Haftanın filmleri

Bu hafta 2'si yerli 8 film vizyona girdi.

Haftanın filmleri

EE, BUNDAN SONRA NE OLACAK?

“X-MEN: APOCALYPSE”

Tarihteki en iyi çizgiroman serilerinden birisini de uyarlasanız, devam filmleri birbiri ardına geldikçe ağızda şu tat kalıyor: “tekrar” duygusu.. Marvel’in efsanevi serisinden ilk iki uyarlamayı yapan Bryan Singer -ki kendisini daha çok hep “Olağan Şüpheliler” ile anmak isteriz- bir kez daha yönetmen koltuğunda. Seninin bu son halkasında, X-Men evreninin ilk ve en güçlü mutantı Apocalypse’in geri dönüşü anlatılıyor. İlginç biçimde diğer mutantların özelliğini eline geçirme gibi bir özelliği var Apocalypse’in, dolayısıyla çok tehlikeli. Tahmin edeceğiniz gibi film, bu büyük tehlike karşısında ekibin yeniden organize olması ve bir takım halinde savaşması şeklinde ilerliyor. Professor X rolünde James McAvoy başta olmak üzere Jennifer Lawrence, Michael Fassbender, Nicholas Hoult, Oliva Munn ve Evan Peters kadroda. Apocalypse olarak ise son dönemin yükselen yıldızı Oscar Isaac karşımızda.. Tekrar hissi saklı kalmak kaydıyla, seriye ölesiye bağlı seyircilerin bu filmi de beğeneceğini söyleyebiliriz.

(5 üzerinden 3 puan)

KÖTÜNÜN İYİSİ..

“İYİ ADAMLAR”

“Cehennem Silahı” serisinin yaratıcısı Shane Black, sadece senarist olarak değil yönetmen koltuğunda da hünerlerini sergileyebileceğini 2005 tarihli “Kiss Kiss Bang Bang”de göstermişti. Yıllar sonra Iron Man serisinin üçüncü filmini yönetti ve ortalama eleştiriler aldı. Üçüncü yönetmenlik denemesi “İyi Adamlar”a gitmeden önce nasıl bir sinemacıyla karşı karşıya olduğunuz konusunda uyaralım istedik: Hollywood aksiyon klişelerini iyi bilen, hatta o klişelerden yeni klişeler çıkartan, kurşun yağmuru altındayken bile espri yapabilen, aslında çok da “iyi” olmayan kahramanlar yaratabilen biri Black. Bu bakımdan şaşırtıcı olmayan bir iş çıkartmış gibi duruyor. 1970’lerin Los Angeles’ında, sakar dedektif Holland ve “kaba güç”ten yana Jackson Healy, ünlü bir porno yıldızının ölümünü araştırmaya başlar. Ama olaylar, basit bir cinayet soruşturmasını aşıp devletin gizli güçlerini harekete geçiren daha büyük bir olaya dönüşür. Kaba güç denilince bu role, -biraz abartarak- “LA Confidential”dan yıllar sonra geri döndüğünü söyleyebiliriz Russel Crowe’un. Abartarak, çünkü filmin mizah dozu hiç eksilmiyor söylenenlere göre. Asıl mizah ise Holland karakterinde romantik dramaların aranılan ismi Ryan Gosling’in gösterdiği performansta yatıyor gibi. Gosling’in bu rolün altından da başarıyla kalktığı yorumunu yapanlar çoğunlukta. O çığlık attıkça kahkahalara boğulabilirsiniz. Sonuç olarak Shane Black sevenlerin zaten kaçırmayacağı, albenisi yüksek iki başrolü sayesinde diğer seyircilere de ilgi çekici gelebilecek bir film var karşımızda. Ama beklentileri çok da yükseltmemek gerek.

(5 üzerinden 3,5 puan)

ROMANTİZM VE ESKİ KAFA’LAR..

“BAŞIMIN BELASI”

Romantik komedileri sever misiniz? Peki biraz eski kafalı mısınızdır? Bu iki soruya vereceğiniz yanıt birbiriyle bağlantılı ve “Başımın Belası”nı sevip sevmeyeceğinizle yakından alakalı. Şöyle ki: Aniden hayatını kaybeden ünlü müzisyen Hunter Miles’ın özel hayatı hakkında kitap yazmak isteyen bir araştırmacı, müzisyenin yaşadığı kasabaya gider ve dul eşi Hannah ile tanışır. Ama eşi ona yardım etmek istemez çünkü kendisi de böyle bir kitap yazmak istemektedir. Araştırmacı yani Andrew ile Hannah başlarda birbirini itici bulsa da erkek tarafının inadı aradaki havayı yumuşatmaya başlar. Lafı nereye getireceğimizi anladınız: Biz biraz eski kafalıyız ve dul bir kadının daha kocasının vefatının üzerinden çok geçmemişken yeniden romantizm sularına meyletmesine biraz mesafeliyiz!. (Ama evet, romantik komedileri de seviyoruz!) Başrollerdeki Rebecca Hall ve Jason Sudeikis gayet sevimli. Yönetmen Sean Mewshaw’ın ilk uzun metrajı, sizi gündelik sıkıntılarınızdan alıp götürebilecek cinsten. Ama “eski kafalı”ysanız, ortada pek de romantik bir şey bulamayabilirsiniz.

(5 üzerinden 3 puan)

GERÇEK HAYAT GİBİ..

“ANNEMLE GEÇEN YAZ”

Çeşitli festivallerde 20’ye yakın ödül toplayan bu Brezilya filmi, toplumsal sınıf çatışmasını aile içi meseleler etrafında çözümlüyor. Daha basitçe anlatalım: Zengin bir ailenin yanında 13 yıldır hizmetçilik yapan Val, geride bırakmak zorunda kaldığı kızı nedeniyle bu süre boyunca suçluluk hisseder. Derken kızı hayatına yeniden girer. Yani zengin ailenin hizmetçisinin kızı da aynı çatı altındadır artık. Bir yandan anne-kız arasında çözülmesi gereken sorunlar, diğer yandan hayli “patavatsız” diyebileceğimiz bir genç kız olan Jessica’nın sınıfsal uyum sorunları. Tüm bunları gayet eğlenceli ve tempolu biçimde anlatmayı başaran yazar-yönetmen Anna Muylaert oyuncularından yüksek performanslar almasını da biliyor. Özellikl Val rolündeki Regina Case, gerçek hayattan fırlamış gibi. Bu ödül avcısı film, sizin kalbinizi de çalabilir.

(5 üzerinden 4 puan)

HİNT SİNEMASI GÜZELDİR..

“YAKIŞIKLI ROCKY”

Hint sinemasından kopup gelen bu aksiyon yüklü film, alıştığınız Bollywood kalıplarından biraz farklı. Goa’da yaşayan yakışıklı Rocky, yan komşusunun kızı olan ve kendisine bu isimle yani “yakışıklı” diye seslenen küçük kızla güzel bir arkadaşlık kurar.  Ama bu güzel ve naif dünya uzun sürmez. Şehirde uyuşturucu faaliyetlerini sürdüren mafya babası Mantoo da vardır. Küçük kız Naomi, bir gün yaramazlık yapıp bu mafya babasının malından bir parça çalıp hele hele rehin dükkanı işleten bizim Rocky’ye götürünce işler karışır. Naomi kaçırılır. Rocky sadece yakışıklı değil, aynı zamanda aksiyona meyilli bir arkadaştır. Gayet güzel dövüş koreografileri eşliğinde film akıp gider. Başrolde John Abraham var. Bu başarılı aksiyon filminin yönetmeni ise Nishikant Kamat.

(5 üzerinden 3,5 puan)

DÖNMEK ZORUNDA KALMAK..

“MİSAFİR”

Fragmanından ve basın bülteninden anladığımız kadarıyla “Misafir”, yıllar önce babaevini terk etmek zorunda kalan bir kadının, aradan uzun yıllar geçtikten sonra, o yuvaya geri dönmek zorunda kalmasını anlatıyor. Nur, annesinin ölüm döşeğinde olduğunu haber alınca onu son bir kez görmek umuduyla eve döner. Ama dedik ya, aradan zaman geçmiştir. Film, anne-kız ilişkisini psikolojik açıdan katmanlı biçimde ele almaya çalışırken bir katmanı da aile içi cinsel tacize ayırıyor gibi görünüyor Yönetmen Mehmet Eryılmaz’ın çektiği bu farklı filmin başrollerinde Zümrüt Erkin, Tamer Levent ve Ayten Uncuoğlu var.

(5 üzeninden 3 puan)

KOPAMADI ŞU KIYAMET..

“7 .GÜN”

Son yıllarda bütün korku filmleri aynı ses efektleri ve biçimsel diğer tercihlerle başlıyor ve ilerliyor. Ya da bize öyle geliyor. Sanki bu filmi daha önce görmüştük diyebileceğiniz bir yapım “7. Gün. Gazeteci Jamie, kızkardeşinin garip ölümünü araştırmak için Singapur’a gider. Bu ölümün ardında yüzyıllar öncesine dayanan bir lanet olduğunu fark eder. İşin içinde Şeytan’ın bu lanetin 7. gününde yeryüzüne dönmesi vs. de var. Kelvin Tong’un çektiği filmin başrollerinde Elizabeth Rice ve Matthew Settle oynuyor. Filmin, hiç de iyi eleştiriler almadığını belirtelim.

(5 üzerinden 2 puan)

KORKUTMAK KOLAY DEĞİLDİR..

“ALAMET-İ KIYAMET”

Biz aslında müzisyen Emre Aydın’ın çektiği korku filmi “Cinni”yi bekliyoruz ama o haftaya kaldıysa demek. “Alamet-i Kıyamet” ise bu haftaki yerli korku denemesi. Yıl 1999’dur ve etrafında kıyamet alametleri gördüğünü sanan Elif adında yalnız bir kadını izleriz. Doğa Can Anafarta’nın yazıp yönettiği film, anladığımız kadarıyla çoğunlukla bir apartmanda geçiyor ve Elif’in gerçekten de garip komşuları var. Filmi, sadece bu türle yakından ilgilenenlere,

bolca temkin uyarısı yaparak tavsiye edebiliriz.

(5 üzerinden 2 puan)

Sayfa Yükleniyor...