Dünya Gastroenteroloji Kongresi İstanbul’da yapılıyor

Türk Gastroenteroloji Derneği (Turkish Society of Gastroenterology) ve Dünya Gastroenteroloji Organizasyonu (World Gastroenterology Organisation) ile ortaklaşa düzenlenen Dünya Gastroenteroloji Kongresi İstanbul Kongre Merkezi’nde yapılıyor. 93 ülke, 2000’i aşkın katılımcıyı buluşturan Dünya Gastroenteroloji Kongresi Türkiye’de ilk kez düzenleniyor.

Dünya Gastroenteroloji Kongresi İstanbul’da yapılıyor

Bu yıl Türkiye'de yapılan tek dünya kongresi olma özelliğini de taşıyan
Dünya Gastroenteroloji Kongresinde bilimsel son gelişmeler ve güncel uygulamalar masaya yatırılıyor.  4 gün sürecek kongrede; bağırsak mikrobiyota, obezite, çölyak hastalığı, çölyak dışı glüten hassasiyeti, ilaç-bitki ve diyet takviyesi kaynaklı karaciğer hasarı, Behçet hastalığı gibi konular irdeleniyor.

Behçet hastalığının özel bir sempozyumda tartışıldığını belirten Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serhat Bor, Behçet sendromunun, 1937 yılında Profesör Hulusi Behçet tarafından tarif edilmiş bir tür damar iltihabı olduğunu söyledi.

Hastalığın üç ana bulgusu olan; tekrarlayan ağız içi yaraları (aft), özel bir tür göz iltihabı olan üveit ve genital bölgedeki ülserlerin birlikteliğini tarif eden Behçet sendromunun, damarları tuttuğunda ölümcül olabildiğini belirten Doktor Serhat Bor, hastalık hakkında şunları söyledi:

“Göz tutulumu etkin biçimde tedavi edilmediğinde körlüğe kadar ilerleyebilir. Eklemler, merkezi sinir sistemi ve deri tutulumu da meydana gelebilir. Bağırsak tutulumu olan hastaların erken tanınmaması ve etkin tedavi edilmemeleri cerrahi işlem gerektirebilecek bağırsak delinmelerine ve kanamalara yol açabilir. Behçet sendromu genç erkeklerde daha ağır bir seyir göstermekte, yaş artışı ile hastalığın aktivitesinin azaldığı görülmektedir. Behçet sendromu konusundaki toplumsal bilinçlenme, hastaların erken tanı almalarını ve gelişebilecek komplikasyonlardan korunmalarını sağlayacaktır. Bu nedenle tekrarlayan ağız içi yarasına eşlik eden başka şikayetleri olan hastaların Behçet sendromu açısından taranmaları önem taşımaktadır. Ancak burada her ağız yarası çıkan kişinin Behçet sendromu olmadığı vurgulanmalıdır.”

Prof. Dr. Sedat Boyacıoğlu da ilk kez 1958 yılında Washington’da düzenlenen Dünya Gastroenteroloji Kongresinin  bu yıl ’da yapılmasının Türk gastroenterolojisi için büyük bir onur olduğunu söyledi.

“HEPATİT B VE HEPATİT C GÜNÜMÜZDE SORUN OLMAKTAN ÇIKTI”

Karaciğer hastalıklarına değinen, hepatit B ve C’nin  günümüzde sorun olmaktan çıktığını söyleyen Dünya Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cihan Yurdaydın, “Tedaviler hemen hemen hastaların %100’ünde etkilidir. Kalan ana sorun, hastalıkların belirti vermemesi nedeni ile önemli bir hasta grubunun, hasta olduklarını bilmemeleri, bu nedenle de bu başarılı tedavi seçeneklerinden yararlanamamalarıdır. O nedenle herhangi bir nedenle hekime giden bir kişinin mutlaka HBsAg ve anti HCV serolojik testlerini yaptırmaları özellikle önerilir” dedi.

“Madem hepatitler sorun olmaktan çıktı veya çıkıyor ve bir paradigma değişikliğinden bahsediyoruz, onların yerine geçen bir hastalık mı var?” diye konuşan Doktor Cihan Yurdaydın’a göre hepatitlerin yerini artık non-alkolik steatohepatit (NASH) olarak adlandırılan alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı aldı:

“Dünya nüfusunun %25’inde yağlı karaciğer olduğu, bunların %25’inde de NASH geliştiği ve bunların da yaklaşık %25’inde siroz geliştiği tahmin edilmektedir. Günümüzde NASH karaciğer yetmezliğinin 2. sıradaki nedeni olma durumundadır, NASH olgularının %90’ının nedeni obezitedir. Ve günümüzde NASH’in en etkili tedavisi kilo vermeye yönelik diyet ve egzersizdir. Öte yandan NASH’i ilaçla tedavi etmeye yönelik çalışmalar bütün hızı ile devam etmektedir, önümüzdeki 5 yılda NASH’e yönelik ilaç tedavisi de beklenmektedir.”

En doğru, en sonuç alıcı ve en ucuz yaklaşımın  koruyucu tıp olduğunu vurgulayan Dr. Yuryaydı, “Bu anlamda çocuklarımızı ‘gürbüz çocuklar’ olarak yetiştirme hevesinden vazgeçmemiz bir zorunluluk halini almıştır. Obezite günümüzün en önemli sorunlarından biridir. Bu kişilerde NASH ve karaciğer yetmezliği riski dışında kalp hastalığı riski de yüksektir. Kalp hastalığına bağlı ölüm bu kişilerde yüksektir. O halde obeziteye karşı mücadele günümüzde önemli sağlık stratejisi yaklaşımlarından biri olmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.

KAPADOKYALI ARETAEUS’TAN GÜNÜMÜZE ÇÖLYAK HASTALIĞI

Çölyak hastalığının insanoğlunun evrimi ile paralellik gösteren bir hastalık olma özelliği taşıdığını aktaran Prof. Dr. Serhat Bor, çölyak hastalığının ilk olarak Kapadokyalı Aretaeus olarak tanınan Yunanlı bilim insanı tarafından tanımlandığını söyledi. Aretaeus’un, kökeni Yunanca “koilea” (karın) olan “koiliakos” terimi ile hastalıklı bağırsakları tanımladığını belirten Bor, çölyak hakkında şu bilgileri verdi:  

“Glutene bağlı gelişen duyarlılık bireysel genetik, immünolojik ve çevresel faktörler nedeniyle farklı klinik tablolarla kendini göstermekte ve giderek farklı sistemlere ait bozukluklarla ortaya çıkmaktadır. Bu durum son yıllarda çölyak hastalığının “binbir surat” olarak yorumlanmasına neden olmuştur. Dünyada ve Türkiye'de çölyak hastalığının görülme sıklığı yüzde 1’dir. Türkiye'de tanısı konulmuş kayıtlı hasta sayısı 60 binin üzerindedir ve tanı alan hasta sayısından çok daha fazla tanı konulmamış hasta mevcuttur. Çölyak hastalığı her yaşta görülebilmekte, yetişkinlerde ortaya çıkan yakınma ve bulguları; ishal, aşırı gaz, ve/veya kabızlık, sürekli, izah edilemeyen yakınmalar, bulantı ve kusma, tekrarlayan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik, demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği, kansızlık, yorgunluk ve/veya baş ağrısı, kilo kaybı, ağızda yaralar, saç dökülmesi, deri döküntüsü, osteoporoz, depresyon, infertilite, tekrarlayan düşükler, diş mine problemleri, eklem ve/veya kemik ağrıları ile nörolojik problemler şeklindedir.”

ÇÖLYAKTA TEK TEDAVİ GLUTENSİZ DİYET

Çölyak tanısının, hasta kanında antikor araştırılması ve endoskopi ile oniki parmak bağırsağından alınan doku örneğinin patolojik incelenmesi ile konulduğunu ifade eden Bor, çölyak hastalığının günümüzde bilinen tek tedavisinin ömür boyu glutensiz diyet uygulaması olduğunu sözlerine ekledi.

Sayfa Yükleniyor...