Bugün günlerden Türkan Şoray

Yazımın başlığını ne yapsam diye düşünürken, bazı isimlerin sadece isminin yeterli olacağına, abartılı sıfatlara ihtiyaç duymayacağına karar verdim. Türkan Şoray da o isimlerden biri. Onunla çocukluğumdan itibaren çok özel bir ilişki kurdum. Masallarda korku unsuru olan kocaman gözlerin gerçek hayatta müthiş bir güzelliği simgelediğini onun sayesinde öğrendim. 28 Haziran “Sultan”ın doğumgünü. Bugün günlerden Sultan yani!

Bugün günlerden Türkan Şoray
Bugün günlerden Türkan Şoray - 1

Altı yaşlarındayım. Belki daha fazlayım ama utancımdan 6 diyeceğim. Televizyonda siyah beyaz bir film oynuyor. Türkan Şoray birbirine zıt ikiz kardeşleri canlandırıyor. Anneme sesleniyorum: Ne kadar benziyorlar birbirlerine bu iki kadın! Annem, “ikiz kardeşiyle birlikte oynuyor” diyerek cevaplıyor beni. “Vay be!” diyorum küçük aklımla, “Şu güzel kadından iki tane var!” İşte çocukluğumda böyle bir yeri var Türkan Şoray’ın. Kendi masumiyetinin benimkiyle kesiştiği anlardan biri...

“SULTAN” BENİ KENDİNE AŞIK ETTİ

Türkan Şoray deyince akla Dila Hanım ya da Selvi Boylum gibi onlarca film gelebilir. Benim için en özeli “Sultan”dır. Kartal Tibet'in yönettiği 1978 yapımı "Sultan"da Şoray başrolü Bulut Aras'la paylaştı. İstanbul'un varoşlarında var olmaya çalışan Sultan 3 çocuğunu yapayalnız büyüten, çocuğuna bisküvi alabilmek için temizliğe giden dünya güzeli bir kadındı. Hayranı da çoktu, evlenmek isteyeni de. Ama o yeminliydi tek başına ayakta kalmaya. İşe de giderdi, sobasını da kurardı, çocuklarını sinemaya da götürürdü. Evini yıkmaya gelen jandarmanın önünü kesti, tırnaklarıyla ördüğü yuvasının duvarına ilk balyozu o vurdu. Aşık oldu sonunda, kandırıldı, vazgeçti yine sevdadan. Ama öyle yürekliydi ki Sultan, en hovarda adamı bile döndürdü yolundan.

Bugün günlerden Türkan Şoray - 2 Türkan Şoray ilk “Altın Portakal”ı 1964’te “Acı Hayat” filmindeki rolüyle aldı. Metin Erksan imzalı filmde Şoray başrolü Ayhan Işık ile paylaştı.

VESİKALI YARİM

Hayat çok renkli, sinema siyah beyazken 1968’de hüzünlü bir aşk hikayesini anlattı Lütfi Akad. Birbirine sonsuz bir uyumla bağlanan Türkan Şoray ve İzzet Günay başrolde. İmkansız bir aşkın iki kadersiz kahramanı. Pavyonda çalışıp umutsuz günleri birbirine bağlayan Sabiha ile aşkı özenle dizdiği sebze ve meyvelerin renginde arayan Manav Halil... “Herşeyi olabilir kılabilen aşk, neden olmaz bu iki masum ruh arasında?” diye diye izlediğim film hala burnumun direğini sızlatır. Patlamış mısır eşliğinde izlediğimiz Amerikan romantik komedileri gibi saçmasapan bir umuda sürüklemez çünkü bizi. Aşk alabildiğine gerçektir, dolayısıyla acı da! Bence Sultan’ın en güzel hallerinden biridir. Masumiyeti ve karanlığı aynı anda gizler saçlarına. Arka mahalle lisanıyla, aşkın dilini aynı ağzın tuzunda eritir.

Bugün günlerden Türkan Şoray - 3 “Sultan”da Adile Naşit, Şener Şen, İhsan Yüce, Erdal ve Güzin Özyağcılar, İlyas Salman gibi usta oyuncular rol aldı.

SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM

Çok konuşulan, çok sevilen, çok yayılan işlere karşı bir tepki oluşur bende. Aslında bu da çokça karşılaşılan bir tepkidir ya neyse. “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı bu yüzden herkesten geç izledim. Önyargıyla, o kadar da ağlatmaz düşüncesiyle. Ağladım, hem de ne ağlamak! Bir kadının küçücük yüreğinde aşkla sevginin ayırdını nasıl yaptığını, bir kamyon şoförünün ne kadar yakışıklı, bir köylü genç kızın ne kadar güzel olabileceğini, bir adamın sonsuz bir sevgi ve saygıyla kadınını nasıl ayakta tutabildiğini böylece öğrendim.Her role girebilen, o olabilen Sultan’a, oyalı yazmanın çok yakıştığına bu filmle emin oldum.

GÜLLÜ GELİYOR!

Zarif, alımlı, çekici, şuh kahkalarıyla ortamı neşelendiren kadın imajı Yeşilçam’ın vazgeçilmezlerindendi. Türkan Şoray’a da yakışıyordu tabi. İncecik askılı elbiseler, çeşit çeşit ve rüzgara meydan okuyan peruklar, sanki ihtiyacı varmış gibi kocaman gözlere çekilen sürmeler... Ancak bence herkesten çok Sultan’a yakışır kasabalı kadın imajı. “Güllü Geliyor Güllü”de Şoray’ın elinde bir tabanca ve bohçayla İstanbul’u tavaf ettiği sahneler dudaklara tebessümü kondurma garantilidir. Karadeniz’den kanlısı Nuri’yi (Ediz Hun) vurmaya kararlı Güllü’nün kocaman bir şehre küçücük penceresinden baktığı, bizi inatla aşka inandırdığı sahneler Atıf Yılmaz’ın eliyle seyrine doyulmaz bir romantik komediye dönüşür.

Bugün günlerden Türkan Şoray - 4 Şoray, 1998’de “İkinci Bahar” dizisinde Hanım isimli iki çocuklu emekçi bir kadına hayat verdi. 2001 yapımı “Tatlı Hayat” isimli sitcomda Haluk Bilginer’le başrolü paylaştı.
Bugün günlerden Türkan Şoray - 5 Şoray, 1972’de Dönüş, 1976’da Bodrum Hakimi, 1973’te Azap’ı yönetti. 1981 yapımı Yılanı Öldürseler filminin Şerif Gören ile birlikte yönetmenliğini yaptı.

SİNEMA AŞKI

Sinema hepimizin aşkıydı ama en çok onun. 6 yıl önce Ntv’de “Sinema Benim Aşkım”ı yapmaya başladı. Onun gibi sinemanın usta isimleri stüdyoya geliyor, sohbetler ediliyor, geçmiş anılıyordu. İşin yapım ekibi de vardı elbette. Sunucu sunar, editör ayarlar, kurgucu hazırlardı. Kanalın ortak koridorlarında yürürken kurgucu arkadaşın odasına ilişti gözüm. Sultan içerideydi. Tüm dikkatini programın montajına vermişti. Bir şekilde girip selam vereyim dedim. Dikkati bozulur gibi oldu, kısa bir selamla hemen işine döndü. Çoşkulu bir karşılama yapmadı, işinden kopmadı. Tek derdi iyi birşeyler yapabilmekti. Umduğum Sultan bildiğim Sultan’la birdi. Sonrasında çokça rastladım, ne yazık ki cenazelerde. Memduh Ün’ü kaybettiğimiz geçen yılın Ekim ayında arkadaşına, yoncasına destek olmak için gelmişti törene. Koşarak, acele ederek, yanında olmalıyım diyerek. Yine de kırmadı uzattığım mikrofonu. Ün ve Girik için hissettiklerini anlattı.

UZAKLARDA ARAMA

Bir kitap, bir albüm... “Sinemam ve Ben” güzel kitap. Sadece fotoğraflara baksanız yeter. “Türkan Şoray Söylüyor” bir anıydı işte. Onu en çok heyecanlandıransa “Uzaklarda Arama” oldu. Yıllar sonra gelen yönetmenlik deneyimi o zamanın kadınının bu zamanın sinemaseverine bir hediyesiydi. Renkler, hikaye, kızlar, adamlar, herşey masalsı bir tatla hazırlanmıştı. Eleştirildi evet. Beni etkileyen tarafıysa vazgeçmeyen bir kadının, üşenmeden üretmesiydi. Dünya artık çalışmadan var olmak isteyenlerin dünyasıyken, dünyalığını yapmış bir yıldızın inadına ve hep üretmesiydi. Oyuncu kadrosunda yoktu ama başrolde yine o vardı. Yıldız olmak böyle bir şeydi. Filmin oyuncu kadrosunda yer alan arkadaşım Pınar Göktaş’ın cümleleri durumu özetliyor: “Oyuncuya onun kadar şefkatle yaklaşan bir yönetmen daha görmedim. Her ince ayrıntıyı tek tek düşünür. Bir şeyi beğenmediyse hemen yüzünden anlarsınız. Eğer gülüyorsa tamam Türkan Hoca beğenmiş dersiniz zaten. Sinemaya olan tutkusu öyle büyük ki sabahın dördünde monitörün başından bir an bile ayrılmadan her şeyle tek tek ilgilendi. Bu büyük tutku her sinemacının içinde olmali.

 “Türkiye sineması bugünkü halini, Yeşilçam’a borçlu” boş bir cümle değil. İmkansızlıklara rağmen çoğu zaman şahaserler yaratabilmiş yönetmenler ve oyuncular bugünlere ışık tuttular. İnsan yaşı ilerledikçe anlıyor, geçmişin bugünü ne kadar etkilediğini. Boş değil yani “Bizi unuttular” demeleri. Festival filmlerinde görmek isteriz Şoray’ı, Girik’i, Akın’ı, Koçyiğit’i. Oyunculuk biten birşey değil ki!

Gözleriyle oynamayı Lütfi Akad’dan öğrenen Sultan’ın doğum günü bugün. 28 Haziran 1945’te koca gözlü bir kız geldi dünyaya ve dünyamızı değiştirdi. Dönüştük, seviştik, sevdik, güldük, çok ağladık. Çok şehirli ve çok kasabalıydı. Hepsi dengeliydi. Hiç yorulmadık izlerken. Oynadı, söyledi, yönetti, izledi. Hiç ayırmadı bizi kendinden. Sen çok yaşa Sultan’ım. İyi ki doğdun Türkan Şoray!

Sayfa Yükleniyor...