Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti

NTV Radyo’daki "Bizim Cazcılar" adlı programa konuk olan vibrafoncu Can Tutuğ, doktorluktan caz sanatçılığına geçiş hikayesini İrem Gökbudak'a anlattı.

Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti
Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti - 1

“Çok daha erken yaşlarda müziğe başlamak, çok daha erken yaşta caz ile ilgilenmek ve sadece caz müzisyeni olarak hayatımı sürdürmek isterdim. Ama yaşadığım sürece bununla uğraşacağım ve cazın bir parçası olmaya gayret edeceğim.”

Sözler, -kendi tanımına göre- caz sanatçısı olma yolundaki vibrafoncu Can Tutuğ’a ait…

Aynı zamanda doktor olan Can Tutuğ’un Türkiye’de caza katkısı çok büyük... Edirne’de yaşayan Tutuğ, orada cazı yaşatmaya, yaymaya çalışan; bu işe gönül veren insanlardan… Caz, Can Tutuğ için sonu olmayan bir yol, yolculuk. Bu yolun çok uzun olduğunu söylüyor ve “aslında önce nasıl yürümem gerektiğini öğrenmem lazım” diyor.

Can Tutuğ, NTV Radyo’daki Bizim Cazcılar adlı programımda, Avrupa’daki özgür caz müziğinin, avnagart caz müziğinin kökenini oluşturan albümlerden biri; Gunter Humpel’in 1964’te çıkan ilk albümü Heartplants’ten, Alexander von Schlippenbach piyanoda, Manfred Schoof üflemelilerde yer alıyor, vibrafonda Gunter Humpel var; “Without Me”adlı parçayı; Milt Jackson’ın Stonewall’ı; Yine Milt Jackson’dan The Nearness Of You; Herbie Hancock bestesi Maiden Voyage; Horace Silver’ın Song For My Father albümünde kapanışta çok hoş bir balat olan Lonely Woman’ı çaldı.

Can Tutuğ’un müzik yolculuğuna çıkalım…

MUCİZE NEDİR?

Çocukluğumda da, ergenliğimde de, erişkinliğimde de müzik hayatımın hep merkezindeydi. En çok sevdiğim şey müzikti. Çeşitli enstrümanlarla çocukluğumdan bu yana, önce bulunduğum yerel bölgede, ardından da çeşitli illerde sahne alma şansı buldum. Ama cazın hikayesi biraz daha farklı. Genellikle birtakım rock gruplarında çalmıştım. Ancak liseyle birlikte birkaç caz müzisyeniyle tanıştım. Tanışmaktan kastettiğim birtakım kasetlerden, yahut o dönem bulabildiğimiz CD’lerdendi. Ve dinledikçe etkilendim. Etkilendikçe de bu müziğin nasıl bu şekilde işlediğini merak ettim ve sorgulamaya başladım. Yani bu müzisyenler neler yapıyor, nasıl buralara kadar geliyor, bu mucize nedir diye…

Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti - 2

MÜZİĞİN SONSUZ HALLERE BÜRÜNMESİ

Bir albüm var ki Cannoball Adderley ve John Coltrane’in 1959 çıkışlı “The Cannonball Adderley Quintet in Chicago” diye o beni çok etkilemişti. Özellikle Cannonball Adderley ve John Coltrane’in sürekli bir atışmaları ve müziğin o sonsuz, muazzam hallere bürünmesi beni çok etkilemişti. O zamanlardan düşünmüştüm, ben caz müzisyeni olmalıydım. Cannonball Adderley ve John Coltrane’in albümleri dışında sanırım en çok Milt Jackson ve Gunter Hampel’den etkilendim. Milt Jackson’ın o blues yürüyüşlerindeki mükemmel kurgusu, Gunter Hampel’in de özgürlüğünün sınırlarının olmadığını anlatan eserleri işleyişi beni çok etkilemişti.

GECEM GÜNDÜZÜM VİBRAFON

Bir dönem saksafon çalmaya çalıştım. Çok istediğim yere gelemedim doğrusu. Ardından, o dönem sesini çok beğendiğim, ancak birtakım finansal kaygılar nedeniyle uzak durmak zorunda kaldığım vibrafonu merak ettim. Vibrafon nasıl çalışıyor diye, öncelikle araştırdım. İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki bir öğretim üyesinden, birtakım kısa dersler aldım. Ardından bir vibrafon sipariş ettim ve geldikten sonra gecem gündüzüm vibrafon haline geldi. Evde vibrafonla yatıp, vibrafonla kalkıp, komşuların yakınmalarını nazikçe susturduktan sonra yine çalmaya, çalışmaya devam ettim. Saksafonla başladım ancak üflemeli enstrümanlar biraz daha nankörler. Daha düzenli pratik yapmak gerekiyordu. En azında 10’lu yaşlardaki kendi halimden bahsediyorum. Ve önümdeki sınavlar vesaire bunu olumsuz etkilemişti. Dolayısıyla bir süre ara verdim ve bir daha geri dönemedim. Ardından da gece gündüz vibrafon…

Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti - 3

İÇ GEÇİRTEN TROMBON…

Trombon çalmayı çok isterdim. Çünkü beni en çok etkileyen cazcılar içerisinde J.J. Johnson vardı, Curtis Fuller yahut Grachan Moncur. Bu üçü de büyük trombonculardı ve beni de çok etkilediler. Yapmaya çalıştığım müziğin de dokusunu oluşturan önemli faktörlerdendi.

HAYAT MÜZİKLE SÜRER Mİ (?)

Ben doktorum. Tıp Fakültesi mezunuyum. Tabii bunu söylerken tebessüm ediyoruz ama gönül isterdi ki sadece caz ile alakadar olmuş biri olayım. Ailem müzisyen olmamı destekledi, ama uzaktan. Evet, güzel, ne güzel gibi şeyler söylediler. Ama tipik bir Türk ailesi gibi ‘Aman derslerini aksatma oğlum. Müziği biliyorsun, durumlar iyi değil. İnsan hayatını müzikle sürdüremez, bu konuda dikkatli olmalısın’ gibi öğütlerden de geri kalmıyorlardı. Türkiye’de bu işler biraz zor. Finansal kaygılar vesaire nedenlerle. Keza saksafona ara vermemin sebeplerinden biri de Tıp Fakültesi’nden sonraki uzmanlık sınavıydı. İşte psikiyatri kazandım, onun için bir yılımı verdim derken, caza ağırlık veremedim.

EDİRNE’DE EN AZINDAN BİR KERE CAZ KONSERİ…

Gitarist arkadaşım Yalın Doğu Şahin’le birlikte evde caz yapmaya çalıştık, çok uzun bir zaman... Birtakım notalara bakıyoruz, transkripsiyon yapıyoruz, kalıpları düzenliyoruz... Bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Ardından kontrbasçı Asal Altay ve davulcu Uğurcan Mamuzlu’yla beraber bir dörtlü kurduk. Ve o zamanki hedefimiz, ‘Edirne’de en azından bir kez caz konseri verelim ve hayatımız boyunca bunu yaptık diye kendimizi tatmin edelim’ idi. Çocuklarımıza anlatacağımız bir şey olur en azından diye bir amaç gütmüştük. Derken, Edirne’deki konsere talep çok artınca ve biz de “Aslında fena değil, biz bunu biraz daha devam ettirelim” dedik… 2015’te de en azından bizim kariyerimizde birtakım olumlu gelişmelerin sonucunda, Genç Jazz adlı yarışmanın haberini aldık. Biz de katıldık ve kazandık.

Vibrafoncu Can Tutuğ ile caz sohbeti - 4

BİTMEYEN YOL

Caz bence bir yolculuk. Hiç bitmeyen bir yol. En azından ufuk çizgisine doğru yakınlaştığınızda, aslında çok çok daha uzağında olduğunuzu gördüğünüz, asla bitmeyecek ve daha ileriye gittikçe daha da küçük olduğunuzu göreceğiniz bir yol. Ben en azından böyle tanımlıyorum. Benim için bütün cazın tanımı bu. Ne o mavi sahne ışıkları, ne siyahi müzisyenler, yahut parlak enstrümanlar değil. Benim için bitmeyen bir yol. Türkiye’de caza gelecek olursam; Türkiye’de caz namına çok iyi şeyler yapıldı. Özellikle Tuna Ötenel’in icra ettiği 1978’de çıkan Jazz Semai gibi usta albümler yahut halen günümüzde icra edilen çok güzel albümler var. Mesela en son dinlediğim Fatih Erkoç’un True Love albümü, Bulut (Gülen) ağabeyin Su adlı albümü gibi defalarca dinleyip hatmettiğimiz ve hatta ‘şunu bir yorumlayalım’ dediğimiz albümler bunlar.

KONSER SONU DÜRÜM YİYEN CAZCI

Caz müzisyenlerini diğer müzik insanlarından farklı görünenler var. Bu Türkiye piyasasında da var, dünya üzerinde de var, her yerde var. O ‘elit’ sözcüğünü kullandığımız; keza elit aslında olumsuz bir ifade değil ama maalesef biz olumsuz bir şey gibi kullanıp, algılıyoruz. Aslında tamamen halktan olan, son derece sıcak, samimi olan caz müzisyenleri de var. Konserden çıktıktan sonra bizim gibi dürüm yiyen müzisyenler de var. Bu tamamen bireyin kişiliğiyle alakalı…

Sayfa Yükleniyor...