Haftanın filmleri
Bu hafta 1'i yerli toplam 8 film vizyona giriyor.
HAFTANIN AKSİYONU:
“ÖLÜMCÜL TAKİP”
“Matrix” filmlerinde çalıştıktan sonra yine Wachowski kardeşlerin yazdığı “V for Vendetta” ile yönetmenlik kariyerine de sükseli bir başlangıç yapan James McTeigue, bu kez ajanlı bir aksiyon filmiyle karşımızda. “Ölümcül Takip”, yönetmenin kısa kariyerindeki Edgar Allan Poe’lu eksantrik “Raven”ı da hatırlayacak olursak şu ana kadar en fazla olumsuz eleştiri aldığı iş durumunda. Aslında konu gayet akıcı. Üstelik James Bond rolünden dışlandıktan sonra peşpeşe benzer rollerle karşımıza gelen Pierce Brosnan da gayet formda görünüyor. Biraz hikayeden söz edelim o zaman: Kate Abbot, Londra’daki ABD Büyükelçiliği’nde göreve başlayan hırslı bir genç kadın. Burada işe başlamak içinse kötü bir zamanı seçmiştir. Bombalı bir saldırı düzenlenir. Tek kurtulan Kate’dir ama saldırının ve ölenlerin sorumlusu gibi gösterilir. Uluslararası boyuta taşınan krizi çözmek bir yana peşine takılan usta bir tetikçiden de kurtulması gerekir. Dahası, yaklaşan Noel arefesinde Times Meydanı’nda düzenlenecek terör saldırısını da engellemeye çalışmalıdır. Kate rolünde Milla Jovovich var. Kadroda Jovovich-Brosnan ikilisine Robert Forster gibi usta bir isim de eşlik ediyor. Film için neden “olmamış” dendiğini çözmek için bile gidilebilir. (2.5/5)
SESSİZ GÜZELLİK..
“KABİLE”
Haftanın değil, belki de son yılların, sözcüklere dökülmesi zor en özel işlerinden biri. Tamamen işaret dilinin kullanıldığı, konuşmanın, dış-ses’in veya altyazının bulunmadığı bu film, hikayesini anlatmakta başarılı olabildiği için özel, ama çok sessiz olduğu için de herkese göre bir film değil. Ukraynalı yönetmen Miroslav Slaboshpitsky’nin -ki kendisi işitme engelli değil- çektiği bol ödüllü filmde Sergey’in hikayesini izliyoruz. Konuşma-işitme engelli Sergey, sadece kendisi gibi gençlerin alındığı bir yatılı okula kaydolur. Burada “kabile” adlı çeteyle tanışır. O çetenin üyelerinden birine aşık olunca işler karışır. Çok istemeden katıldığı bu çetenin yazılı olmayan kurallarıyla yüzleşir. Oyuncuların büyük çoğunluğunu, gerçek hayatta da konuşma-işitme engelli olan gençler oluşturuyor. Filmin tanıtımında “aşk için sözcüklere gerek yok” deniliyor. Filmi izleyince anlayacaksınız ki, sanat için de bazen sözcükler gereksiz. (4.0/5)
BİR SABAH UYANIR VE..
“BOYNUZLAR”
Yaratıcı öyküler bulmakta zorlanan modern Batı sinemasının imdadına, her seferinde edebiyat dünyasının koşması daha ne kadar sürecek acaba? Son derece ilgi çekici, eksantrik bir öyküyle karşı karşıyayız. Stephen King’in oğlu Joe Hill’in romanından uyarlanan filmde Ignatius “Ig” Perrish’in öyküsünü izliyoruz. Ig, bir sabah uyanır ve “kendini devcileyin bir böcek olarak değilse de, kafasındaki boynuzlarla bulur”. Sevgisi Merrin’in tecavüz edilip öldürülmesi olayı sonrası polis tarafından bir numaralı şüpheli ilan edilmiştir ama kanıt yoktur. Şimdi boynuzlarının kendisine verdiği güçle, cinayeti asıl kimin işlediğini çözebilmeyi umar. Nedir o güç? İnsanlar, boynuzlu bu genci gördüklerinde, en derinde sakladıkları sırları bile dile getirmeye başlar. Bu gücü kullanacak olan Ig, acaba gerçek suçluyu ortaya çıkartabilecek midir? “Büyümüş Harry Potter” Daniel Radcliffe’in başrolünü oynadığı filmin yönetmeni, “Tepenin Gözleri”, “Aynalar” gibi korku filmlerinden tanıdığımız yetenekli isim Alexendra Aja. Baş karakterinin, ölen sevgilisinin intikamını almak istemesi bakımından klasik “The Crow”u da yer yer anımsatan film, içerdiği komedi dozuyla başka bir yola evriliyor. Filmin ABD’de ortalamanın biraz üstünde eleştiriler aldığını ve ülkemizde neredeyse 2 yıl gecikmeyle gösterime girdiğini ekleyelim. (2.5/5)
KAÇMIYORUM, UÇUYORUM..
“HAYATIMIN ŞARKISI”
Bu filmde de “Kabile”de olduğu gibi işaret dili var ama sözcükler de var. Hatta o sözcükler, bu duygusal Fransız filminde, 16 yaşındaki Paula’nın şarkısının sözleri oluyor. Paula, mandıracılık yaparak geçinen Belier ailesinin, konuşma-işitme engeli olmayan tek ferdi. Ailenin tüm gündelik işleriyle ilgileniyor, bir yandan da onların sosyal yaşamda çevirmenliğini yapıyor. Paula müziğe tutkulu. Ama klasik müzikten ziyade kendi yolunu çizmek istiyor. Bir yanda hayallerinin peşinden Paris’e gitmek (“kaçmadan, uçarak”), diğer yanda belediye başkanlığına adaylığını koyan babasına destek olmak arasında kalıyor. Onun bu mücadelesi sırasında film yer yer güldürüyor, ama en çok da duygusallaştırıyor. Eric Lartigau’nun ustalıkla yönettiği filmde Paula rolünde yıldızı daha da parlayacak gibi görünen Louane Emera var. Bu Fransız aile komedisini, beyazperdede “güzel şeyler” görmek isteyenlere tavsiye edebiliriz. (3.5/5)
KUZULARIN SESSİZLİĞİ..
“KUZU”
Kutluğ Ataman’ın Altın Portakal Film Festivali’nden “en iyi film” dahil 5 ödülle ayrılan “Kuzu”su, bu hafta vizyonda. Doğu Anadolu’da bir köydeyiz. Medine ve eşi İsmail’in maddi sıkıntıları vardır. Bir yandan da 5 yaşındaki oğulları Mert için sünnet düğünü yapmak isterler. Köy ahalisinin şerefine kuzu keseceklerdir. Ama nerede o para? İsmail, bir mezbahada iş bulur ama şeytana uyunca işleri zorlaşır. Medine, oğluna sünnet düğünü yapmayı bir gurur meselesi haline getirir. Mert’in ablası Vicdan ise kıskançlık krizindedir. Tüm ilgi kardeşine kayınca bir yalan uydurur. Mert’e “babam seni kurban edecek, seni kesip etini köylüye dağıtacak” der. Mert’i, tıpkı kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi, babası tarafından kurban edilme korkusu sarar. Film, uzak diyarlarda inançların, korkuların üzerine gidiyor, onları çözümleyerek daha iyi anlaşılmalarını sağlıyor. Geçim sıkıntısı, toplumsal baskı ve kefaret de Ataman’ın ilgilendiği diğer kavramlar. Son dönemin en dikkat çekici yerli işlerinden biri. Başrollerde Nesrin Cavadzade, Nursel Köse ve Sedat Kalkavan var. “Kuzu”, SİYAD tarafından da “en iyi film” seçilmişti. (4.0/5)
JEAN RENO’DAN DEDE OLUR MU?
“DEDEMLE BU YAZ”
Jean Reno’ya çok yakışan bir film olmuş öncelikle. Malum, Fransız aktörün zaman zaman rol seçimlerinde isabet tutturamadığını biliyoruz. Artık 67 yaşında. Şöyle aksiyondan uzak, sıcak bir komedide yer alması nasıl da güzel. Film güzel mi peki? Anlatalım: Lea, Adrien ve Theo, daha önce hiç görmedikleri dedeleriyle tanışmak için yaz tatilinde Provence’e giderler. Yıllar önce yaşanan aile içi bir tartışma nedeniyle dedeleri Paul hep uzak kalmıştır torunlarından. Ancak rüya gibi bir tatil yolculuğu da olmaz bu. Zira üç ufaklığın anne ve babası boşanmanın eşiğindedir. Dedeleri acaba nasıl bir tutum alacaktır onları gördüğünde? Dahası aksi bir ihtiyar çıkma olasılığı da vardır. Rose Bosch’un yazıp yönettiği bu yaz filminin başrolündeki Jean Reno’ya Anna Galiena, Chloe Jouannet ve Hugo Dessioux eşlik etmiş. Haftanın iki Fransız filminden biri ve yine sıcak. (3.5/5)
HAFTANIN DEĞİL YILIN ANİMASYONU OLABİLİR..
“TERS YÜZ”
“Toy Story”,”Monsters, Inc.”, “Up” “Wall-E” gibi harika filmlerin yaratıcıları iş başında. “Up” ile Oscar da kazanan yönetmen Pete Docter, bu kez hikayelerin yaratıcılarından Ronaldo Del Carmen’le birlikte kamera arkasında. Ortaya çıkan film ise son derece cazip. Bir kere herkesin gündelik hayatına dokunan bir yanı var. Zihinlerimizin içinde dolaşan, duygularımızı ve tavırlarımızı ayarlayan minik yaratıklar düşünün. ”Ters Yüz” hem onların hayatımıza nasıl yön verdiğini hem de hayatın kendisini anlatıyor. Riley, babasının yeni bir şehirde yeni bir işe başlamasıyla okul değiştirmek zorunda kalır. Yeni ev, mahalle neyse de yeni arkadaşlıklar kurmak zordur. Hayatımızı kontrol eden duygular demiştik. Filmde hepsinin bir karakteri var: Neşe, Korku, Öfke, Nefret ve Üzüntü gibi. Küçük Riley’in yeni hayatına uyum sağlamadaki zorluklarını bu afacanların da katılımıyla gayet neşeli bir dille anlatan film, bir Disney-Pixar ortak yapımı. Dolayısıyla her karesi kalite kokuyor. Orijinal seslendirme kadrosunda Amy Poehler, Bill Hader, Lewis Black gibi isimler var. Büyük olasılıkla Oscar adayı olacak bu animasyon harikasını kaçırmayın diyoruz. Çünkü hayat hakkındaki filmleri seviyoruz. (4.5/5)
KALİTELİ BİR ANİMASYON DAHA..
“LAV“
Milyonlarca yıllık uykularından uyanan, uzak diyarlardaki tropik adalarda bulunan yanardağlar dile gelirse ne olur? Bu fikir ilginizi çektiyse haftanın bir başka kaliteli animasyonu “Lav”a davet ediyoruz sizi. “Ters Yüz” gibi yetişkin kitleye de değil, daha çok doğrudan çocuklara yönelik bir film olduğunu belirtelim. Filmin kısa ve iki ana karakterden oluştuğu konusunda da uyaralım. Ama dedikleri gibi, dağların aşkı büyük olur!.. (2.5/5)
- Etiketler :
- Haberler -
- Sanat