Foxcatcher Takımı'nın yıldızı Steve Carell sorularımızı yanıtladı

Ödül sezonunun iddialı filmlerinden Foxcatcher Takımı'nın yıldız oyuncusu Steve Carell ntv.com.tr'nin sorularını yanıtladı.

Foxcatcher Takımı'nın yıldızı Steve Carell sorularımızı yanıtladı

Sayısız komedi filmleri ve ‘Office’ adlı televizyon şovundan tanıdığımız Steve Carell ilk drama deneyimi ile En İyi Erkek Oyuncu ödülüne aday oldu.  Foxcatcher Takımı’nda zengin ama karanlık bir kişiliği olan varis John du Pont’u canlandıran Carell’e yakışıklı oyuncu Channing Tatum ve Mark Ruffalo eşlik ediyor.

John du Pont rolündeki performansıyla kariyerinde büyük bir değişiklik yaparken aynı zamanda geçirdiği fiziksel değişimle de izleyenleri şaşkına çeviriyor.

Bu gerçek bir hikaye ve hatta ben bu trajedinin yaşandığını hatırlıyorum. Bu hikaye senelerce gizlendi. Şimdi sen bu hikayenin filminin starısın. Film inanılmaz başarılı. Bu filmin bir parçası olmaya nasıl karar verdin?

Steve Carell: Bennet Miller’la çalışmak istiyordum. Daha önce Moneyball ve Capote gibi filmlerini yönetmişti. Miller’ı her zaman çok başarılı buluyordum. Bu rolü bana önerdiğinde buluştuk, üzerine tartıştık ve rolü aynı gün kabul ettim. Böyle bir rol için kimsenin listesinde olduğumu düşünmüyorum. Bu rolün altından kalkabileceğime emin değildim, Miller başarabileceğime güvendi bende ona güvendim.

Beni yanlış anlama ama film kariyerinde daha önce böyle ciddi bir rolde oynamamıştın değil mi?

SC: Bu derecede değil. Bu kadar karanlık bir rol hiç oynamadım. En önemlisi daha önce gerçek bir karakter canlandırmamıştım. Gerçek bir kişiyi oynadığında videolarını izleyebiliyorsun, nasıl hareket ettiğini, nasıl konuştuğunu çalışıyorsun.

Çok başarılıydın. İzleyici olarak filmde bir saniye bile du Pont olmadığından şüphelenmiyorsun.

SC: Teşekkür ederim. 

Biraz hikayeden bahsedelim mi? Du Pont’u ilk gördüğün sahnede adamın sorunlu olduğunu anlayabiliyorsun. Sen bu adamı nasıl yorumluyorsun.

SC: Evet adam sorunlu. Büyük du Pont mirasın veliahttı. Kocaman bir malikanede sadece annesiyle büyümüş. Annesi de soğuk bir kadın, o ilişkide de çok sevgi yok. Annesiyle babası o iki yasındayken ayrılmış, kardeşleri yaşça ondan çok büyük. Kısacası çok yalnız bir çocuk ve o yüzden sosyal hayatında da sorunlu. Çok kötü şeyler yaptı, birini öldürdü ama aynı zamanda ona empati duyuyorum. 

Güreş sporuna ve olimpiyatlara ilgisi nereden geliyormuş?

SC: Etrafında sporcular bulundurmayı seven bir adam. Güreş içinde ayrı bir ilgisi vardı. Çünkü güreş sporu elit değil, halka yakın ve köklü bir spor. Annesinin onaylamadığı bir spor, annesi güreşi alt sınıfın sporu olarak nitelendiriyor. Bu bile du Pont’u güreş sporuna itmeye yeterli.  

Filmde milli güreşici kardeşler Mark ve Dave Schultz’u kendi malikanesine davet ediyor.

SC: Evet ikisini de davet ediyor ve onlara bir antrenman alanı kuruyor. Kendini de koçları yapıyor ama adam güreş hakkında pek bir şey bilmiyor. Bu sebeple Miller filmi ‘‘Komik olmayana kadar komik, sonrada hiç komik değil’’ diye yorumluyor. 

Filmde kocaman bir burnun var. Senin şuan ki burnundan bile daha büyük. (gülüyor) Eğer böyle bir şey mümkünse tabi.

SC: Ben bu söyleşiden geri çekiliyorum. (gülüyor)

Rol arkadaşların da inanılmaz başarılı. Bu kadar güçlü bir kast ile çalışmak nasıldı?

Evet Channing Tatum çok başarılı, hem de filmde sürekli güreşçi mayosu ile. Kızlar yaşadı. (gülüyor) Mark Ruffalo zaten ödül adaylıklarına doymuyor. Filmde Channing’e tokat atmak bana çok haz verdi. Benden yakışıklı olmasının intikamını aldım ondan. (gülüyor)

Sayfa Yükleniyor...