'Yangında kasıt var!'

Türkiye'nin ilk verem hastanesi 'Heybeliada Sanatoryumu' yandı ve İnönü'ye kadar dayanan 81 yıllık bir tarih yok oldu. Geride ise kafaları karıştıran pek çok soru kaldı.

'Yangında kasıt var!'

Kurtuluş Savaşı'nda cephede hastalanan İsmet İnönü'ye verem teşhisi koyan doktorlar, tedavi olarak temiz hava, deniz ve çam ormanları kokusu önerdiler. Bu durumu öğrenen Mustafa Kemal Atatürk, İnönü'ye köşkü hediye etti. Burada sağlığına kavuşan İnönü, cephede verem veya sarılık hastalığına yakalanan askerlerin tedavisi için 'Heybeliada Sanatoryumu'nu yaptırdı.

Türkiye'nin ilk verem hastanesi, Heybeliada'nın Çam Limanı'nına bakan bir tepede İsviçre'deki bir sanatoryum model alınarak inşa edildi. Takvimler 12 Haziran 1924 tarihini gösterdiğinde Atatürk'ün emriyle hizmete açıldı.


İlk yıllarda sadece 16 yataklık kapasitesi bulunan hastaneye, 1940 yılında imkânlar biraz daha genişleyince ek bir bina yapıldı.

Sağlık hizmetinin yanı sıra tıp eğitimi de veren sanatoryum, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 'tüberkülozda eğitim ve araştırma hastanesi' olarak kabul edildi.

'Yangında kasıt var!' - 1

ÇAM KOKULU TEMİZ HAVA EN İYİ TEDAVİYDİ
İsmet İnönü, Rıfat Ilgaz, Ece Ayhan gibi ünlü isimler şifa buldu; Siyami Ersek başta olmak üzere birçok uzman doktor yetişti.

Hastanenin başhekimi Tevfik İsmail Gökçe’ydi. Henüz hastalık için bir ilaç bulunamamıştı ama sanatoryumun temiz havası, tüberküloz hastaları için en iyi tedavi yöntemiydi. Hastalara günde dört öğün yemek veriliyor; mönüde mutlaka et, süt ve bal bulunuyordu. Odaların balkonlarında ayrıca bir de yatak vardı. Hastalar için haftada bir kez moral günü düzenleniyor, konser ya da sinema etkinlikleri yapılıyordu. Ancak tek yasak 'dertli' şarkıların söylenmesiydi...

Tedavi bir kaç ay sürüyordu, bu yüzden hastalara, işin ehli ustalardan mesleki eğitim de veriliyordu. Ayakkabıcılık, çorapçılık, fotoğrafçılık, heykeltıraşlık, saatçilik, daktilo dersleri... Amaç; işsiz olanları iş sahibi yapmak ve zamanı iyi kullanmak...

ANCAK 1980'LERDE DURUM DEĞİŞTİ!
Tedavi masrafları Sağlık Bakanlığı bütçesinden yapılıyor; sanatoryumun gıda, yakıt, elektrik ve su masrafları da Bakanlık tarafından karşılanıyordu.

12 Eylül askeri darbesinin ardından devlet desteğini kesti ve herhangi bir ödenek ayrılmadı. Hastane, giderlerini kendi karşılamak zorunda kaldı. Hastanede gerekli olan MR ve tomografi cihazları yoktu, doktor ve personelin ücreti yeterli değildi ve sanatoryum yavaş yavaş çökmeye başladı. 

Hastane, 17 Ağustos 1999 depremiyle büyük hasar gördü; hastaların bakımı geçici bir süre bahçede yapıldı.

Bayındırlık Müdürlüğü'ne bağlı bir heyet incelemede bulundu. Bina hasarlı olmasına rağmen, 'tehlike yok' denildi ve hastalar tekrar hastaneye taşındı. Ancak binalar mutlaka elden geçirilmeliydi. 2001'de, İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası'nın desteğiyle restorasyon çalışmaları başladı.

KAPATMA KARARI!
Tarihler 2005 yılını gösterdiğinde ise İstanbul Sağlık Müdür Vekili Uzman Dr. Mehmet Bakar, 'Hastane kapatılarak, hastalar ve personel şehir içine nakledilecek' dedi.

1 Ağustos 2005'de Sağlık Bakanlığı'nın verdiği onayla Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kadro ve tıbbi donanımı ile nakledilmesi kararı verildi.

Personel ve hastaların bir kısmı taburcu, bir kısmı da hastaneye nakledildi. 250 personeli ve 660 yatak kapasitesi olan hastane, 30 Eylül 2005 tarihinde kapılarını kapattı.

BİR TARİH YOK OLDU!
4 yıldır boş olan 3 katlı Heybeliada Sanatoryumu, 18 Ekim 2009'da çıkan bir yangınla yok oldu. İlk müdahale Ada itfaiyesinden geldi ancak ekipler yetersiz gelince Kadıköy, Kartal ve Maltepe itfaiyesinden takviye ekipler gönderildi. Binalar büyük hasar gördü ve 84 yıllık bir tarih yok oldu!

Sayfa Yükleniyor...