Aslında çok basit. Şimdi bir furya var dışarıda. Lady Gaga, Jennifer Lopez ve Rihanna iddialı filmlerde rol alacak. Gaga, bir yeniden çevrim olan “A Star is Born”da hem rol yapacak hem şarkı söyleyecek. Tiyatroculuk geçmişi olan Gaga için zor bir mesai değil bu. Jennifer’in iş tanımı müzisyen-oyuncu olabilir; zira pek çok filmde boy gösterdi güneyi güzel kadın. Şimdi Escobar’dan daha önce meşhur olan Kolombiyalı barones Griselda Blanco’yu canlandıracak. Sahnedeki dansıyla tam hülyalara daldırırken sert bir hamleyle dünyaya indiren Lopez, hanımağa jargonunda hiç zorlanmayacak bence. Sesleri idare eder bu iki kadın oscarlık oyunculuk sergiler mi? Şüpheliyim. Ama biri var ki, dağlara taşlara, uçan kuşlara haber ederim, oyunculuğu öğrenemeyeceğinden adım gibi eminim. Ey Rihanna! Milyonların duvar süsü, rüya konusu, cd çalarları eskiten, bilgisayar mouselerine illahlah dedirten Rihanna. İyi müzisyenlerle çalışıp, iyi giyinip, çok güzel olmak, iyi oyuncu olmak için yeterli değil tabi ki. Ama sahnede çoğu zaman canlı söylemeye bile üşenen Rihanna’nın iyi oyuncu olmak gibi bir derdi de yok sanırım. Yapımcılar öyle uygun gördü demek ki. çok önemli bir fikir buldular sonuçta. O çekici, iş bitirici, tamamı erkeklerden oluşan “Ocean’s Eleven” cinsiyet değiştirdi. “Ocean’a Eight”te Kate Blanchet de var Rihanna da. Her zevke hitap edecek kadro hazır yani. En azından güzel popçu “Battleship”deki korkunç performansını bu vesileyle unutturur. Gelen gideni aratır çünkü!
HASAN BOĞULDU ÇÜNKÜ!
“Hasan Boğuldu” dedim, çünkü beni hala yaralayan filmlerden biridir. Kaz Dağları’na kurulu bir obanın kızı Emine. Ona yanık Hasan. Töreler gereği koca bir çuval tuzla binlerce adım atması gereken genç adam. O yolda aşkı için canını yitiren Hasan, canı gidince aklını yitiren Emine. 1990’da Orhan Aksoy’un çektiği, Hülya Avşar ve Yalçın Dümer’in olağanüstü performanslarıyla ayıla bayıla izlediğim enfes bir iş “Hasan Boğuldu”. Hülya Avşar! “Sesi de pek güzel değil” denilen, “yani oyunculuğu da yapmacık” diye burun kıvrılan, “Türkiye’nin en güzeli o muymuş?” sorusunu sordurtan Hülya Avşar! Çok güzelmişsin , hala güzelsin. “Bu Gece Uzun Olacak Besbelli” derken bir sağa bir sola sallanışını Rihanna’nın 10 yıllık dansına değişmem. Mesela tam 26 yıl önce atmışız imzamızı “Hasan Boğuldu” ile. Daha onlarca örnek var hepimizin aklında biliyorum. Öndeyiz yahu, en az 26 yıl öndeyiz!
OYUNCULUĞUN YAŞI YOKMUŞ
Emel Karaköse. Çok sevdiği reklamcılık işini ilerletmiş, bunun için İngiltere’ye de gitmiş, sonra monotonluktan sıkılıp, hep düşlediği oyunculuk için eğitim almaya başlamış 32 yaşında bir kadın. Hayat nasıl birşeyse ve nelere yol açıyorsa artık, Emel merak ettiği set ortamına konuk olmuş, İstanbul’da bulunan Pakistanlı ekibinin yönetmeninin dikkatini çekmiş. Çünkü Emel, Pakistanlı Poştu kızlarına benziyormuş. Hikayeyi duyunca “annene teşekkür et bari” dedim. Allah’tan Poştu kızlarına benziyorsun! (Biraz kıskanmışım sanırım) Yönetmen Jamal Shan Pakistan’a gelir misin? Diye sorduğunda “Evet” demiş Emel. Elleri öpülesi anası gitmesine mani olamamış. Sonuçta bölgede Taliban’ın izleri mevcut. Düşe kalka, korka güle çekmişler “Revenge of the Worthless” filmini. Ve Benim asıl merak ettiğimse Pakistan halkının hayata nasıl tutunduğuydu. Cevap çok sıcaktı: Sinemayla. Ülkeye gelen her filmi takip ediyor Pakistanlılar. Genelde Hollywood ve Bollywood filmleri oluyor sinemalarda. Özellikle Bollywood sinemasına hayranlar. Orada sinema sektörünün kalbi Lahor şehir olduğu için sinemasına da Lollwood diyorlar. Arada kalmış, kendi dilini ve kimliğini arayan, terörün izlerini sanatla silmeye çalışan bir ülke. Hem Emel’in, hem oraların hikayesi izlenmeye, dinlenmeye ve alkışlanmaya değer bence.
GENE WILDER GİTTİ!
Gözleri öyle bir bakar ki bazı adamların, aynı anda hem gülmek hem ağlamak istersin. Gene Wilder o adamlardan biriydi benim için. Tek isteği yazmak, oynamak ve yönetmekti. Öyle de yaptı. Karakter oyuncusunun başrolde yer alabileceğini ispatladı. Çikolata Fabrikası’nın başında Johny Deep’ten önce o vardı. “The Women in Red”i hem yazdı, hem yönetti, hem başroldeydi. Bizdeki, Şener Şen’in oynadığı “Aşık Oldum” versiyonunu daha çok sevsem de böyle güzel bir uyarlamanın kaynağı olduğu için ona teşekkür ediyorum. İyi yaşadı, 83 yaşında göçtü buralardan.
Ayşenil Şamlıoğlu usta ve pek yürekli kalem Vedat Türkali’nin ardından “İşte onun gibi adamlar gidiyor yavaş yavaş, böyle böyle kalmayacak kimse” dedi. Çok sevdiği birinin gidişi, umutsuzluğa itmişti cümlelerini besbelli. 97 yıl direndi usta. Zaten direnmek en iyi bildiği şeydi. Olsun. Onun gibi birilerinin bu topraklarda yaşamış olması, hiç yaşamamış olmasından yeğdir. Ve 26 yıllar boyunca önde olmak biraz da erken gitmeyi gerektirir.
- Etiketler :
- Haberler -
- Sanat