'Muhteşem Kadın' ya da 'Una Mujer Fantastica'
Oscar’ın ödüllülerinden 'Muhteşem Kadın' bu cuma vizyona giriyor. Gloria filmiyle dünyanın konuştuğu Şilili yönetmen Sebastian Lelio, yine yalnızlığa baş kaldıran insanın hikayesini anlatıyor.


Düşün... Sol gözünün yerinde kapkara bir boşluk olduğunu, sağ elinin parmaklarının eksik olduğunu, vereceğin son nefese kadar başucunda bir baston olduğunu, sesinin sonsuza dek kesildiğini, kalbinin teklediğini... Sonra, sana nasıl bakacaklarını düşün... Seni eksik, yanlış, yetersiz, sessiz, cansız, siz ve biz diye ikiye ayırdıklarını hayal et....
Marina bazen öyle hissediyor. İncelikli bir sesi, geniş bir repertuvarı var. Köşeli yüz hatları, yuvarlak denebilecek kalçaları, küçük göğüsleri var. Benim gördüğüm bu kadarı. Benim gibi düşünmeyenlerin gördüğüyse “yaşayan bir kusur” olduğu. Doğmayı kendi seçmediği gibi nasıl doğacağını da belirlemedi Marina. Belki de yaşayacağı hayatı doğmadan önce, bulutların üzerinde bir yerlerde seçmişti. Belki hepimiz öyleydik. Yine de insan kendisinin hapishanesiyse, yaşadığı beden ona ait gelmiyorsa, değişmeli. Marina bunu başaran, trans bir birey.

Üstelik bazılarımızdan şanslı. Onu çok seven bir adamla, duvarları huzura boyalı bir evde yaşıyor. Bir erkeğin onu sevebilme ihtimalinden fazlasını yaşıyor Marina. Bu gerçek, genç kadının milyonlarca önyargı karşısında ayakta kalmasını sağlıyor. Marina’nın sevgilisi Orlando ile kurduğu o sahici dünyayı izlerken, buna hakkı olduğunu, zaten yeterince zor bir dünyada yaşadığını, sevilmeye en çok onun yakıştığını düşünmedim. Marina da öyle olsun istemezdi.
Acımak, kendinden farklı olduğunu düşünmek ve hissettirmek, sağ elini kaybetmiş birine sağ elini uzatmaktan farksız çünkü. Üstelik bu filmde daha beterleri de yaşanıyor. Öteki olmak, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmek, bazen hiç görülmemek, bazen göze batmak gibi bir sürü yaralayıcı rüzgar geçiyor ruhumdan. Santiago’da yaşanan aşk ve yalnızlık hikayesi, İstanbul’da bir şirketin masasında oturan bu parmaklara kadar uzanıyor.

“Gloria” ile olay yaratan yönetmen Sebastian Lelio için, bu kez çok da iyi bir film yapmadı diyenler, yalnızlığın tanımını sözlükten bilenlerdir. Yalnızlık, bir şehir dolusu insanın içinden geçmesi demektir. Yalnızlık, her sabah gökyüzünden yere çakılarak uyanmak ve yeraltında sürünerek uyumaktır.
Marina’nın asıl duygusu tercihi yüzünden dışlanmış olmak değil, yapayalnız bırakılmış olmaktır. İki vücudun sonsuz bir aşkla birbirine geçtiğini hayal etmek, cinsiyetler üstü bir düştür. Acınası yalnızlığımızın yaşı, cinsi, milliyeti yoktur. Şili’de Marina, Şile’de sen, burada ben... Sebastian Lelio’nun muazzam filmini mutlaka izleyin. Kusurlarımız, küsürlerimiz ve küfürlerimiz birbirine karışacak!
- Etiketler :
- Haberler -
- sinema
- Sanat
- Film