Kıbrıs, altın rengi kumsalları, farklı lezzetler sunan mutfağı, hayattan zevk almasını bilen rahat mizaçlı ada halkı ile insanı kendisine hemen bağlayan adalardan. Üstelik keyif düşkünlerinden tarih meraklılarına, gurme tatlar peşinde koşanlardan alternatif adresler arayanlara, her türlü beklentiye ve zevke hitap edecek seçenekleri barındırmasıyla da her daim cazip.
KIBRIS'A PASAPORTA İHTİYAÇ DUYMADAN KİMLİĞİNİZLE GİRİŞ YAPABİLECEĞİNİZİ BİLİYOR MUYDUNUZ?
Bu kendine özgü deyimleri, gelenekleri ve ritmi olan adaya kolayca alışır, Kıbrıs’tan ya da ada halkının deyimiyle ‘Kıprıs’tan her dönüşünüzde biraz daha ‘adalı’ olursunuz; saçlarınıza ve teninize bir tutam daha Akdeniz mavisi ve tuzu bulaşır.
Deniz, kum ve güneş için Girne’de yer alan Escape Beach, Kervansaray ve Camelot gibi plajlar sonbahar aylarında her zamankinden daha güzel olur. Ayrıca Kervansaray Plajı, Girne’de günbatımının en güzel izlendiği adreslerden, üstelik denizden çıkmadan günbatımı izleyebilmek eşsiz.
Denizle vedalaşabilirseniz, güneşi mutlaka Bellapais Manastırı’nın yanındaki restoranın eşsiz manzaraya hakim masalarından birinde uğurlayın.
Adadaki rehavet ve denizin güzelliğine mola verdiğinizde, Kıbrıs’ın binlerce yıldır pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve hemen herkesin ilgisini çekecek kadar zengin tarihine dalabilirsiniz.
Girne’yi adeta kuşbakışı süzen eşsiz konumuyla, dönemin koşullarında nasıl yapıldığı hala merak uyandıran ve insanın aklını başından alan St. Hillarion Kalesi, gece aydınlatıldığında şövalyelerin hala orada yaşadığını hissettiren büyüleyici bir şatoya dönüşüyor.
Bellapais Manastırı ise Girne’nin en güzel manzaralarından birine sahip ve mimarisiyle oldukça etkileyici bir yapı. Manastırın içinde, ilkbahar ve yaz aylarında Bellapais Klasik Müzik Festivali düzenleniyor. Lawrence Durrell’in Beylerbeyi Köyü’ndeki ‘Tembellik Ağacı’ adını verdiği dut ağacının altında yazdığı, Bellapais Manastırı’nı da içine alan ‘Bitter Lemons’ (Acı Limonlar) kitabının hatırına Bellapais’i görmeden dönmemek gerekiyor. Girne’de marinanın hemen yanı başında yer alan Girne Kalesi de ziyaretçileri çeken yerlerin başında geliyor.
Deniz kenarından uzaklaşıp Lefkoşa’ya uzandığınızda, Büyük Han’a ve civarındaki sokaklara mutlaka zaman ayırın; çünkü burada vakit geçirmek başlı başına bir keyif.
Büyük Han’dan iki sokak ileride St. Sophia Katedrali ya da günümüzdeki adıyla Selimiye Camii, tüm görkemi ile karşınızda.
Huzurlu ve az bilinen adresleri sevenlerdenseniz, Karaoğlanoğlu bölgesinden Alsancak tarafına devam ederken, Girne’ye yaklaşık 15 kilometre mesafede yer alan Karmi (Karaman) Köyü tabelasını kaçırmayın. Girne’nin eteklerinde kurulmuş Karmi Köyü’nde yer alan huzurlu evlerin sahipleri, ağırlıklı olarak Kıbrıs’ta yaşayan İngilizler.
Adanın berrak denizinin, rahat atmosferinin üzerine bir de adada karşılaşacağınız lezzetler eklenince, Kıbrıs bağımlılık yaratacağından şehir hayatından ya da gri günlerden sıkıldığınızda ‘kaçabileceğiniz’, Kıbrıslıların deyimiyle yeni bir ‘adacık’ınız oluyor. Et düşkünlerini burada damaklarını şenlendirecek tatlar bekliyor. Kedilerin bile verdiğiniz köftelere yüz vermeyip iştahla beklediği şeftali kebabı, kızarmış hellim peyniri, mevsimi olan bahar aylarında giderseniz molehiya ve kolakas yemekleri, çakısdes olarak adlandırılan yeşil zeytin türü, ceviz, karpuz, patlıcan macunları, meşhur et yemeği Kleftiko, zeytinli ekmek ve Pirohu (Nor peynirli mantı) en karakteristik lezzetler arasında.
Adanın bir ucundan diğer ucuna gezilen bir hafta, Akdeniz’in göz alabildiğine masmavi sularının altın sarısı bakir kumsallarında ya da hareketli beach club’larında keyif yapılan birkaç gün ve yeni lezzetler keşfedilen bir haftasonu, Akdeniz’in bu rahat adasının havasına sizi alıştırıp, her fırsatta aklınıza düşürmeye devam edecek.