Kanserde girişimsel onkoloji avantajı

Girişimsel onkoloji, kanser tanı ve tedavisinde modern görüntüleme yöntemleri ile radyolojik metotlar kullanan ve son yıllarda önemi giderek artan bir alan.

Kanserde girişimsel onkoloji avantajı

Girişimsel onkoloji; görüntüleme yöntemlerini kullanmada uzmanlaşmış, damar ve damar dışı tedavilerde eğitim almış radyologlar tarafından uygulanıyor. Girişimsel onkoloji hakkında bilgi veren Yeditepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Başar Sarıkaya, ülkemizde yaygın şekilde oturmuş bir üst ihtisas eğitim programı olmadığından bu uygulamaların ancak bazı kurumlarda veya yurtdışında eğitim almış hekimler tarafından yapıldığını söyledi.

Kanser şüphesi bulunan bir kişide en başta karşılaşılan güçlüklerden birinin doğru tanıya ulaşmak olduğuna dikkat çeken Sarıkaya, kesin tanı koymak için çoğu zaman biyopsi ile ayrıntılı araştırma yapılması gerektiğini belirtti. Girişimsel onkoloğun bu aşamada devreye girerek, bilgisayarlı tomografi, utrasonografi gibi görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda ameliyata gerek kalmaksızın doğru ve güvenli doku örneklemesi yapabildiğini aktaran Dr. Sarıkaya, “Görüntüleme kılavuzluğunda yapılan biyopsi işleminde, alınan dokuyu değerlendirecek olan patoloji uzmanları da hazır bulunurlar ve alınan örneğin yeterliliği konusunda görüş beyan ederler. Böylesi bir ekip çalışması, işlemin başarısız olarak tekrarlanma ihtimalini en aza indirger” dedi.

Girişimsel onkoloğun bir görevinin de damardan verilen kemoterapi ilaçlarının güvenli şekilde verilmesi için özel bir takım damar yolları tahsis etmek olduğunu belirten Sarıkaya, bu yöntemler hakkında şunları söyledi: “Bu anlamda en sık tercih edilenlerden biri port adı verilen yöntemdir. Göğüste ciltaltına yerleştirilen bir hazne ve ana toplardamarın kalbe açıldığı noktada sonlanan ince bir borucuktan oluşan özel damar yolu sistemleri, hastaya genel anestezi olmaksızın ağrısız bir işlemle yerleştirilir. Bu yöntemle kemoterapinin ince toplardamarlarda yaratacağı hasarlanma riski ortadan kalkar ve ilaçlar hastanın gereksinim duyduğu her an özel bir iğne ile direkt enjekte edilir. Yöntem; her seferinde damar yolu açılma zahmetinden kurtulacak hastalar için büyük bir konfordur.”

Girişimsel onkoloğun diğer bir görevinin ise kanser hastalarında bölgesel ve yerel tedavileri gerçekleştirmek olduğunu vurgulayan Sarıkaya, “Son yıllarda cerrahinin uygun olmadığı hastalarda iyi bir alternatif olarak ortaya çıkan bu yöntemler yakma/kurutma (ablasyon) ve embolizasyon (damar içinden tıkama) şeklinde ele alınabilir. Ablasyon işlemlerinde ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda ciltte herhangi bir kesi oluşturmadan bir iğne ile tümör dokusuna ulaşıp ısı farklılıkları yaratarak tümörün ölmesi hedeflenir. Bu amaçla radyofrekans (radyo dalgası frekansında elektrik akımı), mikrodalga ve kriyoablasyon (tümörü dondurarak) tüm dünyada gittikçe artan sıklık ve endikasyonda kullanılmaktadır” diye konuştu.

RADYOTERAPİNİN OLUMSUZ ETKİLERİNİ AZALTIYOR
Kanser hastalarındaki embolizasyon tedavilerinin ise kemoembolizasyon ve radyoembolizasyon olarak sınıflanabildiğini belirten Sarıkaya, bu yöntemlerde iki amaç güdüldüğünü söyledi, “Temel anjiyografi prensipleriyle tümörlü dokuya ulaşılır ve kemoembolizasyonda kanser hücresi üzerinde etkili ilaçlar, tümörü besleyen damarların içine enjekte edilir. Radyoembolizasyonda ise radyoaktif özelliğe sahip parçacıklar aynı prensiplerle tümörlü dokuya verilir. Böylece normal dokunun radyoterapiden mümkün olduğunca az etkilenmesi sağlanarak, tümör dokusu hedef alınır” ifadesini kullandı.

Sayfa Yükleniyor...