Haftanın filmleri

Bu hafta 4'ü yerli 7 film vizyona girdi.

Haftanın filmleri
Haftanın filmleri - 1

USTA AKTÖR DÖNÜYOR!..

“KAN BAĞI”

Özel hayatındaki çalkantılara, sarhoş haldeyken kameralar önünde yaptığı “ırkçı” ve “antisemitik” açıklamalar eklenince Hollywood’da epeydir gözden düşmüştü Mel Gibson. Bugünlerdeyse; umulmadık biçimde, hiç de fena olmayan bir dönüşe imza atmış görünüyor. Evet senaryo klişelerle dolu ve evet, Gibson yaşı gereği (60) kızını kötü adamların elinden kurtarmaya soyunan bir baba rolünde. Ama daha önce “Baskın” ve “Ölümcül İçgüdü” filmleri nedeniyle radarımızda bulunan Fransız sinemacı Jean François-Richet’nin temiz işçiliği sayesinde ortaya vasatın üstünde bir aksiyon filmi çıkmış. “Braveheart”la hak edilmiş bir yönetmen Oscar’ı bulunan Mel Gibson, son çektiği “Apocalypto”dan 10 yıl sonra “Hacksaw Ridge” adında bir savaş filmi için kamera arkasına geçti. Dolayısıyla tam anlamıyla bir “yeniden doğuş” izliyor olabiliriz. Eski “Cehennem Silahı” günlerinin hatrına, sizce de bir şansı daha hak etmiyor mu?

(5 üzerinden 3 puan)

BEKLENTİLERİ KISIN..

“HAYAT IŞIĞIM”

Aslında iyi olması için her şeye sahip: Çok satan bir roman uyarlaması, bu romanı senaryolaştıran ve duygu dünyasının genişliğini daha önce ispatlamış bir yönetmen, iki çok önemli oyuncu. Hatta bir de ekstra durum var: Bu iki başrol oyuncusu gerçek hayatta da aşık! İşte tüm bunlara rağmen ortaya “yeterince iyi olduğundan şüphe ettiğimiz” bir iş çıkmışa benziyor. “Blue Valentine” ile “ilişkilerin kaderi” üzerine söylenmedik söz bırakmayan Derek Cianfrance, başrolleri Michael Fassbender ve Alicia Vikander’a teslim ettiği bu roman uyarlamasında, yine evli bir çiftin dramına ışık tutuyor. Korkunç bir travmayı atlatmaya çalışan Tom ve Isabel, bir gün denizdeki bir kayıkta mucizeyle karşılaşıyor. Fragmanı neredeyse bütün filmi açık ettiği için çekinmeden söyleyebiliriz: Çiftimiz kendilerine ait olmayan bir bebeği sahipleniyor. Ama Cianfrance filmi bu, herşey mutlu biçimde ilerlemiyor haliyle. Zorlu sınavlar ufukta beliriyor. Rachel Weisz’ı da içeren rüya gibi kadrosuna ve öyküsüne rağmen filmin ABD’deki ön gösterimlerde eleştirmenlerden geçer not alamadığını belirtelim. Fragmanı herşeyi anlatan filmlere yaptığımız gibi, istisnasız bir önyargıyla, puanını da bu yüzden biraz kırdık.

(5 üzerinden 3 puan)

YOKSA AYNI FİLM Mİ?

“KAYIP BALIK DORI”

Animasyon filmleri bu sayfada genellikle yazının sonuna attığımı biliyorum ama bu kez durum farklı: “Finding Nemo” ve “Wall-E” ile 2 Oscar’ı bulunan Andrew Stanton’dan söz ediyoruz. Pixar yapımcılarının binlerce ikna çabası ve elbette sonunda düzgün bir senaryonun ortaya çıkmasıyla “nemo”nun devamını çekmeye karar vermiş usta sinemacı. Aslında yeni bir hikaye de diyebiliriz çünkü bu kez kaybolan karakterimiz mavi bir tang balığı olan “Dori”. Son derece unutkan olan Dori, yanına Marlin ve Nemo’yu da alarak okyanusu aşar, kendini bir rehabilitasyon merkezinde bulur. Aslında amacı anne-babasını bulmaktır. (bu durumda kaybolan kim?) Macera boyunca türlü ilginçlikte deniz canlıları eşliğinde tıpkı “Kayıp Balık Nemo”daki gibi her yaştan izleyicinin zekasına hitap eden bir iş çıkmış ortaya. Stanton aynı filmi yeniden çekmeyecek kadar deneyimli olduğundan Ellen Degeneres ve Albert Brooks’u da içeren renkli seslendirme kadrosuyla birlikte mutlaka şans vermeyi düşünmelisiniz. Önümüzdeki Oscar yarışında animasyon dalında “Zootopia”nın en büyük rakibi belli oldu.

(5 üzerinden 4 puan)

YERLİ DRAMA..

“MASAL”

Ciddi bir sağlık sorunuyla mücadele eden Yeşim, yakında ameliyat olacaktır. Ölüm riski bulunan ameliyat öncesi sevdikleriyle birlikte olmak ister. Bir yandan da kendini kötü sona hazırlar. İki mektup yazıp iki zarfa koyar, ameliyatın sonucuna göre bu mektuplardan birini yakın arkadaşı Ayhan’ın okumasını ister. Devamını anlatmayalım ama şu kadarını söyleyelim: sonrasnda film bir yol hikayesine dönüşür. Bir grup insanın arkadaşlığı, sevgiyi ve diğer önemli tutulan “şey”leri keşfettiği bu yolculuk ilginizi çeker mi bilmiyorum ama malumunuz yerli sinemamızda bu tür dramlara artık pek rastlanmıyor. Arin Öztürk’ün çektiği filmin başrollerinde Gökhan Mumcu, Melis Canan Çiçek, Tolga Yüce var.

(5 üzerinden 2,5 puan)

YA İKİSİ DE YOKSA?..

“KORKU KOMEDİ”

“Bana Normal Aktiviteler” şeklinde devam eden ismiyle bu “farklı” yerli deneme, çağrıştırdığı üzere, korku filmi klişeleriyle dalga geçmeye çalışıyor. Fazla uzatmayalım: yerli sinema sektöründe korku filmlerinin iyi para getirdiğini düşünen genç bir ekip, kendi filmlerini çekmeye karar veriyor. Ama çekim yaptıkları mekanda “paranormal klişeler” diyebileceğimiz bir takım olaylarla karşılaşıyorlar. Filmi çekerken kendileri korkuyor anlayacağız. Gel gelelim, onların korkmasına güler misiniz, orası soru işareti. Yönetmen, daha önce korku türünde birçok filme imzasını atan Özgür Bakar.

(5 üzerinden 1,5 puan)

ARTIK SIKILMADIK MI?..

“SİCCİN 3: CÜRMÜ AŞK”

 

Alper Mestçi daha önce beyazcamda ve sinemada korku ve komedi’den anladığını bildiğimiz  bir yönetmen. Konumuz olan devam filminde de çeşitli musallatımsı şeylerle, ürkünçlü olaylarla seyirciyi koltuğunda germeyi hedeflemiş. Bu ve benzeri filmler seyirciyi germeyi kısmen de olsa başarıyorlar belki ama yerli sinemamıza son yıllarda adeta hükmeden bu bol makyajlı ve “cin”li filmlerin bilakis kendisi “musallat” değiller mi?

(5 üzerinden 1,5 puan)

DİŞİ RECEP İVEDİK?

“TUTMAYIN BENİ”

Semra Dündar’ın yazıp yönettiği filmin başrolünde Bala Atabek oynuyor. Kendisi bir alışveriş merkezinde güvenlik görevlisi. Recep İvedik’vari kaba komediye -üstelik- en kötü yerinden sırtını yaslamış, karşısına çıkan insanlara eziyet ediyor. Daha fazla yazmayalım, kendimizi tutalım.

(5 üzerinden 1 puan)

Sayfa Yükleniyor...