Haftanın filmleri

Bu hafta 3'ü yerli toplam 12 film vizyona giriyor.

Haftanın filmleri

HAFTANIN FİLMİ:

“CITIZENFOUR”
George Orwell’in “1984”ünün gerçek olduğunu günümüzde ortaya çıkaran adamın filmi haftanın değil, yılın da en önemli işlerinden biri kuşkusuz. Eski CIA analisti Edward Snowden o kadar çok şeyi değiştirdi ki. Bir kere ABD hükümetinin hepimizi teknoloji sayesinde an be an izlediğini gösterdi. “Şüphelenmekte ne kadar haklıymışız” dedirtti. Böyle bir adamın filmini de bir belgeselci çekecekti elbet. Evet, bu bir belgesel. Edward Snowden’ı Edward Snowden oynuyor. Belgesel sinemacı Lauro Poitras ve gazeteci Glenn Greenwald ile “citizenfour” takma adıyla temas kurmuş bizim kerata.

Yolları Hong Kong’da kesişmiş, Snowden gizli belgeleri kameralar önünde gazetecilere teslim etmiş. Sonrası, Poitras ve ekibinin, türlü kontrol mekanizmalarının ipliğini pazara çıkaran gerçek hikayesi. Bu tarihi “aydınlanmanın” hikayesini kaçırmak istemezsiniz. Gösterildiği festivallerde 40’ı aşkın ödülü kazanmasının yanı sıra bu yıl en iyi belgesel Oscar’ını kucakladığını da hatırlatalım. Yani sadece çok ilginç ve gerçek bir hikaye değil, bu olayı iyi de anlatmış bir yapım var karşımızda.
(4.5/5)

HAFTANIN KAÇIRILMAMASI GEREKEN İŞİ:
“GECE YARISI SOKAKTA TEK BAŞINA BİR KIZ”

İran toplumunu saran şeriat yasalarının, tutuculuğun, özgürlüğe hasretin çok yaratıcı bir metafora nasıl dönüştüğünü izlemek isterseniz bu film size göre. İran’da bir genç kızın evine gece yarısı dönmeye çalışması başlı başına bir olayken tutup içine bir vampir öyküsü yerleştirmek üstelik bunu western sosuyla servis etmek harika bir fikir. ABD’de yaşayan Ana Lily Amirpour ve yine ülke dışında yaşayan oyuncu kadrosu, çok zor bir iş başarmış. İran’da Bad City adında bir kasabadayız (filmin tamamı California’da çekildi). Sokaklar gece olduğunda uyuşturucu satıcıları ve fahişelerle dolar. Bu tabloya bir kadın vampir eklenir.

Kasabayı tüm kötülerden temizlemeye ant içmiş bir kadın vampir. Türler arası yolculuk diye nitelendirebileceğimiz bu filmin İranlı sinemacıların elinden çıkmasına çok da şaşırmamalı. Şunun şurasında yeni bir uygarlık olan Hollywood’un yaptığını, binlerce yıllık geleneği olan bir kültür pekala yapabilir, hem de iyisini! Filmi yazıp yöneten Amirpour’un, fiziksel olarak da benzediği başrol kadın oyuncusunun zorlandığı sahnelerde, örneğin kaykay ile kaymak gibi, bizzat rol aldığını söyleyelim. Başrollerde Sheila Vand, Arash Marandi ve Marshall Manesh var. “Sin City” müdavimlerinin ya da Tarantino tarzı türler arası yolculuk filmlerini sevenlerin ağzını sulandıracak cinsten harika bir film.
(4.5/5)

JENNIFER ANISTON’IN ROL YAPABİLDİĞİ FİLM:
“CAKE”

Filmin konusunu okuduğunuzda “bu düşük tempolu, depresif filmden uzak durmalıyım” diye düşünebilirsiniz. Yok, aslında film öyle değil. Başlıkta yazdığımız gibi, Jennifer Aniston’ı çoğunlukla makyajsız halde gerçekten rol yaparken izlemek istiyorsanız şöyle buyrun: Claire Bennett, asosyallikten de öte kendini toplumdan tamamen izole etmiş, çoğunlukla evden dışarıya adımını atmayan bir kadın. Problemleri var. Bir terapi grubuna yazılır. “Neden yaşıyorum ki” gibi türlü sorular dolanırken aklında, terapi grubundaki Nina’nın intiharı herkes gibi onu da sarsar. Dahası bu Nina, rüyalarına girmeye başlar. Onun intiharındaki sır perdesini aralamayı, hayata tutunma noktasında kendine görev beller. Kadının kocasını ve küçük oğlunu bulur mesela.

Tüm depresifliğine rağmen komediye de yer veren, izleyiciye umut aşılamaya çalışan bir film. Aniston’ın Altın Küre’ye aday gösterilen “beklenmedik” performansı şaşırtıcı. Oyuncu kadrosunda Anna Kendrick, Sam Worthington, Felicity Huffman ve yetenekli kocası William H. Macy de yer almakta. Yönetmen ise daha önce “Won’t Back Down” ile kadın hikayeleri anlatmakta yetenekli olduğunu gösteren Daniel Bartz. Bu pastadan bir dilim de kendinize ayırtmak isteyebilirsiniz.
(3.0/5)

HAFTANIN EN KLOSTROFOBİK FİLMİ:
“KARA DENİZ”

1999’da çektiği “One Day In September” belgeseliyle bir Oscar’ı, “State Of Play” ve “The Last King of Scotland” gibi iki esaslı filmi, üstüne bir tane daha şaheser belgesel “Marley”i bulunan bir yönetmen Kevin McDonald. Dolayısıyla yeni bir film çektiğinde pür dikkat kesilmelisiniz. Gerçi bundan önceki son filmi “How I Live Now” ile ortalamasını biraz düşürmüşse de yine de kayda değer bir isim.

Bu kez, bir denizaltı gerilimi filmi çekmiş. Uzun süreler denizin altında birlikte çalışmak zorunda olan insanların arasındaki çekişmeler, korku, yüzleşme gibi temaların etrafında dolaşmış. İşin ucunda altın var çünkü. İyi mi etmiş? Bizce hayır. “İnsanın tek düşmanı yine insandır” cümlesinden fazlasını sunabilecek bir hali yok gibi. Geriye de başroldeki Jude Law’un hayranlarının bile bu filmde sıkılabileceklerini söylemek kalıyor.
(2.5/5)

HAFTANIN “TEKRAR” FİLMİ:
MARIGOLD OTELİ’NDE HAYATIMIN TATİLİ 2

Devam filmlerine öteden beri mesafeliyizdir. Hele böyle uzun isimleri olursa! İlki hayli ilgi gören filmin devamında Sonny, çok sevdiği Marigold Oteli’nin ikincisini açmaya çabalıyor. Bir yandan da büyük aşkı Sunaina ile evlilik planları yapıyor. Yaklaşan Hint düğünü nedeniyle hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. 

Otele atanan yeni müdür Muriel ise kimsenin farkına varmadığı bazı sırları ifşa etmeye başlıyor. Yönetmen yine John Madden. Judi Dench, Bill Nighy, Dev Patel gibi isimler yine yerli yerinde. Kadroya bu sefer Richard Gere ve David Strathairn gibi iki deneyimli isim eklenmiş. Sadece ilk filmi çok sevenlere bir de Hint düğünlerinden hoşlananlara önerebiliyoruz.
(2.5/5)

HAFTANIN “OLMAMIŞ” FİLMİ:
“İNTİKAM KAPANI”

Kısa tutacağım. Olmamış. Acımasız bir çetenin içine sızan polis muhbiri Everly deşifre olur ve hayatı tehlikeye girer. Çete lideri Taiko ve adamlarının bir numaralı hedefi haline gelir. Everly, kendi apartman dairesinde kapana kısılır. 

Geleni gideni haklamaya başlar. Böyle bir film işte. Filmin olmamışlarından sadece biri, başroldeki Salma Hayek. Joe Lynch’in yazıp yönettiği bu filmi, daha önce hayatında hiç aksiyon izlememiş olanlara öneriyoruz.
(1.5/5)

HAFTANIN KÖTÜ 23 NİSAN ŞAKASI:
“ANNIE” 

Olmamışlardan devam edelim. Anlaşılan, 23 Nisan haftası diye eskilerin tabiriyle bütün video piyasası filmlerini beyazperdeye sürmeye karar vermiş dağıtımcılar. Annie, üvey annesinin gazabı altında inleyen yetim bir çocuk. Ama pollyannacılık oynayarak hayata tutunuyor. Derken bir gün bir politikacı tarafından tesadüfen fark ediliyor. Benjamin adındaki bu adam, acınacak durumdaki Annie’yi evlat edinmeye karar veriyor. Zira kazanması gereken bir seçim kendisini bekliyor. 

Üstelik bu küçük kızın kariyerine katacaklarından habersiz bir şekilde. Annie rolünde, ”Beast of The Southern Wild” ile Oscar’a aday gösterilen Quvenzhane Wallis’in düştüğü durum, asıl üzücü olan. O daha büyüyor, hata yapma hakkı var. Ama birisi Jamie Foxx’a artık dur demeli! Cameron Diaz ise kadronun diğer kaybedeni. Yönetmen Will Gluck, önceki işi “Friends Of Benefits”te fena iş çıkarmamıştı oysa ki. Bir çocuk kitabından uyarlanan bu bol müzikli filmiyse, sadece ve sadece, Hallmark’taki sıcak aile filmlerinin müptelalarına- o da belki- tavsiye edebiliyoruz.
(2/5)

HAFTANIN BİR BİLİNMEYENİ:
“KENDİNOL”

Başkası olma kendin ol. Böyle çok daha güzelsin. Ama biraz da bir şey anlat değil mi? Belki daha da güzel olurdun. Ama yok, anlatmamışlar pek. Zeynep ünlü bir oyuncudur. Kamp yapmak için özel bir araziye izinsiz girer. Yakalanır. Bir depoya hapsedilir. Sonrasında kötü adamların işkencelerine maruz kalır. 

Haftanın filmleri - 1

Kız neden oraya gitmiştir, bu hikayenin sonu nasıl bitecektir? Bağımsız bir deneme. Klostrofobik ortam. Dar alanda kısa paslaşmalar. Yönetmen Serkan Özarslan. Başrollerde İmer Özgün, Çağrı Şensoy, Olgu Baran Kubilay ve Volkan Cal var.
(2.0/5)

HAFTANIN KOMEDİ DENEMESİ:
“ÖĞRENCİ İŞLERİ”

İşte ne istediğini, kimleri hedef aldığını bilen bir film! Vaat ettiği şey, mizah yani kahkaha. Vaat ettiğini yerine getiriyor mu peki? Valla Recep İvedik filmlerine milyonlarca kişinin güldüğünü hesaba katarsak bu konuda kontrollü konuşmak durumundayız. Her şey olabilir. Babadan kalma dershaneyi işleten Kısmet, maddi açıdan zor günler geçirir. Kardeşi İsmet ise müteahhittir. Dershanenin üzerinde bulunduğu arsayı almaya çalışmaktadır.

Restleşirler, sonunda bir iddiaya girerler. İki kardeş de sınıf oluşturacak, kim üniversiteye daha çok öğrenci gönderirse iddiayı o kazanacaktır. Filmde Murat Akkoyunlu ve Fırat Tanış gibi yeteneği ispatlanmış isimler mevcut. Dahası arada orijinal Hababam Sınıfı döneminden kalma emektarları da görebilirsiniz. Ama komedi için yaratıcı fikirler, zamanlaması tutturulmuş sahneler, ritm, izleyiciyi kendine bağlayacak replikler lazım malum. En azından “Geniş Aile” dizisinin yaratıcı kalemi Kamuran Süner’in senaryoyu yazdığını söylersek içiniz bir parça rahatlayabilir. Ama onu çıkartınca geriye, bu yetenekli adamlar sizi ne kadar güldürebilirse o kadar güleceksiniz. Yönetmen Talip Karamahmutoğlu.
(2.5/5)

“LEYLA İLE MECNUN” KAFASINDA BİR FİLM:
“LİMONATA”

Yol bir hikayesi var filmin. Makedonya’da yaşayan eski tır şoförü Suat, artık ölüm döşeğinde. Oğlundan son bir isteği olur. İstanbul’da seneler önce imam nikahı kıyarak evlendiği eşinden olma ilk oğlunu bulmasını ister. Sakip yola düşer. Selim’i bulur. Selim pek istekli değildir bu işe. Olay adam kaçırmaya dönüşür. Sakip ve Selim’in yolda başına gelenleri izleriz. Sonra aşkımsı bir durum da oluşur. Nihayetinde Nihal sahne almıştır çünkü.

Televizyon fenomeni “Leyla ile Mecnun”un Mecnun”u Ali Atay, ilk yönetmenlik denemesinde kamera arkasında kalmakla yetinmiş. Selim rolünde, mesai arkadaşı Serkan Keskin yine döktürüyor. Sakip’te Ertan Saban da ondan aşağı kalmıyor. Dizinin fanatikleri zaten takiptedir ama yerli sinemada farklı bir tat peşinde olanların da ilgisini çekebilir
(3.0/5)

HAFTANIN MASALI:
“PİNOKYO”

Herkesin bildiği hikayenin Alman sanatçılar tarafından yapılmış uyarlaması. Nesi ilginç derseniz, bu bir yarı-animasyon. Gerçek sahnelerin çekimi Kuşadası’nda yapılmış. Yönetmen Anna Justice, aslında iki bölüm olarak tasarlanan bir tv filmini kurgulayıp beyazperdeye servis etmiş.

Eh malum, 23 Nisan haftasındayız. Çocuğunuzun elinden tutup bu etkileyici hikayeyi bir daha izlemek isteyebilirsiniz. Türkçe seslendirmede Alp Kırşan ve Cemre Kemer var. Notumuz hikayeye değil, uyarlamaya
(2.5/5)

HAFTANIN EN ESKİ FİLMİ:
“MAYMUN PRENS”

Tek kolunu kullanamayan bir bebek olarak doğan Eduard, aslında maymun kralın oğludur. Babası varis olarak küçük kardeşini seçince krallıktan uzaklaşır. Neyse ki ormanda iyi kalpli dostlarla tanışır.

Eduard’a sesini veren ünlü Fransız aktör Jamel Debbouze’nin de çolak olduğunu ve filme aynı zamanda yönetmen olarak imzasını attığını belirtelim.
(2.5/5)

Sayfa Yükleniyor...