgücü talep eden alanımız daha fazla. Nüfusun artışından kaynaklanan kadar da önceden çalışmayıp iş talep etmeyen insanlarımız ev kadınlarımız, kırsaldan kente göçlerle işgücü pazarına giren artış oranımız çok daha yüksek.

Bu cari açıktan doları da Moody's Nisan'da bir değerlendirme yapsa da negatif bir şey beklemiyoruz o zaman.

Şimdi yapmasını istiyorum zaten. 2014 yılı cari açık rakamlarıyla 2015 yılı cari açık rakamları ve beklentilerini çıksınlar şimdi Türkiye'nin öngörülerinden bulunsunlar ve bunu da değerlendirmeye alsınlar diye söylüyorum bunları. Niye gitmiş 2015 yılındaki seçimlerden sonra ekonomi yönetimi ne olacak? Türk ekonomisinde ve siyasi istikrarında hiçbir kırılganlık yokken, Türk ekonomisi bu kadar başarıya imza atarken, ekonomi yönetiminin ne olacağı niye bu kadar önemli. Dönüp baksınlar vazgeçilmez insanlar tarihte ne kadar çoktur ki Muhteşem Süleyman'lardan Mustafa Kemal Atatürk'lerden dönüp arkanıza bakın. Bir kere Türkiye ekonomisi kendi ihtiyaçları ile gelecek yönetimini kendi kendine oluşturur zaten.

Sayfa Yükleniyor...