İstanbul'dan sıkılanların hikayesi: Son Çıkış

Ramin Matin’in üçüncü uzun metrajlı filmi Son Çıkış Boğaziçi Film Festivali kapsamında gösteriliyor. Ceren Ala, Son Çıkış'ı değerlendirdi: Mutlaka izleyin!

İstanbul'dan sıkılanların hikayesi: Son Çıkış
Ramin Matin’in üçüncü uzun metrajlı filmi “Son Çıkış” aniden İstanbul’dan ayrılmaya karar veren Tahsin’in havaalanına ulaşmak için geçirdiği bir günü anlatıyor. Film, 31. Tokyo Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde rekabet ediyor.
İstanbul'dan sıkılanların hikayesi: Son Çıkış - 1

Trafik tıklım tıklımken öndeki aracın şoförünün saç tellerini tek tek yolmak istiyorsun. Ya da gideceği bu şehirden diyen arkadaşını tekmeyle uğurlamayı düşünüyorsun. İstanbul’u Ortaköy veya Taksim’den ibaret zanneden entelektüeli Fikirtepe’ye gömmeyi düşlüyor da olabilirsin. İstanbul’da yaşıyorsan, saydıklarımdan en az birini yaşıyorsun. Dolayısıyla vizyon tarihi 7 Aralık’a alınsa da, şimdiden takvimine almalı Son Çıkış filmini illa izlemelisin.

Ramin Matin’in üçüncü uzun metrajlı filmi Son Çıkış aniden İstanbul’dan ayrılmaya karar veren Tahsin’in havaalanına ulaşmak için geçirdiği bir günü anlatıyor. Film, 31. Tokyo Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde rekabet ediyor.

Klişeye üstten bakıyoruz. Geçerliliğini her zaman koruyan o cümleleri küçümsüyoruz. Bu halimiz sinemaya da aksedince, ruhumuza uzak filmleri beğeniyor gibi yapıyoruz. İşte Ramin Matin tam da o klişenin üzerinden bir film yaptı; "Kendini değiştirmedikçe, şehrini değiştirmek işe yaramaz" dedi. İstanbul şehrinin gerçekten başrolde olduğu, tozu dumanı, inşaatı gecekondusu, trafiği metrobüsü, yalancısı dolancısı, teri ve sıcağıyla şehrin gizli köşelerini, görmezden gelinenini ve günün sonunda şehirden kaçmak isteme nedenini kara mizahın özgür bahçesinden geçerek anlattı.

20’li yaşlarımda yürümek daha kolayken ve terlemekten utanmazken keşfettiğim her sokak, bir insan, her insan bir fıkraydı. Bu hikayede de yönetmen, İstanbul gibi zor bir şehirde yaşamaya çalışan her birimizin birer hikayesi olduğunu, delirmek üzereyken neyse ki uykuya daldığımızı ve şehirle birlikte her yeni güne sanki hiç yaralanmamışçasına başladığımızı, artık birer “hayat esnafı” haline geldiğimizi anlattı.

Üstelik hiç ağlatmadan, hiç kızdırmadan hatta bazen karikatürize ederek; şehirde ne eksikse ya da ne fazlaysa ve ters giden ne varsa hepsini gösterdi. Bütün bir şehre yani bize tepeden bakmadan, tam da içimizden bir yerden şunu dedi Ramin Matin: Ben de zaman zaman gitmek istiyorum bu şehirden. Hatta bazen çekip gidene öyle özeniyorum ki! Yarattığım korkularım, büyüttüğüm sorumluluklarım devreye giriyor. Olmuyor da olmuyor... İşte böyle yaklaşıyor bize hikaye. Düğümse hikayenin baş kahramanı Tahsin’de çözülüveriyor. 

İstanbul'dan sıkılanların hikayesi: Son Çıkış - 2 Filmde Tahsin karakterini canlandıran Deniz Celiloğlu, başarılı performansıyla dikkat çekiyor. Filmin kalabalık oyuncu kadrosunda Ezgi Çelik, Pınar Töre, Gizem Erdem, Kerem Fırtına, Müfit Kayacan, Erdem Şenocak, Gökçen Gökçebağ, İbrahim Selim ile ustalar Ayşenil Şamlıoğlu ve Müfit Kayacan yer alıyor.

BAŞARILI OYUNCU KADROSU

Beylikdüzü’nün efendisi Tahsin... Şehre yabancı, şehrin yabancısı. Yıllardır yaşadığı İstanbul’a küsmüş. Üstelik daha hiç barışmadan... Doğmuş, büyümüş, okumuş da adam olmuş, evlenmiş, kariyerini yapmış... Sonra, günlerden bir gün olmuş, gökten bir melek inip “gitmek için ne bekliyorsun” demiş. Sıkıcı bir filmin figüranı olduğunu düşünen Tahsin, kendi hikayesini yazmak için yola düşmüş. Korunaklı, birbirine benzeyen, çoğunlukla sıkıcı günlerinin sona ermesi için harekete geçen Tahsin, yarım bıraktığı, bence hiç başlamadığı İstanbul şehrinin sıcak ve kalabalık nefesini ensesinde hissedince, ülkesinden firar eden prens misali, masalı da yerle bir oluyor. Onun önce şehre uzak, yabancı, korunaksız; ardından girdiği her kaba göre şekil alan ruhunun davranışlara yansıyışını gülmeden izlemek imkansızdı.

KENDİNLE BARIŞMADAN ŞEHRİ TERK ETME

Tahsin’in hiçbir Allah’ın günü selam vermeden geçtiği taksicisi, mahalle berberi, delikanlısı ve seyyar satıcısının, genç adamdan her günün intilamını alışını seyretmek muazzam bir dansa iştirak etmek gibiydi. Koşan, düşen, yalan söyleyen, bir türlü yetişemeyen Tahsin, banka kuyruğunda delirdiğim, trafikte sıkıldığım, metrobüste terlediğim ben gibiydi. Hepimiz, gerçekten birer fıkraydık! Masal böyle bitmedi tabii. Her masal gibi olmasını dilediğimizce bitti.

Tahsin’in alacakaranlık kuşağı sabaha erdi. Bense şehrimi ne çok sevdiğimi bir kez daha anladım. Sana söylüyorum: Kendinle barışmadan, şehri terk etme! Çünkü nereye gidersen git, kendini de götüreceksin! Bi de, kendini sinemaya götür, en iyi iyileştiricidir.

Sayfa Yükleniyor...