Özen: Bankalar mevduat faizini artıracak

Bankaların Merkez Bankası'nın fonlamasına bağımlı hale geldiğini söyleyen Garanti Bankası Genel Müdürü Özen, “Bu, bankaların mevdat fazini arttırmasına yol açar” dedi.

Özen: Bankalar mevduat faizini artıracak

Merkez Bankası’nın munzam karşılıkları arttırarak bankaların kullanabilecekleri fon miktarını azalttığını kaydeden Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, 8 milyar TL’nin daha çekileceğini hatırlatarak, “Kısa vadede bankalar fonlama açısından Merkez Bankası’na bağımlı hale gelecek” dedi.

Radikal'den Erdal Sağlam'a konuşan Özen soruları şöyle yanıtladı:

Önümüzdeki dönemde, 2011’de, küresel ekonomideki gelişmeler hakkındaki tahminleriniz neler?

Batı’nın tasarruf açığı, Doğu’nun ise tasarruf fazlası devam ediyor. Batı ülkeleri çok yüksek cari açık verirken, Doğu’da cari fazla devam ediyor. Piyasalardaki bol likidite devam ediyor. Piyasadaki bu yüksek likidite sayesinde olumlu bir şey oldu. 2010 yılında global büyümede hızlanma oldu. Dünya büyüme sorununu halletti. Ama tabii burada çözülemeyen bir sorun var: İstihdam. Yaratılan hızlı büyüme oranları istihdama yeterince yansımıyor.

2011 yılında, şimdiye kadar basılan paraların geri çekilmesi başlayabilir mi?

Ben başlayacağını düşünmüyorum. 2012’ye kadar devam edecektir. Amerika’da da seçim yılı olduğunu düşünürsek, 2011 yılında da merkez bankalarının, özellikle ABD’de ve Avrupa’da çıkış stratejilerini uygulamaya başlayacaklarını düşünmüyorum. En erken 2012’de başlayabilirler.

Bu analize göre Türkiye’de 2011 yılında da sıcak para girişi devam edecek demektir.

Tabii tabii, likitte bol olmaya devam edecek, bize de sıcak para girmeye devam edecek. Zaten ekonomi yetkililerinin de endişeleri bu yönde ve bunun olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik kararlar almaya başladılar.

Sadece parasal tedbirlerle yetinmek etkili olabilir mi?

Sermaye girişlerini kontrol etmek amacıyla yapılan vergisel düzenlemelerin başarılı olmadığı, diğer ülke örneklerinden görüldü. Ülkemizde, genç ve hızlı büyüyen nüfusa istihdam yaratmamız lazım. Bu istihdamı yaratmak için yüksek büyüme gerekiyor. Yüksek büyüme için de yurtdışı finansmana ihtiyacımız var. Son alınan önlemlerde amaç yurtdışı sermaye girişlerini engellemek değil, gelen sermayenin kalıcı ve uzun vadeli olmasını sağlamak. Diğer yandan ani bir sermaye çıkışı durumunda muhtemel olumsuz etkileri ve kırılganlıkları azaltacak politikalar izlenmeye çalışılıyor. Türkiye’nin yurtdışı sermaye girişine ihtiyacı var. Büyüme için, istihdam için bu paranın girmesi gerekiyor. Ama bu sermayeyi ne kadar uzun vadeye yayabilirsek ve ne kadarını doğrudan yabancı sermaye olarak çekebilirsek o kadar iyi.

Bu alınan kararlarla, zorunlu karşılıklarla oynanarak, zaten kısa vadeli olduğu açık olan o sıcak parayı uzun vadeye yayabilir miyiz?

Çok kısa vadeli sermayenin girişini engellemesi açısından tedbirler etkili olabilir. Alınan kararları yalnızca para politikası önlemleri olarak görmek çok doğru olmaz. Bu önlemleri ekonomik politikanın bir parçası olarak görmemiz gerekiyor. Bunu belki cari açıkla mücadele programı olarak görmemiz gerekiyor. Ancak bu program çerçevesinde de alınan önlemler, genellikle kısa vadeli önlemler oldu. Bu önlemlerin cari açığın yapısal nedenlerine yönelik önlemlerle desteklenmesi gerekiyor.

Yeni sanayi politikaları gerektiğini söyleyebilir miyiz, bu amaç için?

Tabii ki teşvik politikalarını, enerji politikalarını, işgücü piyasalarında esneklik artışını, hepsini saymak gerekiyor. Şu ana kadar alınan önlemleri, daha düşük bir cari açıkla, daha düşük bir büyüme hızı dengesine ulaşmak üzere kurgulanmış görüyorum. Özellikle ihracatçıya ara malı ve hammadde tedarik eden sektörlerin rekabet gücünü artırmamız gerekiyor.

BELİRSİZLİK ARTIYOR

Önlemler daha çok bankalar kanalıyla alınanlardan oluşuyor. Bazı bankacıların bu noktada itirazları oldu. Alınan kararlar sektörü, başta kârlılık olmak üzere olumsuz etkilemeyecek mi?

Kısa vadeli sermaye girişlerini kontrol altına alma politikasının sadece munzam karşılık artışı ile sınırlı kaldığını söyleyemeyiz. Uygulanan politikalar aslında finansal istikrar hedefini, fiyat istikrarı hedefi ile yakınlaştırıyor. Finansal istikrar hedefini ön plana çıkarmaya başlayan Merkez Bankası, Türk Lirası’nın değerlenmesini önlemek üzere tedbirler de alıyor. Merkez Bankası’nın temel enstrümanı, kısa vadeli politika faizi iken, faiz dışı enstrümanları hem kredi büyümesini kontrol hem de likidite yönetimi amacı ile kullanmaya çalışıyor. Cari açıkla mücadele amacı ile alınan tüm önlemlerin sonucu, politikalarda biraz da belirsizliği arttırıyor. Bu belirsizlik kısa vadeli sermaye akışının engellenmesi adına faydalı olabilir.

Munzam karşılık yükü arttı ama henüz bankaların kredilerine yansımadı. Bundan sonra yansımaya başlar mı?

Burada şu önemli: Bankalar munzam karşılığın maliyetini bugünkü koşullarda hesapladığı zaman bu çok düşük çıkıyor. Ama, Merkez Bankası munzam karşılıkları arttırarak bankaların kullanabilecekleri fon miktarını değiştiriyor. 8 milyar TL’ye yakın bir fon hemen ocak ayının başında sektörün kullanımından çıkmış olacak. Merkez Bankası’nın piyasayı şu an 12 milyar TL civarında fonladığını düşünürsek, bu ilave 8 milyar TL’de çıktığı takdirde Merkez Bankası piyasayı 20 milyar TL fonluyor olacak. Yani bankacılık sektörü kısa vadede, Merkez Bankası fonlamasına çok bağımlı hale geliyor. Dolayısıyla bankaların kullanabilecekleri fon miktarını azaltarak ve buna bağlı olarak da bankaların fonlama maliyetini arttırarak, bankaların kredi verme istekliliğini değiştirmek. Ocak ayında hakikaten gündeme gelebilir. Yani mevduat faizlerinde bir artış, kredi faizlerine yansıyacaktır. Çünkü dediğim gibi bankaların kullanabilecekleri fon miktarı 7.2 milyar TL daha azalıyor.

Bir demeciniz vardı; “ yönetimi kararlı, onun için bu tedbirlerle amaçlananlara uyalım” demiştiniz, bu nedenle mi söylediniz?

Evet, şimdi dediğim gibi, bankacı olarak munzam karşılık ne kadar artmış, hemen hesabını yaparsın, bunu yaptığın zaman maliyet yıllık binde 2 gibi bir oran çıkıyor... Bu oran önemli değil ama mesele burada değil. Mesele; bankaların kullanabilecekleri fon miktarı değişiyor. Merkez Bankası’na çok daha bağımlı hale geliyoruz. Dolayısıyla kredi mevduat oranlarımızı aynı seviyede tutacaksak, bankalar mevduata yüklenmek zorunda kalabilir. Bu da mevduat faizlerini arttırır, tabii ki o da beraberinde hemen kredi faiz oranlarında artış getirebilir. Bunu çok net bir şekilde görebiliyorum ben.

2011’de kârlar azalacak diyoruz ama gerçekten bu kez kârların düşmesini bekliyor musunuz?

2011 yılında azalma ihtimali oldukça fazla. Tabii ki bu bankadan bankaya değişir. Zaten bunun 2010 yılında da bazı işaretleri vardı. 2010 yılında da bankacılık kârı, eylül ayı itibariyle bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 7.4 artmış vaziyette. Bankalar, 2011 yılında iş yapış şekillerini çok ciddi bir şekilde değiştirmek zorunda artık, Türkiye’de marjlar düşmüştür ve bu düşüş kalıcı gözükmektedir. Burası çok çok önemli diye düşünüyorum ben.

Hepinizin hesap verdiği hissedarlar var ve kâr düşüşünü açıklamak kolay olmuyor. Bu kâr açığını bir yerden karşılamak için bankalar daha agresif olur mu?

Yok, düşünmüyorum. Bizim 2001 yılında aldığımız tedbirler ve BDDK denetimi altında bankacılık sektörünün geldiği olgunluk seviyesini dikkate alırsak; ben böyle bir riskin kesinle söz konusu olacağını düşünmüyorum.

Türev piyasalar gibi riskli ürünler gündeme gelebilir mi?

Bizde türev, sadece riskten korunmak için kullanılıyor. Yoksa spekülasyon, kaldıraç anlamında böyle bir kültürümüz yok zaten.

Bankalar kârı korumak için neler yapacak?

Verimlilik artışı sağlamamız lazım. 4-5 kişilik küçük şube modelini Türk Bankacılık sistemi daha halen oturtamamıştır. Bunun yaygınlaşması gerekir diye düşünüyorum. Alternatif dağıtım kanallarına çok daha fazla müşteri aktarmamız lazım, buralar daha az maliyetli kanallardır. Çok sayıda sponsorluk harcamalarından tutun, diğer birçok alanda sektörün birtakım kısıntılara gitmesi gerekecektir.

Kur ve faiz riski söz konusu mu?

Kur ve kredi riski yok. Ekonominin büyümesi ile beraber o sıkıntıları atlattık diye düşünüyorum. Vade uyumsuzluklarında çok fazla bir artış görmüyorum açıkçası. Açıkçası; bankacılıkta çok risk olarak gördüğüm bir şey yok. Ama bu irrasyonel rekabet sonucunda, faiz oranlarını çok düşük tutarsak, aşırı ısınmayı hızlandırırsak bunun munzam karşılıkta aşırı artış olarak bize döneceği açık.

Sayfa Yükleniyor...