Haftanın filmleri

Türkiye'deki sinemalarda bu hafta 4'ü yerli 8 film vizyona giriyor. Oscar'da En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerini alan "Birdman", Yılın En İyi Erkek oyuncusu ödülünü alan ''Herşeyin teorisi'' filmleri izleyiciyle buluşuyor.

Haftanın filmleri

BIRDMAN

“Paramparça Aşklar Köpekler”, “21 Gram”, “Babil” gibi filmlerden tanıdığımız Meksikalı Alejandro Inarritu, genellikle “farklı hayat öykülerini kesiştirme” şeklindeki tarzıyla bilinen bir yönetmen. Geçen yıl Oscar kazanan memleketlisi Alfonso Cuaron’dan mı esinlendi bilinmez, uzadıkça uzayan plan-sekansa kaptırmış gönlünü bu kez.

“Birdman”de ucu açık tek bir çekime davet ediyor seyirciyi. Tamamı bir tiyatro binası ve çevresinde geçen filmde, bazı dijital hileleri görmezden gelirsek, tek bir çekimdeymiş gibi hissedeceksiniz. Bu tarzın yüce eseri olan Aleksandr Sokurov’ın “Russian Ark”ına yaklaşabildiği kadar yaklaşmaya çalışmış.

Ne anlatıyor peki? Geçmişte “Birdman” adında bir süper kahramanı canlandırarak üne kavuşmuş, sonradan şöhreti kaybetmiş aktör Riggan ile tanıştırıyor film bizi. Riggan, küllerinden yeniden doğmak adına, Broadway’da bir oyun sahnelemeye çalışmaktadır. Ama provalar sırasında oyuncularından biri kaza geçirince yerine acil ve tecrübeli bir aktör bulması gerekir. O kişi Mike’tır. Mike şımarıktır, ukaladır, ama işinde iyidir. Riggan bu sorunu çözse de başka sorunlar baş gösterir. Asistanlığını yürüten depresif kızıyla arası iyi değildir, mükemmelliyetçi eski karısı tarafından sürekli sorgulanmaktadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi sahnelemeye çalıştığı oyunun, kendisine eski prestijini sağlayacağından şüphesi vardır. Tesadüfe bakın ki (!), Riggan’ı geçmişte yine kanatlı bir süper kahramanı (Batman) canlandıran, sonrasındaysa kariyeri düşüşe geçen Michael Keaton oynuyor.

Neredeyse her sahnede yer alan 64 yaşındaki aktörü izlemek gerçekten çok keyifli. Ona, Mike rolünde Edward Norton, depresif kızında Emma Stone, Zach Galifianakis ve Naomi Watts eşlik ediyor.

Senaryoyu da kendisi yazan Inarritu, en çok, sahnelenmeye çalışılan oyunun bir pembe diziyi andırmasıyla kan kaybetse, içerdiği eleştirmen eleştirisiyle tartışma yaratsa, hatta kabul edelim ana hikayeyi belli bir sığlıktan kurtaramasa da özellikle oyunculuklar ve son derece hassas bir zamanlama gerektiren plan-sekans denemesiyle tam bir yönetmenlik filmine imzasını atmış, ödülünü de aldı zaten.

Bu noktada hiç aksamayan kamerasıyla görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezski de haklı şekilde Oscar’a uzandı. Senaryo ve en iyi film ödüllerini de eklersek toplamda 4 Oscar kazanarak yıla damgasını vuran bu kara-komedi, ne anlattığından çok, kendi fantastik dünyasına inanmanızı bekleyen, bu dünyayı kendi yöntemleriyle inandırıcı kılmaya çalışan kırılgan bir yapıt. Bu gözle izlemenizi salık veririz.

HER ŞEYİN TEORİSİ

“Birdman” ne kadar yönetmenlik filmiyse, “The Theory of Everything” de aynı ölçüde bir oyunculuk filmi.

Akademi’nin hastalıklı, arızalı karakterlere olan takıntısı herkesin malumu. Film de buradan hareketle, sıradışı bir karakterin hayatının önemli bir bölümünü başarıyla anlatıyor. Gencecik İngiliz aktör Eddie Redmayne’nin ünlü astrofizikçi Stephen Hawking’i canlandırdığı -daha doğru tamamıyla dönüştüğü bu filmi ağzınız açık izleyeceksiniz. Fiziksel benzerliğin dışında aktör, ALS hastalığının pençesindeki bir adamın çektiği ızdırabı da içindeki mizah duygusunu da yansıtabilen bir yüze sahip.

Hawking’in gençliğine, ilk ve tek aşkına, hastalığını öğrenmesine, mücadelesine, aile kurmasına, profesör olmasına, neredeyse hayatının bütün önemli evrelerine mercek tutuyor film. Daha önce “Teldeki Adam” belgeseliyle Oscar’ı bulunan yönetmen James Marsh’ı ayrıca kutlamak gerek. Bir oyunculuk filmi çektiğinin bilinciyle hareket etmiş, oyuncularına gerekli alanları açmış.

Hawking’in çilekeş eşi rolünde Felicity Jones’un performansı da yılın unutulmazları arasında. Tarihe damga vuran bu ilginç kişiliği merak etmiyor olsanız bile, sırf çok haklı bir Oscar kazanan başroldeki Redmayne’i izlemek için bile bu filmi izlemelisiniz.

AŞK BAŞKADIR

Dile kolay, birlikte 39 yılı devirmiş Ben ve George’un öyküsü bu. Evlilik kanunundaki değişiklik yüzlerine güler. Eşcinsel evliliklerin önü artık açılmıştır. Evlenmeye karar verirler. Evlenirler de. Ama balayından döndüklerinde kötü bir sürprizle karşılaşırlar. Ben, yıllarını verdiği Katolik okulundan kovulmuştur. İşsizlik, onları yaşadıkları şehirden uzaklaştırıp New York’ta bir apartman dairesine yerleşmeye zorlar.

Bu süreçte birbirlerine olan aşkları sınanır. Romantik-komedi türüne farklı bir bakış atan filmde iki aşığı, iki süper oyuncu, John Lithgow ve Alfred Molina canlandırıyor. Onlara Oscar’lı Marisa Tomei eşlik ediyor. Senaryoda da imzası bulunan yönetmen Ira Sachsi’yi, yine eşcinsel birlikteliği konu alan “Keep the Lights On” filmiyle tanıyoruz. Farklılıklar güzeldir.

ÇARŞI PAZAR

Sıra geldi, filmde görünen herkesin afişte de kelle-plan şeklinde görünmesinin bir zorunluluk olduğu Türk sinemasının bu haftaki örneklerine. Komedi türündeki “Çarşı Pazar”, hamamda kese yaparak hayatını kazanan Kahraman’ın hikayesini anlatıyor. Bir tellak, daha fazla müşteri çekmek için ne yapabilir? Müşteri gereklidir, çünkü Kahraman’ın hamamı, yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. İstanbul’dan gelen müteahhit Tuncay, hamamın da içinde bulunduğu çarşıyı yıkıp yerine alışveriş merkezi yapmak istemektedir. Kahraman, borçlarını ödemek ve hamamı yıktırmamak için plan yapar. Bu süreçte tanıştığı Bahar, en büyük yardımcısı olur. 

“Beynelmilel”e Sırrı Süreyya Önder’le birlikte imzasını atan yönetmen Muharrem Gülmez, bir kez daha kamera arkasında. Bu esnaf komedisinin başrollerinde, komik ve yetenekli Erdem Yener ile Ayhan Taş ve Elif Nur Kerkük yer alıyor.

8 SANİYE

Rüyalar üzerine bir film. Sabah kalktığınızda hala etkisinden kurtulamadığınız kaç tane rüya gördünüz? Esra sürekli görüyor. Çocukluğundan beri hem de. Üstelik bu rüyalar gerçekleşiyor da! Esra, rüyalarında kendine sürekli yol gösteren gizemli adamı bulmanın peşindedir şimdi. Bu, çocukluk korkularıyla yüzleşmesi, kendisiyle barışması gereken zorlu bir serüven anlamına gelir. 

Kamera arkasındaki başarılı numaralarına daha önceleri “Aşk Tesadüfleri Sever”, “Yahşi Batı” gibi filmlerde tanıklık ettiğimiz Ömer Faruk Sorak, yeni filminde gizemli bir öykü anlatmayı tercih etmiş. Başrollerde, senaryoda da imzası bulunan Esra İnal’ın yanı sıra Fırat Çelik, Fahri Yardım, Mehmet Kurtuluş ve yılların tecrübesi Salih Kalyon mevcut.

KARAMAN’IN KOYUNU

Sıradaki komedi, Osmanlı döneminde geçiyor. Rahat bir askerlik geçiren Bahtiyar, çeşme başında gördüğü Mihriban’a aşık olur ama Mihriban’ın talibi çoktur. Albay Rıza da bu güzel kadının peşindedir. Bunun üzerine Bahtiyar, komutanın üniformasını çalarak Mihriban’ın babasına kendisini Albay olarak tanıtır. Ancak gerçek Albay Rıza ortaya çıkınca işler karışır.

Öyküsü itibarıyla yer yer Kemal Sunal’lı unutulmaz komedi “Tosun Paşa”dan esintiler taşıyan filmin başrollerinde Halit Akçatepe, Dost Elver ve Melis Tüzüngüç var. Yönetmen ise Kartal Çıdamlı.

MANDA YUVASI

Karışık bir olay örgüsü var filmin. Aşur, Kastamonu’dan İstanbul’a gelen, geçimini inşaat sektöründe yaptığı dolandırıcılıklarla sağlayan bir adam. Aldığı işleri teslim etmediği gibi, alacaklılarını da sürekli atlatmaktadır. Evde de karısıyla işler iyi gitmemektedir. İstanbul dar gelir. Memleketi Kastamonu’ya ziyarete gider. Burada, internet üzerinden kamerayla kendi köyünü izleyebileceği bir platform olduğunu keşfeder. Bu sayede babadan kalma köy evinde bir başkasının yaşadığını öğrenir. Bu kişi, Greenpeace üyesi Vedat’tır. Bitmedi. Köylüler hidroelektrik santral yapımına karşı çıkmaktadır ve bu çevre sorunu nedeniyle örgütlenmeleri gerekir.

Tiyatro kökenli İlyas İlbey’in yönetip başrolde oynadığı filmin oyuncu kadrosunda Kemal Kocatürk, Seray Sever, Eylem Şenkal ve Sefa Tantoğlu yer alıyor. Sanayileşmenin kırsal kesimde yarattığı sıkıntıyı anlatmaya çalışan İlbey’in bu denli karmaşık hikayeden nasıl bir sonuç çıkardığı merak konusu.

ASTERİKS: ROMA SİTESİ

Asteriks ve “minik” dostu Oburiks’in başı bir kez daha Jules Cesar’la dertte. Roma imparatoru, Galyalıların yaşadığı şehrin yanına yeni bir şehir kurmaya karar verir. Böylece Galya halkını Roma kültürüyle tanıştırıp onları da kolonisi haline getirmeyi planlar. Bölge halkını örgütleme görevi de bizim sevimli afacanlara düşer.

İkilinin yeni macerasını üç boyutlu olarak perdeye taşıyan filmin yönetmenleri Louis Clichy ve Alexandre Astier. Filmin yurtdışında oldukça olumlu eleştiriler aldığını belirtelim.

Sayfa Yükleniyor...