‘Bilinçaltımız bizi hasta ediyor’

Hastalıkların kaynağının sadece beden olmadığı, duygusal çatışmaların bedeni hasta ettiğini belirten Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, 'Bilinçaltındaki olumsuz düşünceleri dönüştürerek hastalıkları yok etmek mümkün” diyor.

‘Bilinçaltımız bizi hasta ediyor’

Hastalıklarımızın kaynağının sadece bedenimiz olmadığı, psikolojinin de önemli bir etken olduğu artık kabul edilen bir gerçek. Fiziksel rahatsızlıklarımızla ilgili olarak hangi doktora gidersek gidelim, “stresten uzak durun” ifadelerini daha sık duymaya başladık. Yaşamımızdaki her deneyim gibi hastalıklarımızı da düşüncelerimizle, bilinçaltımıza yerleşmiş inançlarımızla kendimiz yaratıyoruz. Ruh, zihin ve beden bütünlüğünü bozduğumuz zaman ruhsal veya fiziksel rahatsızlıklar baş göstermeye başlıyor.

ÖFKE HASTALIKLARI TETİKLİYOR
Hastalıkların başlıca kaynağının ruhsal ve duygusal çatışmalar olduğunu söyleyen Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal Şunları söylüyor: “Yaşadığımız olaylar ve bunların bizde bıraktığı düşünce, inanç ve duygular bilinçaltımızda kodlamalar olarak yerleşiyor. Geçmişte yaşanmış bir olayı kodlayan bilinçaltı, o durumu hatırlatan bir imgeyle karşılaştığında sorunu aktifleştiriyor. Duygusal çatışma yaşadığımız her durum bedenimizde belirli bir bölgeyi etkiliyor. Çatışmanın şiddetine bağlı olarak rahatsızlığın ölçüsü de değişiklik gösteriyor. Yorgunluk, halsizlik, isteksizlik, çarpıntı, sırt ve boyun ağrıları, egzama gibi rahatsızlıklar; en çok da korku, endişe, öfke, güvensizlik duyduğumuz zamanlarda ortaya çıkıyor. Öfke ya da korkuya kapıldığınızda kalbinizin ritmini, akciğerlerinizi ve diğer organlarınızın sağlıklı çalışmasını bozabilirsiniz.”

KENDİ GÜCÜNÜ KEŞFET
Fiziksel rahatsızlıkların iyileşmesi için kişinin ruhsal ve zihinsel olarak iyileşmesi gerektiğini söyleyen Gülnur Ünal, “ Hayat sonsuz bir enerji ve bu enerjiyi iyi yönetmek tamamen bizim elimizde. Vücudumuzdaki her organ kendi enerjisiyle titreşim halinde ve her birinin frekansı var. Biz nasıl ki olumsuz düşüncelerle hastalığı yaratabiliyorsak, olumlu düşünüp pozitif frekansa uyumlandığımızda iyileşebileceğimizin farkında olmalıyız” diye konuşuyor.

ÖNCE İNANMAK LAZIM
Gülnur Ünal, insanların iyileştiklerine yürekten inanmaları halinde gerçekten iyileşmek için büyük bir adım attıklarını belirterek, bilinçaltına bu yönde telkinler vermenin önemine dikkat çekiyor ve şöyle konuşuyor: “Bilinçaltı söylenenleri koşulsuz kabul eder ve düşüncelerinizi gerçek kılmak için çalışır. ‘İyileşemiyorum, ağrılarım geçmiyor’ diyen bir kişi sürekli hastalığa odaklandığında bilinçaltı daha fazla ağrı oluşturur. Çünkü tekrarladığımız söz ve düşünceleri hayatımızın gerçeği gibi yaşarız. Vücudun kendi kendini onarma yeteneği vardır. Nasıl ki parmağımız kesildiğinde yaranın kapanacağından şüphe duymuyorsak kansere yakalanan bir kişi de tıbbi tedavinin sonuç vereceğine inanmalı ve iyileşme gücünün kendinde olduğunu bilmelidir. Bilinçaltımız bedenimizin tüm hayati fonksiyonlarını denetler ve tüm sorunların çözümünü bilir. Yeter ki biz iyileştirme gücünün kendi bilinçaltımızda olduğunun farkında olalım ve olumlu telkinlerle bu kabiliyetimizi kullanabilelim.”

Her duygu ve düşüncenin vücudun belirli bölgeleriyle etkileşime girerek o bölgede rahatsızlığa yol açtığını belirten Ünal, duygularla şikayetler arasındaki ilişki hakkında şunları aktarıyor:
• Baş Ağrısı: Kendini muteber görmemek, kendini eleştirmek, korku.
• Kilo: Korku, korunma ihtiyacı, duygulardan kaçmak, güvensizlik, kendini reddetmek, doyum aramak.
• Bulimia: Kendinden nefretin çılgın bir doldurma ve boşaltması. Umutsuz dehşet.
• Bunama (Alzheimer): Çocukluğuna sözde geri dönüş. Bakım ve ilgi talep etmek, hayatın yükünden kaçış.
• Cinsel Soğukluk: Korku, zevk almayı reddetmek. Cinsel ilişkinin kötü bir şey olduğuna inanmak. Duyarsız partnerler. Babadan korkmak.
• Depresyon: Sahip olma hakkına sahip olmadığını hissetmekten kaynaklanan kızgınlık, umutsuzluk.
• Hiperaktiflik: Korku. Kendini baskı altında ve çılgın hissetmek.
• Diyabet: “Keşke öyle olsaydı” düşüncesinden kaynaklanan özlem. Büyük bir kontrol ihtiyacı. Derin keder.
• Horlama: Eski düşünce kalıplarını bırakmayı inatçı bir biçimde reddetmek.
• Kalp Krizi: Para ya da mevki uğruna kalbindeki tüm sevinci yok etmek.
• Kanser: Derin incinme. Uzun zamandır süren içerleme. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren bir sır ya da üzüntü. Nefretleri taşımak. “Ne yararı var ki?” yaklaşımı.
• Kısırlık: Korku ve yaşama sürecine direnme veya ebeveynlik deneyimine ihtiyacı olamama.
• Menopoz: Artık arzu edilmeme korkusu. Yaşlanma korkusu. Kendini reddetmek. Kendini yeterince iyi, yeterli hissetmemek.
• Sağırlık: Reddetmek, inatçılık, kendini tecrit etmek. “Duymak istemediğiniz nedir? “Beni rahatsız etmeyin?”
• Selülit: Biriktirilmiş öfke ve kendini cezalandırmak.
• Tiroit-boğaz rahatsızlıkları: Kendi duygu ve düşüncelerini ifade edememe.
• Göz rahatsızlıkları: Hayatından memnun olmama, kendine güvensizlik, umut kaybı.
• Dalak, pankreas rahatsızlıkları: Hayatın zevklerini yaşayamama, gelecekten ve başaramamaktan korkma.
• Boyun, omuz ağrıları: Yaşamda esnek olmama, inatçılık, öfke kaynaklı duygusal çatışmalar.

Sayfa Yükleniyor...