Barış Gerçeker: Mourinho

Bugün Jose Mourinho = Başarı gibi bir denklem varsa, anlatacak çok şey var demektir bu küstah Portekizli hakkında.

Barış Gerçeker: Mourinho - 1

1963 doğumlu Portekizli teknik direktör. 47 senelik hayatına Porto’yla iki kez lig şampiyonluğu, bir kez Portekiz Kupası şampiyonluğu, bir UEFA, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, Chelsea’yle iki kez lig şampiyonluğu, bir FA Cup, iki lig kupası, Inter’le iki lig şampiyonluğu, bir İtalya Kupası şampiyonluğu, bir de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu sığdırmış durumda..

Bugün Jose Mourinho = Başarı gibi bir denklem varsa, anlatacak çok şey var demektir bu küstah Portekizli hakkında. Tüm teknik direktörlük kariyeri boyunca kendi sahasında sadece BİR lig maçı kaybetmiş olması istatistiği her geçen gün ilerliyor. Son sayaç 136 maç.

Biraz magazin kısmına girelim; Wikipedia’nın yarı güvenilir kaynaklarına göre babası kalecilik kariyerinde bir kez kendi yarı sahasından frikikle gol atmayı başarmış bir kaleci. Mourinho ise futbola oyuncu olarak başlamış ancak sonrasında beceremediğine karar verip kenara geçmiş. İyi de etmiş.

Sonrasını zaten Mourinho’nun başında olduğu takımlardan herhangi birinin maçını izlemiş futbolsever üç aşağı beş yukarı bilir çünkü sıradan bir hikaye değil. Tercümanlıktan gelip de bu meslek kolunun tepesine kurulmuş başka bilindik örnek benim bildiğim kadarıyla yok. Bu durumla barışıklığı da Inter’in başında geldiğinde Ancelotti’nin kendi futbol kariyerinden dem vurması üzerine Milan tarihinin en başarılı hocalarından birinin Arrigo Sacchi olduğunu hatırlatacak kadar geniş.

Robson ve Van Gaal’in yardımcılıklarından sonra Barcelona’da kal-a-mayıp 2000 senesinde Benfica’nın başına geçmesiyle Dünya Futbol Tarihi değişmeye başlıyor. Yukarıda “47 senelik hayatına” diye başlayıp saydığım başarıları aslında bundan sonraki birinci adamlık kariyerine sığdırıyor. Hepi topu 10 sene.

2004 yılında verdiği bir röportajda “Futbol sektöründe çalışmak için en iyi yer İngiltere” diyor başarılı teknik adam. Aynı söyleşide takıma kendi kafasındaki taktik anlayışı oturturken yaptırdığı taktik idmanlardan bahsediyor. Takımdaki kilit oyuncuların bu idmanlarda kendini belli ettiğinden, takımı bu isimlerin etrafına kurduğundan. Chelsea’de göreve başladığı zamana denk gelen bu röportaja göre yine önce defansif anlayışı oturtarak başlamış işe. Inter’in son bir ayda ön plana çıkan iki maçına baktığımızda rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu önceliğe sahip olmak ona kaybettirmiyor, bilakis kazandırıyor. Pek çok futbol romantiğinin çirkin futbol oynatma ithamları bile bu “kazanan” karakter karşısında fazla ses çıkartamıyor.

Chelsea’deki ilk sezonuna az gol yiyip az gol atan bir takım olarak başlamak canını sıkmamış, tarzını değiştirmemiş. Beklendiği şekille İngiliz futboluna adapte olup değişmeye çalışmamış, tabiri caizse burnunun dikine gitmiş ve başarıyı bununla yakalamış. “Geremi gibi düşük profilli oyunculara sahip olmayı seviyorum, çünkü kulübede olması beni rahatlatıyor. Takım için orada, ne görev verirsem yapıyor. Kalazde, Ambrosini’yle Milan da öyle ama Real Madrid değil. Çok sayıda yıldız ve çok sayıda genç oyuncuları var ama bu tarz oyuncuların eksikliği Real Madrid için sıkıntı” diyor, ta 2004’te. Şimdi Kral’ın Takımı’nda göreve gelince ne yapacağı konusundaki merakınız iyice kabarmadı mı?

Başarısızlıklarla ilgili bir soruya verdiği cevapsa beklenmedik derecede gerçek: “Benim babam bir Christmas günü öğlen yemeğinin ortasında işinden kovuldu, 9 veya 10 yaşındaydım. Bir gün ben de kovulacağım, bunu biliyorum.”

Inter’de göreve geldiği gün hedefi doğrudan Avrupa şampiyonluğu olan koyan hocanın elindeki kadro ve oyuncular daha ilk günden mercek altına girdi. Her halükarda İtalya’nın yıldız transferini en çok seven kulüplerinden biri olmasına ve önceki üç sezonu şampiyon olarak bitirmiş olmasına rağmen (Calciopoli’yle verilen şampiyonluğu bu hesaba bilerek katmıyorum, “verilmiş” olması “kazanılmış” olduğunu gölgelediğinden değil ama yine de katmıyorum) kadrosuna bakıldığında “Bu sene Şampiyonlar Ligi’nin favorilerinden” demek içinizden gelmeyebilir, Inter taraftarı değilseniz. Mourinho’nun kulübedeki varlığı kadroya bakarken oyunculara bakmanın tek başına yeterli olmayacağının kanıtı. Bunun antitezi de şimdiki şampiyonluğunu neredeyse gölgede bırakmak üzere olan müstakbel Real Madrid kariyeri olacak belki de. Orada kadroya bakınca resmen gözünüz gönlünüz açılıyor ama Real’in son 10 yılı pek parlak değil.

Inter’in başında Chelsea karşısına çıkmadan önce kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar onun ön plana çıkartılan küstah yapısından yine uzak: Chelsea tarihinde benim adım var, benim tarihimde de Chelsea’nin. Burası benim için özel. Maçı kazansak bile kazandığımız bir futbol maçından fazlası değilken niye ekstra sevineyim? Chelsea Inter karşısına çıkarken neden korksun, yıldızlarla dolu iyi bir kadroları var ama aynısı bizim için de geçerli korku yok, sadece rakibe saygı var. İtalya’da başarılı olmak yeterli değil, aynı zamanda İtalyan olmanız gerekiyor. İngiltere’de yabancı hocalara da saygı var, bu yüzden Ada’da daha mutluydum.

Inter’deki macerasının sonuna gelmiş gözükürken yolu şimdi İspanya’ya gidiyor Portekizli’nin. İngiltere ve Premier Lig’le ilgili özlemi ise kolay kolay biteceğe benzemiyor. Real Madrid’de kendine koyduğu hedefler elbette vardır. Barcelona’yı Nou Camp’ta elerken yaşadığı sevinci hem Santiago Barnabeu’da, hem de yeniden Nou Camp’ta yaşamak bunlardan ilki tabi ki. Ancak böyle bir teknik adamın “maç kazanmak”la yetinip mutlu olacağını sanmak saflıktan öte olur. Çok daha fazlasını isteyecek Mourinho, çok daha fazlasını. Bunu yaparken Chelsea’de ve Inter’de sahip olmaktan keyif aldığı tarzda asker karakterli oyuncuları bulup kadroda onlara yer açması gerekecek. Real Madrid’in kimi geleneklerini görmezden gelmesi gerekecek. Real Madridliler’in bütün bunlar olup biterken fazla şikayet edeceğini sanmıyorum. İsmi kazanmakla eşdeğer bir teknik direktöre sahip olmak onlar için şu anda daha önemli.

Darısı bizdeki sözde muadillerinin başına.

Sayfa Yükleniyor...