Haftanın filmleri (22 Ocak 2016)

Bu 4'ü yerli, toplam 8 film vizyona giriyor.

Haftanın filmleri (22 Ocak 2016)

İNSAN İNTİKAM ALABİLİR Mİ?
“DİRİLİŞ”

12 dalda Oscar’a aday gösterilmeden önce de adından yeterince söz ettirmesini bilmiş bir film “The Revenant” ya da bizdeki gösterim ismiyle “Diriliş”. Meksikalı sinemacı

Alejandro G. Inarritu, tıpkı geçen yıl Oscar kazandığı “Birdman” gibi yine bir “yönetmenlik filmi” çekmiş. Bu kez kendini daha da öne çıkaran, sınırlarını daha da zorlayan bir işe girişmiş. Tamamen doğal ışık kullanımı ve zorlu kış şartları seyirciyi pek ilgilendirmeyebilir. Ama Inarritu, o şartlar altında bile uzun plan-sekans’lara sadık kalarak mucizevi aksiyon sahnelerine imza atmaktan geri durmamış. Sinemayla uzaktan yakından ilgilenen herhangi biri, filmi izlediğinde, Inarritu ile görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’ye gerekli saygıyı gösterecektir. Sözünü ettiğimiz o zorlu şartlar oyuncuları birebir ilgilendiriyor oysa ki. Başrol Leonardo DiCaprio’nun, oyunculuğundan ziyade bu şartlara dayanma gücünün öne çıktığını söyleyebiliriz.

Hikayeden önce atmosferi tanımlayalım: ABD’de iç savaş sonrası bir yanda avcılar, diğer yanda topraklarını kaybetmeye direnen kızılderililer, öbür yanda Fransızlar bulunmakta. Tüm bu karmaşa içinde Hugh Glass (DiCaprio)’ın kılavuzluğuyla keşif gezisine çıkan avcılar, av olurlar. Glass’ın başına gelense daha korkunçtur. Dev bir ayının saldırısına uğrar. Ölümcül yaralar alır. Ama dayanır. Çünkü tesadüfen gelişmiş gibi görünen olaylar zincirinin sonunda Glass intikam ateşiyle yanar, tutuşur. Filmin olay akışı, Glass’ın zorlu doğa şartlarına ve ağır yaralarına rağmen intikamını alıp alamayacağı sorusunun yarattığı eksene kayar. Bu anlamda ortada dört başı mamur bir senaryo olduğunu söylemek güç. Senaryodan çok bir şiir var.

Muhteşem doğa görüntüleri, insanoğlunun acizliği, yer yer Terrence Malick sinemasına kayan an’lar... ve ortada bir soru var: filmde denildiği gibi “intikam, Tanrı’nın ellerinde” ise, insan, intikam alabilecek bir varlık mıdır?”. Inarritu tek bir soru etrafında filmini başyapıta çevirirken DiCaprio’ya, belki de kariyerinin ilk Oscar’ını kazandırabilir. Yine Oscar adaylığı getiren performansıyla Tom Hardy de gayet etkileyici. Kaldı ki Inarritu bu filmle de altın heykelciğe uzanırsa, tarihte bunu başarmış, yani peşpeşe iki Oscar kazanmış sadece 2 yönetmen, Joseph L. Mankiewicz ve John Ford’un yanına adını altın harflerle yazdırabilir. Sinemanın nelere kadir olduğunu gösterecek 156 dakika sizi bekliyor. (5 üzerinden 4 puan)

GENÇLİĞE AĞIT..
“GENÇLİK”

Sinemada kurgu teknik değil hissi anlamda kullanıldığında bir anlam taşır. O yüzden genelde tekniği öne çıkaran Akademi’nin bu yılki Oscar adayları arasında aramayın onu. Emin olun İtalyan sinemacı Paolo Sorrentino’nun imzasını taşıyan “Gençlik”, sadece bu yılın değil, son yılların en başarılı kurgularından birine sahip. Hemen aklınıza ritmik kesme’ler, paralel kurgu’lar, plan-sekans’lar, superpoze’ler veya görsel açıdan etkileyici fade-out’lar gelmesin. Anlam’dan söz ediyoruz. Bu anlamda Sorrentino’nun, kurgucusu Cristiano Travaglioli ile birlikte ortaya çıkardığı işe bizim de şapka çıkarmamız gerekir. Sadece bu mu? İki usta başrol, Michael Caine ve Harvey Keitel, iki ihtiyarın İsviçre’nin güzelim bir kır otelinde geçmişlerini sorguladıkları bu hikayeye öyle anlamlar yüklüyorlar ki, sadece izleyerek anlaşılabilir. Onlara “güzel” ve “genç” insanlar eşlik ediyor.

Gençliklerini hatırlamakta bile zorlanan bu iki yaşlı insan ise araf’ta kalmışçasına, hem bu yeni dünyayı anlamaya, hem de cennete mi yoksa cehenneme mi gitmeleri gerektiğine karar vermeye çalışıyor. Caine emekli orkestra şefi, Keitel ise “vasiyetim” dediği son filmini tamamlamaya çalışan yönetmen. Onlara Rachel Weisz ve Paul Dano gibi yetenekli isimler eşlik ediyor. Üstelik filmde “bonus” olarak 120 kiloluk bir “Maradona” da var!. Sorrentino, en iyi yabancı film’de Oscar kazandığı “Muhteşem Güzellik”in de ötesine geçmiş bize göre. “Gençlik”, izlediğinizde bir daha unutamayacağınız türde filmlerden ve sinemanın asıl anlamı da olmalı. (5 üzerinden 4,5 puan)

BEYAZCAMDAN BEYAZPERDEYE
“DEDEMİN FİŞİ”

Televizyonda hatırı sayılır bir kitleyi kendine bağlayan mizah şovu Güldür Güldür’ün ekibi bu kez beyazperde için kolları sıvamış. TV programındaki skeçlerin bir benzerinden ziyade perdede bir hikaye izleme olasılığımız daha fazla çünkü filmin senaristi Yılmaz Erdoğan.

Yine de beklentiyi çok yükseltmemek lazım çünkü skeçlerin birbirine manalı olacak biçimde bağlanmış olması da muhtemel. Çirci ailesinin reisi Salih Bey’in beyin ölümü gerçekleşir. Ama yaşam ünitesine bağlıdır. “Fişinin ne zaman çekileceği” miras peşindeki çocuklarına kalmıştır. Başrollerde Özge Borak, Erdem Yener, Doğa Rutkay, Onur Buldu, İrem Sak gibi şovun televizyon versiyonundaki isimler var. Seçim sizin. (5 üzerinden 3 puan)

BİZİM DE YERİMİZ DAR
“ŞEVKAT YERİMDAR 2”

Düğün Dernek 2”nin gişe rekorları kırmasının 2016’ya yansımaları olacaktı elbet. Bu yıl yine pek çok yerli güldürü vizyon için takvimlenmiş durumda. Komedi pastasından pay almak istiyorlar, üstelik kadrolarında Ahmet Kural-Murat Cemcir-Selçuk Aydemir üçlüsü de yok. “Şevkat Yerimdar 2” o denemelerden biri. Adı üstünde bir devam filmi.

Şevkat, düğün yapmak için dedesinden kalan evi satmaya Ankara’ya gider. Ama planları yolunda gitmez. İlk filmde olduğu gibi senarist-yönetmen Bülent İşbilen’in imzasını taşıyan filmin başrollerinde Özgürcan Çevik, Başak Parlak, Mustafa Bilgin, Aslı İnandık bir de usta Cezmi Baskın var. (5 üzerinden 2 puan)

DE NIRO KOPTU GİDİYOR..
“ÇILGIN İHTİYAR”

Kim derdi ki Robert De Niro’nun efsanevi kariyeri “yaşlı komik adam” olarak finale doğru evrilecek? Burada iki görüş de değerli: ya filmografisindeki başyapıtlarla ve kazandığı ödüllerle kenarda sessizce yaşlanacaktı; ya da hayranları için ilerlemiş yaşına rağmen tempolu biçimde çalışmaya devam edip yeni filmler çekecekti. De Niro ikincisinden yana. Ama komedide ısrarlı. Bize sorarsanız, David O. Russell-Jennifer Lawrence ikilisinden uzakta kaldığı sürece sorun yok! Gayet eğlenceli bir komedi sizi bekliyor.

Jason evlilik arifesindedir, son bir tatil için yolu Florida’ya düşer. Ama yanında asker emeklisi çılgın mı çılgın büyükbabası Dick de vardır! Damat adayı Jason hiç ummadığı sınavlardan geçmek zorunda kalır. Filmin yönetmeni, Sacha Baron Cohen’i uluslararası üne kavuşturan “Borat” ve onun kadar tutmayan “Brüno”nun senaristi Dan Mazer. Genç damat adayını ise Zac Efron oynuyor. (5 üzerinden 3 puan)

KONUŞKAN DEĞİL AMA DOLU
“ŞAFAKLA DÖNENLER”

Bu haftanın vizyonuna son anda eklenen film, bir metropolde lüks gökdelenlerin kibirli gölgelerinin altında basit bir sebze halinde geçiyor. Bir baba ve küçük oğlunun öyküsü bu.

Geceleri zor şartlarda çalışırlar, yeri gelir insanlık dışı koşullara göğüs gererler ama insanlıklarını kaybetmezler. Pek konuşası yok filmin, mesajlarını daha çok belgeselci bir kamera kullanımı altında şiirsel bir görsellikle vermeye çalışıyor.

Murat Eroğlu’nun ilk uzun metrajı “Şafakla Dönenler”i programına davet eden Mannheim-Heidelberg festival komitesi, yönetmenin tarzının, Vittorio De Sica usulü İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nden esinlendiği görüşünde. Esinlendiği gibi beslenmiş de Eroğlu.

Antalya Altın Portakal dahil bir çok yerli yabancı festivalin gediklisi olan filmi, yerli sinemamızda “farklı” bir şeyler izlemeyi özleyenlere tavsiye ediyoruz. (5 üzerinden 3,5 puan)

OLMASA DA OLUR
“KARLAR KRALI NORM”

Şehrinize insanlarla konuşabilen bir kutup ayısı gelse, ilginizi çeker mi? Çekmezse bu filme hiç bulaşmayın çünkü bütün espri bunun üzerine kurulu. Tamam, doğal yaşam alanına lüks otel yapılmasına karşı çıkan bir kutup ayısının şehre inerek o işadamına haddini bildirmesi, gibi bir hikayesi de var filmin ama olmamış işte.

Norm’un macerası, sömestr tatiline çıkan küçük ama gerçekten küçük çocukları hedeflese de onları bu filmden koruyacak aile fertleri mutlaka çıkacaktır, çıkmalıdır. Seslendirme kadrosunda Bill Nighy gibi bir ismin yer alması üzücü ama inanın, televizyonunuzdaki animasyon kanallarında çok daha iyisini bulabilirsiniz. (5 üzerinden 1,5 puan) 

HANİ ÖDEV YOKTU?
“KÖSTEBEKGİLLER 2: GÖLGENİN TILSIMI”

İlk film “Perili Orman”ın daha dumanı üzerindeyken devam filmi karşımızda. ”Aliye”, “Binbir Gece” gibi popüler tv dizilerinin yönetmeni Kudret Sabancı’yı bu çocuklara yönelik filmde görmek de şaşırtıcı. Tipik bir “ilk filmi sevenler bunu da sever” filmi.

Pelin ve Caner, sevgili köstebekgillerimizin en yakın dostlarıdır. Aslında çocuklara karışık gelebilecek bir olay örgüsü var filmin: Gölge, yaptığı kötülükler nedeniyle ağaca dönüşmüştür (ağaçtan güzel bir şey var mı dünyada?). Yaptığı kötülük ise, çalışmakta olduğu müzayede salonundan Kraliçe Sora’nın tılsımlı elbisesini çalmış olması. Neyse, ağaç olan Gölge’yi Şahane Postum bulur. Ancak olaylara Köstan Amca dahil olur. Elbiseyi koruyan bu amca, Şahane Postum’u da geyiğe çevirmeye başlar. Anladınız mı? Biz anlamadık.

Sömestr tatilinde öğrencilere ödev yok diye biliyorduk ama bu filme giden küçüklerin kafası biraz karışabilir. (5 üzerinden 2 puan)

Sayfa Yükleniyor...