BİR GÖRÜNEN BİR DE ONUN ARDINDAKİ VARDIR
2 küçük çocuk ve 18’inde bir genç kız. Hava sıcak. Yemekler bozuk. Bu 3 çocuk çöp kutularını talan ediyor. Açlıklarını doyurmak için, fiziki açlıklarını. Duygusal tarafı halletmek çok zor. Anne ve baba yok. Ölmüşler, damarlarını doyurmak için. Amerika’nın varoşlarında manzara bu. Fırsatlar ülkesinde, doğuştan fırsatlıysan rahat yaşıyorsun. Yoksulluğun ülkesi yok. Görünenin ardındaki Amerika işte bu.
YILDIZLARIN ALTINDA
Star... Annesi ona bu ismi koymuş. Çok güzel, esmer bir kız. Havasıyla hemen esir alabilir sizi. Esir olmaya da hazır. Çünkü mutsuz. İşte tam da o an, beyaz minibüslü serseri çıkıyor karşısına: Jack. İstediği her şeyi elde edebilecek hırsa, zekaya ve özgüvene sahip. Ve o minibüse doluşmuş bir grup genç. Yoksulluğun göbeğinden gelip, zenginlerin kalbine girmeye çalışıyorlar. Görevleri Amerika kıtasını dolaşıp, zengin muhitlere dergi satmak. Kurallar sert, slogansa genel itibariyle “Nasıl satarsan sat, yeter ki sat”. İşte o andan sonra başlıyor, insan manzaraları, zengin evlerin manzaraları, Amerika’nın köhne yol üstü otellerinin manzaraları...
SASHA LANE VE SHIA LABEOUF
Star ve Jack arasındaki yoğun çekim, bende şimdi sevişecekler duygusu uyandırdı. Dolayısıyla Sasha Lane ve Shia LaBeouf doğru seçimdi. Shia’nın savruk ve kavruk hali bana “ben de bundan bi tane istiyorum” dedirtti. O çocukların her birinin kendine has özellikleri vardı elbette. Ancak bir iki kişi hariç çok da tanık olamadım o hayatlara. Tek anladığım ağırlıklı olarak rap dinledikleri, eğlenmeyi sevdikleri ve 1 milyonuncu kez kırılmamak adına duygularını olabildiğince gizlemeleri... Filmi çok uzun bulanlar var. Uzun evet, ama ben 1 saat daha olsa izlerdim. Bir yerli dizi izleyicisi gibi “ay nolcak bu kızla oğlanın hali” dedim mesela. İliklerine kadar aşkı, sefaleti, güzel müziği, yolları, yolculuğu, paranın ve parasızlığın ne demek olduğunu görmek isteyenler hafta sonu evde oturmayın derim.
BAZEN SIFIR BİR’DEN BÜYÜKTÜR
Görünenin ardındakine bakmak için Amerika’ya gitmeye gerek yok. Adana’ya da gidebiliriz. Büyülü, hasta edici, seni bir mengeneye sokmuşcasına sıkıştıran, her bünyenin kaldıramayacağı şehirden bahsediyorum. Nasıl gördüğün de önemli tabi. Sadece “Şurda bi buçuk adana yiyek, çok güzel diyolar” dersen olmaz. İçine doğru bakman lazım. Birileri bakmış. Yönetmeni kardeşim yaşındaki, Kadri Beran Taşkın. Okumuş çocuklar. Bazıları memleketinde bir şeyler yapma sorumluluğuyla kollarını sıvamış, bazıları İstanbul’a tutunamamış. Şehrin meşhur Hürriyet Mahallesi’nde geçen bir çete hikayesini anlatıyorlar. Meşrulaşınca meşhurluğun gider elden. Hürriyet eski hürriyet değil. Dünya eski dünya değil. Aynı olan yoksulluk. İşte o yoksul kaldırımlar şimdi bu çocukların dizi seti. Yaşanmış hikayeleri tüm çıplaklığıyla anlatıyorlar. Mekanlar gerçek, karakterler gerçeğe çok yakın olunca geçmişe gidip bir hayat hikayesini izliyor gibi oluyorsun. O gerçeklik hissi girince bünyeye yapılan küçük hataları da görmüyorsun. Senaristin gizli tutulduğu dizi, 2. sezonunda, böllümler su gibi geçiyor. İzlemeyenler hafta sonunu bu müthiş gençlere ayırabilir. Bu arada çocuklar yakışıklı, yetenekli, müzikler çok iyi. Hem doğuran anaların hem de müziklere imza atan Esat Bargun’un ellerine sağlık.
- Etiketler :
- Haberler -
- Yaşam
- magazin
- Sanat